06/07/2020 | Yazar: Kaos GL

Denge ve Denetleme Ağı “İhtiyacımız özgürlüklerin sınırlandırılması değil genişletilmesidir” başlıklı bir çağrı yayımladı.

Denge ve Denetle Ağı’ndan çağrı Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

“Toplumsal adaletin sağlandığı, yönetimin hesap verdiği, hak ve özgürlüklerin garanti altına alındığı çoğulcu bir Türkiye istiyoruz” diyerek yola çıkan ve aralarında Kaos GL Derneği’nin de bulunduğu 281 sivil toplum örgütünden oluşan Denge ve Denetleme Ağı bir çağrı yayımladı.

“İhtiyacımız özgürlüklerin sınırlandırılması değil genişletilmesidir” başlığıyla yayımlanan çağrı, “Bizler, son birkaç hafa içinde yaşanan kimi gelişmelerden demokrasi adına endişe duyduğumuzu belirtmek isteriz. Tüm siyasi aktörleri ve kamuoyunu, aşağıda belirttiğimiz konularda duyarlı davranmaya davet ediyor; basın, ifade, iletişim ve örgütlenme özgürlüğünün alanını daraltacak, yargıya güveni azaltabilecek uygulamalardan vazgeçilmesi çağrısı yapıyoruz” diyor ve önerilerini sıralıyor.

Basın ve ifade özgürlüğü alanını daraltacak uygulamalara son verilmesi, yargıya güveni azaltacak adımlardan vazgeçilmesi, toplantı ve gösteri hakkına yönelik sınırlamaların kaldırılması gerektiğini belirten çağrının tamamı şöyle:

1.    Basın ve ifade özgürlüğü alanını daraltacak uygulamalara son verilmelidir: Basın ve ifade özgürlüğü işleyen bir demokrasinin olmazsa olmazıdır. Bu özgürlüklerin daraltıldığı yerde sorunların toplum tarafından sağlıklı bir şekilde tartışılması, siyasetin bu sorunlara kalıcı çözümler bulması ne yazık ki olası değildir. Medyadaki dönüşüm, gazetecilerin yargılandığı davalar, kimi gazete, televizyon ve internet sitelerine verilen idari cezalar, basın özgürlüğü konusunda endişeleri artırmaktadır. Son günlerde Basın İlan Kurumu’nun kimi gazeteler için verdiği ve mali yaptırım anlamına gelebilecek kararlar, yine RTÜK’ün bazı televizyon kanalları için verdiği ağır ekran karartma cezaları tabloyu daha da olumsuz bir yöne itmektedir. Diğer yandan; vatandaşlar, basın ve ifade özgürlüğü alanının daraltılmasına paralel olarak, alternatif iletişim araçlarına yönelmektedir. Bu araçların en başında sosyal medya platformları yer almaktadır. Elbette sosyal medya platformlarının kişilik haklarına yönelik saldırıların ve nefret suçlarının bir aracı olarak kullanılması onaylanabilecek bir durum değildir. Fakat bu durum gerekçe gösterilerek sosyal medyanın tamamen kapatılması ya da vatandaşların bu mecralara erişiminin sınırlandırılması kabul edilemez. Bu tür düzenlemeler, niyet her ne olursa olsun, basın, haberleşme ve ifade özgürlüklerinin sınırlandırılması anlamına gelecektir. Anayasa ve uluslararası sözleşmelerle korunan bu hakları sınırlamaya yönelik her girişimin, demokrasiye ve bir arada yaşama kültürümüze zarardan başka bir şey getirmeyeceğini düşünüyoruz.

2.    Yargıya güveni azaltacak adımlardan vazgeçilmelidir: Geçtiğimiz günlerde yayınladığımız Türkiye’de Demokrasi Talebi Raporu’nun sonuçlarının da gösterdiği gibi, Türkiye’de vatandaşların yargı sistemine olan güveni giderek azalmaktadır. Yargının iyi işlediğine, yargının bağımsız ve tarafsız olduğuna, vatandaş-vatandaş ve devletvatandaş ilişkilerinde nesnel bir yerde durduğuna inananlar artık azınlıktadır. Bu tablonun oluşmasının en büyük nedenlerinden biri, yürütmenin yargı üzerindeki etkisini giderek arttıran yasal ve Anayasal değişikliklerdir. Yargının üç önemli sac ayağından biri kabul edilen savunmaya, yani avukatlık mesleğine yönelik baroların yapısı üzerinden yürütülen tartışmalar, hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığı konusundaki endişeleri artırmaktadır. Meclis’e taşınan yasa tasarısı, her ne kadar baroların ve Türkiye Barolar Birliği’nin (TBB) yapısının demokratikleşmesine, üye inisiyatifinin genişletilmesine yönelik bir çaba olarak sunulsa da, hem tartışmanın kamuoyunda yarattığı algı hem de düzenlemenin içeriği, bu gerekçelerle örtüşmemektedir. Baro başkanlarının, yasa teklifinin görüşüldüğü TBMM Adalet Komisyonu toplantısına katılma taleplerinin karşılıksız kalması da, yine tasarının gerekçesi ile örtüşmeyen başka bir durumdur. Yargının tarafsızlığına ve bağımsızlığına yönelik algıyı daha da olumsuz hale getirmesi beklenen bu düzenlemenin, konunun taraflarının ve kamuoyunun beklentileri de gözetilerek, katılımcı bir şekilde, diyalog ve uzlaşma temelinde yeniden ele alınması gerektiğini düşünüyoruz.

3.    Toplantı ve gösteri hakkına yönelik sınırlamalar sürüyor: 15 Temmuz Darbe Girişimi’nin ardından ilan edilen OHAL sonrası, toplantı ve gösteri yürüyüşlerine yönelik sınırlamalar ne yazık ki büyük oranda devam etmektedir. Anayasa ve tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmeler tarafından garanti altına alınan toplantı, gösteri ve yürüyüş hakkı, ifade ve örgütlenme özgürlüğünün ayrılmaz bir parçasıdır. Vatandaşların siyasi, ekonomik ya da sosyal taleplerini dile getirme ve hak arama araçlarının en başında gelen unsurlardandır. Bu hakkın kimi zaman idari kararlarla kimi zaman da bizzat kolluk güçleri tarafından engellenmesi, demokrasi adına kaygı verici niteliktedir.


Etiketler: yaşam
nefret