06/03/2012 | Yazar: Osman Bulugil

Premier Lig’de Newcastle United- Manchester United maçı... St. James Park’ta kamera tribünü gösterirken bir taraftar/müşteriye odaklandı.

Bir Premier Lig Maçından İngiltere’yi Okumak Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Premier Lig’de Newcastle United- Manchester United maçı... St. James Park’ta kamera tribünü gösterirken bir taraftar/müşteriye odaklandı. 20’li yaşlarda genç bir kadın kucağında laptop ve kulaklığı ile müziğe dalmış, oturduğu yerde dans ediyordu ve alakası olmadığı şey de sahadaki futbol…

Bu küçük gözlemi anlatma nedenim aslında, genç kadının bugün endüstriyel futbolda istenilen durumu yansıtıyor olmasından kaynaklanıyor. Artık Newcastle United’ın taraftara değil, müşteriye ihtiyacı var. Öncelikle kulübe taraftarlık görevi olarak kombineyi almakla başlayan ve lisanslı ürünleri tüketmekle devam eden bir anlam yüklenmiş durumda. Stada gelenler için sahadaki maç da tüketimin bir parçası ve hafta sonu tüketilen ve tüketirken hep yeniden üretilen bir etkinliği gösteriyor. Sadece hafta sonu maça gelmekle değil, hafta içi de devam eden TV ve reklam yoluyla tüketimin yeniden üretilmesini de kapsıyor gördüğümüz fotoğraf.

Premier Lig’de bu pazarın en tepedeki halkalarından birisini de Newcastle United maçtaki rakibi olan Manchester United oluşturuyor. Manchester United ile maçtaki gördüğümüz fotoğraf bir araya gelince Premier Lig’in ne olduğu da ortaya çıkıyor.
Premier Lig, diğer Avrupa ligleri arasında en büyük pazarı oluşturuyor. Hatta Premier Lig yönetimi teknik adamların kadro seçimlerine kadar müdahale edebiliyor (Tabi Premier Lig kurallarında olan "Her takım en iyi kadrosuyla maçlara çıkmak zorundadır." Maddesine dayanarak- bu madde tartışılmaya devam ediyor). Wolves, 2010 Aralık ayındaki maçta Manchester United’a karşı as oyuncularla çıkmadığı için (M. McCarthy, üç gün önceki Tottenham maçı kadrosundan 10 oyuncu değiştirmişti) 25 bin sterlin ceza almıştı.
 
Söylememiz gereken şey aslında futbolun artık bir oyun olmadığı ve bir işe dönüştüğüdür. Futbol bugün, Oyun görünümüne büründürülmüş bir metanın pazarlanması, tüketilmesi ve TV yoluyla da bunun yeniden üretilmesinden başka bir şey değildir. Bu noktada Ferguson’un oyun felsefesinin bir anlamı kalmayacaktır ve artık onu 20 yılı aşkın süredir çalıştırdığı Manchester United’taki kazandığı kupa sayısıyla değerlendirmek pazarlama açısından daha etkili olacaktır.
Bu durum futbolun gidişatı hakkında önemli bilgiler veriyor. Oyun felsefesi olan takımlar istikrara sahip oldukları için daha fazla tüketiliyor (Manchester United ve Barcelona gibi). Bu süreç aynı zamanda onların sonunu hazırlayan dinamikleri de içinde barındırıyor.  Çünkü bugünün futbolunda bir oyun felsefesine sahip olmak veya oluşturmak neredeyse imkansız.
Barcelona ve Alex Ferguson’un bugün oyun felsefesine sahip olmaları ve bunu devam ettirmeleri 1990 öncesine dayanıyor. Yani bu iki takımın temeli bugünün koşullarında oluşturulmadı. Bugün endüstriyel futbol ilişiklerinde böyle bir şey yapma olanağı bir yana,  Real Madrid, Chelsea veya Manchester City gibi bol sıfırlı rakamlarla yapılan transferlerle oluşturulan başarı algısı (tabi başarıya giden yolda her şey mubahtır) dayatılıyor.
 
Tepedeki ligin, stadyumlardaki turistlerin maçlardaki betimlediğimiz durumu aslında, bize her gün biraz daha dışarıya atılan İngiliz işçi sınıfının durumunu gizliyor. Bugün İngiltere’de işsiz sayısı 3 milyona yaklaştı. Nüfus piramitlerinin gelişmiş ülkesinde genç nüfusun dörtte biri işsiz… İngiltere’de bu durum uçurumun nasıl büyüdüğünü gösteriyor. Stadyumlara gidebilen futbol turistlerinin, kucağında laptopla ya da “orijinal” formalarıyla gördüğümüz halleri ve sponsorluk gelirleri, pahalı biletleri ve yüksek ücretli oyuncularıyla Premier Lig, küresel sömürünün görünen yüzünü oluşturuyor.
 

 


Etiketler: yaşam, spor
nefret