28/03/2016 | Yazar: Melahat D

DEPO: Akıl Hastanesinde Hayat filmi Ahmet Tanel Kışlalı Sanatevi’nde gösterildi. Gösterimin ardından filmin süpervizörlerinden Zafer Kıraç ve Can Generalfeyzioğlu seyirciyle akıl hastanelerinin mevcut durumu hakkında söyleşti.

Akıl hastaneleri ya da hapishaneler, fark etmiyor! Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

DEPO: Akıl Hastanesinde Hayat filmi Ahmet Tanel Kışlalı Sanatevi'nde gösterildi. Gösterimin ardından filmin süpervizörlerinden Zafer Kıraç ve Can Generalfeyzioğlu seyirciyle akıl hastanelerinin mevcut durumu hakkında söyleşti. 

Ege Kanar ve Can Dinlenmiş'in yönettiği ve Türkiye'nin bölgesel ruh sağlığı hastanelerindeki koşulları ve yaşamı konu alan DEPO: Akıl Hastanesinde Hayat adlı belgesel film gösterimi Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi, İsveç Büyükelçiliği, Kaos GL ve Pembe Hayat ortaklığında Ahmet Taner Kışlalı Sanatevi’nde yapıldı.

Film gösterimin ardından Ceza İnfaz Sisteminde Sicil Toplum Derneği kurucularından Zafer Kıraç ve Ruh Sağlığında İnsan Hakları Girişimi Derneği yönetim kurulu üyesi Can Generalfeyzioğlu ile yapılan söyleşide Türkiye'deki akıl hastanelerinin mevcut durumu konuşuldu.

“BM Engelli Hakları Sözleşmesi’nin savunuculuğunu yapıyoruz”

Can Generalfeyzioğlu dünyada ruh sağlığı politikalarının işkence ekseninden kurtarılmasına karşın Türkiye'de içinden çıkılması zor bir hâl aldığını şöyle ifade etti: 

"Belgeseldeki tüm hastane ziyaretlerimiz ve çekimlerimiz haberli oldu. Hastanelerde bir standart olmadığını, uygulamaların değiştiğini, personelin görüşmelerde bize aktardıklarının doğru olmadığı gözlemledik. Bu yapıların tedavi sağlamadığı, çözüm üretmediği de âşikar. İstemsiz yatış önemli bir sorun. Elektroşokun anestezisiz yapılması ve kişinin kendi rızasının dışında yapılması 2006 yılında İşkenceyi Önleme Komitesi’nin bunu işkence olarak tanımlamasıyla sonlandı.

Dünya genelinde bu alana psikiyatri tarafından hegemonya kurulmuş durumda. Alanın psikiyatrinin tekelinden çıkartıp interdisipliner bir alana gelmesi gerektiğini, Türkiye dahil imzacı ülkelere politikalarını değiştirmesini söyleyen Birleşmiş Milletler Engelli Hakları sözleşmesinin savunuculuğunu yapıyoruz. Dünyadaki örnekler de iyileşme ve güvenlik ayrılmış durumda bizde ise iç içe geçmiş ve herkesin korktuğu bir yapıya dönüşüyor. Raporlamalarımızın ardından hükümet politikasına ilişkin taahhütler oldu. Daha evvelki sağlık bakanı akıl hastanelerinin kapanacağını söylemişti ancak içerikte bir değişiklik yapılmadı."

“Kapalı mekânların şeffaflaşması gerekiyor”

Zafer Kıraç, akıl hastanelerinde kalan kişilerde hastanenin yegane amacının aksine hiçbir "iyileşme" gerçekleşmediğinin altını çizdi. 

"İlk olarak işleyiş ve personelin kurumda kalan kişiye yaklaşımları bakımından hapishanelerle akıl hastaneleri fark etmediğini söyleyebilirim. Filmin adı “depo” çünkü oradakilerden vazgeçmişiz. Ruh sağlığı hastaneleriyle ve yatan kişilerin sorunlarıyla toplum ilgilenmiyor; devlet izlemeye izin vermeyerek kapalı mekânlar üzerine yapılan çalışmaları zorlaştırıyor. Bu alanda çalışan sivil toplum örgütlerinin çoğalmasına ve bağımsız izlemeye izin veren bir mekanizmaya ihtiyaç var. Kişinin şiddet içinde iyileşebileceği sanılıyor. Hiyerarşinin en altında yok oluş yaşayan kişi nasıl iyileşebilir? Bu mekânlar şiddet ürettiğinden, kapalı mekânlarda olası kötü muameleyi yapan ilk kişiler oranın çalışanları olacağından, oranın şeffaflaşması gerekir. Önceliğimiz bunları elde etmek, sonrasında sorunlara dair ne yapılmalı sorusunu düşünmek olmalı.

Ruh sağlığı hastanelerinde LGBT’ler konuşulamayan konulardan biri, özel çalışmaya ihtiyaç var. Birçok kişinin cinsel yönelimi üzerinden kapatılmış olması ihtimalleri olabileceğini düşünüyoruz."


Etiketler: insan hakları
nefret