25/10/2013 | Yazar: Erkan Altay

Perihan Mağden’in ‘Ali ile Ramazan’ romanını sahneye uyarlayan Yönetmen Onur Karaoğlu ve oyuncular Gülen Kahraman, Metin Göksel, Fatih Gençkal ve Nadir Sönmez kaosGL.org’a konuştu.

Ali İle Ramazan’ın Aşkını Kutlayalım Mı? Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı
Perihan Mağden’in eşcinsel iki gencin aşkını anlatan “Ali ile Ramazan” adlı romanı sahneye uyarlandı.
 
Studio 4 ekibi tarafından oluşturulan bu proje size aşkın en ıslak halini, gerçeğin koynunda bir geziyi ve yükseldikten sonra bir anda yere çakılmayı hissettirecek bir oyun. Yönetmenliğini Onur Karaoğlu’nun yaptığı, Gülen Kahraman, Metin Göksel, Fatih Gençkal, Nadir Sönmez gibi isimlerin oyunculukları ile hayat verdiği Ali ile Ramazan aşkı onlara gore bir anma, ritüel ve Ali ile Ramazan’ın aşkını kutlama  görevini de amaç edinen bir  sanatsal görev…
 
Oyunun oluşum süreci nasıl oldu?
Onur Karaoğlu: Ben öncelikle romanı 2010 yılında okudum ve çok etkilendim. Özellikle yaşanmış bir hikâye olması bana çok güçlü geldi. O zaman da tiyatro yapıyordum ve içgüdüsel olarak buna karar vermiştim. Sonra  bu işe giriştik. Studio 4 İstanbul ekibi zaten yıllardır çalıştığımız bir ekipti ve teklifimi kabul ettiler. Aslında 2010 yılından beri bu proje için çalışıyoruz. Perihan Mağden de bu hikâyeden çok etkilendiği ve hikâyeyi de içgüdüsel olarak yazdığı, bu gerçek kişilerle güçlü bir ilişki kurduğu için, bu hissi paylaşmak istedi ve oldukça destek oldu. Yaklaşık 2 aydır prova dönemindeyiz ve işte başlıyoruz.
 
Ali ile Ramazan dram yönü çok kuvvetli bir oyun, sahneye  uyarlarken nelere dikkat ettiniz? Hem özellikle eşcinsellikle ilgili yapımlarda dram yönü kuvvetli oluyor sanki ya da bana mı öyle geliyor?
Onur Karaoğlu: Ali ile Ramazan gerçekten korkunç hayatlar yaşıyor. Bütün basın arşivinden Perihan Mağden’in toparladığı haberler çok korkunç. Kaçınılmaz olarak biz o hikâyeyi anlatıyoruz. Bizim referansımız roman aslında. Gerçekten de trajik dediğiniz gibi ama bizim için temel olan Perihan Mağden olmasaydı, o gazete makalelerini tutmasaydı biz onları hatırlamayacaktık. Onlar bu şekilde gündeme gelmeyeceklerdi. Bu roman bu açıdan çok kuvvetli bir iş yapıyor. Daha çok ritüellerin yapıldığı bir şey tiyatro, insanların bir araya gelip bir şeyleri deneyimlediği bir etkinlik aslında. Bizde Ali ile Ramazan’ı sahnede görüyorsunuz. Biz hikâyelerini anlatıyoruz; ama onları anmak da istiyoruz. Bu dünyada onların da yaşamış olduğunu hatırlamak ve onları anmak istiyoruz. Cenazesi olmayan insanlar bunlar. Kimsesizler mezarlığına gömülmüşler. Trajik bir noktası da var ama yani biz analım onları  ve onların birbirini sevmiş olmalarını da kutlayalım. Tiyatroda  insanlar bir yolculuk yaşıyorlar. O yolculuğun çok ağlak, çok trajik bir şey olması da olabilir ama biz bence öyle bir yerde durmuyoruz... Çünkü bir yandan başka hikayeler de kattık işin içine çünkü günümüze de gelmesini istedik… 
 
Kurgu da var yani?
Onur Karaoğlu: Evet. Perihan Mağden’in romanını merkeze oturtan güncel kıyaslı başka hikâyeler de var romanın içinde ama onlar da her zaman Ali ile Ramazan’ın etrafında dönüyor.
 
Ali ile Ramazan’ın yaşadığı zorluklarda eşcinsel olmaları nerede duruyor?
Onur Karaoğlu: Bu iki çocuk yetimhanede büyüyor. Yurtlarından 18 yaşında atılıyor. Onlarla beraber atılan 36 farklı çocuktan sadece  2 tanesiler. Ama burada Perihan Mağden’in de ilgisini çekmesinin sebebi o yıllarda basının ilgisi ve kullandığı nefret dili.  İlk Hürriyet’in İstanbul ekinde çıkıyor sanırım ve ilk çıkan başlık da “Çarpık İlişki” diye bir tanım... Yani  yetimhanede büyümüşler, devlet onlara hiç sahip çıkmamış diye de anlatılıyor ama sonunda bağlanan nokta, eşcinsel olmalarının sebebi de bu koşullardan biriydi..
 
Hikâyenin 90’lı yıllarda geçmesi oyunu nasıl etkiledi?
Onur Karaoğlu: Tabi göreceli bir durum biraz da. Ben şu anda yaşıyorum. Perihan Mağden 18 yıl bekledi bunları yazmak için. Ben şu an için bu isteği ve imkânı bulabildiğimi düşünüyorum. Ben doğru ve iyi bir şey olduğunu düşünüyorum. Belki de, “Şimdi değilse ne zaman?” demek lazımdır.
 
Karakterler size yakın mı? Yoksa özdeşleşmeniz zor oldu mu?
Fatih Gençkal: Yaşamları açısından hiç benzemiyor tabi. Ama sorunuza cevap olarak gerçekten hiç yakın değil.
 
Nadir Sönmez: Oyunda bir Ali ile Ramazan dünyası var, bir de diğer  karakterler var. Bizim için bir yönü ile bu ağır bir sorumluluk. Bir tarafı ile her rol için geçerli fakat Ali ile Ramazan’ın gerçekten yaşamış olması daha ağır bir şey. Ama oyuncu olarak baktığımda hem karakteri anlamaya çalışıyor hem de karakteri tanırken kendinle ilgili bir süreç yaşıyorsun. Ben Ramazan’ın bulunduğu yerlerde bulunmadım, seks işçiliği yapmadım, eşcinsel  bile  değilim. Fakat içimizdeki potansiyel karakterlerin sahneye dökümü tiyatro zaten…
 
Kitabı okurken büyük bir duygusal sarsılma yaşıyoruz. Tiyatro oyunundan çıkarken de böyle hissedecek miyiz?
Fatih Gençkal:  İnsanlar bir araya gelip onları hatırlayacaklar. Sarsılma yaşamaları için yapmıyoruz bu oyunu aslında. Evet gerçekten nasılsa öyle olduğunu sayarak sahneye taşıyoruz ama insanlar mutsuz olsun diye yapmıyoruz bunu… Bir dünya olsun Ali İle Ramazan da olsun orada. Hatırlayalım onları.
 
Nadir Sönmez: Biz gerçekçi  bir dünya kurmaya çalışıyoruz. Bu dünyanın acı tarafları da var. Güzel tarafları da var. Biz bunu anlatmaya çalışıyoruz.
 
Eşcinsellere karşı önyargılı heteroseksüelleri de kazanacak bir oyun mu bu?
Onur Karaoğlu: Biz hayal kurmayı seviyoruz. Araştırma yapmayı da seven bir ekibiz bir yandan… Tiyatro estetiği ne olur onu da düşünen bir ekibiz. Tasarım elamanları da çok önemli mesela. Videolar, sesler de var. O kısmı ile uğraşmak da heyecan verici. Ali ile Ramazan’ın hikâyesine karşı duyduğumuz sorumluluk da var.
 
Gülen Kahraman: Tiyatronun insanları eğitmek gibi bir görevi yok,İnsanlar kendilerini zaten eğitmeliler. Bu oyuna geliyorsa, zaten merak etmiştir.
 
Peki oyunda kendinizi sınırladınız mı? Öpüşme sahneleri var mı mesela?
Onur Karaoğlu: Oyunda bir sınırlama ya da otosansür yok. Öpüşme vs. de var tabi.  Tiyatronun bir şeyleri bir araya getirme özelliği var. Büyük ölçüde iş hayal gücüne de düşüyor. Seyirci de gördüğü şeyleri bir araya getirmeye başaracak ve muhtemelen herkes farklı bir algı ile gidecek. Biz bu insanlarla ilgili durum ve koşulları gösteriyoruz ve siz bir araya getireceksiniz.
 
Türkiye eleştirel açıdan değişik bir ülke, olmayacak şeylere karşı tepki gelebiliyor, bunlarla ilgili önleminiz oldu mu?
Onur Karaoğlu: İnsanlar tabi istediğini düşünebilir, bunu paylaşabilir. Biz yapmamız gerekeni yapıyoruz şu an. Öncesinde şöyle yaparız böyle yaparız diye bir şey söylemiyoruz. Ben endişelenecek bir durum olduğunu sanmıyorum.
 
İnsanlar bu oyuna neden gelmeli?
Onur Karaoğlu: Kitabı okuyan bir kişi muhtemelen kafasında oyunu canlandırmıştır. Bu benim kafamdaki oyuna benziyor mu diye gelebilir ya da alakası yok demeye gelebilir.
 
Kitabı okumayan da merak edip gelebilir, şahsen ben merak ederdim bu oyunu… Bizim izleyiciye sunmak istediğimiz şey biz Ali ile Ramazan’ın hikâyesini anlatıyoruz ve onun üzerinden kalabalık bir ekip var onların her birinin o kitabı kafasından okuyup ve hayal gücünde yarattığı ve bu kurgunun içine dâhil ettiği bir kurgu var. Ali ile Ramazan’ı 25 farklı hayal gücünde görmek gibi bir imajla da karşılaşabilirler. Tiyatroya neden gidiyoruz bugün o da tartışmalı. Biri götürüyor gideriz. Bizim dünyayı değiştirmek gibi bir amacımız yok fakat özellikle bu yılki Onur Yürüyüşünden sonra Türkiye’de bir takım şeylerin daha görünür ve pozitif yöne gittiğini de düşünüyorum.
 
Sizce Türkiye daha iyi bir yere gidiyor mu?
Onur Karaoğlu: Yani biz bu oyunu yapıyoruz. Başka projeler de var. Zenne yapıldı. Sumru Yavrucuk’un da projesi vardı. Tartışmalı tabi. En azından sanatsal açıdan gelişmeler var. Ama Türkiye gerçekten iyi yönde mi tartışılır. Oyunumuzda da Onur Yürüyüşü var bu arada. İstiklal’de 100 bin kişi yürüdükten sonra insanlar bir araya gelebiliyor, artık yalnız değiller.
 
 
Oyunu her pazartesi akşamı Garajistanbul’da izleyebilirsiniz. Biletler, Biletix üzerinden satışta. 

Etiketler: kültür sanat
nefret