27/05/2014 | Yazar: Selçuk Candansayar

Mücadele, zorbanın şiddet dilinin korkutamadığını gösterip, tersine şiddetinin işlemediğini gördükçe onun korkusunun alevlenmesini sağlamaktan geçiyor.

Mücadele, zorbanın şiddet dilinin korkutamadığını gösterip, tersine şiddetinin işlemediğini gördükçe onun korkusunun alevlenmesini sağlamaktan geçiyor.

AKP karşıtlarının muhalefet stratejilerinin merkezinde, AKP ve Erdoğan’ın olduğundan daha güçlü ve kudretli sanılmasına neden olan bir yanılsama var. Bir bakıma muhaliflerin Erdoğan’a bir dev aynası tuttukları ve hem kendilerinin hem de Erdoğan’ın bu aynadaki görüntüye hakikat muamelesi yaptıkları görülüyor.

Yanılsamanın temel bileşenleri şu şekilde sıralanabilir;
Erdoğan’ın arkasında yüzde 50 seçmen desteği vardır, toplumun yarısı onu onaylıyor ve geleceğini onun geleceğine bağlamış durumda.
AKP iktidarını şahsında cisimleştiren RT Erdoğan, partisinin mutlak hâkimi ve AKP içinde ilçe delegesinden milletvekiline, Bakanına kadar herkes koşulsuzca ve gönüllüce ona bağlı.
Devlet aygıtının icra makamları ona koşulsuzca inanan ve bağlı olanlardan oluşmakta.
Bu yanılsamaya kapılan AKP karşıtları Erdoğan’ın toplumu bölüp kutuplaştırdığı, Türkiye’yi birbirine düşmanlık besleyen iki kampa böldüğünü düşünüyorlar. Bu yüzden de muhalefet stratejilerini Erdoğan’ı benimsemediklerini düşündükleri kalan yüzde 50’yi bir araya getirmek üzere kurmaya çalışıyorlar.

Erdoğan’ı destekleyenlerin ona inandıkları ve onu doğru buldukları için destekledikleri fikrinin temel alınması, Erdoğan’a karşı olanların kendilerini aslında olduklarından çok daha az ve zayıf hissetmelerine yol açıyor.

Erdoğan’ın fıtratından fışkıran şiddet diline yine şiddet diliyle yanıt vermeye çalışmak da onun olduğundan daha kudretli algılanmasını sağlamaktan başka bir işe yaramıyor. Hem Kılıçdaroğlu hem de Bahçeli’nin düştükleri temel yanılgı da burada. Şiddet diline aynı dille yanıt veriyorlar ama toplumun gözünde pratik olarak ‘attıkları taş kurbağayı ürkütemiyor’ bile. Danıştay töreni ve TOBB Kongresinde Kılıçdaroğlu’nun düştüğü durum en canlı kanıtlar.

Oysa Erdoğan’ın şahsında cisimleşen AKP iktidarının topluma saldığı ve fütursuz bir zorbalıkla uyguladığı korku politikasını anlamak, bu salınan korkuyu boşa çıkaracak; tersine onun korkutamadığını hissetmesini sağlayacak pratiklere yönelmek gerekli.
Erdoğan, kendisine boyun eğip, biat etmeyenleri somut olarak acımasızca dövüyor. Savcı, hakim ya da emniyet görevlisiyse sürülüyor, işadamıysa ihalesi kesilip vergi cezalarıyla donuna kadar soyuluyor, gazeteciyse işten atılıyor. Erdoğan’ın tokadından nasibini almayan Bakan, milletvekili neredeyse kalmayacak.

Soma’da markette kameraların ve herkesin gözü önünde sille tokat dövdüğü kişi o kadar korkuyor ki sonunda yok o dövmedi demek zorunda kalıyor. Maden işçileri başlarında baretleriyle Erdoğan mitingine gitmez ve alkışlamazlarsa işten atılıp, aç kaldıklarını söylüyorlar. Müşavirin tekmelediği işçi şikâyetçi olamıyor, müşavir tekmelerken özel tim görevlileri engellemeye çalışamıyorlar. Okmeydanı’nda gerçek mermi kullanan polisler bile ‘nasıl bu kadar tahammül edebiliyorsunuz’ suçlamasına uğruyor, protestoculara saldırmazlarsa Cemaatçi diye fişlenip sürüleceklerinden korkuyorlar. Yerel seçimlerde AKP’ye oy verdiğini kanıtlamayanların işten atıldığı biliniyor. İktidarın mutlak ve zorba kontrolü altındaki medya, sürekli olduğundan çok daha büyük bir desteğe sahip olduğunu ve insanların ona inanıp, güvendikleri yalanını pompalıyor. Son olarak Almanya’da dışarıda toplanan yüz bine yakın protestocuyu göstermeyip, içerdeki ne kadarı isteyerek ne kadarı zorla gelmiş olduğu belli olmayan otuz bin taraftarı öne çıkarıyor.

Türkiye bir zorbanın hak hukuk tanımaz zalimliği altında korku coğrafyasına dönmüş durumda. Erdoğan’ın isteklerini misliyle yerine getirmeyenler dayak yiyor, işten atılıyor, aç kalıyor, tutuklanıyor, sürülüyor.

Kenan Evren Cuntasının aldığı yüzde 92 oyun ne kadarı korkudan verilmişse, bu gün Erdoğan’ın arkasında olduğu varsayılan yüzde 50 desteğin de büyük oranda korkuyla bağlantısını görmek gerekli.

Çoğunluk, Erdoğan’ı öyle beleş kömür, makarna için desteklemiyor, somut olarak işsiz kalmamak, aç kalmamak, sürülmemek ve şiddet görmemek için zulme boyun eğiyor.

Her zorba korkusu kadar zalimdir. Mücadele, zorbanın şiddet dilinin korkutamadığını gösterip, tersine şiddetinin işlemediğini gördükçe onun korkusunun alevlenmesini sağlamaktan geçiyor.

AKP ve Erdoğan’la mücadele edenler, karşılarında kendilerine düşman bir yüzde 50 olduğunu sanmak yerine Erdoğan’dan haklı olarak korkan yığınlara seslenmek zorunda olduklarını görebilseler, o korkuyu ancak şiddeti boşa çıkaracak bir dille söndürebileceklerini de fark edebilecekler.

Etiketler:
nefret