05/12/2018 | Yazar: Yıldız Tar

Yasakları koyanların hepsinin kalbi de beyni de çok kalın, istedikleri renkte ve biçimde görmelerini sağlayan kâğıtlarla kaplı.

Anthony Hüseyin: “Kendi ellerimle aşık olduğum adamı yaratıyorum” Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Müzisyen Anthony Hüseyin ile konuştuk: “Yasakları koyanların hepsinin kalbi de beyni de çok kalın, istedikleri renkte ve biçimde görmelerini sağlayan kâğıtlarla kaplı.”

Anthony Hüseyin'in I'm Falling in Love klibinden bir kesit

İlişkinin ilk günlerinde neler yaşıyoruz? O ilk heyecan, tanışma, tanışma adı altında aşık olduğumuz kişiyi yaratma… “Ona kulak veriyorum beni duysun diye, ona göz veriyorum beni görsün diye, ona dudak veriyorum öpebileyim diye” cümleleriyle aşık olduğu adamı nasıl yarattığını anlatıyor Hollandalı-Türkiyeli müzisyen Anthony Hüseyin.

The Lucky One albümü ile bizi hem kendi aşk hikayesine hem de bu aşk hikayesi çevresinde örülen yalnızlık, arayış, yolculuk, heyecana ortak eden Anthony Hüseyin’in ikinci klibi “I'm Falling in Love” geçtiğimiz günlerde yayınlandı.

İlk klibi We Make Sense Together ile çamaşırhanede geçen birkaç dakikada “bazen olmayınca olmuyor” hissini yaşatan Anthony Hüseyin bu sefer de aşık olduğu adamı kendi elleriyle nasıl yarattığını anlatıyor.

Anthony Hüseyin ile hem yeni klibini hem de Türkiye’deki LGBTİ+ yasaklarını konuştuk.

O en başlardaki mutlu zamanlar...

Son albümünüz the Lucky One’ın ikinci klibi I'm Falling in Love’a çekildi. İlk klip, We Make Sense Together’da çamaşırhanedeki iki erkeğin bana kalırsa inanılmaz etkileyici bir şekilde yakınlaşması yer alıyordu. I’m Falling in Love’da ne izliyoruz?

Bildiğin üzere “The Lucky One” her şarkısı bir bölüm olan, 8 şarkıyı sırasıyla dinleyince son yasadığım aşk ve kayıp hikayesini Netflix’te dizi izler gibi dinleyeceğiniz konsept bir albüm. “We Make Sense Together” albümün minyatürü gibi. O yüzden videoda da hikayenin geneline odaklanan bir yaklaşım izledik. Bu sefer “I'm Falling in Love” ile daha ilişki ya da arada oluşmaya başlayan bağın en başında hissettiğimiz, bazen karşımızdaki insandan çok bizim iç dünyamızla ilgili olan o sevgi, aşk, heyecan, korku ve mutluluk patlamalarını yansıtan ve bunu aslında biraz da sorgulatan bir narrative (anlatı) sergiliyoruz.  O en başlardaki mutlu zamanlar… Ya da olması gereken, içimize o şekilde empoze edilmiş mutlu zamanlar…

Anthony Hüseyin'in I'm Falling in Love klibinden bir kesit

Geçtiğimiz yıl sizinle yaptığımız röportajda “Şefkat, sevgi ve aşk hepimizin ihtiyacı olan şeyler ama bizi savunmasız bıraktığı için korktuğumuz şeyler” demiştiniz. Bu kliple birlikte o korku biraz azalıyor sanki?

Bu klip aslında bahsettiğim sevgi, şefkat ve aşkın yaşandığı ve bütün o kalkanların düştüğü ilk dönemi anlatıyor. Fakat şöyle bir durum var. Şarkıyı yazmam ve şarkıyı kaydetmem arasında 1 yıl var. Şarkıyı yazmam ve şarkıya klip yapmam arasında 2 yıl var. Bu iki yılda ben yine kendim ve “The Lucky One” ile ilgili çok şeyi anladım, fark ettim, yüzlestim ve kabul ettim. Klibi çekerken şu an ne hissettiğim ile en basta ne hissettiğimi çok iyi bir şekilde harmanlayıp anlatacak bir yol izlememiz gerektiğini düşündük. Aslında yaşadığımız birçok şeyin sebebi de sorumlusu da biziz.

Yani bir yerde gerçeği hayallerimize ve fantezi dünyamıza nasıl yorup, yontup kendimizin görmek istediği hale getirdiğimizi sorguluyoruz bu klipte. İçimizde oluşan o aşkın verdiği 'high” ecstasy duygusuyla her şeyi görmek istediğimiz, algılamak istediğimiz gibi yaşıyoruz karşı tarafın sadece minicik bir noktaya dokunmasıyla. Karşı taraf için belki küçük sizin için büyük bir hadise. Benim için aşk çok ulvi, çok sonsuz, bütün evrenle beni bütünleştirdiğini hissettiğim bir şey… Bunu anlatmak da güç. Şarap, aşk şarabı derler mesela. O yüzden karşımda klipte bulunan aşık olduğum insanı canlandıran kişinin yüzünde şarap şişesi mantarı “corck”tan yapılmış bir kutu var, ve takım elbisesi de yine bu malzemeden yapılmış. Benim için aşkı, sonsuz aşkı temsil ediyor bu malzeme.  Her şey bej kâğıtlarla kaplı. Bu mesela aşka düşünce her şeyi nasıl toz pembe ya da görmek istediğimiz gibi bir dünya kurduğumuzu temsil ediyor. İnsan aşk ile dünyadan kaçar. Benim de kaçış yolum bu demek ki.

Yani kendi ellerimle aşık olduğum adamı yaratıyorum. Ona kulak veriyorum beni duysun diye, ona göz veriyorum beni görsün diye, ona dudak veriyorum öpebileyim diye. Şimdi iki yıl sonra düşününce böyle hissediyorum, çok acı ama gerçek. Ama hepimiz bir yerde birbirimize can vermiyor muyuz?

İşte yaşadığımız sistem, öğrendiğimiz sevme biçimi, izlediğimiz filmler, bize bunu birçok şekilde empoze ediyor, yaptırıyor. Oysa ben O'nu şimdi nasıl severdim, çok merak ediyorum. Birini şimdi nasıl severim?

Albüm ve konserler nasıl gidiyor? Albümün gördüğü ilgiden memnun musunuz?

Konserden konsere koşmuyorum, o yoğun zaman geçti. Albüm çıkalı bir yıl oldu. Ama arada buluştuğum dinleyicimle çok ama çok saf, aşk dolu, narin, saygılı ve güçlü bir bağımız var. Geçen hafta İtalya turunda Venedik’teki bir konserden sonra orta yaşlı bir beyefendinin eşiyle gelip, “Bu geceyi asla unutamayacağım” demesi benim için uzun bir zaman yeterli bir sure konser vermemek için. Bende kaldı şimdi o duygu, gözleri, elimi tutuşu. Düşünsenize, bir insan bütün işini bırakıp, başka bir şey yapabilecekken o gece orda olmayı seçiyor. Ve tüm cesaretini toplayıp, size kalbini açıyor. Bir hayatımız var ve o insanın hayatında unutamayacağı bir gece yaratıyorsunuz beraberce. O yüzden çok memnunum.

Bir sonraki klip ne zaman gelecek? Hangi şarkıya çekmeyi düşünüyorsunuz?

Sanırım Ocak-Şubat gibi.

Haziran ayından beri çoğunlukla Berlin olmak üzere Berlin-Rotterdam arası yaşıyorum.

Berlin'de o kadar yetenekli sanatçı var ki… İşte onlardan biri ile çalışmaya başladım ve Pretty Boys a çekiyoruz klibi. Bu sefer de özellikle cisgender, gey ve 6 packleri ile takıntılı abilerle uğraşıyoruz. Korksunlar bizden. Fat shaming yapan, sadece yüzeysel olan, doğanın verdiği uzuvların kaç cm olduğu ile ilgilenip, bununla övünen özellikle beyaz abilere odaklanıyoruz.

Yasakları koyanlar sahteyi gerçeğe tercih edenler

Şarkılarınızda aşk ve özgürlük teması çokça yer alıyor. Türkiye’de diğer birçok mesele ve hakların yanı sıra aşkı ve özgürlüğü için mücadele eden LGBTİ+’lar yasaklarla karşılaşıyor. Yasaklara karşı bir mesajınız var mı?

Bahsettiğim o illüzyon durumu var ya hani benim de uyandığımdan bahsettiğim, din ve insan ilişkisi; din, politika, insan ilişkisi de biraz benzer. Hepimizin bedeni bu uğurda kullanılıyor, harcanılıyor. En güzel yıllarımızı baskı altında yaşayarak geçiriyoruz fakat aslında baskı şu demek: Kendi korkularına bizi basarak korkularını bastırıyorlar. Yerle bir etmek lazım o korkuyla kaplanmış odaları.

Mesela ben en başta bahsettiğim, yarattığım illüzyonu tekrar kendi ellerimle bir set halinde kurdum. Her duvarı, her malzemeyi kendi ellerimle bej kâğıtlarla kapladım. Yavaş yavaş bir kez daha anladım her güçlü duygunun altında birden fazla sebebinin olduğunu. Korku. Gerçeklerden korkuyoruz. Korkuyorlar. Korkuyordum. Mesela ben bir şey yasaklamadım ama kâğıtla kapladım, süsledim. Kendime gerçeği yasaklamış olabilirim. Bunun aslında benim arzu ettiğim gibi büyük bir aşk olmadığı ve olmayacağı gerçeğini... Ve kendi ellerimle kurmuş olduğum odayı çekimler bitince sonra yine kendi ellerimle yıktım. Kendi ellerimle birer birer yargılarımı, bir şeylerin sadece benim hissettiğim ve istediğim gibi olması gerektiği düşüncesini yavaş yavaş bu videoyu yaparak yıktım. Şimdi ne alaka diyeceksiniz yasaklarla? İşte bu yasakları koyanların hepsinin kalbi de beyni de çok kalın, istedikleri renkte ve biçimde görmelerini sağlayan kâğıtlarla kaplı. Bize baktıkları zamanda o kâğıtlarda sadece kendi korkularını uyandıran, cinsel uzuvlar ve belli hareketler beliriyor.

Yani onların kâğıdı da dini araç olarak kullanan politika ve politikacılar.

İşte bu yasakları koyanlar, kendi odalarına hapsolmuş, sahteyi gerçeğe tercih eden, tanrının görünmezliğini bu korkularla ispatlamaya çalışan insanlardır ve bu insanların bir an önce odalarının darma duman edilmesi gerekiyor.


Etiketler: kültür sanat
İstihdam