17/04/2008 | Yazar: Ertan Öncü

Samsun 19 Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Bölümü’nden üç öğrenci olarak geçtiğimiz haftalarda seminer dersi kapsamında ‘Toplumsal Cinsiyet ve Cinsel Ayrımcılık’

Samsun 19 Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Bölümü’nden üç öğrenci olarak geçtiğimiz haftalarda seminer dersi kapsamında ‘Toplumsal Cinsiyet ve Cinsel Ayrımcılık’ konulu, daha çok bulunduğumuz bölümdeki öğrencilere yönelik ancak diğer tüm bölüm öğrencilerinin katılımına da açık olan ve yaklaşık bir saat kadar süren bir sunum gerçekleştirdik. Diğer bölümlerden öğrencilerin de yer aldığı yaklaşık 150-200 kişilik kalabalıkta sunduklarımızı ‘tebessümle’ dinleyenler olduğu gibi yoğun bir ilgiyle dinleyenler de vardı. Ertan Öncü’nün kaleminden.
Sunum esnasında cinsiyet, cinsel yönelim ve toplumsal cinsiyet gibi temel kavramlar verilmekle birlikte kadın sünneti, cinsel şiddet, homofobi, Türkiye’de LGBTT varoluşunun anayasal durumu; sağlık hizmetleri, medya ve askeri alanda LGBTT bireylere karşı süregelen ayrımcı uygulamalara somut örneklerle açıklık getirilmeye çalışıldı. Böylelikle toplumda kişilerin zihinlerinde oluş(turul)an tek tip / tek taraflı LGBTT imajının ve LGBTT bireylere yönelik önyargıların, dinleyiciler tarafından sorgulanması amaçlandı.

Sunum bitip değerlendirme kısmına geçildiğinde ise aynı zamanda bölüm başkanı da olan hocamızın bir profesör olarak ifade ettikleri aslında oldukça düşündürücüydü. Çünkü hiç kimsenin ötekileştirilmemesi ve olduğu gibi kabul edilmesinin gerektiğini belirtmekle birlikte düzeltmelerimize rağmen ‘lezbiyenler erkeklere duyduğu korku nedeniyle kendi cinsine yönelmektedir’, ‘cinsel sapmalar’ gibi ifadeler kullanılarak aslında ötekileştirmenin ‘modern’ yönü, bizlere ve salondaki dinleyicilere de sergilenmiş oldu. Sunum bitiminde birçok homofobik soru / yorum beklememize rağmen herhangi bir sorunun sorulmamış olması da sürenin kısıtlılığıyla açıklanabileceği gibi pekala ‘homofobik suskunluk’ olarak da değerlendirilebilir aslında. Bu, homofobinin aslında önyargılar ve cinsiyetçi pratiklerle ne kadar çok içli dışlı olduğunu bizlere gösterdiği gibi aynı zamanda bu alandaki haklı ve gerekli mücadelenin de o kadar yoğun ve uzun bir çaba gerektirdiğine de işaret ediyordu…
Sunumu izleyen günlerde bunlara ‘eşcinselliği legalize etmeye (yasallaştırmaya) çalışıyordunuz’ gibi olumsuz / önyargılı söylemler eşlik etse de diğer taraftan sunuma yönelik olumlu eleştirilerini gelip bizlerle paylaşan, en azından eşcinsellik konusunda önyargılarıyla yüzleşme çabası içinde olduklarını bir şekilde ifade etmeye çalışan insanlar da olmadı değil. Bu bile mutluluk vericiydi aslında. Çünkü insanların bildiklerinin sadece önyargılardan ve kalıp imajlardan ibaret olduğu bir olguda, bu desteği görmek oldukça önemli diye düşünüyorum… Ve cinsel yönelimimiz, cinsiyet kimliğimiz kısacası kendimizi ifade ediş şeklimiz ne olursa olsun tüm insanlar olarak her birimiz, tek tek, elimizi taşın altına koy(a)madığımız, cinselliğin -ve onun çeşitliliğinin- yaşamlarımızın doğal ve ayrılmaz bir parçası olduğu gerçeğiyle yüzleşme cesaretini göster(e)mediğimiz müddetçe hiçbirimiz aslında özgür olmayacağız!

Çünkü ben ‘özgürlük’ ve ‘serbesti’ kavramlarının çok farklı olduğunu düşünüyorum. Siz ne dersiniz?

Etiketler: insan hakları, eğitim
nefret