25/09/2006 | Yazar: Kaos GL

‘Ne zaman başlar bilinmez. Daha doğrusu aşk zannedilen duyumsamalardan hangisi gerçek ilktir, karar verilemez. Kızgın kor parçası öncelikle hangi yüreğe, nerede düşmüştür tespit edilemez. Taş devri insanının mağarasında mı, Mısır sarayında mı, bir Roma lejyon birliğinde mi, Bedevî çadırında mı, Atina kent ordusunun acemi birliğinde mi, bir Eskimo "igloo"sunda mı, Kızılderili kampında mı?’

‘Ne zaman başlar bilinmez. Daha doğrusu aşk zannedilen duyumsamalardan hangisi gerçek ilktir, karar verilemez. Kızgın kor parçası öncelikle hangi yüreğe, nerede düşmüştür tespit edilemez. Taş devri insanının mağarasında mı, Mısır sarayında mı, bir Roma lejyon birliğinde mi, Bedevî çadırında mı, Atina kent ordusunun acemi birliğinde mi, bir Eskimo "igloo"sunda mı, Kızılderili kampında mı?’

KAOS GL

İbrahim

Bu aşk senden daha eski. Seni tanıdığım süreyle sınırlı olamayacak kadar eski. "Eskimiş" anlamında eski değil, "ezelî" anlamında eski, "kadîm" anlamında eski. Zamanı emip soğurdukça sonsuzlaşan anlamında eski. Kaç milenyum geçtikten sonra açılan Tutankamon'un mezarında loş duvarlara resmedilmiş figürlerin hiyeroglifleri arasına geçmiş görünmez bir gizem derecesinde eski.

Ne zaman başlar bilinmez. Daha doğrusu aşk zannedilen duyumsamalardan hangisi gerçek ilktir, karar verilemez. Kızgın kor parçası öncelikle hangi yüreğe, nerede düşmüştür tespit edilemez. Taş devri insanının mağarasında mı, Mısır sarayında mı, bir Roma lejyon birliğinde mi, Bedevî çadırında mı, Atina kent ordusunun acemi birliğinde mi, bir Eskimo "igloo"sunda mı, Kızılderili kampında mı? Fırat'ın kıyısında ya da Aras'ın serin sularında mı, Akdeniz'in tuzunda ya da Gâvur dağlarının koynunda mı? Norveç fiyordlarında ya da Sibirya taygalarında mı, yoksa bir Hindu tapınağında ya da Kırgız yurdunda mı?

''Bu aşk senden daha eski''

''İçimdeki ateş eski''

''Giden, gelen, dönen gibi''

''Alıştığım hüzün eski''

Eskilerde, Klasik Türk Müziğinin içli ve doyumsuz parçalarında yankılanır bu aşk. İcrâ eden sanatçı da aşıksa şayet ritimle, nâmeyle ve sözlerle sevişirsiniz. Zeki Müren'in sesinden "Bir demet yasemen"i dinlerken gönül telinizin titrediğini, derinlerde bir yerlerin hafiften kanadığını hissediyorsanız emin olabilirsiniz ki Zeki Bey şarkıyı söylerken sırılsıklam aşıktır. Türk Müziğinin en iyi icrâcılarının çoğunun gey olması salt rastlantı mıdır!

Zeki Müren ve Bülent Ersoy'un yorumunda ifadesini bulan ekolün en eskisi, duâyeni ise, 1919 doğumlu, yaşayan efsane, Müzeyyen Senar'dır. Yer, Bursa Çelik Palas Oteli. Yıl, 1937. Kuaförde,18 yaşında bir genç kızın saçları kesiliyor acele acele. Biraz sonra Ata'nın huzuruna çıkılacak. Genç kızın buğulu sesi davetlileri alıp çok uzaklara götürecek:

''Cânâ rakîb-i handân edersin''

''Ben bînevâyı giryân edersin''

''Bîgânelerle ünsiyet etme''

''Bana cihânı zindân edersin''

"Bir şey anlamadık. Çok ağır valla" mı dediniz. Daha anlaşılır bir Hüseynî parça vardır belki sırada:

Senden bilirim yok bana bir fayda ey gül
Gül yağını eller sürünür çatlasa bülbül

Seksen yaşında bir kadın Rumelihisarı'nda binlerce seyircinin karşısında canlı olarak Ormancı'yı okuyorsa, Tarkan'dan Nilüfer'e çocuğu ve torunu yaşındaki şarkıcılarla düet tarzında oluşturduğu CD çalışması sadece iki saatini alıyorsa, sahnede dizini vurarak Zeybek oynuyorsa, Zeki Müren ve Bülent Ersoy gibi Türk Müziğinin iki devinin esin kaynağı olmuşsa kendisi de, aşkı da, sesi de, yorumu da kimselere benzemiyor demektir. Uğursuz bir gecenin ortasında, aramayacağını bile bile kulağınız telefonda, gözleriniz kızarmış halde, gönlünüze laf dinletemeden, ölümcül yalnızlığınızı sigaranız ya da içkinizle paylaşırken, geçmek bilmeyen saniyelerde Müzeyyen Senar'ın yorumuyla biraz teselli bulmaya ne dersiniz.

''Ben O'nu sevmiştim candan ileri''

''Gitti de bir akşam gelmedi geri''

''Gözümde hayali, gönlümde yeri''

''Gurbet aramızda perdedir dağlar''

''Aradan hasreti devirin dağlar''

Dağların ardındaki Pilot Reşat mıdır, Yusuf Can'ın Kurşun Gözlüsü müdür? İkisi farklı aşklar mı sizce! Zeki Müren sahneyi değil de Reşat'ın cockpit'ini seçseydi şu anda Zeki Müren'i hatırlıyor, yazıp konuşuyor olur muyduk? Yusuf Can'ın Kurşun Gözlüsü yılda bir gün yaşanan vuslatı takiben çekip Muş'a gitmese, KAOS GL sayfalarına dökülen enfes aşk anlatımları, Karaman'da sözcüklere dökülüp P.K. 53, Cebeci-Ankara'ya kanatlanır mıydı? Peki, aşk ille de eziyet ve mazohizmle iç içe mi olmalı? Nasıl olması gerektiğine karışamadığımız, başlangıcını belirleyemediğimiz gibi gidişatını da değiştiremediğimiz bir olgu aşk. Senden eski olması da, eskimemesi de bundan. Aşk, ön plana başkasını almaktır:

''Söyleyin güneşe bugün doğmasın''

''Nazlı yar uykuda, benzi solmasın.''

Aşk, sevgilinin işkencesiyle dinginliğe erişme bahtsızlığı ya da şansıdır:

''Gönül aşkınla gözyaşı dökmekten usandı artık''

''Zirâ gözlerde yaş kalmadı, sabrınla uslandı artık''

Dünyaya gözyaşı perdesinin arkasından bakan bir cinnettir aşk:

''Seher vakti burda kimler ağlamış''

''Çimenler üstünde gözyaşları var.''

Çok eskilerde Romalı askerler, imparatorları Jül Sezar ile Bitinya'nın genç ve güzel kralı Nikomedes arasındaki aşkı anlatırlarmış şarkılarında. O yüzden bu aşk senden daha eski:

''Bahar eski, aşklar eski''

''Sözlerindeki yalan eski''

''Aynadaki yüzüm gibi''

''Dudağımda gülüş eski''

''Bu aşk senden daha eski.''


Kaynak: Kaos GL, Şubat-Mart 2000, Sayı 2




*Konuyla ilgili diğer haberler:

[[Zeki Müren için yuvarlak masa!]]

[[Zeki Müren]]

[[Zeki Müren Öldü, Ya Homofobi?]]

[[Sanem Akay'a Teşekkürler]]


Etiketler: kültür sanat
nefret