21/07/2008 | Yazar: Kaos GL

Biz Erkek Değiliz İnisiyatifi yayınladığı açıklamada Taraf gazetesi yazarları Funda Özgür, Yıldıray Oğur ve Etyen Mahçupyan’ın yazıl

Biz Erkek Değiliz İnisiyatifi yayınladığı açıklamada Taraf gazetesi yazarları Funda Özgür, Yıldıray Oğur ve Etyen Mahçupyan’ın yazılarında erkekliği yüceltmelerine itiraz etti: ‘Toplumsal erkek kimliği içinde yaşamaya zorlanmış ve artık bunu reddeden bireyler olarak bizler, ‘kıllı pazularla güç gösterisi yapmak’ ya da ‘ötekini yumruklamaktan haz almak’ gibi içgüdülerimiz olduğunu, yani bunların hem erkek hem kadın toplumsal cinsiyet kimliklerince kader olarak kabullenilmesi gerektiği iddiasını da reddediyoruz.’

Yaz geceleri açık pencerelerden girip sabaha kadar kaşınmamıza sebep olanlar da ‘müptezel’ feministler olmasın?

Biliyoruz ki Erk, hiyerarşi ile örgütlenir. Hiyerarşi şeyleri, kavramları, durumları, sorunları, kimlikleri, kişileri bir öncelik sıralamasına sokmak ve hayatı bu önceliklerle örgütlemek demektir. Bu nedenle Erk’in olduğu yerde ayrımcılık ve eşitsizlik hüküm sürer. Erk-ek egemen dünyamızda da hepimiz bugün ya da yarın, çok ya da daha çok, kadın ya da erkek bu ayrımcılığı ve eşitsizliği hissediyoruz. Öznesinin ve nesnesinin kişisel konumları nedeniyle gündemimize düşen, aslında her gün yanımızda yönümüzde yaşanan ya da bizzat yaşadığımız Erk’in doğurduğu eril şiddet deneyimleri nedense çok nadir rastlanır şeylermiş gibi şaşırttı bazılarını ve dikkat çekici tepkiler vermelerine neden oldu. Oysa bu konu kişilerinden bağımsız tartışılabilecek kadar ortada bir konu.

Taraf gazetesi yazarları Funda Özgür, Yıldıray Oğur ve Etyen Mahçupyan’ın 12 ve 13 Temmuz tarihli yazılarıyla bizden açıkça, aslında onlar da dahil hepimizin bir şekilde muzdarip olduğu Erk tarafında yer almamızı istiyorlar. Funda Özgür yazısında, hayalinde yarattığı melek kadar soyutlaşmış, cinsiyetsiz bir ‘insan’ kavramını yaşamın bütün gerçekliklerine rağmen hepimizin önüne bir öncelik olarak sunuyor ve son derece erkek merkezli bir akıl ile feminist kadınları bu hiyerarşiye boyun eğmeye davet ediyor. Yıldıray Oğur ise hiyerarşiyi kimlikler arasında kuruyor: ‘anti-kemalist’ kimliğin ‘mağdur ermeni’ kimliğine ve onun da ‘mağdur kadın’ kimliğine önceliğini iddia ederek, bu hiyerarşik silsile çerçevesinde ayrıcalıklı bir davranış talep ediyor. Tıpkı 13 Temmuz tarihli yazısında Etyen Maçhupyan’ın ‘demokrat’ kimliği, feministlerin riayet etmesini beklediği öncelikler hiyerarşisinde daha da tepeye yerleştirmiş olması gibi.

Feministleri, ‘anlama faaliyetini anlamsız kılan’ bir çeşit ‘militanlaşma’ ve ‘saldırganlık’ nedeniyle ‘marjinalleşme’ye, ‘getto’laşmaya adeta mahkum eden Etyen Mahçupyan’a hatırlatmak isteriz ki, ötekileştirmeye, ayrıma, aşağılanmaya, baskıya, şiddete, hatta soykırıma maruz kalan kimselerin mücadeleleri, kendilerine bu muameleyi reva görenlerin muhtelif gerekçelerini anlamaya dönük psiko-analitik bir talep değil, genel olarak toplumda ve özel olarak kişiler arasındaki ilişkilerde değiştirmeyi umduklarına dair, özünde etik bir taleptir.

Diğer taraftan Yıldıray Oğur nedense, eril şiddetinin, sadece erkekler tarafından (fiziksel veya sosyal statü farkı/avantajıyla) uygulanabilir bir ayırt ediciliği olması gerektiğini de düşünüyor. Böyle düşünerek erkeği ve onun her türlü Erk donanımını daha da yücelttiğinin ve ayrıcalıklı kıldığının acaba farkında mı? Eril şiddet büyük çoğunlukla erkekler tarafından uygulanıyor; ama herkes tarafından da uygulanabilir; çünkü onu ‘eril’ yapan şey uygulayanın cinsiyetinden çok, tutunduğu ‘düzen’, ‘disiplin’, ‘terbiye’, ‘namus-şeref’ gibi normlar ve hedef aldığı ‘öz saygı’, ‘kendine güven’, ‘bağımsızlık’, ‘itaatsizlik’, ‘farklılık’ gibi Erk’e boyun eğmek ile çelişen vasıflardır.

Toplumsal erkek kimliği içinde yaşamaya zorlanmış ve artık bunu reddeden bireyler olarak bizler, ‘kıllı pazularla güç gösterisi yapmak’ ya da ‘ötekini yumruklamaktan haz almak’ gibi içgüdülerimiz olduğunu, yani bunların hem erkek hem kadın toplumsal cinsiyet kimliklerince kader olarak kabullenilmesi gerektiği iddiasını da reddediyoruz. ‘Erkek’ olarak bizden her daim tok ve otoriter bir ses beklenmesini de reddediyoruz; değil mi ki öfke bizi ele geçirdiğinde ya da canımız yandığında hepimizin sesi cinsiyetinden bağımsız olarak tizleşiveriyor. Egemen aklın, ‘satranç zerafetindeki’ ‘erkek’ yapısından, ‘erkek toplumsal cinsiyet kimliği’nin normlarına uymaya zorlanan bizler de muzdaribiz; bizler de öfkemizi, neşemizi, sevgimizi ve nefretimizi yeri geldiğinde sesimizin ‘cırlamasını’ da göze alarak, şenlikli ve şiddetsiz ama gerekiyorsa şirretli olarak dışavurmak ve erkekliğin, sürekli ‘kendinden olmayanların’ nerede yanlış yaptıklarını ve aslında ne yapmaları gerektiğini vaaz eden oturaklı, tumturaklı ve homofobik Erk’inden özgürleşmek istiyoruz.

Yukarda açıklamaya çalıştığımız nedenlerle erkek egemenliğin yanında taraf olduklarını düşündüğümüz için, Funda Özgür, Yıldıray Oğur ve Etyen Mahçupyan’ı protesto ediyoruz.

*Konuyla ilgili haberler:

[[Simgesel dışkı olayı]] - Yıldırım Türker

[["Biz erkek değiliz!"]]

*Konuyla ilgili adresler:

http://bizerkekdegilizinsiyatifi.blogspot.com/



Etiketler: insan hakları
nefret