17/11/2008 | Yazar: Ali Toprak

Doug Ireland

Doug Ireland
İlk modern eşcinsel özgürlükçüler birliği olarak bilinen Mattachine Society’nin kuruluş yılı olan 1950’den yaklaşık yarım yüzyıl önce Amerika’da aynı cinse yönelik aşkın taviz vermeksizin savunulduğunu okumak gey aktivistler için dahi şaşırtıcı gelebilir. Bu bilgi eşcinsel aydınlardan değil, Amerikan anarşistlerden geliyor. ‘Anarşizm ve Eşcinsellik’ adlı kitap, yüz yıl önce devlet karşıtlarının oynadığı rolü mercek altına alıyor.

San Francisco Gay, Lesbian, Bisexual, Transgender Historical Society eski yöneticisi Terence Kissack, kısa süre önce yayımlanan ‘Free Comrades: Anarchism and Homosexuality in the United States, 1895-1917’ adlı kitabında bize hakkında çok az şey bildiğimiz bu fenomene ilişkin kitap hacminde bir çalışma sunuyor. Bu çalışma, gey tarihyazımı için hayati önemde bir katkı anlamına gelmektedir.

Birleşik Devletler’deki başka hiçbir politik hareketin ya da toplumda hatırı sayılır kimliğin aynı cinse yönelik erotizm ve aşk meselesi ile ilgilenmediği bir dönemde Amerikan anarşist yazarlar ve propagandacılar sayesinde eşcinselliğin savunusunun Atlantik’i aşıp Avrupa’da (Almanya’da Karl Ulrichs ve Magnus Hirschfeld, İngiltere’de Edward Carpenter ve John Addington Symonds gibiler tarafından) da gelişmesinin yolu açılmıştır.

‘Anarşist seks radikalleri’ diye yazıyor Kissack, ‘eşcinsellerin toplumdaki etik, sosyal ve kültürel yerleri ile yakından ilgilenmişlerdir; çünkü bu sorunsalın özü tam da bireyin özgürlüğü ile devletin gücü arasındaki bağlantı noktasında yatmaktadır.’

Son derece güçlü bir ajitatör olan ve Birleşik Devletler’in hemen her bölgesinde geniş kitlelere seslenip yılda ortalama 50.000 ile 75.000 arasında insana ulaşan Amerikan anarşizminin büyük figürü Emma Goldman sık sık eşcinsellik üzerine konuşmalar yapmış, hatta pek çok kez tüm söylevini bu meseleye ayırmıştır.

Goldman, eşcinsellik üzerine yaptığı konuşmalardan birinde şu cümlelere yer vermiştir: ‘Eşcinsellerden iğrenerek, nefret ederek -metinde aynen- ve bu cinsel ifade şekli karşısında otoritelerin takındığı tavrı destekleyerek konuşmamı dinlemeye gelen herkes yakalanmalı ve işkence görmelidir; meseleye daha geniş ve hoşgörülü bir açıdan bakarak, kişisel yaşama karşı sağlam ve samimi bir inanç duyarak def olup gitmeliler ve özgürlük hüküm sürmeli.’

Goldman ve diğer anarşist figürlerin 19. yüzyılın sonlarına doğru yaptıkları konuşmalara aynı cinse yönelik aşkın savunusunu da dâhil etmeye başlamalarının altında eşcinselliğin polis ve diğer güçler tarafından gözetleme ve nizamın odağı haline getirilmesi… sodomi suçundan doğan mahkûmiyetler ve tıp dergilerinin konuya ilişkin makaleler yayımlamaya başlamış olması… gibi nedenler yatmaktaydı.

Eşcinselliğin 1881’de Başkan James Garfield’a suikastta bulunan huysuz politik aday Charles Guiteau ile anılmaya başlanmasının ardından, ‘iki suçun birden işlenmesi anlamında, delilik ve eşcinsellik -özellikle de tıp alanında- aynı cinsten bireyler arasındaki cinsel çekiciliğin ahlaki ve toplumsal düzene yönelik bir tehdit olduğu konusunda ortak bir inanç oluşmasına yol açtı.’

‘Oscar Wilde’ın 1895’de Britanya’da yargılanıp suçlu bulunması,’ diye aktarıyor Kissack, ‘anarşistler için bir tür ayağa kalkın çağrısıydı ve onları aynı cinse yönelik arzunun sosyal, ahlaki ve yasal zemininin oluşturulması ile ilgilenmeye itmişti… Goldman ve diğer anarşistlerin Wilde’ın yanında yer almaları Birleşik Devletler’deki eşcinsellik politikalarının ilk açık ifadesi olmuştur.’

Wilde’ın yargılanmasının öncesinde de anarşizm ile bağı mevcuttu. (Sekiz saat işgünü hakkı için mücadele eden) sekiz anarşistin 1886’da Chicago, Haymarket’in bombalanmasından sorumlu tutularak, bu uydurma suçu işlemekten ölüm cezasına çarptırılmalarının ardından, Wilde, Illinois hükümetine bu anarşistlerin affı talebi içeren bir dilekçe (ki sonrasında bunlardan ikisinin cezasında indirime gidilmişti) göndermişti.

Wilde, 1893’de yazar ve sanatçılar arasında anket yapan Fransız L’Ermitage gazetesinin politik görüşüne ilişkin yönelttiği soruya ‘Ben bir sanatçı ve bir anarşistim’ yanıtını vermişti. Bir yıl sonra iddiasını yineleyecekti. ‘Şu günlerde hepimiz ama az ama çok sosyalistiz’ diyor ve ekliyordu, ‘Sanırım ben biraz daha fazlasıyım… Ben bir Anarşistim.’

İlk oyunu olan ‘Vera veya Nihilistler’de Wilde, aralarında eşcinsel bir ilişkinin olduğuna dair söylentilerin dolaştığı Mikhail Bakunin ve Sergei Nechaev tarafından kaleme alınan ‘Devrimcinin Anahtar Kitabı’ adlı broşürden alıntı yapmıştır.

Dahası, Wilde’ın Marx’a yönelik eleştirileri (ki Marx Bakunin’i Birinci Enternasyonal’den atarken eşcinselliği de kullanmıştır) Bakunin’inkilere oldukça yakındır. Üretime dayalı devlet diktatörlüğüne yönelik eleştirilerinde Wilde şunları yazmıştır: ‘Eğer ki Sosyalizm Otoriteryan ise; eğer ki onda da günümüzdeki politik güce sahip hükümetlere benzer ekonomik güçle donanmış hükümetler var ise; ve eğer ki kelimenin tam anlamıyla Endüstriyel Tiranlıklar ile karşı karşıya isek, o halde bu ikinci devlet düşkünü birincisinden de beter demektir’ –komünizmin çöküşünün ardından bu cümleler günümüzde daha da anlamlı gelmektedir.

Wilde’ın hüküm giymiş olmasını ‘büyük bir adaletsizlik’ olarak niteleyen Goldman, yazarın ‘Sosyalizm ve İnsan Ruhu’ adlı kitabını ‘saf Anarşi’ olarak okumuş, ‘Lady Windermere’in Yelpazesi’ adlı oyununun ise ‘modern dramadaki devrimci ruhu’ yansıttığını ifade etmiştir.

Kissack, yargılanmasının ardından Wilde’ın anarşistlerin gözünde nasıl da ‘totemik bir figüre’ dönüştüğünü ve yazarın oyunlarının Amerika’da basımının engellendiği, yasaklandığı, kitaplarının kütüphane raflarından indirildiği bir dönemde anarşist dergilerin inatla metinlerini ve şiirlerini bastığını detaylı bir biçimde anlatıyor.

Goldman, Wilde’ın ‘De Profundis’ adlı eserini ‘Mother Earth’ dergisinin ilk sayılarından birinde yeniden yayımlamış, dahası, bir mektubunda Alman eşcinsel hakları aktivisti arkadaşı Hirschfeld’e şunları yazmıştı: ‘Wilde’ın maruz kaldığı ceza ve kıyım beni toplumun onu öteleyen bölümünün acımasız bir adaletsizlik ve iğrenç bir ikiyüzlülük eylemi olarak son derece derinden etkiledi... bir anarşist olarak benim yerim daima ezilenlerin yanı olacaktır.’

Bu ifade, diyor Kissack, Amerikan anarşist düşüncenin eşcinselliğe bakış açılarından birini yansıtıyor. Liberty adlı Anarşist derginin editörü ve yayımcısı olan ünlü bireyci anarşist Benjamin R. Tucker, ‘eşcinselliğe ilişkin düşüncelerini eşcinsel bireylerin savunusu üzerinden değil, bireysel haklar çerçevesinde şekillendirmiştir. Birey ya da topluluk temelli bir kimliğe işaret etmemiştir.’ Öte yandan, pek çok eşcinselle birlikte vakit geçiren ve ‘diğerleri gibi onlardan da ezilen bir azınlık olarak söz eden Goldman daha yakın bir ilgiyi hak ediyor.’

Kissack, kitabının bir bölümünü Alexander Berkman’a ve 1912’de yayımlanan ‘Prison Memoirs of an Anarchist’ine ithaf eder. Berkman’ın kitabı, 21 yaşında Andrew Carnegie’nin çelik hanedanlığının müdürü, Henry Clay Frick’e karşı giriştiği başarısız suikast teşebbüsünün ardından konduğu cezaevindeki 14 yıllık dönemi içermektedir.

Kissack, ‘eşcinsel arzunun, üstelik bütün manifestolarında, en çok satan anarşist kitaplardan biri olan ve dahası yaygın basında da kendisine yer bulan bu kitabın kilit düşüncelerinden biri olduğunu’ belirtir. ‘Kitap yalnız cezaevlerindeki zorlayıcı cinsel kültürü –tecavüzü ve orospuluğu- değil, aynı zamanda parmaklıklar ardındaki doğal aşkları da belgeliyor.’

Kitap ‘aynı cinse yönelik arzunun ahlaki, etik ve toplumsal konumuna adanmış bütün bir bölümü içeriyor… Berkman mahkûmlar arasındaki aşkı cezaevinin ruhu boğan havasına karşı bir tür direniş olarak resmediyor… 1950ler öncesi dönemde bir Amerikalı tarafından yazılan bu kitap, eşcinsellikle ilgili en önemli politik metinlerden biridir.’

Berkman’ın kitabını okumuş biri olarak, kitaba ilişkin tüm kalbimle onaylayabileceğim değerlendirmelerden biri tam da budur.

Girişine Wilde’ın ‘Reading Zindanı Baladı’ndan bir alıntı koyan Berkman, kitabında cezaevine girdiğinde eşcinselliğe karşı duyduğu tiksintiyi ve kendilerinin ‘oğlanı’ olmasını isteyen mahkûmları reddedişini anlatır. Ne ki Berkman’ın bu tavrı zamanla genç erkeklere karşı duyduğu romantik ilgi sayesinde dönüşüme uğramış ve nihayetinde Berkman eşcinsel bir etiğe sarılmıştır.

Cezaevinden çıktıktan sonra, Berkman bir konferansa katılır ve Kissack’ın ‘erotik arzunun çeşitli ifadelerinin daha iyi anlaşılmasına ve bunlara daha hoşgörülü yaklaşılmasına çağrı…’ olarak sözünü ettiği ‘Cezaevinde Eşcinsellik ve Cinsel Yaşam’ başlıklı bir konuşma yapar. Berkman’ın eşcinsel politikası onun cinsel arzu etiğine yönelik pragmatik bakış açısını yansıtmaktadır. Konuşmasında, ‘Bastırılamaz olanı bastıramazsınız!’ der; –kendi cezaevi yaşantısından edindiği bilgilerden de yola çıkarak- şunların ayrımındadır: ‘erotik arzuya karşı böylesi bir suç işlemek acımasızlıktır, dahası başarısızlığa mahkûmdur. Temel insani duygusal ve fiziksel eğilimleri belli bir düzene sokamazsınız. Bu yönelim, temel anarşist öğretinin yanı sıra, Berkman’ın parmaklıklar ardındaki deneyimlerinin de bir yansımasıdır.’

Emma Goldman bugün hâlâ feminist hareketin sembol karakterlerinden biridir, Berkman’ın adı başarısız suikast teşebbüsünden ötürü Amerikan tarihindeki yerini almıştır. Öte yandan, ‘Free Comrades’da Kissack, unutulmaya yüz tutmuş Tucker, John William Lloyd, Leonard Abbott ve pek çok diğer Amerikan Anarşist seks radikallerini terk edildikleri karanlıktan çıkarmakla kalmayıp, bunların aynı cinsten olanlar arasındaki ilişkilere ilişkin düşüncelerini de özenli ve sağduyulu bir biçimde irdeliyor.

Amerikan anarşist hareketi, I. Dünya Savaşı süresince ve sonrasında uğradığı kıyımlar ve 1919–1921 yılları arasında federal hükümet tarafından gerçekleştirilen ev ve işyeri baskınları sonucunda aralarında anarşizmin kilit isimleri Emma Goldman ve Alexander Berkman’ın da yer aldığı binlerce şüpheli radikal solcunun tutuklanması ya da sürgün edilmesi neticesinde aldığı yaraları hiçbir zaman saramamıştır. Kissack, kitabın son bölümünde bu büyük yenilginin ardından anarşist hareketten artakalanların ve bu hareketin sahip olduğu radikal seks politikasının sonraki yıllara ve hatta günümüze bıraktığı etkinin izlerini sürmektedir.

Dönemin anarşist literatüründe ve politik çerçevesinde cereyan eden olaylara ilişkin etkili bir anlatıma sahip olan ‘Free Comrades’ büyük bir titizlikle araştırılmış belgelere dayanmaktadır ve tüm bu belgeler dipnotlar yoluyla belirtilmiştir; dahası, kitap, eşcinsellik tarihinin bu unutulmuş dilimine ilişkin daha kapsamlı bir araştırma yürütmek isteyenler için oldukça değerli bir kaynakçaya sahiptir.

Kissack’ın bu kitabı, yılda ortalama 20 kitap yayımlayan AK Press adlı San Francisco’daki küçük bir anarşist girişim tarafından yayımlanmıştır ve ne yazık ki kitabevlerinde bulunamamaktadır. Ciddi bir gey ya da sol tarih bilimcinin kitaplığında mutlaka bulunması gereken ‘Free Comrades’ 17.95 $ + kargo ücreti karşılığında doğrudan Ak Press, 674-A 23rd Street, Oakland, California 94612 posta adresinden ya da yayınevinin internet adresi, http://www.akpress.org/ ’dan temin edilebilir.

Doug Ireland’a http://direland.typepad.com/ adresinde yer alan DIRELAND adlı blogdan ulaşabilirsiniz.

Çeviri: Ali Toprak

San Francisco Gey, Lezbiyen, Biseksüel, Transgender Tarihi Topluluğu

Özgür Yoldaşlar: Birleşik Devletler’de Anarşizm ve Eşcinsellik

Vera veya Nihilistler, Oscar Wilde, Çev. Sevil Cerit, Bordo-Siyah Klasik Yayınlar, Nisan 2003

Devrimcinin Anahtar Kitabı (1869), Sergey Neçayev, Çev. Süreyyya Evren, KARAŞIN, fotokopi-betik 1, İstanbul, Nisan, 1997

Sosyalizm ve İnsan Ruhu, Oscar Wilde, Çev: Fatih Özgüven, Nefes Yayıncılık, Mayıs 2000

Lady Windermere'in Yelpazesi, Oscar Wilde, çev. Murat Erşen, İmge Kitabevi Yayıncılık / Edebiyat Dizisi

De Profundis, Oscar Wilde, Çev. Roza Hakmen, Can Yayınları / Dünya Klasikleri Dizisi, 1997
Toprak Ana

Prison Memoirs of an Anarchist (Bir Anarşistin Cezaevi Anıları), Alexander Berkman, Mother Earth press, 1912.

Reading Zindanı Baladı, Oscar Wilde, Çev: Özdemir Asaf, Broy Yayınları, İstanbul, 1998

Etiketler: yaşam, dünyadan
nefret