21/12/2009 | Yazar: KAOS GL

"asın onu!" "gebertin pisliği!", "taşlayalım!","gözlerini oyun, yüzünü parçalayın!" 

"asın onu!" "gebertin pisliği!", "taşlayalım!","gözlerini oyun, yüzünü parçalayın!" 

Kalabalık gitgide artıyordu bu yangın yerinde, söylersek şairin diliyle. Gözünü ne tarafa çevirse daha vahşice daha barbarca isteklerle karşılaşıyordu. Acıma ya da af değildi, hâlâ insanların yüzlerine gözlerine aç bir hevesle bakmasını, aranmasını sağlayan.
 
Bir sürü yolun kesiştiği, kavşak misali bir alandı burası, birçok büyük şehrin birçok kavşağında olduğu gibi düzenli su fışkırtan su fıskiyeleri, adap kurallarınca yapılmış ve dikilmiş soluk renkli heykeller vardı. Apartmanlar vardı, onlar hiç eksik olmazdı ve yine eksik olmayan apartmanların kör pencerelerinden bakan şehrin sakinleri. İbadethanelerin sivri mimari yapıları da bu gün sanki hep o kavşağa yönelmişti. Burası gerçekten bir şehirdi, kocaman bir şehir, okullarıyla, resmigeçitleriyle, yeraltının sidik ve şiddet kokularını ince ince yer üstüne sızdıran altgeçitleriyle.
 
Şehirlerde altgeçitler hâlâ yapılıyor, herkes üstten geçmek isterken hâlâ, alt geçitten geçen kadınlar, erkekler, tiner kokuları olsun yine hep nedense.
 
Kalabalık var şimdi bu şehrin bu kavşağında, çıldırmış ve birbirine sıkı sıkı kenetlenmiş, gözleri hep birbirini arayan ve kurbana bakan, şeytanı ve tanrıyı izleyen gözleriyle -sahi kalabalıklar hep var, güçsüz kalabalıklar-. Kurban dedik, bir kurban var şimdi, dört bacağından dört minareye gerilmiş, çırılçıplak bırakılmış şehrin kavşağında. Kalabalık bir bacaklarına yöneliyor kurbanın, bir kollarına, kasıklarına yönelmek istiyorlar ara ara, lakin yoğun, gri ve bulaşıcı bir karanlık sanki herkesin ellerine bulaşmışçasına yüzlerini ekşitip geri kaçıyorlar.
 
Mumlar dikiliyor, şamdanlar diziliyor, yıllarca anlatılmalı bu kutsal tören, kontrol ve denetim altında sürdürülmeli, ağır ağır, keçiler günahlara sürülüyor bir bir, bütün sürü bir günah ovasında. "Keçi istemiyoruz!" diye bağırıyor biri.
 
"Aslında öğrenmek istemiştim, canını acıtmak istemedim hiç bir yakınımın, türdeşimin ki söylemek istediklerimin çok azını söyledim, kadınlar erkekler, kadınlıklar erkeklikler, bu kadar uzak olmamalıydılar..."
 
Kalabalığı yararak kamyonlar giriyor kavşağa, torbalarla eşya dolu torbalarla kamyonlar. "uzak durun, tüm dokunuşlarını getirdik" diyorlar, karantinaya alınıyor tüm dokunuşlar ve yakılmaya başlanıyor torba torba. "Bari teker teker yaksalardı, ayrı ayrı görmek isterdim onların yanışını, kutsanmasını…" gevelemeler, kurban. Sonra renk renk utançlar içinde insan gurupları sokuluyor alana, hepsi af diliyor herkesten, kendisinden ve kalabalıktan. Arınmak istiyorlar, dualar okuyorlar, saçlarını kesiyorlar, ağlıyorlar. "Tüm sözlerini unutun, lanetli sözler onlar, atın ateşe tüm sözlerini, kadınlara, erkeklere çocuklara her ne söylemişse"
 
Muzip bir gülüş kalabalığı tahrik ediyor, muziplik tahrik edici bulunuyor, "Sözlerim tohumlardır, sizin şeytan bellediğiniz şeyin en etkili parçaları, kendinizi yakmanız gerekir o sözlerin unutulması için, boşa uğraşmayın" (2009)
 
Ali Keçelioğlu
 

Etiketler:
nefret