16/07/2008 | Yazar: Bawer Çakır

‘Nur Çintay'ın yazdıkları bir kere daha gösteriyor ki medyanın homofobisi ve transfobisi sokaktakinden ne bir adım ileri ne de bir adım geri. Sinsi bir sırtlan gibi bekleyen ikiliye hareket edecek alan verilmemeli.’ Bawer Çakır’ın kaleminden.

‘Nur Çintay'ın yazdıkları bir kere daha gösteriyor ki medyanın homofobisi ve transfobisi sokaktakinden ne bir adım ileri ne de bir adım geri. Sinsi bir sırtlan gibi bekleyen ikiliye hareket edecek alan verilmemeli.’ Bawer Çakır’ın kaleminden.

KAOS GL

Bawer Çakır

İstanbul’dan bir Rufus geçti geçen hafta. Kanadalı müzisyen/şarkıcı Rufus Wainwright Aya İrini’nin büyülü atmosferinde bizlere enfes dakikalar yaşattı.

Konser bitiminde büyük çoğunluk için Rufus’un performansı ‘unutulmayacaklar’ listesine yazılmıştı bile.

Bugünkü (11 Temmuz) Radikal gazetesinde gördük ki konseri unutmayacaklardan biri de Nur Çintay'mış.

Rufus’un performansını öve öve bitiremeyen Çintay yaklaşık iki saat süren geceden takıla takıla bir Rufus espirisine takılıp kalmış.

Şöyle ki;

Rufus kendisi için ayarlanan tekne ile boğazın serin sularında gezinirken uzun bir süredir rengarenk ışıklarıyla dikkat çeken köprüleri görmüş ve köprünün çok gey olduğunu düşünmüş.

Nedeni basit: Pembeden mora, gökkuşağının renkleriyle aydınlanan köprü ona Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Travesti ve Transseksüellerin (LGBTT) simgesi olan gökkuşağı bayrağını anımsatmış.

İroniğim, ironiksin, ironik...

Konserde bunu dinleyenleriyle paylaşan Rufus’un yorumuna gülmekten başka yapacak bir şeyimiz yoktu.

Zira Rufus kendince bir ironi yapıyor, belediyedekilerin köprü ışıklarının neyi imgelediğini ‘çakmadıklarını’ söylüyordu. Tabii anlayana...

Çintay yazısında Rufus’un bu ironisine kendince bir açılım getirme gereği duymuş olacak ki en gey sever, en gey dostu, en anti-homofobik haliyle şunu sormuş:

‘Rufus zarifti tabii, köprünün bu yanardöner ışıklı, janjanlı, kitsch, rüküş, pavyon haline ‘gay’ demek iltifat sayılmaz mıydı? Gay kültürde daha üst düzey bir görsel beğeni ve tasarım kaygısı yok muydu?’

Ve devamında kaş yapayım derken gözü çıkartmış:

‘Ben mesela gay’den ziyade, daha travesti gibi görüyorum Boğaz Köprüsü’nün son halini. Üstünde akan makyajıyla, fazla cafcaflı cart renkleriyle, kendinden başka biri gibi görünmeye kalkmasıyla hüzünlü bir travesti.’
Homofobi bir canavar gibi bekliyor pusuda

Neresinden tutsak elimizde kalacak bir yorum. Abesle iştigal deyip kestirip atmak var. Lakin Çintay’ın dikkatini çekmek istediğim birkaç nokta bulunmakta.
Çoğu zaman fark etmeden içselleştirdiğimiz homofobi ve transfobi kendine bir mecra bulup akıveriyor kalemimizden, dilimizden, halimizden, tavrımızdan...

İster binlerce gey arkadaşımız olsun, sayısız transseksüelle ‘kanka’ olalım, LGBTT hakları insan haklarıdır diyelim ya da kendimizce ‘anti’ tavırlar takınalım, ‘sözde’ hoşgörümüz bizden bağımsız pörtleyiveriyor işte.

Çintay yazısında kendince homofobik olmayan cümleler kurmuş ama geyler, pardon Çintay’ın deyimiyle "GAY"ler hakkında yazarken sırtını ‘yine’ homofobik klişelere dayamış.

Geyler şöyle beğeni sahibidir, geylerin zevkleri yüksek standartlar enstitüsü onaylıdır, geyler çok eğlencelidir, hepsi sanatçı ruhludur, şahane giyinirler, en güzelini onlar bilirler diye giden uzun liste çoğu zaman iyi niyetli gibi görünen, ancak sinsice avını bekleyen sırtlan gibi bekleyen homofobiden başka bir şeye hizmet etmemektedir.

"Kendinden başka biri gibi görünmek" derken?

Tabii Çintay ‘farkında olmadan’ homofobikleşmiş. Ancak transfobi konusunda gayet bilinçli olduğu aşikar cümleler yazmış.

Köprünün yüksek zevkli bir geye benzemediğini söyleyerek ‘Geyperverliğini’ cümle aleme duyuran Çintay köprünün ‘üstünde akan makyajıyla, fazla cafcaflı cart renkleriyle, kendinden başka biri gibi görünmeye kalkmasıyla hüzünlü bir travesti’ye benzediğini söyleyerek toplumdaki travesti ve transseksüel algısından bir milim dahi uzakta durmadığını da göstermiştir.

Çintay’a ilk sorulması gereken elbette ki ‘Kendinden başka biri gibi görünmeye kalkmak’ın ne demek olduğudur?

Kişinin rüküş görünme hakkını bir kenara bırakırsak travesti ve transseksüel bireylerin kendilerini ‘mutlu’ hissettikleri şekilde yaşama haklarının olduğunu yüksek sesle söylemek lazım gelmektedir.

Zira doğduğu bedeni sevmeyen ve o bedende yaşamaktan mutluluk duymayan biri kendini sahip olmak istediği ‘şekle’ sokabilir. Bunun aksini söylemeye başlamak temelinde ırkçı ve fobik bir dünya görüşüne işaret eder.

Tek L, G, B, T ve T yok

Bu konuda muhakkak ki sayısız cümle kurulabilir. Ancak en başta söylenmesi gereken ve büyük puntolarla yazılması gereken tek bir tane transseksüelin ve travestinin olmadığıdır.

Tıpkı tek bir geyin, tek bir kadının, tek bir lezbiyenin, tek bir gazetecinin olmadığı gibi.

‘Bu da dahil tüm genellemeler yanlıştır’dan hareketle özellikle her gün sayısız insanın okuduğu bir gazetede köşeniz varsa, kendinize gazeteci diyorsanız, insan haklarından hayvan haklarına sayısız konuda meramınız varsa ve bunları okuyucularınızla paylaşıyorsanız ortalama algıdan ve düşüncelerden daha ileri cümleler kurmalı ve refleksler geliştirmeliyiz.

Ortalama algının ötesinde bir medya dili mümkün

Saf bir beklenti midir, kulaklara böyle mi çınlar emin değilim ama gazetecilerin sokakta gördüğü travestiyi döven adamdan, gey olduğunu öğrendiği için elemanını işten atan patrondan, lezbiyenim diyen kızlarını zorla evlendiren ya da öldüren ebeveynlerden bir farkı olması gerektiğini düşünüyorum.

Yoksa ortalama algının muhafızları olmaktan öteye gidemeyiz. Çok okunuruz belki ama bir arpa dahi yol alamayız...

Kaynak: BİA, 11 Temmuz 2008

*Konuyla ilgili haberler:

[[Boğaziçi Köprüsü gay mi?]]

Etiketler: medya
nefret