04/08/2015 | Yazar: Yıldız Tar

Mardin Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Februniye Akyol: Mahallemizdeki yaşlı eşcinsel bir amcanın yalnızlığı buruk geliyordu bana…

Bir Süryani olarak boncuktan fazlası olabilmek Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Mardin Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Februniye Akyol: Mahallemizdeki yaşlı eşcinsel bir amcanın yalnızlığı buruk geliyordu bana…

Mardin Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Februniye Akyol, Kaos GL’nin Mart ayında düzenlediği 4. Uluslararası Feminist Forum’a katıldı. Forumdaki konuşmasında “Toplumun köleleştirilmesi kadınların köleleştirilmesi ve eşcinsellerin yok sayılması, ötekileştirilmesi ile başladı” diyen Akyol’la demokratik özerklik ve LGBTİ mücadelesi, Süryani Soykırımı, Hıristiyan ve kadın bir eş başkan olmayı ve Mardin’deki eşcinsel ve transların sorunlarını Kaos GL Dergisi için konuştuk.

Demokratik özerklik ve LGBTİ’ler

Demokratik özekliğin Türkiye halklarına sunduğu nedir? Şimdiye kadarki sistemden farkı nedir?

Demokratik özeklik her halkın ve aslında her farklılığın kendi rengiyle kendini temsil etmesi ve varlığını sürdürmesidir. Bugüne kadar sistemdeki demokrasi çoğunluğun egemenliği ve azınlığın yok sayılması üzerine kurulu. İttihat ve Terakki’den bugüne kadar devam eden tekçi bir anlayış var. Bunu yıkan ise Kürt hareketi ve partileri oldu. İttihat ve Terakki’nin yapmak istediği tehcir adı altında gayrimüslimlerin sürülerek yok edilmesi ve soykırımdı. Aynı şekilde Alevilerin Sünnileştirilmesi de arzulanıyordu. Tek tip bir ulus yaratma hayali vardı. Bunu Türkiye’ye uygulamak mümkün değil. Avrasya bölgesinde bir geçiş noktası olan, birçok halkın yaşadığı bir yere böylesi bir modelin uygulanması mümkün değil. Halklara “Sen yoksun” ya da “Sen busun” diyemezsin. Bir yerde patlak verir.

Süryanilere uygulanan politika da yok sayma politikasıydı. Süryaniler azınlık bile sayılmadı. Lozan’da böyle bir hakkımız olmasına rağmen bize “Siz aslî unsursunuz” denildi. Böylece ne azınlık olma haklarından ne de aslî unsur olmanın faydalarından yararlanabildik. Yok sayılan bir halktık ama son dönemlerde “Aa Süryaniler, ilk Hıristiyanlar, ilk kiliseyi kuranlar” denmeye başladı. Turistlerin ilgisini çekiyoruz. Süryani inciği, boncuğu, şarabı… “Süryaniler siz varsınız ama bizim çizdiğimiz sınırlar dahilinde varsınız” anlayışı hakim anlayış oldu. Ancak biz demokratik özerklik anlayışı ile birlikte başka bir şeyin varlığını fark ettik. Biz sadece boncuktan ve şaraptan ibaret değiliz, biz bir halkız ve kültürümüz, tarihimiz var demeye başladık. Demokratik özerklik benim bir Süryani olarak boncuk ve şaraptan fazlası olabilmem; kendi dinim, kültürüm ve tarihimle yaşayabilmem anlamını taşıyor.

Demokratik özerklik modeli farklı inanç ve halkların eşit temsiline dayanıyor. Peki, her halk ve inançtan eşcinsel ve transların demokratik özerklikteki yeri nedir? Demokratik özerkliğin cinsiyet özgürlükçü paradigması eşcinsel ve transları kapsıyor mu?

Tabi ki kapsıyor. Nasıl ki kadın mücadelesi bugünlere kendi çabası ve bedelleriyle geldiyse; LGBTİ’lerin kendi mücadelesiyle benzer bir yolu izlemesi için gerekli ortam hazır. Demokratik özerklik sana yer açıyor ancak yer açtıktan sonrası sana kalmış durumda. Sen kendi mücadelenle kendi varlığını görünür kılabilirsiniz. Biz Süryaniler de şöyle bir yanılgıya düşüyoruz: “Eşbaşkanlık oldu da haklarımızı ve topraklarımızı hemen geri versinler.” Bu her grup için bir anda olabilecek bir şey değil. Kürt hareketi bugünlere gelebilmek için kendi mücadelesini verdi ve bedellerini ödedi. Kendi halkımla konuşurken de bunu hatırlatıp, sana bu hareketin her şeyi hazır tepside sunmasını bekleme, kendi mücadeleni ver ondan sonra meyvelerini toplarsın. Bu durum translar ve eşcinseller için de geçerli. Demokratik özerklik bütün ezilenlerin kimliklerin özne olma ve hakkını arama sürecidir.

“Eşcinsel ve translara ilişkin önyargıları birlikte çalışarak kırarız”

Bir belediyenin eş başkanısınız. Eşcinsel ve translar sosyal politikalarınızda nerede duruyor? Sosyal hizmetlere erişimdeki sıkıntılarla ilgili neler yapmayı düşünüyorsunuz?

Eşcinsel ve translarla birlikte çalışmaya her zaman hazırız ve birlikte çalıştığımız arkadaşlarımız da var. Nasıl ki insanlardaki bir Hıristiyan tarafından yönetilmenin kötü bir şey olduğu algısını aralarına girerek kırmaya başladıysak; eşcinsel ve translara dönük önyargıları ve nefreti de böyle kırabiliriz. Eşcinsel ve transların çalışmalara katılmasıyla aşılabilecek bir durum bütün bu sorunlar.

Mardin’e çok yakın bir coğrafyada, Rojava’da bütün baskılara ve IŞİD saldırılarına rağmen devrimsel bir süreç yaşanıyor. Her ne kadar savaş koşulları sürse de yeni yönetimin yasaları da yapılıyor. Ve Rojava’da biz cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğini yasal metinlerde göremiyoruz. Demokratik özerkliğin fiiliyatta uygulandığı Rojava gibi yerlerde ne gibi adımlarla LGBTİ hakları güvenceye kavuşabilir? Elbette ki LGBTİ meclisleşmesi önemli ancak LGBTİ’lerin harekete katılımı, açılması ve kendi mücadelesini yürüterek meclisleşmesi için de bazı adımların atılması gerekmiyor mu?

Rojava öyle bir şey ki mutlaka orada mücadele edenler arasında LGBTİ’ler de var. Ancak henüz Rojava o aşamaya gelebilmiş durumda değil. Savaş ve çatışma ortamından çıkıp da tartışacak ve metinlerini, yasalarını, politikalarını tam manasıyla oluşturacak bir zaman henüz yok. Sürekli bir askeri savunma halinde. İnanıyorum ki bu kaos ortamı sona erdiğinde bu anlamda da çalışmalar açığa çıkacaktır.

Burada belki geçtiğimiz günlerde Kobanê’yi savunurken yaşamını yitiren lezbiyen savaşçı Ivana Hoffman’ı anmakta fayda var. Enternasyonalist bir savaşçı olarak Hoffman hem komünist kimliği hem de eşcinsel kimliğiyle Rojava’daki devrim arasında bir ilişki kurarak oraya gitti. Sizce eşcinsel ve trans özgürlük mücadelesi ile Rojava devrimi arasında net bir mücadele ilişkisi var mı?

Tabi ki bu iki mücadele birleşiyor bir yerde. Rojava’daki mücadelenin temelinde yatan özgürlükçü ve eşitlikçi paradigmada eşcinsel ve translar da yer alıyor, almak durumunda. Eşcinsel birisi kendisini oraya ait hissettiği için oraya gidiyor ve yer alıyor. Yarın öbür gün bu savaş bittiğinde LGBTİ mücadelesinin görünür olmamasından bahsedemeyiz.

“Benim eş başkan olmam halklara verilen değeri gösteriyor”

Size dönersek, en genç belediye eş başkanlarından birisiniz. Aynı zamanda Süryani biri olarak eş başkan olmanız nasıl karşılanıyor? Eş başkan olduktan sonra hayatınızda ne değişti?

Daha önceki benle şimdiki arasında çok fark var. Daha güçlü, daha örgütlü ve değerlerine daha çok sahip çıkan bir kadın oldum. Öncekinde yine kendi mücadelemi kendi çapımda vermeye çalışıyordum ama birkaç arkadaştık. Bu harekete katıldıktan ve eş başkan seçildikten sonra sahiplenilme duygusu çok güçlendirdi.

Kadın eş başkan olmakla erkek eş başkan olmak arasında fark var mı? Mesela Ahmet Türk ile aranızdaki fark ne?

Ahmet Türk ile aramda görünen yaş ve deneyim farkı var. Onun kişisel bedelleri ve çekmiş olduğu acılar var. Ahmet Türk bir idol ve kimlik bugün. Ama ben sadece genç kadın eş başkan değilim. Yok sayılan halkların en üst düzeyden var olabileceğinin en somut ispatıyım. Aynısı genç ve kadınlar için de gerekli. Bugüne kadar Süryanilere, kadınlara ve gençlere hiç fırsat verilmemiş. Bir anda üçünü birden en tepede görebiliyorsunuz. Ahmet Türk dediğiniz zaman Kürt siyasi hareketinin en tepesinde olanlardan biri aklınıza geliyor. Benim onunla birlikte eş başkan olmam ise halklara verilen değerin göstergesi bana kalırsa.

Eş başkan olarak gününüz nasıl geçiyor? Nelerle karşılaşıyorsunuz?

Çok hareketli bir hayatımız var. Hiç yönetici hayatı gibi değil. Anlık olarak değişiyor günümüz. Rojava’daki gelişmelere göre de değişiyor planlarımız. Şehitlerimiz geldiğinde onları karşılamaya gidiyoruz. Veya bir olay oluyor ve halkın yanında olmamız gerekiyor hemen gidiyoruz. Biz halktan gelen yöneticileriz ve onlara hesap verme sorumluluğumuz var. Bu yüzden her demokratik eyleme gitmeye çalışıyoruz. Aynı şekilde köyleri geziyoruz ve çalışmaları yerinde inceliyoruz. Bazen köylülerden ya da mahallelerden itiraz geliyor çalışmalarımıza ilişkin. Biz gidip yerinde dinliyoruz. Uluslararası kamuoyundan yoğun bir ilgi var bize. Süryani birisi olarak Kürt hareketinin içinde yer almam uluslararası basının ilgisini çekiyor. Kafalarını karıştıran soruları oluyor. “Soykırım 100 yıl önce Kürtler eliyle yapıldı ama şu anda siz Kürt hareketinin içerisindesiniz. Nasıl oluyor” diye sorular geliyor mesela. Tabi son dönemde Kobanê zaferi de uluslararası basının ilgisini çok çekti.

Soykırım konusunu açmışken oradan devam edelim. Ermeni ve Süryani soykırımının yüzüncü yılındayız. Belediye olarak bu kapsamda neler yapacaksınız? İkinci olarak soykırıma uğramış bir halkın çocuğu ve şu anda da temsilcisi olarak nasıl hissediyorsun?

Buruk hissediyorum. Yüz yıl öncesinde yaşanan bir durum ama etkisini hâlâ yaşadığımız bir durum. Bu bakımdan amacına ulaşmış bir soykırım. 1915’te 500 bin Süryani öldürüldü. Keldanilerden 250 bin insan katledildi. Oradan arda kalanlar farklı yerlere sürüldü. 2. Dünya Savaşı’nda yine gençleri aldılar askerlik adı altında yol yapımında çalıştırdılar ki isyan etmesinler. Geri dönemeyenler çok oldu. Yine Sarıkamış’ta da ölen askerlerin çoğu Müslüman değildi ve özellikle yapılan bir şeydi.

1980’lerde yaratılan JİTEM ve Hizbullah baskısıyla soykırım uygulamaları sürdü. Hizbullah’ın da ilk saldırısı Süryanilereydi. O proje bugüne kadar devam etti. Biz de bunları dinleye dinleye büyüdük. Çocukluğum atalarıma ve akrabalarıma ait evlerin çökmesini izlemekle geçti. Bu şekilde büyüdük biz.

Yüzüncü yıl devam ediyor. Buradan sürülenler Rojava’da, Qamişlo’da, Heseke’de IŞİD eliyle katlediliyor. IŞİD’in elinde Süryani esirler var.

Peki, belediye olarak ne yapmayı planlıyorsunuz?

Belediye olarak yüzüncü yıla özel bir çalışma düşünmedik. Zaten belediye olarak resmî olarak böyle bir etkinlik yapamıyoruz. Ama Süryaniler olarak etkinlikler için oluşturduğumuz bir komite var ve ben de o komitede yer alıyorum. Yıl içerisinde çeşitli etkinliklerimiz olacak.

“Uzun erimli bir mücadeleye hazırız”

Homofobi ve transfobiye karşı olan az sayıdaki yöneticiden birisiniz. Peki kişisel olarak eşcinsel ya da trans hakikatiyle nasıl karşılaştınız?

Bizim mahallemizde vardı birisi. Çok sorgulamadım nedir nasıl oluyor diye. Halk olarak da çok katı bir yaklaşımımız yoktur. Sadece farklı olarak algılamıştım ben de.

Mahallenizdeki eşcinsel kişi neler yaşıyordu? Büyük politikalardan bahsederken bazen kapı komşumuzun sorunlarını göremeyebiliyoruz…

Şu an yaşamıyor çünkü yaş olarak bayağı büyük birisiydi. Belirgin bir farklılığı yoktu ama evlenmemiş olması garip geliyordu. Biz 20’sinden sonra evlenmesine alışıktık. “Bu amca niye bekar” diye soruyorduk. Bana onun o yalnızlığı buruk geliyordu. Yalnız bir şekilde yaşadı ve yalnız şekilde vefat etti. Bu hakikaten çok hüzünlü…

Son olarak Mardin Artuklu Üniversitesi’nde Kaos GL’nin panelinin “Mardin buna hazır değil” denerek engellenmesine nasıl bakıyorsunuz?

Mardin toplumunun tamamı orada yansıtıldığı şekilde değil. Bunu söylemek çok haksızlık olur. Bir dernek ve bir medya organından dolayı yaşanan bir durumdu. Provokasyon yaşatmak istediler. Mardin’de de trans ve eşcinseller var, yaşıyorlar. Sıkıntı çekiyorlar ama çok büyük bir işkence ve şiddet yok. Bu da bir yandan umut verici. Bu noktayı temel alarak sizlerle birlikte uzun erimli bir mücadeleye açığız ve çok isteriz.

*Bu söyleşi ilk olarak Kaos GL Dergisi’nin “Yayıncılık” dosya konulu 142. sayısında yayınlanmıştır.


Etiketler: yaşam, siyaset
İstihdam