09/11/2006 | Yazar: Yeşim T. Başaran

‘Bu Güztanbul diğer buluşmalardan farklıydı’. Herkesten bu cümleyi duyduk. Gerçekten de tartışmaların içeriği, düzeyi epey olgunlaşmıştı. Yorumlarımız, yaklaşımlarımız, ihtiyaçlarımız, ihtiyaçlarımızı dile getirişimiz geçen senelere göre farklıydı. Ancak bunu ‘diğer buluşmalar kötüydü, bu buluşma ise iyi’ diye değerlendirmek doğru olmaz.’

‘Bu Güztanbul diğer buluşmalardan farklıydı’. Herkesten bu cümleyi duyduk. Gerçekten de tartışmaların içeriği, düzeyi epey olgunlaşmıştı. Yorumlarımız, yaklaşımlarımız, ihtiyaçlarımız, ihtiyaçlarımızı dile getirişimiz geçen senelere göre farklıydı. Ancak bunu ‘diğer buluşmalar kötüydü, bu buluşma ise iyi’ diye değerlendirmek doğru olmaz.’

KAOS GL

Yeşim Başaran

‘Bu Güztanbul diğer buluşmalardan farklıydı’. Herkesten bu cümleyi duyduk. Gerçekten de tartışmaların içeriği, düzeyi epey olgunlaşmıştı. Yorumlarımız, yaklaşımlarımız, ihtiyaçlarımız, ihtiyaçlarımızı dile getirişimiz geçen senelere göre farklıydı. Ancak bunu ‘diğer buluşmalar kötüydü, bu buluşma ise iyi’ diye değerlendirmek doğru olmaz. Çünkü daha az tatmin olarak, elimizde bir ürün kaldığını hissetmeyerek geçirdiğimiz diğer buluşmalar ve bir süreklilik yaratma çabamız olmasaydı, bu buluşma gerçekleşmezdi. Sorumluluk sahibi olarak, ufak tefek sorunlar nedeniyle özgürlük mücadelesinden vazgeçmeyerek yakaladık bugün içinde bulunduğumuz durumu. ‘Hep aynı şeyler konuşuluyor’ şikâyetini yıllar içerisinde çok duydum. Eğer gerçekten hep aynı şey konuşuluyor olsaydı, Güztanbul’dan elimiz kolumuz dolu ayrılmazdık. Bu anlamda attığımız en önemli adım heteroseksizmi aşmak ve eşcinsellerin gasp edilmiş itibarlarını geri almak için kendimizden ve kurumlardan taleplerimizi tartışmış ve önemli ölçüde ortaklaştırmış olmamız, bunların bir bölümünü de basına açıklayarak kamuoyuna duyurmamızdır. Medya ile ilişkiler hep gündemimizde oldu, ama medyanın yönlendirdiği şekilde. Bu sefer biz medyayı çağırdık ve taleplerimizi ilettik. Küçük bir taş atarak kaçmadık, kanlı canlı insanlardık ve toplumda yaşadığımız sorunlara çözüm üreterek bunları dile getirdik. Bu sürekli içinden geçtiğimiz açılma ve kurumsallaşma adımlarımızda yeni bir dönemi daha müjdeliyor.

Toplantılardan en çok ilgi çekeni çeşitli arkadaşlarımızdan ailelerinden bireylerin de davetli olduğu toplantıydı. Ailelerin kuzeni, çocukları, kardeşleri olan eşcinsel bireyler üzerinden toplum hakkında yaptıkları konuşmaların ardından, pek çok arkadaş ailelerine açılma anılarını ve karşılaştıkları sorunları anlattılar. Epey ağlayan vardı toplantıda, hep birlikte duygusallaştık. Hava çok ağırdı. Bence bu genel eksikliklerimizden kaynaklanıyor. Özgürlük için gösterdiğimiz tüm çabalarımızı bu duygularımızla besleyerek yapmadığımızı, özgürlük mücadelesi ile yaşadığımız sorunlar arasında doğrudan bir bağlantı kuramadığımızı gösteriyor. Eğer kurabilirsek bu toplantıda yaşadığımız duygular, hüzünlerimiz ve sevinçlerimiz bizim tüm faaliyetlerimize yansıyacak, emek emek kendi ellerimizle yeşertmeye çalıştığımız özgürlük mücadelesine daha canla başla sahip çıkacağız. Bir diğer eksiklik de bence, birey birey diğerlerinden daha çok ya da daha az acı çektiğimizi zannetmemiz. Bizim çabalarımız zaten tüm bu acılarımızdan kurtulmak için değil mi? Böyle olunca kimin ne kadar acı çektiğinden öte, ortak acılarımızın kökünü nasıl kazıyacağımızı konuşmalıyız. Acılarımızı yarıştırmak yerine, birbirimizin acılarına sahip çıktığımızda yol alacağız. O zaman acılarımızı paylaşmalarımız da sürecin tamamına yayılacak ve bu paylaşım bir duygu patlaması şeklinde değil, bizi sürekli çoğaltan ve cesaretlendiren şekillerde yaşanacak.

Bu Güztanbul’u diğer buluşmalardan farklı kılan bir diğer özellik ise sadece kadınlara açık olan iki toplantının programa konmuş olması idi. Üst başlığı ‘lezbiyen örgütlenmesinin önündeki engeller’ olan toplantıların ilkinde Öte-ki Ben’le ilgili muğlak görüşlerin netleşmesi üzerine eğinirdi. Toplantının özet deşifresi dergi sayfalarında var. Ben kendi adıma yaşadığım netleşmeyi aktarmak istiyorum. Öte-ki Ben’i faaliyetleriyle beraber kanlı canlı gözlerimle görmediğim sürece öyle bir oluşum varmış gibi yapmayacağım. Tıpkı Sappho’nun Kızları toplanmaya ara verildiğinde bunun adını koydu, tıpkı Legatolar faaliyet göstermedikleri dönemlerde onlar varmış gibi konuşmadık, işte bunun gibi. Öte-ki Ben adına bir tek Hülya vardı toplantıda ve buluşmanın diğer toplantılarına katılmadı. Toplantı sonrasında da sohbete devam ettik. Kendimce sorunun kaynağını anlamaya çalıştım. İki temel neden görüyorum. Öte-ki Ben ismi anılmaya başlanıp da birkaç toplantı yapılır yapılmaz acilen dergi çıkarmak için yurtdışında para aranmaya başlanması bunlardan biri. Türkiye’deki başka hiçbir eşcinsel örgütlenme böyle bir yola gitmedi. Önce kendini tanımlamaya, yaratmaya, ihtiyaçlarını belirlemeye çalıştı. Bizleri günümüze kadar getiren somut faaliyetler adım adım örülerek yürütülen bu süreç üzerinden yükseldi. Daha insanlar birbirlerini tanımazken, birlikte hiçbir pratik çalışma yürütülmemişken bir araya gelir gelmez ‘dergi çıkaralım’ diye para arayışına girmek, doğal olarak böyle şaibeler yarattı arkasında. İkinci neden lezbiyenlerin henüz örgütlü bir irade yaratamamış olmalarıdır. Oldukça gevşek bir zemin üzerinde bir araya gelmemiz dedikodularla kendini yeniden üreten iki yıllık bu sorun yumağını çözemememize neden oldu. Öyle ki bir şekilde Öte-ki Ben’le tanışmış herkes bu dedikoduları yeniden üretmeyi lezbiyen politikası yapmak sanıyor. Bence bu bizim lezbiyenler olarak ne kadar da acınaklı bir örgütlenme düzeyinde olduğumuzu gösteriyor ki, bu sorunu aşmak için acilen örgütlenme süreci üzerine hep birlikte kafa yormamız gerekiyor.
İkinci kadın toplantısı bu konudaydı. ‘Neden örgütlenemiyoruz?’ Herkes kendi açısından durumu değerlendirdi. Sorunlarımızı birer birer açmaya çalıştık. Bu toplantıdan benim çıkardığım sonuç, bir arkadaşın da dillendirdiği gibi, örgütlenmemizin önündeki en büyük engelin kendimiz olduğu. Kendimizi değiştirip, sürekli yeniden yaratmadan sorunlarımızı aşmamız mümkün değil. Yaşadığımız sorunların kaynaklarını önce kendi içimizde aramalıyız.
Eşcinsel özgürlüğü için çaba sarf eden erkekler her zaman lezbiyen katılımının azlığından şikayet ederler. Daha bir sene öncesine kadar ‘lezbiyenler çok tembel’ yorumlarını bile duyuyorken, nihayet lezbiyenlerin örgütsüzlüğünü anlamaları için önce kendilerine bakmaları gerektiğini anlayanlar oldu. Yine de erkeklerin lezbiyenlerin örgütsüzlüğüne dair tüm içten üzülmeleri yetmedi. Erkek ve kadın eşcinsellerin öncelikle eşcinseller olarak yaşadığımız ezilmeleri anlamaları gerekmekte. Bunu tesadüfî bir durum olarak görmek, heteroseksizmi tanımlama kaygısı duymamak, heteroseksizmin toplumda erkek iktidarını nasıl beslediğini, kadınların ezilmesi ile heteroseksizmin arasındaki bağlantıyı düşünmemek bizlerin sorunlarımızı çözümlememizde eksik kalmamıza neden olacaktır. Sorunlarımızın tanımlarını, ezilmemizin tanımını doğru bir şekilde ortaya koymadan özgürlük için atacağımız adımların çok eksik olacağı aşikar. Özgürlük istiyorsak onun toplumsal bağlamdaki karşılığını tanımlayabilmemiz gerekiyor. Kadın özgürlük mücadelesini, feminizmi anlamadan tutarlı bir eşcinsel özgürlük hareketi yaratamayız. Tam da bu noktada, birlikte mücadele verdiğimiz erkeklerin her tür tutumlarında, duygularında, düşüncelerinde erkek egemenliğini sorgulamaları gerekiyor. Lezbiyenlerin ayrı toplantılar yapması erkekler arasında espri konusu oldu. Oysa ben, lezbiyenlerin örgütlenememesinden bu kadar mutsuz olan erkeklerin böyle bir adım karşısında duygulanmalarını, bize ayak bağı oldukları tüm noktalarda kendilerini çözümlemelerini beklerdim. Değerlendirme toplantısında erkekler bu eleştirileri alınca yaptıkları esprilerin kadınlar tarafından neden sorun olarak algılandığını anlamadılar. Biz kadınlar oldukça ağır bir toplumsal sorunu tartışmak üzere kendimize zaman yaratırken erkeklerin bunu ilginç, eğlence konusu yapılacak bir şey olarak algılamaları daha alacak ne çok yolumuz olduğunun göstergesi bence. Erkekler kadınların ayrı toplanma saati istemelerine çok direnç göstermediler, ancak o toplantıları çok ciddiye de almadılar. Bence bu da erkeklerin içinde bulunduğu acınası durumun göstergesidir. Bize yaşattıklarını anlamaları için şu örnek verildi. Diyelim ki siz bir sendikal faaliyet içerisindesiniz ve sendika içerisinde eşcinsel emekçilerin sorunlarına çözüm üretmek amacıyla eşcinseller olarak ayrıca toplantılar yapmaya karar verdiniz. Tüm sendika üyelerinin istisnasız bu toplantılara kendilerinin alınmamaları üzerine teker teker espriler yaptıklarını düşünün, ‘tanrım ben zannettiğimden daha da çok eziliyormuşum, baksana daha sendika bizi ciddiye almıyor’ diye düşünmez miydiniz? İşte erkeklerin Güztanbul’daki geri tutumları bu şekildeydi. Tartışmalarımız, çatışmalarımız ve dönüşüm devam edecek.

Kaos GL Kaos GL, Aralık 2002 – Ocak 2003, Sayı 13

Etiketler:
nefret