03/03/2014 | Yazar: Ahmet Çevik

ABD Dışişleri Bakanlığı’nın 2013 ‘Ülkeler İnsan Hakları Uygulamaları Raporu’nda Türkiye’ye özgürlük kısıtlaması ve yolsuzluk eleştirileri geldi.

ABD’nin İnsan Hakları Raporunda Özgürlüklere Müdahale Eleştirisi Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı
ABD Dışişleri Bakanlığı’nın 2013 “Ülkeler İnsan Hakları Uygulamaları Raporu”nda Türkiye’ye özgürlük kısıtlaması ve yolsuzluk eleştirileri geldi.  
 
“İnsan Hakları Kavgasında LGBT Kardeşlerimizin Yanındayız”
Raporun sunumunu gerçekleştiren ABD Dışişleri Bakanı Kerry, kendi döneminde ikinci kez insan hakları raporu sunmaktan duyduğu memnuniyeti belirterek, insan hakları mücadelesinin ABD dahil herkes için bir yolculuk olduğunu belirtti. Köleliğin de bir zamanlar Amerikan Anayasası’nda yazılı bir madde olduğunu hatırlatan Kerry, bugün eşcinsellerin hak mücadelesinin de devam eden bir insan hakları mücadelesini olduğunu söyledi. Ancak ABD’nin bu konuya verdiği önemi belirtmek için de “Hiçbir ülke insan haklarının iyileştirilmesi meselesine bizim kadar bağlı değil,” dedi.
 
Kerry, özellikle eşcinsel hakları konusuna ağırlık vererek, dünya genelinde 80 ülkede eşcinsellerin ayrımcılığa uğradığını söyledi ve Uganda’da eşcinsellere karşı çıkarılan ve eşcinsellerin cezalandırılmasını öngören yasanın bunun en son örneği olduğunu ifade etti. Kerry, “Bu insan hakları kavgasında LGBT kardeşlerimizin yanındayız,” diye konuştu.
 
Türkiye’de Yolsuzluk Vurgusu Arttı
İnsan Hakları ile ilgili olarak Bakanlık Yardımcısı vekili Uzra Zeya’ya göre, bu yıl raporun tümünde “yolsuzluk ve hesaba çekilebilirlik” konularına daha fazla ağırlık verildi.
 
Bakanlığın 2012 yılı raporunun Türkiye bölümünde “yolsuzluğa” 11 kez atıf yapılırken 2013’te bu sayı 18’e çıktı. Raporda Türkiye’ye 51 sayfa yer verildi.
 
Türkiye’de yıl içerisindeki “en büyük çaptaki insan hakları ihlallerinin” 4 ana başlıkta sıralandığı raporda, “Hükümetin ifade ve toplanma özgürlüğüne müdahalesi” başlığı altındaki bölümde, “ceza kanunu ve terörle mücadele yasasının ifade, basın ve internet özgürlüğünü kısıtlayıcı birden çok maddeyi içerdiği” ifade edildi.
 
“Hesaba Çekilmezlik Sorunu Devam Ediyor”
Raporun ilk bölümünde “Güvenlik güçleri ve Adli Yargı” var ve "Terörle ilgili geniş tanımlı kanunlar ve yargılamaların şeffaflıktan yoksun olması adalete erişimi kısıtlıyor,” deniyor.
 
Raporun bu bölümünde 17 Aralık’ta başlatılan yolsuzluk operasyonu ve akabindeki skandalın kolluk kuvvetleri ve yargının yürütme organının etkisinde kaldığı ‘özel bir not’la belirtiliyor ve binlerce polis ile savcının 17 Aralık’tan beri görev yerlerinin değiştirilmesi de bu kapsamda ele alınıyor.
 
Raporun ilerleyen bölümlerinde de yolsuzluk iddialarına daha detaylı yer verildiği görülüyor. Raporun “haksız tutuklama ve gözaltı” bölümünde, “devlet yetkililerinin yolsuzluk ve görevlerini suistimal ettiğinde bunu araştıracak ve cezalandıracak süreç yetersiz. Hesaba çekilmezlik sorun olarak yerinde duruyor” deniyor.
 
Raporun 13. sayfasında ise, şu an Türkiye’de gündemde olan yolsuzlukla mücadele operasyonlarından bahsedilirken, AB’nin Genişlemeden Sorumlu yetkilisi Stefan Füle’nin Türkiye’de yargı bağımsızlığıyla ilgili endişelerine atıf yapılıyor. Raporda ayrıca yeni HSYK yasasıyla yargının hükümetin kontrolüne girebileceği savunuluyor.
 
Raporun özel hayata müdahale kısmında, böcek yerleştirme veya dinleme ile yapılan kanuni veya kanuni olmayan dinlemelerin, evde olduğu kadar profesyonel yaşamda da oto-sansürü teşvik ettiğinin üzerinde duruldu.
 
Hükümetin ifade özgürlüğü ve toplanma özgürlüğüne müdahalesi başlıklı bölümde ise “Ceza hukuku ve terörle mücadele kanununun (TMK), ifade, basın ve internet özgürlüğünü kısıtladığı, oto-sansürün yaygın olduğu çünkü bireylerin devleti ve hükümeti açıkça eleştirmekten, sivil veya cezai olarak mahkemeye verilmekten korktuğu kaydedildi.
 
“Kadına ve LGBT’lere Yönelik Şiddet Önemli Bir Sorun”
“Kırılgan nüfusların yetersiz korunması" başlıklı bölümde, "hükümetin, kadınlar, çocuklar, LGBT’ler dahil olmak üzere kırılgan nüfusları toplumsal suistimal, ayrımcılık ve şiddete karşı etkin biçimde korumadığı, namus cinayetleri dahil olmak üzere kadınlara karşı şiddetin önemli bir sorun olmayı sürdürdüğü ve çocuk evliliklerinin devam ettiği” belirtildi.
 
Güvenlik güçlerinin kanunsuz öldürme, aşırı güç kullanma ve işkence iddiaları, hapishanelerin aşırı kalabalıklığı da rapor not edildi.
 
Rapora göre, 2013 sonu itibariyle Türkiye’de gazeteci, yazar ve çevirmen olmak üzere 73 kişi hapiste tutuluyor.
 
“Gezi Parkı Ölümlerinden Yetkililer Sorumlu”
Yetkililerin, protestoları dağıtmak için ’”aşırı güç kullandığı, gösteriler sırasında aralarında birçok gazeteci, akademisyen, avukat ve öğrencinin de olduğu binlerce kişiyi gözaltına aldığı ve birçoğunu terörle mücadele yasası altında suçladığı” belirtilen raporda, "özellikle not etmek gerekirse, yetkililer geçen yaz Gezi Parkı protestolarına karşılık verirken aşırı güç kullanarak, 7 kişinin hayatını kaybetmesi dahil, kitlesel zayiata, ifade ve basın özgürlüğünün genel anlamda azalmasına yol açtı" ifadesi kullanıldı.

Yetkililerin, “çok sayıda gazeteciyi hapse attığı ve bu gazetecilerin çoğunluğunun terörle mücadele yasası altında ya da yasadışı bir örgütle bağlantılı olmakla suçlandığı” belirtilen raporda, “oto sansürün yaygın olduğu, çünkü bireylerin, devlet ya da hükümeti eleştirmenin hukuk veya ceza davaları ya da soruşturmaların açılması sonucunu doğurması ihtimalinden korktukları” ileri sürüldü. Raporda, “hükümetin bazı dini, siyasi ve Kürt milliyetçisi ya da kültürel bakış açılarına sempati besleyenleri taciz ettiği ve kovuşturduğu” belirtildi.
“Adalete Erişim Kısıtlanıyor”
“Kanunların uygulanması ve yargı idaresi” başlıklı bölümde de, “terörizm ve devlete yönelik diğer tehditlere karşı geniş yasaların ve bu türden davaların kovuşturma sürecindeki şeffaflık eksikliğinin adalete erişimi kısıtladığı” ifade edilirken, “yargı sisteminin siyasallaştığı ve aşırı yük yüklendiği” belirtildi.

Raporda, “yetkililerin, keyfi tutuklamalara girişmeye, duruşma öncesinde uzun ve süresi belirsiz olarak gözaltında tutmaya, süresi uzayan duruşmalar yürütmeye devam ettiği” kaydedildi.

"Soruşturmaların gizliliğine yönelik talimatların, savunma makamının delillere erişimini sınırladığı ve şüpheliler için yargısal korumaların etkinliğine dair kaygıları artırdığı” ifade edilen raporda, “savcılar ve hakimler arasındaki yakın bağların, usülsüzlük ve taraflılık görünümü verdiği” belirtildi.

Raporda, “savcılara ve hakimlere sağlanan geniş yetkilerin, özellikle de devlet güvenliğiyle alakalı kapsamlı soruşturmalar sırasında ceza kanunlarının tutarsız ve belirsiz şekilde uygulanmasına sebep olduğu" kaydedildi. "Özellikle de, kolluk kuvvetleri ve yargı, ‘17 Aralık yolsuzluk operasyonu ve onu takip eden skandal sırasında’ hükümetin binlerce polis ve savcının görev yerini değiştirmesiyle yürütme organının etkisine maruz kaldı” ifadesi kullanıldı.
 
“Kötü Muamele Cezasız Kalıyor”
“Yıl içerisindeki diğer insan hakları problemleri” başlıklı bölümde ise “güvenlik güçlerinin yasadışı olduğu iddia edilen öldürmeleri, emniyet görevlilerinin aşırı güç kullanımı ve işkence iddiaları, cezaevlerindeki kapasitenin ötesinde doluluk ve diğer eksiklikler, dini azınlıklarda olduğu gibi dini özgürlükler üzerindeki kısıtlamalar ve suistimaller, yolsuzluk ve özellikle güneydoğuda olmak üzere hükümetin insan hakları kuruluşları üzerindeki kısıtlamaları” hakkında eleştirileri sıralandı.

Raporda, "cezasız kalmanın bir sorun olmayı sürdürdüğü, hükümetin güvenlik güçlerince kötü muamele ve bunun yanında hükümetin diğer kesimlerindeki yolsuzluk vakalarına dair raporları soruşturduğu, ancak tutuklamalar ve kovuşturmaların sayısının düşük olduğu ve mahkumiyet kararlarına nadir rastlandığı" kaydedildi.

"Kanunların, doğrudan uyuşturucu trafiği, organize suçlar ve teröristlere yönelik olarak, yargı kararıyla sadece ülkenin telekomünikasyon kurumuna telefon dinlemeleri yapmasına izin verdiği” belirtilen raporda, ancak, “yetkililer tarafından yasal ve yasal olmayan yollarla geniş çaplı telefon dinlemeleri ve böceklerle dinlemeler yapıldığına dair tahminlerin, ifade özgürlüğü üzerinde soğuk duş etkisi yarattığı ve insanları ev ve işyerlerinde kendi kendilerine sansür uygulamaya yönlendirdiği” kaydedildi.

Raporda, “telefonlarının yargı kararı olmadan yasa dışı yollarla dinlendiğine dair birçok siyasi figür ve bireyin iddialarının bulunduğu” belirtildi.
 
ABD Dışişleri Bakanlığı yetkililerinin yaptığı açıklamada raporun küresel bağlamda “en detaylı, güvenilir, objektif ve gerçeklere dayalı” rapor olduğu da söylendi. 

Etiketler: insan hakları
İstihdam