22/07/2011 | Yazar: KAOS GL

Kıbrıs’tan Feminist Atölye, Türkiye Başbakanı Erdoğan’a açık mektup gönderdi.

Erdoğan’a Kıbrıs’taki Feministlerden Açık Mektup Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı
Feminist Atölye, Türkiye Başbakanı Erdoğan’a gönderdiği açık mektupta;Sizin seleflerinizden bir farkınız vardı Sayın Erdoğan. Sizden önceki Türk siyasetçileri, Kıbrıslı insanların kültürel farklılıklarını yok etmek için doğrudan ve dolaylı asimilasyon politikaları uygulamakla yetinirken ve Kıbrıs adası üzerinde söz sahibi olanlar Kıbrıslılar “-mış gibi” yaparak “ulusal bir illüzyon” yaratmayı seçerken, siz oldukça “dürüst” ve “delikanlı” bir şekilde Kıbrıslıların Kıbrıs üzerinde söz hakkı olmadığını cümle aleme beyan ettiniz!” dedi.
  
ERDOĞAN’A AÇIK MEKTUP
 
Sayın Recep Tayyip Erdoğan,
Bu yıl düzenlenen 20 Temmuz Kutlamaları öncesinde ve sırasında yaptığınız açıklamaları büyük bir şaşkınlıkla izledik. Aslında yarım asırdan fazla bir süredir Kıbrıs’ta milliyetçiliğin nasıl kışkırtıldığını ve 35 yıldan fazla bir süredir de, her Temmuz aynının mütemadiyen “kan ve gözyaşı edebiyatına” sahne olduğunu bilen insanlar olarak, sizin de, sizden önceki Türk siyasetçileri gibi milliyetçi hamaset yapmanıza şaşırmamamız gerekirdi. Çünkü sizden önce adamızı ziyaret eden Türk siyasetçileri de, aynen sizin yaptığınız gibi, Kıbrıslı Türklerin kimler olduğunu, nasıl yaşadıklarını ve ne istediklerini öğrenme zahmetine bile girmeden “Vatan-Millet- Sakarya” nutukları atmışlar; bu adanın insanlarını görünmez kılmakta herhangi bir beis görmemişlerdi.
 
Lâkin sizin seleflerinizden bir farkınız vardı Sayın Erdoğan. Sizden önceki Türk siyasetçileri, Kıbrıslı insanların kültürel farklılıklarını yok etmek için doğrudan ve dolaylı asimilasyon politikaları uygulamakla yetinirken ve Kıbrıs adası üzerinde söz sahibi olanlar Kıbrıslılar “-mış gibi” yaparak “ulusal bir illüzyon” yaratmayı seçerken, siz oldukça “dürüst” ve “delikanlı” bir şekilde Kıbrıslıların Kıbrıs üzerinde söz hakkı olmadığını cümle aleme beyan ettiniz!
 
Öncelikle, bir ülkenin topraklarını ziyaret eden yabancı bir Başbakan olduğunuzu unutarak, sanki Türkiye’nin bir vilayetine gidiyormuşsunuz gibi Kıbrıs’ın her yanını devasa billboardlar ve afişlerinizle doldurdunuz. Sandınız ki, Türkiye’de kullandığınız reklam stratejilerini Kıbrıs’ta da kullandığınızda, aylar önce “besleme” hakareti ile yüreklerimizde açtığınız yara iyileşecek ve çizdiğiniz “büyük lider” imajı, “koloni şerifi” imajınızı silecek. Keşke danışmanlarınız size, Kıbrıslıların güce tapan bir ümmet olmadığını, demokrasi kültüründen nasibini almış, sorgulayan ve düşünen bir halk olduğunu söyleseymiş Sayın Erdoğan. Belki o zaman, ziyaretiniz esnasında beklentimizin “milli bir güç gösterisi” değil, ettiğiniz hakareti geri alacak bir özür olduğunu görebilirdiniz. Ama dedik ya sizin bir farkınız var diye, işte o farktır ki, sizin “TEK YÜREĞİZ” nutukları atmanıza yol açıyor. Göremiyorsunuz ki bizler, “TEK YÜREK” değil, “İKİ FARKLI AKILIZ”!
 
Daha adaya ayak basar basmaz, Ercan Havalimanında yaptığınız konuşmada “Kıbrıslı Türk kardeşlerim, Kıbrıs diye bir devlet yoktur. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti vardır!” dediniz. Kıbrıs diye bir devletin olmadığı doğrudur Sayın Erdoğan; velâkin Kıbrıs diye bir ülke vardır ve o ülke, onu yurt bilen tüm Kıbrıslı Türklerin, Kıbrıslı Rumların, Kıbrıslı Ermenilerin, Kıbrıslı Maronitlerin ve Türkiye kökenli KıbrıslılarındırKeşke bizlerin mücadelesinin milli hamasetlerle bezenmiş bir ulus-devlet için değil, barış içinde yaşanan ortak bir yurt için olduğunu görebilseydiniz. Ve keşke sizi TC-KKTC bayrakları ile karşılamak üzere otobüslerle alana taşınan insanların Kıbrıslı Türkler olmadığını “Türkiye seninle gurur duyuyor” sloganlarından anlayıp, katıldığınız bütün törenlerde bir kere bile “Kıbrıs seninle gurur duyuyor” sloganının atılmamasını biraz olsun yadırgayabilseydiniz. 
 
Biz sizin oldukça vicdan sahibi bir siyasetçi olduğunuzu düşünüyorduk. Beklerdik ki, Kıbrıslı Rumların yaşadığı büyük patlama felaketinden sonra yaşamını yitirenlere Allahtan rahmet, onların ailelerine de başsağlığı dileyesiniz. Oysa siz bu büyük felakete sevinircesine, Kıbrıslı Rumlara satılan elektriği bir lütuf gibi sunarak, zaten yaralanmış bir toplumu daha da yaralamaktan çekinmediniz. Düşünmediniz ki, o yaralı toplum, yıllarca Kıbrıslı Türklere bedava elektrik vermiş; bugün de yarın da barış ve huzur içinde birlikte yaşamayı umut ettiğimiz komşularımızdır. Keşke o cümleleri sarf etmeden önce Sultan Alparslan’ın “Mağrur olma padişahım, senden büyük Allah var!” cümlelerini bir kez olsun aklınıza getirebilseydiniz. Ama sizden böyle bir vicdan beklemenin hata olduğunu, zaten size karşı düzenlenen protesto gösterilerini UBP hükümeti ile elbirliği ile engellerken gördük. Sadece pankart açtığı için coplanan, kaburgaları, ayakları, dişleri kırılan, yerlerde sürüklenen, göz altına alınan onca insanı o padişah mağrurluluğu ile “marjinal” ilan ettiniz. Keşke danışmanlarınız size, o “marjinal” dediğiniz insanların Kıbrıs’ta çalışanların %80’inin örgütlü olduğu sendikaları ve örgütleri temsil ettiğini, o insanların yıllarca dişi ve tırnağı ile bu ülkeye alın teri akıtmış yurtseverler olduklarını, Kıbrıs’ın onurlu geleceği için yıllarca mücahitlik yaptıklarını söylemiş olsalardı. Belki o zaman, bu insanların küçük bir azınlık olmadığını anlar ve Mağusa konuşmanızda ifade ettiğiniz üzere onların “adeta sığınmacılar gibi” değil, bu ülkenin gerçek ev sahipleri olduğunu idrak edebilirdiniz.
 
Biz sizin oldukça akıllı bir siyasetçi olduğunuzu düşünüyorduk. Beklerdik ki, “benim kitabımda artık Güzelyurt yok. Annan Planı’ndaki gibi Güzelyurt’a bakmıyorum. Güzelyurt tamamen Kuzey Kıbrıs’ındır. Karpaz’da zaten en ufak oynama yapılamaz” demeden önce, en temel uluslararası hukuk müeyyidelerini hesaba katan demokrat bir lider gibi davranasınız. Oysa siz, “geldim, aldım, benimdir” diyen fetihçi bir general gibi Kıbrıs görüşmelerini zora sokacak açıklamalar yapmayı tercih ettiniz ve Cenevre sonrası oluşan olumlu havayı riske attınız. Üzerinde güç retoriği yaptığınız hayatlar, bizim hayatlarımızdır Sayın Erdoğan. Kenan Evren bile “zaten pazarlık yapabilmek için fazla toprak almıştık” derken, siz nasıl oluyor da hiç size ait olmamış toprakları vermeyeceğinizden bahsedebiliyorsunuz? O çok övünerek, cebinizde bir koz olarak kullandığınız %65’lik Evet’in büyük oranının Güzelyurt halkından geldiğini de mi söylemedi danışmanlarınız size?
Biz sizin oldukça ataerkil bir siyasetçi olduğunuzu biliyorduk. O yüzden de Türkiye’deki hem cinslerimize dair sarf ettiğiniz “3 çocuk yapın” açıklamalarını, Kıbrıslı kadınlara “4 çocuk yapın” şeklinde telaffuz edebilmenize hiç ama hiç şaşırmadık. Kadınların bedenini ulusal nüfusu üreten aygıtlar olarak nesneleştirmeniz, kullandığınız maço üslupla oldukça tutarlı olduğu için bu pervasız cümleleri sizden bekliyorduk. Kadınları kendi bedenleri üzerinde söz hakkına sahip insanlar olarak görmek yerine, “düşman Yunan” ile verdiğiniz nüfus savaşlarının araçları olarak görmeniz ve tahakkümcü söylemlerinizi bedenlerimize kadar uzatabilmeniz kabul edilebilir bir şey değildir. Üstelik bu söylemleri “Hem doğurmuyorsunuz, hem de oraya nüfus götürmemize karşı çıkıyorsunuz. Madem nüfus aktarmamızı istemiyorsunuz, siz de doğurun” diye meşrulaştırmaya çalışmanız, sadece Kıbrıslılara değil, adaya gönderdiğiniz nüfusa karşı da büyük bir saygısızlıktır. Çünkü nüfuslar rakamlar değil, yaşayan insanlardır Sayın Erdoğan. Etiyle, kemiği ile, gözyaşı ve ter ile yaşam mücadelesi veren insanlar. Adaya gönderdiğiniz insanların ve Kıbrıslıların verdiği yaşam mücadelesini görebilseydiniz, onları nüfus savaşları içerisindeki “rakamlar” olarak görmekten belki vazgeçerdiniz. Ve yine keşke danışmanlarınız size, Kıbrıs’ta verilen mücadelenin sayısal değil, siyasal eşitlik için olduğunu söyleselerdi! Belki o zaman, ülkemizin tüm sahillerini yandaşlarınıza peşkeş çekerek çevremizi katletmenin ne kadar büyük bir yıkım; tüm kurumlarımızı ihalesiz, usulsüz yandaş kurumlarınıza devretmenin ne kadar büyük bir zulüm ve sizden gördüğümüz aşağılanmanın ne kadar büyük bir acı olduğunu telakki edebilirdiniz!
 
Saygılarımızla
 
(Marjinal) Feminist Atölye
 

Etiketler: kadın
nefret