27/05/2020 | Yazar: Aslı Alpar

Kaos GL’nin toplumsal cinsiyet eşitliği ve çeşitliliğini sağlamak adına yürüttüğü çalışmaları görünür kılmak için başladığımız söyleşi dizisi “Bıraktığımız yerden”in dokuzuncu konuğu derneğin Mülteci Hakları program Koordinatörü Avukat Hayriye Kara.

Bıraktığımız yerden: Hayriye Kara anlatıyor Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Kaos GL Derneği toplumsal cinsiyet eşitliği ve çeşitliliğini sağlamak için kurumsal işleyişinde ‘neler yapabiliriz’ sorusuna yanıtlar aramaya devam ediyor.

Bu sorudan hareketle yeni söyleşi dizimiz derneğin kadın çalışanlarının toplumsal cinsiyet eşitliğine yaklaşımı ile birlikte çalıştıkları alanlarda eşitliği ve çeşitliliği sağlamak amaçlı müdahalelerine yer veriyor.

Bu söyleşi dizisinde Kaos GL kadınları anlatıyor; onların toplumsal cinsiyet eşitliği ve çeşitliliğine dair süren çalışmalarının, planlarının ve hayallerinin tanığı oluyoruz.

Bizden önce bu mücadeleye katkı sunan ve bizden sonra sürdürecek olanların emeğini de görünür kılmak adına herkesin bıraktığı yeri işaretleyen bu söyleşi dizimizin adı da “Bıraktığımız yerden” oldu.

Söyleşi dizisinin bugün konuğu Kaos GL Derneği’nin Mülteci Hakları program Koordinatörü Avukat Hayriye Kara.

Kara ile hukukla toplumsal cinsiyet eşitliği ve çeşitliği mücadelesinin kesişimini, biseksüel bir avukat olmayı ve geleceği konuştuk.

“Hep akla gelen LGBTİ+ hakları alanında çalışan avukatlar, hayır LGBTİ+ avukatlar da var”

Türkiye’de hukukun toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlama noktasında nasıl bir işlevi var?

Mevzuat ve yargı pratiğindeki toplumsal cinsiyet eşitliği temelli bakış açısı meşruiyet sağlayan bir şey. Farkında olmasak da “suç”, “ceza”, “illegal” gibi kavramlar, yani hukuk sistemi/hukuki statüler hayatımızın ortasında duruyor. Mevzuatta açık bir şekilde toplumsal cinsiyet eşitliğinin yer alması, devletin “ben gözetiyorum ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğine karşı mücadele ediyorum” demesidir aslında. Ancak tabi ki mevzuattaki düzenleme tek başına yeterli değil, bu anlayışın pratiğe de yansıması gerekir.

Fakat hukuki kazanım tek başına yeterli değildir, hukuk mücadele alanlarından biridir sadece. Önemli bir alan evet ve hukuki mücadele diğer mücadele alanlarından beslenmelidir. Şimdi toplumsal cinsiyet temelli şiddetin faillerini düşündüğümüzde, bu kişiler yargı pratiğinin kendisinden de destek alıyor. Yani fail yargı pratiğinin onu meşru göreceğini biliyor. Yargıdaki kazanım, yargının toplumsal cinsiyet eşitliğini gözeteceğinin ve toplumsal cinsiyet temelli şiddeti meşru görmeyeceğinin mesajının verilmesi demek. Bu da şiddeti besleyen en önemli araçlardan birinin bitmesi demek.

Devletin kurumlarına baktığımızda bunların hepsi eril. Kanunlara, devletin “korumaya değer” olarak tarif ettiği kişilere baktığımızda o da heteroseksüel erkek. 2004 yılında TCK değişmeden önce tecavüz “genel ahlaka ve aile düzenine” karşı suçlar altında düzenleniyordu. Yani bir kişinin bedenine, cinsel dokunulmazlığına yönelik saldırı, özneden bağımsız olarak, bir genel ahlak var ona karşı suç oluyor. Bu aslında devletin bakış açısını da bize gösteriyor. 2004 yılındaki değişiklikle “cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar” hayatımıza girdi ve sadece bizim değil polis, savcı, hâkim, kalem memuru vs kanunla haşır neşir olan herkesin hayatına girdi, dilini dönüştürdü. Ama mevzuat tabi ki yeterli değil bunun pratiğe de yansıması gerekiyor. Alandaki kazanımlar hukuki mücadeleyi, hukuki mücadeledeki kazanımlar alanı etkiliyor.     

2019 yılı birçok baronun LGBTİ+ komisyonları kurduğu bir yıl oldu. Bu gelişmeyi nasıl değerlendiriyorsun?

Hep akla gelen LGBTİ+ hakları alanında çalışan avukatlar, hayır LGBTİ+ avukatlar da var. Toplumsal cinsiyet kalıp normlarına uymayan ve bu normların dışında kendini tanımlayan avukatlar da var. Barolarda kurulan komisyonlar aslında alanın adını koyuyor, yani insan hakları alanının içerisinde bir başlık olarak değil ayrı olarak adının konması görünürlüktür. Bunun kendisi kıymetli bir şey. Baronun çalışmalarının LGBTİ+ hakları konusunda yönlendirilmesi için çok ciddi bir fırsattır.

Daha önce LGBTİ+ haklarının çalışıldığı başlıklara baktığımızda, çok “hassasiyetlere” dokunmayan toplumsal cinsiyet, işte eşitlik altında konuşuluyordu, adı konmuyordu. Rahatsız etmesin diye görünmez kalmıştı. Mücadele edildikçe alanlar da açılıyor. Hayır, hak öznesi olarak LGBTİ+’lar burada. Diğer yandan bu komisyonlar sadece alanda çalışacak avukatların bir araya gelmesi dışında özne avukatlara da alan açtığını düşünüyorum. Yani kimliklerini gizlemek zorunda kalmadan mesleklerini icra edebilecekleri alanın açılmasına yardımcı oluyor. Özne avukatlar mesleğini icra ederken kimliğinden kaynaklı yaşadığı ayrımcılıkla mücadelede kendini daha güçlü hissedecektir.

“Benden önceki açık kimliği ile mücadele eden avukatlar bana bu alanı açtı”

Hukuk dünyasında açık biseksüel bir avukat olmak desem?

Evet, ben açık olarak bağlı bulunduğum baroda çalışmalar yapıyorum ve bunun üzerine çok fazla düşünmemiştim. Bir gün son sınıf hukuk öğrencisinden Kaos GL’ye bir mail gelmişti. Açık olduğunu ve meslek hayatında ya da staj için baroya başvuru yaptığında ne gibi sorunlarla karşılaşabileceğini sormuştu. O zaman Kaos GL’nin avukatlarından ve uzun yıllardır alanda emek veren bir meslektaşım kendi sürecinden bahsetmişti. Ben o zaman düşündüm evet ben baroda açığım. Tabi Ankara Barosu’na kayıtlı olmamın da etkisi var. Sonuçta belli değerleri benimsemiş bir baro. Ama ben hiçbir zaman saklamak ihtiyacı duymadım, ben düşünmedim ama benden önce bunun üzerine düşünülmüştü. Benden önceki açık kimliği ile mücadele eden avukatlar bana bu alanı açtı. Beni en çok güçlendiren de kendi örgütüm oldu. Çünkü biliyorum ki mesleğimi icra ederken kimliğimden kaynaklı ayrımcılığa maruz bırakıldığım zaman örgütlü mücadele benim arkamda olacak, bu alanda mücadele eden meslektaşlarım benim arkamda olacak.

“Herkes açılsın” üzerinden söylemiyorum ama açık kimlikle mücadelenin kendisinin de kıymetli olduğunu düşünüyorum. Tüm özne avukatlar açılsın, kimliklerini dile getirsinler demiyorum, ben bunu yapıyorum politik bir tercih. Ben LGBTİ+ hakları alanında çalışıyorum ve baro ile kurduğum ilişki de buradan ilerliyor. Her koşulda heteroseksüel olarak atanıyorum ve bunu istemiyorum çünkü değilim. Bir avukat hangi alanda çalışıyor olursa olsun, açıldığında ya da kimliği rızası dışında ortaya çıktığında, mesleğini icra ederken sorunlar yaşayacaktır. Bu durumda dayanışabileceği meslektaşlarının olması da güçlendiren bir şeydir. O yalnız da değilim yanlış da değilim hissettiren bir şey. Adının konması gerekiyor, söylenmesi gerekiyor, hak öznesi olarak buradayız demek gerekiyor. Haklarıma saygı duymak zorunda herkes.   

“Eşitsizlik haklara, hizmetlere, dayanışmaya erişimi de olumsuz etkiliyor”

Kaos GL’nin Mülteci Programı’nın çalışmalarını eşcinsel, biseksüel ve trans kadın mülteciler açısından değerlendirecek olursan ilk günden bugüne neler değişti?

Kaos GL 2007 yılından bu yana mülteci hakları alanında çalışıyor ve bu alanda çalışmaya başlayan ilk LGBTİ+ örgütü. Ben 2010 yılından beri Kaos GL’nin mülteci hakları alanındaki çalışmalarını koordine ediyorum. 2017 yılından bu yana da bir ekip olarak bu çalışmaları yürütmeye devam ediyoruz.

Aslında saha bize gösteriyor, queer mültecilerle çalışılmak istendiğinde çok fazla görünür olan genellikle eşcinsel erkekler oluyor, mülteci komünitesinden aktivistler söz konusu olduğunda da görünür olan eşcinsel erkekler oluyor. Bir söz söylenecekse genel olarak söyleyen eşcinsel erkekler oluyor. Cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği (CYCK) temelli sığınma başvurularında ya da örgütlere yapılan başvurularda sayılara baktığımızda, eşcinsel, biseksüel, trans kadınların nicelik olarak da eşcinsel erkeklerden daha az olduğunu görüyoruz. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği burada da karşımıza çıkıyor. Çünkü bu eşitsizlik haklara, hizmetlere, dayanışmaya erişimi de olumsuz etkiliyor.

Kaos GL olarak eşcinsel, biseksüel, trans kadınların görünür olabileceği, kendilerini ifade edebileceği ve birlikte neler yapabileceğimizi tartışabileceğimiz alanlar açmaya çalışıyoruz. Öznelere yönelik etkinlikler organize ettik, bu alanda neye ihtiyaç var onu tespit etmeye çalıştık. Kaos GL olarak alandayız evet ve öznelerle birlikte örgütlenmeye çalışıyoruz. Ancak yerelin de güçlenmesi gerekiyor. Eşcinsel, biseksüel, trans kadın mültecilerin örgütlenmesi, ne istediğini dile getirmesi ve talep etmesi gerekiyor. Bu örgütlenme için alan açacak çalışmalar da yürütüyoruz.

Eşcinsel, biseksüel ve trans kadın mülteciler sadece Türkiyelilerle ya da kamu ile sorun yaşamıyorlar. Hem genel olarak mülteci komünitesi hem de kendi komüniteleriyle de sorun yaşıyorlar ve görünmezler. Mülteci komünitelerinin içerisinde de toplumsal cinsiyet eşitliği için mücadele eden kadın aktivistler var. Bu ağlarla da iletişim kurmaya çalışıyoruz. Bu ağların gündemine eşcinsel, biseksüel trans kadın mültecilerin sorunlarını nasıl getirebiliriz ve eşcinsel, biseksüel, trans kadın mülteciler, kadın aktivist mülteciler ve biz nasıl bir araya gelebiliriz de dert ediniyoruz.

Bir sorunun görünmez olması o sorunun olmadığı anlamına gelmiyor. Görünmez olmasının kendisi sorun ve bir veridir. Birlikte mücadele etmek aslında önümüze koyduğumuz şey. Çünkü Türkiyelilerin alana dair söylediği söz ne olursa olsun üstten olacak. Bunun yanı sıra Türkiye’deki hali hazırdaki mücadeleye ciddi katkıları oluyor eşcinsel, biseksüel ve trans kadın mültecilerin. O nedenle birlikte mücadele, birlikte değişip dönüşme!     

Geleceği nasıl düşünüyorsun?

Aslında iki buçuk ay önce göndermiştin soruları ama bir sürü şey girdi araya. Şu aralar muhtemelen salgın ve karantina nedeniyle biraz kötümserim ama bu alanda mücadele benim hayatta kalma yöntemim. Mücadele biraz da kendim için, nasıl bir yerde yaşamak istiyorum… Benim de yalnız olmadığımı hissettiriyor bir arada olmanın kendisi. Varlığın kendisi direniş, her alandayız, kim ne yaparsa yapsın devam edeceğiz var olmaya!

 

 


Etiketler: kadın
nefret