01/10/2013 | Yazar: Ali Erol

AKP Hükümetinin 11 yıllık sürecinde LGBT’lerin nefrete ve ayrımcılığa karşı talepleri hayatta kalma çığlığına dönüştü

AKP Hükümetinin 11 Yıllık LGBT İnkârı! Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

AKP’nin Temmuz başında hazırlıklarına başladığı “demokratikleşme paketi” Başbakan Erdoğan tarafından dün açıklandı.

Temmuz başındaki hazırlık sürecinde paketin, “sadece çözüm sürecinde Kürt vatandaşlar ve BDP’lilerin taleplerini değil, toplumsal bazı sorunların çözümüne ilişkin düzenlemeler de içerecek” bilgisi basında yer almıştı.

Nihayet TBMM’nin açılışı öncesinde Başbakan Erdoğan tarafından açıklanan “paket”, çözüm sürecinde beklentisini yükselten Barış ve Demokrasi Partisi’nce (BDP) “oyalama paketi” eleştirisiyle karşılandı.
 
Barış ve çözüm sürecinin devam etmesi için merakla beklenen “paket” Kürtlerin beklentisini karşılamazken, “demokratikleşme”de sıra LGBT toplumuna yine gelmedi.   
11 yıllık uzun soluklu süreç!
Başbakan Erdoğan ilan ettiği “demokratikleşme paketi”ni, “11 yıllık uzun soluklu sürecin sadece bir safhası” olarak tanımladı.
 
Söz konusu “11 yıllık süreç”in başlangıcı olarak Türkiye’nin AB’ye girebilmesi için önüne konan kısa ve orta vadeli hedefleri gösteren Katılım Ortaklığı Belgesi hatırlanabilir.
 
AKP’nin “uzun soluklu süreci” Başbakan Bülent Ecevit’in 2001 yılında kabul ettiği programı devralmasıyla başladı. AKP Hükümeti, inkâr etmeye devam ettiği LGBT (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans) realitesiyle de böylece daha “süreç”in başında karşılaşmış oldu.
 
Türkiye’den orta vadede, 2004’e kadar gerçekleştirmesi gereken “siyasi kriterler” başlığı altında tanımlanmış olan ilk ödevde, “tüm bireylerin tüm insan hakları ve temel özgürlüklerden tam olarak yararlanabilmesinin güvence altına alınması” isteniyordu.
 
“İşgücü ve sosyal konular” başlığı altında tanımlanan ikinci maddede ise “cinsel yönelim” temelli ayrımcılığın da kaldırılması bekleniyordu.
 
Türkiye en azından çalışma hayatında cinsel yönelim temelli ayrımcılığı yasaklayan bu kriteri söz konusu “uzun soluklu süreç”te gündemine bile almadı. AKP Hükümeti tam tersine 2004 yılında yine Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) AB müktesebatına uygun bir şekilde değiştirilmesi sürecinde “ayrımcılık” ana maddesine “cinsel yönelim” eklenmesinde ortaklaşan Adalet Alt Komisyonunun kararına TBMM öncesi aşamada Cemil Çiçek ile itiraz etti.
Toplumsal barış için “yeni anayasa” süreci de yetmedi!
TCK’nın ardından diğer önemli bir safha ise Kaos GL’nin diğer LGBT örgütleriyle ortaklaşıp takipçisi olduğu “yeni anayasa” tartışmaları oldu.
 
LGBT toplumu en başından ve tereddütsüz bir şekilde, şiddetin durması ve Kürtlerin eşit katılımı için, Alevilerin taleplerinin karşılanması için, temel hak ve özgürlüklerin koşulsuz tanınması ve güvenceye alınması için, LGBT realitesinin tanınarak yangında ilk gözden çıkarılacak kesim olmaktan kurtulmaları için anayasal taleplerini AKP Hükümetiyle de paylaştı.
 
Anayasanın “eşitlik” maddesi olan “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.” cümlesine “cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği” ibarelerinin eklenmesi talebi yine muhalefet ortaklaştığı halde AKP Hükümetince ısrarla reddedildi. LGBT toplumu bu değişikliğin hayata geçirilebilmesi için kanunlardan tüzüklere, yerel yönetimlerin işleyişinden yönetmeliklere tüm ayrımcı yasal düzenlemelerin kaldırılmasını talep ederken “cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği” olası nefret suçları düzenlemesi için bile telaffuz edilmedi.
LGBT’lerin hayatta kalma çığlığı! 
LGBT örgütlerinin söz konusu “11 yıllık uzun soluklu süreç”te paylaştıkları nefret suçları ve ayrımcılık karşıtı talepleri hayatta kalma çığlığına dönüştü.
 
LGBT’ler sırf cinsel yönelimleri ve cinsiyet kimliklerinden dolayı hayatın her alanında dışlanıyorlar, baskı görüyorlar, eşit katılımları engelleniyor ve yasal güvenceden yoksun bırakılıyorlar. Son yıllarda nefret cinayetlerine kadar varan yaşam hakkı ihlallerini ise tam da mevcut yasalar karşısında maruz kaldıkları ayrımcılıklar tetikledi.
 
Başbakan Erdoğan, “hiç kimse dilinden ırkından milletinden renginden inancından dolayı ayrımcılığa maruz kalmayacak” dese de “cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği” temelli varoluşlarından hareketle adlarıyla çağrılmayan LGBT’leri nefrete ve ayrımcılığa karşı hangi reformun koruyacağı ortada kalmaya devam ediyor.
 
Erdoğan’ın tekrar ettiği “Ayrımcılıkla Mücadele ve Eşitlik Kurulu”nun kanun taslağından ise LGBT’leri cinsel yönelimleri ve cinsiyet kimlikleriyle ilgi ayrımcılıklardan koruyacak ifadeler daha önce Hükümetince çıkarılmıştı!
 
LGBT’ler adlarıyla çağrılmak istiyorlar!
Anayasa tartışmalarının başında adları ağızlara alınmayan ve AKP Hükümetinin temsilcilerince “onlar” diye ötekileştirilen LGBT’ler, Kavaf felaketinin ardından “buna da şükür” diyerek Fatma Şahin’e ulaşmaya çalışırken, bir başka Şahin, İçişleri Bakanı’nın eşcinselliği “namussuzluk, ahlaksızlık, gayriinsanî durum” bahsinde geçirmesi yetmezmiş gibi “çok özür dileyerek” zikretmesine maruz kaldılar. 
 
Hâl böyle olunca, LGBT’ler, eşitlik ve özgürlük isteklerinin önyargılara kurban edilecek fantezi muamelesi görmemesi için adlarıyla çağrılmak ve tanınma talep ediyorlar.
 
“Kanun önünde” herkes “eşit” olsa da bugüne kadar cinsel yönelimleri ve cinsiyet kimliklerinden ötürü ayrımcılıklara maruz kalan LGBT’ler söz konusu eşitliğe dahil edilmediler.
 
Yasalarda yazılı “herkes” söz konusu olduğunda erkeklerden sıra kadınlara gelmez. Hele ki yoksulsanız, azınlıksanız, heteroseksüel değilseniz, hasta ya da sakatsanız, yaşlı iseniz yasadaki “herkes” olamazsınız.
 
İşte bu yüzden Eşcinseller, Translar, Aleviler, Kürtler “herkes” gibi olamadıkları takdirde bu süreç hiç bitmez…

Etiketler: yaşam, siyaset
İstihdam