25/09/2012 | Yazar: Remzi Altunpolat

Anlayacaktım bu toplumun ne kadar riyakâr olduğunu. Hayır, Zeki Müren değildi riyakâr olan, bu sahteliğe bir performansla karşılık veriyordu o, taklidin taklidiydi.

Üniversiteyi kazandığımdı yıldı. Fakültenin açılışına sanırım bir hafta kadar var. Ankara yolları gözükmüş, hazırlıklar filan. İçimde bir heyecan. Akşama doğru TV başındayken geliyor Zeki Müren’in ölüm haberi.
 
Bizim evde ne çok dinlenirdi, bir sürü kaset. Hatta dedemin - bana adını vermiş olan babamın dayısı - kadrini bilmediğimiz plakları, o öldükten sonra kardeşimin ve halamın oğlunun oyuncak olarak kullandıkları plaklar. Ve bir cumartesi gecesi, özel kanalların henüz yayına başlamadığı yılların son demleri, TRT 2’de Erman Şener’in sunduğu Yeşilçam Kuşağı’nda- adı böyle değildi sanırım- gösterilen Beklenen Şarkı.
 
Gencecik tel gözlükleriyle Zeki Müren, efsanevi Cahide Sonku, adını sonradan öğreneceğim Jeyan Mahfi Ayral (Tözüm), Bedia Muvahhit ve kimler kimler. Sonra bilmem kaç kez daha izleyecektim bu filmi. Bende yaşayanlardan biri olacaktı Zeki Müren. Çocukların Zekoş, Bursalı, Tren vb. nice alaylı ifadelerine bir türlü akıl sır erdiremeyecek, sonra acı bir biçimde anlayacaktım.
 
Anlayacaktım bu toplumun ne kadar riyakâr olduğunu. Hayır, Zeki Müren değildi riyakâr olan, bu sahteliğe bir performansla karşılık veriyordu o, taklidin taklidiydi. Yıllar geçtikçe, büyüdükçe daha da sevecektim. Şu kimsenin durup ince şeyleri düşünmeye vakti olmadığı zamanlarda nice kalp ağrılarına, yalnızlıklara ve dahi kimilerine ’antika’ gelen duyarlıklara onun sesinden daha iyi eşlik edebilecek kim vardı ki benim için.
Bu gece senle içiyorum Zeki Müren, bu kadeh senin için…
 

Etiketler: yaşam
İstihdam