18/07/2008 | Yazar: Hidden Dragon

Ne diyeceğimi bilmediğimden sessiz kalmayı tercih etim. Aklımdan teşekkür etmek geçti, beni affettiği için. Ama sonra bunun yersiz olduğunu düşündüm.

Ne diyeceğimi bilmediğimden sessiz kalmayı tercih etim. Aklımdan teşekkür etmek geçti, beni affettiği için. Ama sonra bunun yersiz olduğunu düşündüm. O ise bakışlarını yukarı kaldırdı, sonra dönüp tekrar bana baktı: ‘Aslında daha önce hiç bir kadın öpmemişti beni...’ 3. Kadın Kadına Öykü Yarışması’nda üçüncü seçilen öykü…

Rumuz: Hidden Dragon

''3. KADIN KADINA ÖYKÜ YARIŞMASI – Üçüncülük Ödülü’ – 2008

Kronometreyi alıp otuz dakikaya ayarladım ve ‘başlat’ tuşuna bastım. Önlüğümün kollarıyla, atkuyruğuna rağmen önüme düşen saçları geri ittim. Yorgunluktan gözlerim yanıyordu.

29’.59’’...

Yasemin yanıma geldi. Bütün geceyi laboratuvarda geçirmeyi planlıyordum ve eğer onun da benimle olacağını bilmesem saatler önce çoktan eve dönmüştüm. Kaçamak bakışlarla baştan aşağıya süzdüm onu, malesef bundan daha fazlasına iznim yoktu. Selam verdi, kaşılık verdim. Bir yandan uzun saçlarını bileğindeki lastikle toplarken bir yandan da önce önümdeki kolona sonra da payasın üzerinde duran kronometreye baktı ve gülümsedi. ‘Kolay gelsin’ dedi, teşekkür ettim.

Bir süre tereddüt ettikten sonra ‘Sana bir sır vericem’ dedi. Az ilerden bir dekantasyon ampülü alıp içini hekzan’la doldurdu. Ardından kolonun üzerine sabitleyip musluğu açtı:

- ‘Nasıl? Böyle daha kolay değil mi? Tıpkı hastanelerdeki serumlar gibi, sürekli çözücü eklemek zorunda kalmıyorsun. Kolondaki eksildikçe hava çağırımı yapıyor ve ampülden damlıyor.’

- ‘Bunu hangi bir ara akıl ettin?’ diye sordum şaşkınlıkla.

- ‘Rüyamda gördüm.’

Ben gülmeye başlayınca o da gülümsedi, göz kırptı. Etraftaki yüksek taburelerden birini çekip oturdu ve bacak bacak üstüne attı.

28’.37’’...

Bileğinin iç kısmına doğru taktığı saatine bakarken onu süzmeye devam ederek ne kadar da kadınsı olduğunu düşündüm. Uzun topuklu çizmeleri, giymiş olduğu etek, ilk birkaç düğmesi açık gömleğinin ardından gözüken kolye ve o kolyenin yunus balığı şeklinde oluşu, uzun ince parmaklı ve iç yakacak güzellikte elleri, kısa ve bakımlı tırnakları... hepsinden öte saatini, kadranı bileğinin iç kısmına bakacak şekilde takmış olması... herşeyiyle zihnimin karanlık bir köşesinde, saldırgan bir yönümü dizginlemek zorunda bırakıyordu beni.

- ‘Saat 22.15 ve sen kromatografiye başlamışsın. Evde bekleyenin yok anlaşılan’ dedi alaycı bir edayla.

- ‘Peki ya sen?’ diyerek karşılık verdim gülerek.

- ‘Bekleyenin olmamasından ziyade eve gidesim yok benim. Zaten bu akşam maç vardı. Eve gitsem bile komşular uyutmaz.’

- ‘Bahane mi şimdi bu?’

Kahkaha atarak tabureden indi: ‘Hayır değil tabi ki.’ dedi, ‘Agaroz jeli hazırlamam lazım gelsene benimle, senin kolon uslu uslu akar zaten. Başında durmana gerek yok’
Kabul ettim ve odanın öbür ucundaki çeker ocağın yanına gittik.

25’52’’...

Yasemin hazırlamış olduğu tüpü çeker ocağın altına koydu. Yanında duran BET kabına uzanırken elinde eldiven olmadığını fark etti ve bana dönüp, arkamdaki kutuyu göstererek ‘Şurdan bir çift eldiven uzatabilir misin?’ dedi. Masanın üzerinde duran kırmızı-beyaz kutuya uzanıp bir çift ediven aldım ve uzattım. Eldivenleri aldığında dudak büktü ‘Vinil’e alerjim var. Orda lateks eldivenler de olacaktı’ dedi ve omzumdan destek alarak üzerime doğru eğildi ve kırmızı-beyaz kutunun hemen yanındaki kutudan bir çift eldiven aldı. Ona bu kadar yakın olmak kanımı dondurmuştu. Soluğumu tutum. Eşcinsel olmanın en sevmediğim yanlarından biri de buydu. Kendisine ne kadar ilgi duyduğumu bilseydi böyle birşey kesinlikle yapmazdı, yapsa bile bunun bir anlamı olurdu. Halbuki hiçbir anlamı olmayan, öylesine bir yakınlaşmaydı bu. En azından onun için. Birden kasıldığımı fark edince gözlerime baktı ve gülümsedi.

20’45’’...

Agarozu ısıtmak üzere mirodalga fırına koyduk ve beklemeye başladık. Beher çabuk kaynardı ve kaynadığı vakit ise çok ısınırdı. Bu yüzden ısınan beherleri tutabilmek için fırının yanına konmuş, ısıya dayanıklı, sağ el biçiminde ve iç kısmı pekiştirilmiş bir eldiven olurdu. Yasemin eldiveni alıp sol eline taktı, pekiştirilmiş kısmı yukarıda kaldı.

- ‘İstersen ben alayım’ diye önerdim.

- ‘Olur’ dedi ve teşekkür etti. Eldiveni çıkarıp bana uzattı.

- ‘Solak olmak bazen sinirini bozmuyor mu?’

Gülümsedi:

- ‘Hayır aslında... kadın olmak gibi. Erkeklerin dünyasında yaşamaya alıştığın gibi, sağlakların dünyasında yaşamaya da alışıyorsun.’

- ‘Kadın olmak kadar zor olmamalı.’

Son cümleyi söyler söylemez kadınları beğenen bir kadın olarak, heteroseksüel erkeklerin kurduğu bir dünyada yaşamanın ne kadar da büyük bir şanssızlık olduğunu düşündüm. İyi ki en azından sağlaktım, bir de üstüne üstlük solak olsaydım kendimi iyice uzaylı gibi hissederdim herhalde.

- ‘Haklısın. Ama ben halimden menunum. Kadınlar olarak dünyaya farklı bir gözle bakıyoruz bence. Yani... hayatı hissedebilmek ve yaşamak arasındaki fark gibi...’

- ‘İçgörülü birşeyler söylemeye çalıştın değil mi?’ dedim gülerek ‘Eğer moleküler biyoloji değil de felsefe ya da edebiyat mezunu olsaydın belki daha iyi anlatabilirdin.’

Eliyle yüzünü kapatıp güldü:

- ‘Tamam anlatamadım, ama en azından ne demek istediğimi anladın!’

- ‘Tabi ki anladım.’

- ‘Kadınlar birbirlerini hep anlar zaten.’

10’02’’...

Agaroz’u elektroforez aygıtına döktük ve soğumasını beklemeye başladık.

- ‘Kattaki kahve makinası bozulmuş.’ dedi.

- ‘Hadi ya? tam da gidip kahve almayı düşünmüştüm.’

- ‘Zaten iyice manyamıştı. Geçen gün, para atmadan sadece düğmeye basınca kahve veriyordu. Doğal olarak öğlen olmadan suyu bitti aletin. Bu sabah ise çalışmıyor. Attığın gibi geri veriyor parayı.’

- ‘Neyse’ dedim ‘Zaten dolabımda su kaynatma aleti var. Poşet çay veya Nescafe ile idare ederiz’

- ‘İşte bu hayat kurtaran bir hareket oldu! Tebrik ediyorum.’ dedi gülümseyerek.

Sonra eliyle alnını ovuşturdu ‘Uykum gelmeye başlıyor. Ne kadar hain birşey değil mi uyku ihtiyacı? Hiç beklenmedik bir anda vuruyor insanı. Dün topantıda gözlerim kapanmaya başladı. Çizgi filmlerde olur ya hani... gittikçe kararır ekran...’

Konuşurken bir yandan kolyesiyle oynuyordu. Sonra elini gömleğinin içinden omzuna doğru götürdü. Bir elimle boynundan tutup diğer elimle belini kavradığımı ve dudaklarından öptüğümü hayal ettim. Elektroforez aygıtını bir kenara itip onu payasın üzerine almak, bacaklarını belime dolamak istedim.

- ‘Aslı?’ Elini birkaç kez gözlerimin önünden geçirdi ‘Daldın gittin?’

- ‘Y...yok birşey. Benim de uykum var anlaşılan.’

Yorgunluğum arttıkça kendime hakim olmam da zorlaşıyordu. Gecenin bir vakti arzuladığım kadınla laboratuvarda tek başımaydım.

- ‘Söylesene ne düşündün?’

Bir an ona hissettiklerimi söylemeye karar verdim. Derin bir soluk aldım, fakat söylemek istediklerimin hiçbiri somut cümlelere dönüşemedi. Sessiz kalıp bakışlarımı çevirdim.
Elini yanağıma götürdü: ‘İyi misin?’ diye sordu.

Gözlerine baktım. Zihnimin bir köşesinde bekleyen saldırgan varlığın dizginleri, macera filmlerindeki asma köprülerin ipleri gibi örgüleri bir bir çözülerek koptu. Tek hamlede onu kendime doğru çekip dudaklarını öptüm. Şaşkınlıktan olsa gerek birkaç saniye karşı koymadı, sonra hızla geri çekilip şiddetle yanağımda patlayan bir tokat savurdu.

4’12’’...

Gözleri fal taşı gibi açılmış bana bakıyordu. Ben ise sızlayan sağ yanağımı tutmuş bir şekilde onunla göz göze gelmemeye çalışarak yere bakıyordum. Solak olduğu için tokat beklemediğim taraftan gelmişti. Ama duyduğum acıdan daha önemlisi öyle birşeye cesaret etmiş olmamın verdiği utançtı. Ne olmuştu bana? Nasıl yapabilmiştim bunu? İşten atılmama sebep olur muydu bu?

Anlaşılan bilinçaltım, bana göz kırpması, eldiven kutusuna uzanmak üzere yaklaşması, kadınların birbirini nasıl da anladıklarından bahsetmesi gibi birçok şeyi yanlış değerlendirmiş ve cesaret bulmuştu. O an popüler kültürün kadın kadına ilişkiler üzerine yazmış olduğu herşeyden, çekmiş olduğu her filmden nefret ettim. Erkeklerin fantezilerini süslesin diye yaratılmış, cana yakın davranan her güzel kadının lezbiyen olduğu, taş kaldırsan altından eşcinsel bir kadının çıktığı senaryolardan tiksindim. Gerçek hayatla bunların hiçbir alakası yoktu çünkü. Gerçek hayatta arzuladığım kadınlar ve elde edebileceğim kadınlar vardı. İşin en kötü yanı gerçek hayatta eşcinsel olmak saklanması gereken birşeydi.

Ellerimi teslim olur gibi kaldırıp ‘Özür dilerim’ dedim. Hala yere bakıyor, onunla gözgöze gelmeye cesaret edemiyordum.

00’00’’

Yarım saat önce kurmuş olduğum kronometrenin alarmı çalmaya başladı. Sözlüye kaldırıldığı sırada teneffüs zilinin çalmasıyla kurtulan öğrenci gibi kromatografi kolonumun yanına koştum.

Yasemin ise bir süre olduğu yerden kıpırdamadı. Sonra yanıma geldi:

- ‘Önemli değil’ dedi.

- ‘Nasıl yani?’

- ‘Özür diledin... önemli değil.’

Ne diyeceğimi bilmediğimden sessiz kalmayı tercih etim. Aklımdan teşekkür etmek geçti, beni affettiği için. Ama sonra bunun yersiz olduğunu düşündüm. O ise bakışlarını yukarı kaldırdı, sonra dönüp tekrar bana baktı:

- ‘Aslında daha önce hiç bir kadın öpmemişti beni...’

- ‘Ya?’ dedim yarı ilgilenmiş bir biçimde. Konuyu kapatmasını istiyordum halbuki.

- ‘İstersen bu hiç olmamış gibi davranalım. Ne dersin?’

- ‘Çok iyi olur’ dedim. Rahatlamıştım.

- ‘Tamam o zaman. Kolonu bitirdiğinde haber ver, bir Nescafe içelim’

Davetini kabul etmeye çekiniyordum.

- ‘Daha rotor’u temizlemem lazım’ dedim bahane olarak.

Rotor’a baktı, sonra da bana bakıp gülümsedi: ‘O zaman sana bir sır daha vericem.’ dedi.

Yıkanmış bulaşıklar arasında duran balon joje’lerden birini alıp içini asetonla doldurdu. Rotor’a bağlayıp çalıştırdı. Basınç yeterince düştüğünde tıpayı açtı ve aseton basınç farkından dolayı rotorun iç kesimlerine sıçrayarak soğutma kolonunu tertemiz etti.

Yine etkilenmiştim, o rotoru temizlemek en az bir yarım saatimi alırdı: ‘Bunu da mı rüyanda gördün?’ diye sordum. Güldü. Sanki hiçbirşey olmamış gibi bana yardımcı olması beni rahatlatmıştı. Demek ki hakkaten olanları unutabilecekti.

Çantamdan anahtarlarımı aldım ve kahve içmek üzere kapıya yönlendik. Laboratuvarın kapısını kilitlerken anahtarı tutan ellerini, işaret parmağıyla başparmağı arasındaki kasın kasılışını izledim. Bakışlarımı fark etti ve işaret parmağını tehtitkar bir şekilde uzatıp ‘Aklından bile geçirme!’ dedi. Geri çekilip bir yandan sağ yanağımı kapatırken bir yandan da diğer elimi kaldırıp ‘Alakası bile yok!’ dedim. Gülüştük.

Biz uzaklaşırken laboratuvarın ışıkları birer birer söndüler ve oda tıpkı bir tiyatro sahnesi gibi yavaş yavaş karadı.

Birincilik Ödülü: [[Sappho’yla Sevişmek]] - Angelique

İkincilik Ödülü: [[Ahret Çiçeği]] - Poo

Bağlılık Özel Ödülü: [[Bir Kadının Pusulası]] - Ekin Ak

Duygunun Baharı Özel Ödülü: [[O]] - İmge Oranlı

Eller Konuşur/Tutkunun Kanatları Özel Ödülü: [[Kesişen Düşlere]] – Jarmush

*2006/2007 öykülerini okumak için:

[[‘Kadın Kadına" öyküler]]

*Konuyla ilgili haberler:

[[Ten ve tutkulu öyküler yayında]]

[[‘Ten ve tutku’yu yazanlar kazandı]]

[[Kadınların mürekkebinden ‘ten ve tutku’ akacak]]

[[İlk aşklarını anlatanlar kazandı]]

[[İlk Adım, İlk Kadın, İlk Aşk]]

Etiketler: kadın
nefret