17/02/2010 | Yazar: Cihan Dağ

Hem i.ne diyerek hakarete, hem 12 Eylüle hem de sansüre övgüler yağdırmış muhterem. Kafayı takmamak elde değil.

Hem i.ne diyerek hakarete, hem 12 Eylüle hem de sansüre övgüler yağdırmış muhterem. Kafayı takmamak elde değil. Televizyonun komedi unsuru haline gelmiş ve bir “din adamı” olarak tüm ciddiyetini yitirmiş bir insanın bu şekilde açıklamalar yapması keşke beni de Hülya Avşar gibi sadece güldürseydi.  Maalesef böyle olmadı. Kendisini ilgilendirsin, ilgilendirmesin her konuda bir fikri olan bu adam, dilin kemiği yok sözünün altını fazlasıyla dolduruyor.

 
Konuya güzel bir giriş yapmış. “Kelimelerle hafifleterek söylüyorlar. 'Eşcinsellik' ne kadar da tatlı bir kelime... Esasını söyleyin herkes biliyor, (İ) ile başlayan bir kelime... Bunu hafifleterek söylüyorlar, bunlar ciddi meselelerdir.” Demiş. Söz konusu homoseksüellik olduğunda ibne sözcüğü de eşcinsel sözcüğü de homofobik insanları yeterince ürkütüyor zaten. Kelime ne olursa olsun onun altını nasıl doldurduğunuz, vurgusunu nasıl yaptığınız önemlidir. Eşcinsel kelimesi de çok çirkin şekillerde kullanılabiliyor.  Ciddi meseleler bunlar diye veryansın etmiş bir de. Bu çok değerli “din adamı”, Sevgili Lerzan Mutlu kendisini ısırırken bu ciddiyetini nerde unuttu da şimdi aklına geldi.
 
Yetiştirilen ortam klişesine yine değinmiş. Biz üç erkek kardeşiz. Neden ben eşcinselim de diğerleri değil. Beni çatıda falan yetiştirdiler diye mi ben böyleyim acaba? Aksi gibi aynı evde kardeşlerimle aynı muameleye, aynı sevgi gösterisine ya da aynı ilgisizliğe maruz kaldık. En küçük kardeşimi kız olur ümidiyle dünyaya getirdiler. Hatta etek giydirip makyaj yapıp, üstüne birde fotoğraf çektiler. Ve bu hepimizin hatırasında tatlı bir an olarak kaldı. Şimdi kardeşimde bizde o fotoğrafa bakıp gülüyoruz. Kendisinin değimiyle kardeşim ne “i.ne” oldu, ne de kendisinin bahsettiği kişilik bozuklukları meydana geldi.
 
Asıl insanın kanına dokunan da 12 Eylül gibi bu ülkenin en utanç verici olaylarından birini homofobik söylemlerle övmesi. "12 Eylül ihtilalinden önce pavyonlarda bu tür insanlara aşırı bir rağbet gösterildi. Onları şarkıcı yaptılar. Bir anda gençler bu işe özendiler. Bunların sayısı hızla arttı, çünkü müthiş para kazanıyorlardı. 12 Eylül bunlara el koydu. Birilerinin de sahneye çıkmasını yasakladı." Deyişi ne kadar aciz ön yargılara ve bilgisizliğe sahip olduğunun göstergesi… Türkiye'de ki eşcinsellerin eşcinselliği bu insanların sahneye çıkıp çıkmayacağına mı bağlı? Bazıları hala sahnede ama hala uğradığımız hakaretler ve ayrımcılıklar ortada.
 
Sansüre teşvik ise ayrı bir cezp edici konu… İnternet siteleri daha bir denetim altında tutulmalıymış. Sanki ülkede yeterince sansür yememişiz gibi. Sevgili Zekeriya Bey, bırak senin uygunsuz gördüğün internet sitelerini, bizim hayatımız başlı başına bir sansürden ibaret. Sokakta, sanatta, eğlence mekânlarında, aile hayatında ve hatta sayenizde içselleştirdiğimiz korkular ile yataklarımızda bile sansür uygulanıyor her an hepimize. Hal böyleyken “daha bir denetim” dediğiniz şeyden ne anlamalıyız söyler misiniz?
 
Dikkatimi çeken bir husus da Hülya Avşar oldu. Programını denk geldikçe izliyorum. Ve şunu fark ettim ki Hülya Avşar konuklarının karşısında şekil değiştiriyor. Armağan Çağlayan’ın karşısında matrak bir televizyon eleştirmeni, Nurseli İdiz’in karşısında aydın-kültürlü-aşk insanı, Zekeriya Beyaz’ın karşısında içselleştirdiği homofobisi ve iki taraftan da tepki almamak için son derece ikiyüzlü sorular soran bir televizyon programcısı.
 
En çok dikkat çeken hususlardan biri de Hülya Avşar’ın kafasındakileri Zekeriya Beyaz’a soruş şekli. Şu soruyu bir hatırlayalım; —Bu ilişkiler toplumun bozuk tarafı mı? Yoksa insanoğlunun Allah tarafından yaradılış şekli mi?
Öyle bir soruş şekli ki bu, sanki bu iki durumdan başkası olamazmış gibi. Allah tarafından bir yaradılış şekli olmadığı takdirde bu ille de toplumun bozuk tarafı mıdır yani? Yönelimlerimizi bir kenara bırakalım, bu bizim tercihimiz olamaz mı? Sübyancılık, taciz, tecavüz bir yönelim olamaz değil mi? Asıl bunlar bir tercihtir. Ve asıl ortam şartlarının getirdiği ruhsal bozukluklar işte bunlardır. Hal böyleyken iki tarafın da razı olduğu ve başka kimseyi ilgilendirmeyecek ve kimseye de zarar vermeyecek olan eşcinsellik yönelim değil de tercih olsa ne olur, olmasa ne olur? Olduğu koşulda da hangi tercihin daha masum ve insani olduğu ortadadır.
 
 Bir de erkeklerdeki östrojen fazlalığından dem vurmuş Hülya Avşar. Bir erkek hormonu olan androjen kadınlarda da bulunur ve özellikle yaşlılık dönemlerinde gerektiği takdirde östrojene çevrilerek kullanılır. Aynı durum erkeklerde de söz konusudur. Erkeklerinde vücudunda bir kadın hormonu olan östrojen bulunur ve literatürde ne işe yaradığı tam olarak bilinmemektedir. Fakat östrojenin erkek vücudunda normalden fazla olması durumda kadınsı özelliklerin görüldüğü tıp alanında ispatlanmış bir durumdur. Ama eşcinsellik hormon fazlalığı veya eksikliği ile ortaya çıkacak bir durum değildir. Bu olsa olsa bazı fizyolojik farklılıklara neden olur kişinin bedeninde.
 
Son olarak Zekeriya Beyaz konuşmasının bir yerinde -aslında çoğu yerinde- eşcinsellik için sapkınlık ve çirkinlik diyor. Bende bir eşcinsel olarak şahsıma yapılmış bu hakarete istinaden genel ahlak çerçevesinin dışına çıkıp asıl sapkın ve çirkin olanın kendisi olduğunu belirtsem çokta abartmış olmam herhalde.
 

Etiketler: medya
İstihdam