30/12/2011 | Yazar: Nevin Öztop

Tunus Yasemin Devrimi’nin yıldönümü şerefine…

Devrim Olmak, Devrimi Yaşamak Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı
Mısır'ın devrimini Müslüman Kardeşler alıyor gideni aratmayan söylemleriyle. Libya’nın devrim heyecanını ise Şeriat kılıcı yaralıyor tam ortadan. Tunus ise, arkasına bile bakmadan, geleceğini resmen yudum yudum içiyor demokrasiye doğru. Yoksullarla, kadınlarla, ateistlerle, LGBT’lerle Ekim ayında yapılan seçimlerde oyların % 41’ni kazanan İslami Ennahda (Yeniden Doğuş) Partisinin sözcüsü Riad Chaibi'nin “Ateistler ve eşcinseller, Tunus'un bir gerçeğidir ve var olma hakkına sahiptirler” açıklaması, bunun en net göstergelerinden biri.
 
Tunus sokaklarında olup bitenleri görmek, devrimin aylar sonrasında bile hala mümkün. Duvarlarda manifestonlar, yerlerde silahlar, yollarda tanklar… Derin yara izlerinin unutulmasını ne birebir yaşayanlar istiyor gibi, ne de yeni devralanlar. Yeni hayat kimler için ne anlama geliyor diye sormak adına, başkent sokaklarında bir taksi şoförü olan Muhammed ile ayaküstü sohbet ettik önce. Devrimin birebir yaşayan ve yaşatanlarından olan feminist aktivist Fidaa ile daha derin bir sohbetin keyfini yaşadık. Hayatımda gördüğüm en küçük bayiini işleten Lobna ile ise, artan fiyatlar üzerine konuştuk.
 
Yollarda rastgele duraklayarak yapıldı her söyleşi. Tunus’un Fransızca ve Arapça’sına ben yetersiz kalınca, yol arkadaşlarım Ylva, Noemie ve Jenny çevirileri ile söyleşilere hayat verdiler. O özel anların “kanalları” oldukları için her birine teşekkür ediyorum. Şimdi söyleşinin konuklarını, sizler de tanıyın istiyorum.  
 
--
İsmini alabilir miyim öncelikle?
Muhammed.
 
Kendinden ve yapıp ettiklerinden biraz bahseder misin bize?
Taksi şoförü olmadan önce, çalışmıyordum. İşsizdim. Otomobil kullanmayı öğrenmeye karar verdim. Sınavlarına girdim ve geçtim. Araçları olan birini aradım, birini ben kullanayım diye. Bu kullandığım bana ait değil.
 
Şu ana ait umutların neler? Sana umut veren şeyler neler? Heyecanla beklediklerin var mı? Gerek kendin için, gerekse ailen…
Gelecekten dileğim, kendime ait bir aracımın olması. Kendime ait olan bir arabayı kullanacağım. Ailem için ise, barış içinde yaşıyor olmayı dilerim. Her şeyden evvel, özgürlük içinde…
 
Eskilerini yenileyecek olan bugünün siyasilerine inanıcın var mı? Yeni siyasilerin de gücü eline alıp, geleceğin büyük herifleri olmaları gibi bir riski kendi açından görüyor musun?
Gücü eline alacak olan yeni siyasilerin, ne yaptıklarına dikkat kesilmeleri gerekiyor. Bizim tarafımızdan, halk tarafından o kadar kontrol altındalar ki, aynı halkın aynı şeyleri onlara da yapabilmelerinden korkuyorlar şimdi. Özgürlüğümüzü gerçekten istediğimizin farkındalar.
 
 
--
İsmini bizlerle paylaşır mısın?
İsmim Fidaa. Aslında sembolik bir ismim var. “Ülken için ölmek” anlamına geliyor. Davan için ölmek. Sevdiğin biri için ölmek. Bana Fidaa ismini vermişler çünkü Filistinli militan Abu Jihad’ın Tunus’ta suikasta uğradığı gün doğmuşum. Filistin uğruna öldü, 16 Nisan 1988’de.
 
Aylar süren ayaklanmalar nasıl hissettirdi sana kendini? Uluslararası dikkatten memnun muydun mesela?
Çeşitli şeylere bağlı bu… Burada ne olduğunu anlamaya çalışıyorlar ve yardım etmek adına yapabilecekleri bir şey olup olmadığına bakıyorlarsa, bu iyi. Anlamaya tenezzül bile etmiyorlarsa, kendi paketlenmiş çözümleri ile geliyorlarsa, veya getirdikleri şeyin tek doğru olduğuna bizi inandırmaya çalışıyorlarsa, işte bu beni mutlu etmez. Kendi durumumuz için kendi demokratik geçiş sürecimizi oluşturmamız gerektiğine inanıyorum. Burada olan İspanya’da olana ya da Güney Afrika’da yaşanana benzemiyor. Kendi çözümlerimiz olmalı içinde bulunduğumuz durum için. Hazır ve paketlenmiş çözüm önerileri, beni hep sinirlendirmiştir.
 
Buna benzer bir sürece tanıklık ettiğin oldu mu daha önce? Ya da ailen, veya anneanne ve dedelerin…
Onlar bağımsızlığa tanık oldular. Fransa’dan bağımsızlığımızı almamız çok da uzun bir zaman önce olmadı; şunun şurasında 1956 yılında gerçekleşti. Anneanne ve dedelerim, tüm o süreci birebir yaşadı. Büyüklerimiz, bugün olanları, o sürecin yaşattıklarına benzetiyor. Hissettirdiklerini, verdiği hazzı… Bugün, o günlere benziyor.
 
Bu dönemde sayısız insan hayatını kaybetti. Sevdiklerini kaybedenler ile birebir temasın oldu mu?
Onun nasıl bir duygu olabileceğini kestiremiyorum bile. Kısa bir zaman önce, şehit annelerinin düzenlediği bir basın açıklamasındaydım. Çileden çıktıkları belliydi çünkü oğullarını öldüren kişileri onlar teşhis edebiliyorlardı.  O kişiler, hala polisin elinde. Bu da üzücü ve yorucu… Ailelerin ne hissediyor olabileceğine dair fikir bile yürütemiyorum.
 
Ancak “dayak yemek”, bu dönemde oldukça sıradandı. Aslında bir nevi alışıyorsun. Bir arkadaşımın gözümün önünde dayağa maruz kaldığı oldu. Tam önümde oldu bu olay. Birkaç güne ihtiyaç duyuyorsunuz, ardından bir de bakmışsınız ki atlatmışsınız. Sonra yine sokaklara çıkıyorsunuz.
 
Devrimden sonra, polis değişmedi. Yapmaları gereken işleri yaptıklarını düşünüyorlar. Değiştiklerini bize yutturmaya çalışıyorlar. Bunun zaman alacağı aşikâr. Sanırım kolluk kuvvetleri, en zorlu kısmı olacak bu devrimin.
 
Dün akşam bir taksi ile şehir merkezine indim. Şoför, Muhammed adında hayat dolu biriydi. Yolda büyük bir binayı işaret etti bir ara. Orası, Ben Ali’nin aile üyelerinin şu an kalmakta olduğu merkezi hapishaneymiş. Ben Ali orada değil ancak şu an sürdüğü hayatın ailesinin sürdüğüne kıyasla çok da iç açıcı olmadığına dair inancım var. Onlar içerideyken, kendimi daha güvende hissediyorum, diyebilir misin?
Bu konuda düşünmenin kendisi bile harika… Onların yaptığı, aynı hapishanenin yanından araçlarıyla geçmekti, siyasi mahkûmlar bir zamanlar oradayken. Kendi hayatlarını yaşıyorlardı. Burada tek sorun, gerçek sorumluların henüz orada olmamaları. Yani yeterli değil olanlar. Hak ettiklerini almalarını istiyoruz. Ben Ali’nin öncelikli suçu para yolsuzluğuydu. Ancak inanıyorum ki onun insanlara yaptığı, insanları baskı altına alışı, yolsuzluktan çok daha fena. Birtakım kişilerin hapishanede olması iyi, ancak elbette bu yeterli değil.
 
Kişisele inecek olursak… Kendin için, ailen için hayallerin nedir?
Dileklerimden biri gerçek oldu şimdiden. Babam bir siyasi, ve yıllarını muhalif kesimde harcadı. Kendisi bir avukat; müvekkilleri sürekli tehdit edilmekte ve sivil polis düzenli olarak ofisine girmekteydi. 2006 yılında, ofisini yaktılar tamamen ve bu bizim için gerçekten çok zor bir durumdu. Hem bize hem de ona zor günler yaşattılar. Şimdi inandığı şeyin peşinden koşmakta olan özgür birisi… Artık problem yaşamıyor, siyasi alanda epey aktif ve durumu çok iyi.
 
Böylesi bir süreçten geçen tek kişinin o olmadığını da biliyorum; onun gibi yüzlerce insan vardı. Bu kişilerin çoğu sürgündeydi, evlerine bile dönemiyorlardı. Şimdi daha iyi bir yaşam sürdüklerini görmek harika bir duygu. Mücadele ettiler ve sonunda istedikleri gerçekleşti. Değişimin zaman gerektirdiğini ve demokrasinin bir gecede gelmeyeceğini biliyorum. Sabırlı olmamız gerekiyor.
 
İşte bu benim dileğimdi ve gerçek oldu.
 
Peki, ülke için dileklerin neler? Seçimler, yeni anayasa, referandum… Tüm bunlar sence nasıl tamamlanacak?
Anayasadaki, yasalardaki ve parlamentodaki değişim… Dileklerim sadece bunlara dair değil aslına bakarsan. Yapılan siyaset ve parlamentodaki insanlar iyi olabilirler, ancak toplumun kendisi, olmak istediği kadar sağlıklı olmayacak. 50 yıllık diktatörlüğü silkinip atmak kolay olmayacak çünkü Ben Ali bizim başımıza gelen tek diktatör değildi. Önce Fransız sömürgeciliği, sonrasında da diktatörlükler… Dolayısıyla dileğim demokratik bir devletten çok, demokratik bir toplum. Dileğim, insanların kafalarındaki korkulardan bir an önce kurtulmaları. Polis yanı başlarında olmasa bile, insanların korkuları var. Dileğim, ailelerinde, çocuklarıyla, eşleriyle, ebeveynleriyle, komşularıyla demokratik bir hayat yaşayan ve değişime açık olan insanlar… İşte asıl değişim budur, ve eğer bu olursa, geriye kalan her şey kolaylaşır. Zihinler değiştiği zaman, siyaset yapmak artık o kadar zor olmayacak. Geriye kalan tek zorluk tam da bu.
 
--
Bize ismini verebilir misin?
Lobna.
 
Lobna, burayı sen mi işletiyorsun?
Burası benim büyükanneme ait bir yerdi. Şu an ise, İngiltere’de yaşamakta olan amcama ait. Elinden iş gelen adamları çağırmıştı buraya ve amcam da Tunus’a bu proje için gelmişti. Mekânı ben işletiyorum ancak bana ait değil. Büyükannemi kaybettik; hem mekân hem de mekânın ismi ona adanmış durumda.
 
Siyasi ayaklanmaların baskısı buradan da hissedildi mi? Aslında bu dükkânın bulunduğu yerin arka sokağı, tam da olan biten her şeyin gerçekleştiği sokak…
Hayır.
 
Tunus’a dair ümitlerin var mı?
Gelen mallar çok pahalı. Fiyatlar çok değişti. Normal fiyatlara geri dönmelerini istiyorum. Daha önce fiyatlar daha makuldü; şimdi aldığım mallar çok pahalı. 14 Ocak’tan bu yana, her şeyi fiyatı fırladı.
 
Artık az müşterim var, mı dersin peki?
Evet.
 

Etiketler: yaşam, siyaset
nefret