03/07/2018 | Yazar: Aslı Alpar

Kalben, KaosGL.org’un sorularını yanıtladı.

“Dileyenin dilediği insanla el ele yürüyebildiği bir dünyanın düşündeyim” Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Kalben, KaosGL.org'un sorularını yanıtladı: Çocuklara, gençlere kendilerinden utanmadıkları; korkmadıkları; renklerini ve kalplerini saklamadıkları bir düzen var etmeliyiz. İşte bu sebeple sokaklara dökülen, sesini yükselten, aşkını gösteren herkesi çok seviyorum.

Kalben’in sesiyle İstanbul’da tek odalı evimde Sofar İstanbul* videolarını dinlerken tanıştığımı, ardından da onun işlerinden, sesinden kopamadığımı yazmıştım Ankara’da dinlediğim ilk konserinin ardından. Bu yazı sayesinde sosyal medya üzerinden ufak bir tanışıklık kazanınca kendisinden bir röportaj sözü almayı da ihmal etmemiştim.

Ama bunun için ‘Sonsuza Kadar’ albümünü de ‘Kalben’ albümü kadar dinlemem, şarkılar üzerinde anı biriktirmem gerekiyordu. Yoksa nasıl olsundu ki?

Elimi çabuk tutmadım. Ankara’nın da dokunduğu Kalben şarkılarını bu kentin sokaklarında dinledim, mırıldandım, düşündüm. Türkiye’nin oldukça gergin olduğu, 24 Haziran seçimleri sabahı atladım bisiklete, açtım Sonsuza Kadar albümünü dinleye dinleye yol aldım. Bilmediğim yerlere gittim kulağımda bildiğim o sesle.

Yolum bir çıkmaz sokağa rastladı. Geri döneceğime üzülürken terkedilmiş bir saksı çiçeği ile karşılaştım. Kökünü saksıdan ayırıp, çantama attım, döndüm. Yoksa o muydu ‘Derdimin Çiçeği’?

Onu yeni evine dikerken sorular yavaş yavaş geldi… Daha uzatmayayım, sözü Kalben’e bırakayım. Keyifli bir okuma dilerim.

“Dostlarımdan, ailemden, âşıklarımdan beklediğim bir kurtarılma yok artık”

İlk albümün otobiyografik özellikleri nedeniyle ‘Kalben’ ismiyle çıktı. Bu defa neden ‘Sonsuza Kadar’?

Bu albümde sonsuza kadar sürmesini, serpilmesini dilediğim hislerden, düşüncelerden, hikâyelerden bahsediyorum. Aynı zamanda bazı zor anlarda sonsuza kadar sürecekmiş gibi gelen bunaltılardan, kayıplardan, yoksunluklardan da. Ve biraz da kendimin bu iflah olmaz romantizmiyle, hatta bazen ahmak da diyorum kendime, dalga geçiyorum.

‘Sonsuza Kadar’ albümündeki “Bazen en sevdiklerimizden bekleriz bizi kurtarmalarını. Belki, en sevdiğimiz şey de bizi kurtarabilir” sözün o kadar iyi geliyor ki… Nasıl kurtarır sevdiğimiz şey bizi…

Müzik aşkımın derinlerinde yüzdükçe, ruhu, karakteri sağlam ve kalbi tertemiz insanlar tanıdıkça, utandığım, korktuğum her ne var ise yüzleştikçe iyileştiğimi görüyorum. Günden güne bu şarkıları birlikte söylüyor olmamızın, yollarda buluşmamızın, aramızdaki yabancılıktan kurtulmamızın ilaç gibi iyileştirdiğini hissediyorum. Her çareye başvurmuş biri olarak bu uğraşın, terin, sevginin beni kurtardığını biliyorum şimdi. Dostlarımdan, ailemden, âşıklarımdan beklediğim bir kurtarılma yok artık. Bu, haksızlıkmış zaten. Kendime değer vermem, sevdiğim sesleri takip etmem, cesur olmam ve yaşamam gerekiyormuş.

“Zorbaları kayıran bir sisteme başkaldırmak için…”

Geliri, Şiddetsizlik Merkezi ve Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği’ne bağışlanan Değişim Müzikle Başlar konseri nasıl geçti?

Harika bir gün ve geceydi. Cümlelerimizi tamamlayarak manifestomuzu yazdığımız tatlı bir atölye yaptık konser öncesinde. Kim Ki O, Ah! Kosmos ile aynı sahnede olmak beni gururlandırdı. Kendi müziklerini çıkarcılık, maddiyata bağımlılık olmadan icra eden müzisyenlerle böyle bir dava için çalıyor olmanın sevincini paylaştık. Dinlemeye gelen herkese buradan bir kez daha teşekkür ediyorum. Sevenlere özgürlük tanımayan ancak insan vücuduna ve ruhuna zorla sahip olan kabadayıları, zorbaları kayıran bir sisteme başkaldırmak için her fırsatı değerlendirmeye devam edeceğiz.

“Korkmuyorum… Aynı olmasam da aynı yaşamasam da herkesin hakları için savaşmaktan...”

Hem hakkında yazılanlardan hem de dinleyici arkadaşlarımdan şarkılarının ‘kırılgan’, ‘nahif’ olduğunu işitiyorum. Kırılgan, nahif olmak güçlü olmamak anlamına mı geliyor, ne dersin?

Olanlar karşısında kırılmamak mümkünse ve insanlar kırılmadan yollarına devam edebiliyorlarsa ne mutlu onlara ancak ben kırılıyorum da, dağılıyorum da. Sonra ayağa kalkıyorum ve yola devam etmek için saçlarımı tarayıp yüzümü yıkayıp bir adım atıyorum güneşe doğru. Kızılay Meydanı'nda düşen anne kız için, çocuklar için, tecavüzcüsü ile evlendirilen gencecik kızlar için kırılmayacaksam kendime kırılır ve zamanla yok olurdum. Kalbime ihanet etmek olurdu kırılmamak bana göre. Kırılgan ve naif kelimelerini "zayıf, güçsüz, enayi" gibi anlamlarla bir tuttuğumuz bu kültürün kırılmaktan böylesine korkarken insanını nasıl ezdiğini, parçaladığını, böldüğünü izlemek acı kaynaklarımdan biri ne yazık ki. Tüm bu sıfatları göğsümde taşımaktan çekinmiyorum. İnceliklerimin olduğunu reddetmiyorum artık. Korkmuyorum ince olmaktan, mektup arasındaki çiçeğe ağlamaktan, kedimi özleyip eve erken dönmekten, kalbimi kıran ve emeğimi sömürenlere başkaldırmaktan, aynı olmasam da aynı yaşamasam da herkesin hakları için savaşmaktan...

“Aşk, bana kaybettiren”

Yüksek lisans tezini ‘yadigâr’ kavramı üzerine kuran bir insan için aşkın ne anlama geldiğini merak ediyorumGerçi şarkılarından ipuçları alıyoruz biraz ama…

Aşk, bir başıma yaşamam gereken deli his. Aşk, "gel" deyince bana sırt çeviren. Aşk, "oldu" zannettiğimde pencerelerden uçuveren. Aşk, albümlerin tozu, eski kitabın kokusu, avare bir serseri. Aşk, bana çocukluğumdan kalan bir yadigâr. Büyüdüğüm evde bulamadığım, iki insanın arasında uhu olup onları yapıştırmaya çalışırken bir türlü doğru düzgün anlamlandıramadığım, her yeri kaplamasına izin verdiğim. Aşk, bana kaybettiren. Kaybettiğim hiçbir şeye pişman ettirmeyen. Kendimi canavar sanmamın sebebi. Canavar olmadığımı anlamamın da. Zor, değil mi? Seneler öncesinden bir aşka hâlâ şarkı yazabiliyorum. Zamanın içinde dolaşıyorum. Aşkın içinde dolaşıyorum. İnsandan, tutkudan, arzudan bağımsız bir halde bana göre aşk.

“Dileyenin dilediği insanla el ele yürüyebildiği bir dünyanın düşündeyim”

Posta gazetesinde Işıl Cinmen’e verdiğin röportajda, “Bir kadına âşık oldun mu” sorusuna “aşka kural koymak istemiyorum” diye yanıt vermişsin. Bu lezbiyeni biseksüel kadınları biraz yükseltti. LGBTİ+ dinleyicilerin için ne söylemek istersin?

Bir insanla tanıştığımda ona çekilme sebeplerimi kestiremiyorum. Belirli kıstaslarım yok ki. Arabası, oturduğu semt, saatinin markası, maaşı, anasının babasının işi vs. Hiçbir şey umurumda olmuyor o çekilme anında. Kendimi kaybetmeyi seviyorum. Hayat tercihlerimiz, seçimlerimiz, âşık olduğumuz insanların anatomisi aynı olmasa da birbirimizi desteklemeye, sevmeye, birbirimizin haklarını gözetmeye ve özgür aşka inanıyorum. Hep söylediğim gibi dileyenin dilediği insanla el ele yürüyebildiği, evlenebildiği, çoğalabildiği yahut rahatça yalnızlığı seçebildiğimiz ve hayatımızı yargılanmadan, eksik yahut başarısız hissetmeden yürütebildiğimiz bir dünyanın düşündeyim. Eşit değiliz ancak eşit olmamız gereken birçok alan var. Gelenekler bizi birbirimizden ayırmaya ve içerden parçalayıp yaralamaya başlamışsa bu gelenekleri gözden geçirmeli ve yenilerini var etmeliyiz. Çocuklara, gençlere kendilerinden utanmadıkları; korkmadıkları; renklerini ve kalplerini saklamadıkları bir düzen var etmeliyiz. İşte bu sebeple sokaklara dökülen, sesini yükselten, aşkını gösteren herkesi çok seviyorum. Ben de bu yolda yürüyorum çünkü ölmeden önce insan olabilmiş olmayı diliyorum.

Bu güzel onur ve aşk dolu ay başlarken hepinizi yanaklardan öperim. Konserlerde buluşmak dileğiyle.


Etiketler: kültür sanat
İstihdam