09/11/2006 | Yazar: KAOS GL

Baharankara 2002’nin çalışma gruplarından biri de ‘Eşcinsel Hareketin Bileşenleri: Gruplar’ başlığını taşıyordu. Kaos GL, Lambdaistanbul, EshDost ve Anadolu Ayıları’nın katıldığı tartışma grubu eşcinsel örgütlenmeyi konuştu.

Baharankara 2002’nin çalışma gruplarından biri de ‘Eşcinsel Hareketin Bileşenleri: Gruplar’ başlığını taşıyordu. Kaos GL, Lambdaistanbul, EshDost ve Anadolu Ayıları’nın katıldığı tartışma grubu eşcinsel örgütlenmeyi konuştu.

KAOS GL

Grupların kendilerini eşcinsel mücadele içinde konumlandırmaları, neye karşı, hangi alanlarda, hangi yöntem izlenerek çalışmanın seçildiği, bu seçimlerin getirdiği farklılıklar, benzerlikler, olasılıklar.

Koray (Kaos GL): Grupların eşcinsel hareket içinde kendilerini nasıl konumlandırdıklarını anlamamıza yönelik bir toplantı olmasını düşündük. Önce gruptan ne anladığımızı sonra grupların yaptıklarını, eşcinsel hareket içinde kendilerini konumlandırdıkları yerlerle ilgili konuşabiliriz. Eşcinsel hareketin başlangıcından itibaren gruplardan bahsediliyor. Grup deyince ne anlıyoruz?

Murat (Kaos GL): Türkiye eşcinsel hareketin bileşenlerinin kendilerine ‘grup’ dediğini söyledin. Daha önceki bir tartışmayı çağrıştırdı bu bana. Kendimizi ‘örgüt’ olarak tanımlamıyoruz. Çünkü ‘örgüt’ kelimesinin bu ülkenin tarihindeki çağrışımlardan hoşlanmıyoruz. Bunlar da politik çağrışımlar, politik örgütlenmeler. Bir yandan da darbeci generaller 80 sonrası tüm o sağ iktidarlar tarafından suçlanan, anarşist olarak nitelendirilen sol örgütler aklımıza geliyor. Bu çağrışımlardan kaçtığımız zaman da kendimizi ‘grup’ olarak adlandırmayı seçtik. Bu da örgütün politik çağrışımlarıyla kendini ne kadar soyutlayıp soyutlamadığıyla da ilişkili. Çok bilinçli bir tercih olmasa bile ‘grup’ kelimesini tercih etmenin biraz da politikayı ve ideoloji tartışmalarını dışarıda bırakan bir hali vardı başından beri. Daha önceki bir araya gelişlerde mesela bir önceki toplantı da söylenen şeylerin birçoğu çok tartışmalı şeylerdi ve insanlar kamplara ayrılabiliyordu, bu çok politik ve eşcinselliğin politikayla alakası yok gibi özetlenebilecek gibi bir şeydi ama, zaman içinde grupların birbirine yakınlaşması ve daha birbirine örtük şeyler söylemesiyle birlikte sanki o ‘grup’ olarak adlandırdığımız şeyin, baştan vazgeçtiğimiz o ‘örgüt’ haline büründüğümüz anlamına geliyor. Bu anlamda iyi bir adım olduğunu düşünüyorum.

Yeşim (Kaos GL): 12 Eylül yüzünden ‘örgüt’ kelimesi daha doğrusu politikanın kendisi o kadar yaşamlarımızın dışında bir şeymiş gibi öğretildi ki bize, heteroseksizme karşı mücadele etmenin kendisinin politik bir şey olduğunu bile zor kavradık. Bu sadece eşcinsel hareketinde değil, örneğin kadın hareketinde de oldu. Orda da ‘kadın kurumları’ diyorlar. Örneğin ‘sivil toplum kuruluşları’ deniyor ama, tam Türkçe’si, ‘devlet dışı örgütler’. Zaten fiili anlamında da ‘örgüt’ kelimesini kullanmaktan kaçınıyoruz. Örneğin ‘organize etmek’ diyoruz ama ‘örgütlemek’ demiyoruz. ‘Örgütlenmek’ bir araya gelmek, tartışabilmek ve bunun sayesinde yeni bir yaşam yaratmak anlamına geldiği için, iktidar odakları zaten bu nedenle insanların örgütlenmesini istemediği için bunu o kadar güzel zihinlerimize yerleştirmiş ki 12 Eylülden sonra, biz de bundan korkuyoruz. Heteroseksizme karşı mücadele veriyorsak, eşcinsel hareketi politikse biz de ‘örgüt’ deriz. Lambdaistanbul bir örgüt, Kaos GL bir örgüt. Ama politik olmadığını söyleyen gruplar da var. Bir tartışma zemini bile yaratamıyoruz onlarla. Bu anlamda bu hareketin şunu zorlaması gerekiyor; kendisine ‘örgüt’ diyebilmesi ve örgütün, örgütlenmenin tanımının yapılması gerekiyor. Benim anladığım kadarıyla ‘örgüt’, belli ilkeler çevresinde, tartışıp ortaklaştığı belli bir çizgisi olan, hedeflediği bir amacı olan, amacına nasıl gideceğine dair ortaklaşmış olan insanların bir araya gelmesiyle oluşur. Bu anlamda arkadaş grubundan farklıyız. Sadece sosyal olarak tatmin olmak, bir takım faaliyetleri birlikte yapmak gibi amaçlarla bir araya gelmiyoruz biz, çok ciddi iddialarla bir araya geliyoruz. Pek çok riski, korkularımızı göze alarak, ‘yeter artık’ diyerek bir aradayız. Bu noktada ‘yeter artık’ deyip, örgüt olduğumuzu kabul edip, örgütün tanımını yapıp bunu ortaya koymamız gerekiyor. Yoksa eşcinsel hareket gruplardan oluşan sosyal aktivite alanı olma riskini taşıyor. Buna izin verip vermemek de bizim elimizde.

Nadir (Kaos GL): Ben hâlâ örgüt olduğumuza inanmıyorum, örgüt olsaydık tek bir sesimiz olurdu diye düşünüyorum. Örgüt olabilmemiz için tek bir ses olmamız gerekiyor.

Mehmet (Ankara): Eşcinsel hareketin örgüt noktasına geldiğini ama Nadir’in söylediği gibi bir tek sese ihtiyaç olduğunu düşünmüyorum aksine bunun zedeleyici ve çirkin olduğunu düşünüyorum.

Murat (Kaos GL): Çok da haksızlık etmemek lazım bu örgüt grup meselesini tartışırken, o kadar da Türkiye’deki gruplar sosyal aktivite grubu gibi değiller. Ben örgütle grup ayrımını yaparken örgüt olayını nihai hedef olarak koymadım. Bu bir yapılanma biçimidir ve işlevsel olduğu için ulaşmak istediğin amaçlara, önemlidir. Hâlâ örgüt olamadık ne zaman olacağız demek yerine hedeflerimize ulaşmak için nasıl bir yapılanma biçimine doğru gitmeliyiz diye düşünmeliyiz. Arkadaş grubu özelliğimizi koruyarak da başka türlü bir örgüt ve örgütlenme biçimi oluşturabiliriz. Çünkü her fırsatta eşcinsel kimliğimizin, bize verili her şeyi reddettiğimiz alanda yeni şeyler üretebilme potansiyelini yarattığını düşünüyorum. İlişki kurma biçimlerimizi yenileyebileceğimizi düşünüyorum. Önümüzde nasıl bir örgüt olacağına dair bir portre yok çünkü başka örgütler için çalışan bizim için çalışmaz çünkü bizim arkadaşlığa çok ihtiyacımız var. Sosyal desteğe grup içersinde çok ihtiyacımız var. Bütün bunlar korunarak politik çizgisini ve politikasını oluştururken, örgütlenmenin nasıl bir şey olacağını tartışmak faydalı olur.

Ali Erol (Kaos GL): ‘Bence’ diyeceğimiz olgularla sosyolojik verileri birbirine çok kolay karıştırıyoruz. Politik olmaktan ve örgütten bahsediliyor ama şöyle bir gerçek var, eşcinsel hareket diğer yeni toplumsal hareketler gibi iktidar hedefi olmayan bir hareket. Yani bizim fethedeceğimiz bir iktidar yok. Dolayısıyla politik politika bağlamında politik değiliz. Ama hayatı algılayış, hayatla kurduğun ilişki anlamında bir politikadan bahsedildiğinde, sen politikanın p’sini bile telaffuz etmesen de attığın her adım politikadır. Geç kalmışlık psikolojisine düşmemeliyiz diye düşünüyorum. Çünkü eşcinsel hareket 10 yıldır adım atmaya başladı ve arkadaş grubuyla sosyal grup arasında salınan ve kendi yolunu, kendi kurumsallaşma sürecini bulmaya çalışan bir yapı. Yani şu anki mevcut yapılar billurlaşmış ve biricik tanımlamayla halledilebilecek yapılar değil. Aynı şekilde bir arkadaş grubu özelliğini de barındırabiliyor, sosyal politika yapma sürecine de girmiş olabiliyor. Bu ilerde daha da şekillenecektir. Bu da bizim neyi istediğimiz ve nasıl yapmak istediğimizle ilgili, ana başlıkta olduğu gibi.

Füsun (Lambdaistanbul): Devlet bireyleri kontrol altında tutmak ister. Çünkü potansiyel olarak kendisine tehdit olarak görür ve bunu da düzenlediği kanunlarla yapar. Bizim ülkemizde de insanların nasıl bir araya geleceği, nasıl toplantılar yapacağı kanunlarla belirlenmiştir. Biz dernek, vakıf ya da kooperatif olmadığımız takdirde yasal olarak sorunlu bir pozisyonda yer alıyoruz. Ülkemizde 12 Eylülden sonra inisiyatif grubu ya da çeşitli adlarla yol bulunmaya çalışılmış. Bizim eşcinsel örgütlenme olarak tavrımızı burada ortaya koymamız gerekir. Çünkü devlete karşı bir pozisyon almamız gerekir. Çünkü biz üç beş arkadaşın bir araya geldiği ve gullüm yaptığı toplantılar dışında başka şeyler yapmaya başladık. Bunların bir sürü riski vardır. Ben bir hukukçu olarak olayın kanunlar gözünde de nasıl göründüğünü ele almamız gerektiğini düşünüyorum. Yani örgüt diyelim, kurum diyelim, peki onlar bize ne diyecek, biraz da bunu göz önüne almamız lazım.

Bora (Lambdaistanbul): Yayınladığımız etkinlik duyurularında örgüt lafını kullandığımızda uyarı da geldi, örgüt lafını kaldırın diye ki eş dost tavsiyesiydi bunlar. Sonra bir başka yorum, dernek, vakıf falan değilsiniz, kanuni bir kurum değilsiniz bu yüzden resmen varolmadığınız için daha örgüt de değilsiniz, dendi. Bir başka yorum, sivil toplum girişimi diyelim, dernek olunca kendimize örgüt deriz, dendi. Bu yüzden biz şu güne kadar sivil toplum girişimi dedik kendimize. Ama Ali Erol’un dediği gibi biricik bir tanımla Lambda’yı anlatmak mümkün olmayacağı için, örgüt olmak istiyor muyuz istemiyor muyuza dair hiçbir şey söyleyemem. Gerçekleştirebilirsek kendimize sadece dernek diyeceğiz. İsteyen örgüt der isteyen sivil toplum kuruluşu der ama biz dernek demeye devam edeceğiz herhalde.

Öner (Lambdaistanbul): Eşcinsel olmanın toplumdaki yansıması nedeniyle otomatik olarak getirdiği bir muhaliflik konumu var. Bizde, en azından hareketin içinde yer alan insanlarda, bir araya gelmiş eşcinselleri gördüğümüzde hemen orda bir örgüt görme eğilimimiz var. Onlar kendilerini tanımlamasa bile biz onlara bunu atfetmek istiyoruz, hareket güçlensin istiyoruz, onların da tuzu bulunsun istiyoruz. Onlar o sırada öyle bir iddiada olmayabiliyorlar. Belki bu değişecek çünkü bunlar hep değişiyor. Ben de bundan beş yıl önce hiç düşünmezdim böyle bir şeyin içinde olacağımı. Dolayısıyla o insanlar öyle bir evrim geçirebilirler belki ama şu an için bir arkadaş grubular. Bir araya gelip sosyal etkinlik yapan gruplar. Bu da bence gayet güzel. Ama biz onları grup veya örgüt kabul edince orda bazı yanlış anlaşılmalar oluyor karşılıklı, gereksiz beklentiler ve bunun doğurduğu bir gerilim oluyor. Ama bunu yapmayıp da biz işte eşcinsel hareketin bileşenleri şu örgütlerdir, bunun dışında kalanlar hareketin içinde yer almazlar dediğimiz zaman da insanların iyice depolitize olmasına neden olmamızdan çekiniyorum. Hepimiz önce arkadaş grupları olarak başladık sonra bir noktaya gittik. Dolayısıyla aynı süreci yaşayan başka grupların da önünü tıkıyor muyuz diye soruyorum. Hukuksal anlamda ne noktada olduğumuz düşünülmesi gereken bir soru ama burada şöyle bir tehlike de görüyorum, devletin bizi ne derece meşru gördüğüyle bizim kendimizi ne derece meşru gördüğümüz aynı şey mi? Yani devletin tanımını içselleştirmemiz gibi bir tehlike seziyorum. Biz kendimizi illegal, yasadışı kavramlarının yarattığı çağrışımlarla tanımlarsak suçluluk duygusuyla hareket ederiz.

Filiz (Kaos GL): Grupların politik olmasını istiyorum. Ama gruplar birden kurulurken politik olmak zorunda değil. Hepimiz birbirimize öğreterek, birbirimizi dönüştürerek, çalışarak bir yerlere geliyoruz. Grup olduktan sonra da nasıl daha yapıcı, işbirliği içinde yer almamız gerektiğini düşünüyorum. Politik olmamak bir grubun dağılmasına neden olur diye düşünüyorum.

Koray (Kaos GL): Bu toplantının amacı ortaya bir grup tanımı koymak politik olmanın nasıl olduğunu belirlemek değil. Politik olmaktan, gruptan ne anladığımızı, farklı tanımalarımızı konuşalım.

Heribert (İstanbul): Bu sorunun farklı boyutları olduğu için farklı perspektiflerden bakmak lazım. Burada da böyle yapıyoruz. Konuşarak birbirimizin hangi perspektiften baktığını anlayabiliriz. Arkadaş grubu bence de önemli bir şey. Grup içinde çalışırken arkadaşlığın olması güzel bir şey ama kolayına kaçma tehlikesi var. Öyle futbol hayranları gibi biz aynı takımı tutuyoruz gibi bir duruma düşmemeliyiz. Grup bence daha bütün bir şeyin parçası olmalı. Ben bir gruba ait değilim. ‘Hareket’ kelimesinin bazen daha uygun olduğunu düşünüyorum. Bir ortaklık, bir kültür birliği ne için söz konusu. Onun için hem bireyler hem de sıkı bir bağlantı içinde bulunan gruplar yer alabilir. Bu grupların iletişim tarzı, kültürü farklı olabilir. Ne bir bireyden ne de bir gruptan bütün gerçekleri ele almak, her sorunu çözmek mümkün değil. Mesela Kaos GL dergisi bazı alanlarda katkıda bulunuyor, Lambdaistanbul sosyal alanda katkıda bulunuyor. Bunlar birbirini tamamlayıcı olabiliyor. Ama yine de yaptıklarımızı sorgulamamız gerekiyor.

Barış (Kaos GL): Bir şeylerden rahatsızız ve 10 yılı aşkın süredir bu rahatsızlığımız üzerinden bir araya geliyoruz. Yaşamımızı değiştirmek istiyoruz. Bunun biçimi bir araya gelmek ve olduğumuz her yerde hayatı dönüştürebilmek. Ne için, kendimiz için, daha mutlu olmak için ve yaşadığımızı göstermek için. Bunun biçiminin, dernek, parti, grup, örgüt olup olmamasının, buna bir tanım getirmemizin çok da önemli olduğunu düşünmüyorum. Bu tanımların hiçbirini yapmak zorunda kalmadan zaten bu güne geldik. Bir arada oluşumuz bizi bu güne getirdi. Artık kendimize şunu mu, bunu mu diyelim gibi bir tartışma ancak duruşlarımızı belirler ama durduğumuz yeri değiştirmez. Yani dernek de desek, başka bir şey de desek aynı şeyi yapacağız. Yani o hukuki yönü önemli olabilir ama benim hayata müdahale edişimi dernek olup olmamam engelleyemez. Çünkü ben varım, yaşıyorum ve müdahale ediyorum. Bunu dernek olarak yapmam bu günden daha farklı olmaz bence. Yani bunu bugün de yapabiliyoruz ki bugün buradayız, bir aradayız. Fiiliyat benim için önemli, çünkü fiilen bir aradayız.
Devlet isterse şimdi de aynı müdahaleyi yapar, dernek olursak da aynı müdahaleyi yapabilir. Bunu kendisi için tehlike olduğumuzu hissettiğinde yapar. Onun için bence, dernek olmamıza ya da olmamamıza gerek yok devlet açısından. Tehlike olduğumuzu hissettiğinde şimdi de müdahale eder dernek olduğumuzda da derneği kapatır. Yani devletin müdahalesi için hukuki durumumuz çok da belirleyici değil.

Yeşim (Kaos GL): Kelimelerin farklı bağlamlarda farklı anlamları olabiliyor, bir de işin içine ideolojiler, algılar, zihniyetler girince her şey birbirine giriyor ve tartışmak anlamsızmış gibi oluyor. Sorun ‘örgüt’ demek dememek değil. ‘Örgüt’ demesek bile örgüt gibi davranan gruplar var burada. Heteroseksizme karşı mücadele ediyoruz. Onu çözümleyip, benzer düşünceye sahip insanlarla bir araya gelip ortaklaşarak onu değiştirebiliriz. Zorla bir ortaklaşmadan bahsetmiyorum ben, olağan bir ortaklaşmadan bahsediyorum. ‘Örgüt’ derken de hiyerarşik bir yapıdan bahsetmiyorum. Ortak çalışma ilkeleri belirlemek gerekiyor. Bunlar çoğu zaman o tartışmaların ismini koymadan gelişti. Kendilerine göre tanımlamaları, faaliyet alanları, önemsedikleri, benimsedikleri duruşları yerler olarak görüyorum ben Lambda ve Kaos’u. Niye bir arada duruyoruz, birbirimize çağrılar yapıyoruz, laf anlatıyoruz, yazılar yazıyoruz, kendimizi daha fazla nasıl aşabileceğimizi düşünüyoruz. Bu yaptığımız şeyin kendisi zaten örgütlülük. Dernek olunca veya devlete kendini kaydettirince, devletin gözünde birden meşru olmuyoruz. Kaos GL de bir eşcinsel dergisi olarak kendisini kaydettirdi ve poşetlendi yani. Önemli olan çizdiği ilkeler, ne yaratmak istiyor bunlar. Hareket denen şeyin bu olduğunun ismini koyalım. Hiç Baharankara’da ya da Güztanbul’da biz neyiz konuşması yapmadık.

Ali Erol (Kaos GL): Bu toplantının başlığı altında çok güzel özetlenmişti. Grupların oluşması ister bir arkadaş grubuyla ister başka bir şekilde olsun bu bize bir evrimi yani bir değişimin olduğunu gösteriyor. Bu bütün gruplar için geçerli. Heribert’in altını çizdiği, grupların farklıkları ya da benzerlikleri bir yarış değil aynı alanın farklı kanalları olarak da değerlendirilebilir. Pratik yönü Barış çok iyi özetledi, örneğin Kaos Kültür Merkezi’ne çay kahve bahanesiyle bir baskı var, yarın dernek olduğunda derneğe üye olmayan biri var diye de dernek kapatılabilir. Bunlar Yeşim’in söylediği gibi pratik şeyler. Eşcinseller olarak biz kendi haklarımıza sahip çıkıyoruz ve hayatlarımızın farklılığını ve benzerliğini ortaya koyarak bir etkileşim içinde dönüşerek özgürlük alanımızı genişletmeye çalışıyoruz. Bu özgürlük alanlarımızı genişletme sürecinde birbirimizden farklılıklarımız, grup farklılıklarımız olabilir. Bu sorun değil. Bu amiyane tabirle bir sidik yarışı da değil, bu eşyanın doğası gereği böyledir zaten. Ama bu farklılıklar ve benzerlikler de değişmez değil. Onların da kendisi kendi içinde değişiyor. Lambda ile Kaos gruplarının yaşadığı süreç gibi. Yani bazen hoş bazen nahoş o gerilim her iki grubu da karşılıklı dönüştürdü. Yanılmıyorsam gözlemlerimde kendi adıma bunu söyleyebilirim. Aynı şekilde bugün ister kişisel olsun ister başka bir şey olsun, Anadolu Ayıları ve Türkiye Ayıları arasındaki gerilim de her iki grubu dönüştürecek. Bu kişisel olarak olumlu ya da olumsuz yönde dönüşme değil, sosyolojinin bir kuralı olarak karşılıklı etkileşim süreciyle dönüşülecek. Gruplar 7-8 yıl önce kuruldukları gibi kalmadıysa bundan yıllar sonra da şu anki durduğumuz yerlerde durmayacağız. Adını koyarken örgüt, grup ya da başka bir şey diyelim bunlar zaten bizim amaçlarımız değil. Eşcinsel özgürlüğünü genişletmek ve heteroseksizmle mücadele bizim asıl amacımız. Dernek, grup gibi diğer şeyler araçlar olur. A grubu A aracını seçer, B grubu B aracını seçer. Bunlar birbirine alternatif araçlar değil. Bunların birbirinden farklı olması değil birinin eşcinsel hareketin önüne tek ve biricik reçete olarak dayatılması sorundur. İşte bu sorunla mücadele etmeliyiz. Biz ısrarla her türlü gerilime rağmen, 8 yıldır bir iletişim kurmaya ve bu iletişimi geliştirmeye ve bugün toplantı ve benzeri araçlarla daha da maddileştirmeye çalışıyorsak işte o amacı araçlaştırmadan yolumuza devam edebiliriz diye düşünüyorum.

Öner (Kaos GL): Bir sorgulama süreci yaşıyoruz Lambda’da, ben kendi adıma bunu çok yararlı buluyorum. Bazen gruplarda, neye karşı mücadele ettiğimizi ne yaptığımızı biliyoruz denip, somut, sonucu gözle görülebilir ve ölçülebilir şeyler yapalım deniyor. Bir süre sonra bu ölçülebilir eylemler zinciri haline dönüşmeye başladığı zaman bence bir tehlike oluyor ve işin düşünsel, teorik boyutu geri planda kalıyor. Daha çok da bence Lambda için şöyle gelişiyor, bir şeyler oluyor ve biz onların peşinden gidiyoruz. Bu da kötü bir şey değil aslında, bir olay oluyor ve biz ona tepki veriyoruz, bu doğal bir şey. Ama daha sonra bütün politikamız sanki dışardan bir şey bize geldiği ölçüde gelişiyor. Dolayısıyla nereye çekilirsek oraya gidiyormuşuz gibi bir durum oluyor. Yani rüzgarda savruluyor gibi hissediyorum bazen ben kendimi. Belki sistematik bir politika üretimi olmalı. Yani bazen şöyle bir durup, ne yapıyoruz biz, varmak istediğimiz bir amacımız var mı, bu amaca yönelik nasıl bir yol izleyebiliriz, diye düşünmeliyiz. Biz yolumuzu belirlemediğimiz zaman o yol dışardan belirleniyor gibi geliyor. Heteroseksizmle mücadele yerine sanal bir rahat pencere açıp orada bir özgürlük hissi var diyenler olabilir. Batıda bunun örneklerini görüyoruz. Bu insanların kolayına geliyor. Heteroseksizmin ne kadar köklü ve diğer egemen ideolojilerle ne kadar bağlantılı olduğunu gördükçe bir zayıflık hissi oluşabiliyor ve bu çok büyük bir güç, ben bununla nasıl savaşacağım denebiliyor. Onun yerine işte, ben belli bir çevrede rahat etsem, annem babam arkadaşlarımdan bir dünya kursam kendime, büyük şehrin belli yerlerinde belli haklar elde etsem, devlet de bunları kabul etse ondan sonra bir sorun kalmayacak ve hayatımın geri kalanı rahat yaşayabilirim, öbür türlü sonucunu görmeyeceğim bir mücadele için niye kendimi ateşe atayım denebilir, çok da bilinçli olmadan böyle şeyler gelişebilir. Böyle bir tehlike var.

Heribert (İstanbul): Bence Öner’in söyledikleri gayet mantıklı böyle yaklaşırsak. Ben de iki sene beklemek istemezdim. Biraz farklı sormak lazım, böyle yaptıktan sonra ne için savaştınız. Belki iş daha kolay. Bir yandan benim belli bir ütopyam olabilir, bana motivasyon verir. Bunu şimdi yaşatmayabilirim, belki bazı adımlar atabilirim. Ve tabii kişisel olarak daha iyi bir şey, bence kabul edilmesi gereken bir istek ve bir ihtiyaç. Burada bir zıtlık yaratmak çok yanlış. Bence genel politikalarda solcuların yaptığı gibi birbirini yok reformculukla suçlamak, yok hayır ben devrimciyim demek biraz insanlık dışında kalan bir şey. Yok devleti küstürmeyelim, yok anarşist olmayalım, bence bu zıtlıklar olmamalı. Bir yandan tabii ki yaşamak istiyorsam varolanla uzlaşmak zorundayım. Bence pratikte, uzlaşmacı olmayan insan yok. Sınırı farklı olabilir. Ama bir yandan kendi sınırlarımı, bencilliğimi ve tembelliğimi kabul ederek uzlaşarak, öbür yandan ütopyamı aklımda tutabilirim. Tamam bugün bunu isteyebiliriz, mesela eşcinsellerin evlat edinme hakkına sevineceğiz, medyada eşcinsellerin tek taraflı değil bütün renkleriyle gösterilmesine sevineceğiz, bu şimdi bir adım oluyor. Ama bir yandan buna sevinirken öbür yandan aslında daha da istediğimi söyleme özgürlüğünü korumak gerekiyor diye düşünüyorum.

Koray (Kaos GL): Bunu bu kadar konuştuktan sonra şu alt başlıklara geçebiliriz. Heteroseksizm aslında her hayat alanında karşımıza çıksa da bütünlüklü bir ideolojinin bir parçası olduğunu görebiliyoruz. Eşcinsel mücadele de tek bir kanaldan, tek bir alanda, tek bir faaliyetle gerçekleştirilmiyor. Farklı çalışma alanları, hedefler, tercihler, örgütlenme biçimleri ve görüşler olabilir eşcinsel harekette. En azından şu anda varolan haliyle birden fazla grup olduğunu, gruplar dışında da bir şeyler yapmaya çalışan ve sözü olan insanlar olduğunu biliyoruz. Toplantının geri kalan kısmında biraz bundan bahsedelim. Bir çok alanda yürütülen eşcinsel mücadelede biz grup olarak, örgüt olarak ya da ismini ne koyacak olursak onunla, nerdeyiz ve ne yapmaya çalışıyoruz?

Ali Erol (Kaos GL): Bir önceki bölümden devam etmek istiyorum, önümüze yeniden çıkacağını düşündüğüm için. Ak kara ikili yaklaşımının bizi gerilettiğini düşünüyorum. Politika, nasıl sosyolojik anlamlarının dışında yüklemelerle negatif geliyorsa, Heribert’in söylediği uzlaşma da negatif bir kelime gibi öğretildi aslında. Değil bence. Ne kadar radikal olursan ol, örneğin Kaos GL için böyle söylenirdi, o uzlaşma süreciyle bir şekilde o radikal kanalların da önünün açılabildiğini düşünüyorum. Bunu biz 8 yıllık süreçte de gördük. Yani sen gerçekten kendi ütopyanı, özgürlük perspektifini geliştirebilir, bunu yaymak için mücadele edebilirsin, ama somut bir dünyada, hayatın içinde o uzlaşma kanallarından da geri duramazsın gibi geliyor bana. Örneğin tüzel bir kişiliği olmadığı için devlet belki de bizi böyle görüyordur ya da hukuki olarak aslında şu anlama gelir diye biz durumu telaffuz ederken, aynı durum ve koşullarda, örneğin TRT, Kaos Kültür Merkezi’ne faks çekerek, TRT-2 için bizi etkinliklerinizden bilgilendirir misiniz, diyor. Cumhurbaşkanının himayelerinde yapılan bir toplantıya bir stk/ngo, Kaos GL kadınları davetlidir diyor, ha katılan oldu mu o ayrı konu. Hayat aslında tam da böyledir. Yani uzlaşma kelimesinin o soğuk, negatif karşılığına aldanmayıp, Heribert’in altını çizdiği o nokta üzerinden hayata baktığımızda hayatın tüm kanalları tam da böyledir diye düşünüyorum. Amaçla aracı birbirine karıştırmadan o radikal özgürlük perspektifimizi, sadece kendi rahatımız için değil, tüm insanlığın özgürlüğü için dile getirirken, mevcut koşullarda nasıl bir denge kurabiliriz. Bunun iki ucunu bir araya getirip yürüyebilirsek önümüz açılacakmış gibi geliyor bana. Ak ve karaya dönecek olursak, sadece Öner’in belirttiği gibi bir hayat istediğimizde, ne kadar rahat olduğumuzu düşünürsek düşünelim kendi cam fanuslarımızda kıstırılacağız. Ya da sadece radikallik perspektifiyle hareket ettiğimizde duvara toslayacağız. Bunun ortası vardır bence. Bunun ortası olduğu için, gruplar her şeye rağmen birbirini etkileyebildiği, dönüştürebildiği, törpüleyebildiği, birbirinin önünü açabildiği için bu günlere gelindiğini düşünüyorum ben. Niye burada duralım ki.

Atilla (Kaos GL): Grup adını almamız bence iktidarın söyleminden kaynaklanıyor. Uzunca bir süre bu tanımlamaların arkasında kaldık. Bu kadar da bilmeyerek yapıldığını sanmıyorum. Kendimden örnek vereceğim, insanlarla birebir iletişimimde, Kaos GL diye bir grup var biliyor musun, diye söze başladığımda, ne yapıyorsunuz, nasıl bir şey, yoksa yasa dışı mı, yoksa örgüt mü diye bir sürü olumsuzluklar var insanların kafasında. Örgüt, dernek denildiğinde insanları korkutan kaçıran bir şeyler var. Zaten eşcinsel bir bireyin bir başka eşcinselle bir araya gelmesinin kolay olduğunu, bu ülke sınırları içinde söyleyemez kimse. Hele bir araya gelme nedeni sadece tanışıp yatmanın dışında bir şeyse, konuşmaksa, artık arkasından çok başka şeyler geliyor. Bir dostluk ilişkisi kurulurken bile onun sınırlarının işte, ailede nereye kadar gideceği tereddütle belirleniyor. İş, bir şeyler yapmak isteyen insanlar olduğunda, gruplardan söz edildiğinde insanların korku katsayıları biraz daha artıyor. O yüzden şimdiye kadar içinde yer aldığım grupta da insanlara yaklaşırken, yaptığımız şeyleri onların anlayacağı şekilde anlatmaya çalıştık. Bunda da çok büyük bir terslik görmüyorum. Buna örgüt, grup, dernek demek çok belirleyici olmayacak. Önemli olan, o örgütlenmenin (bunu bilerek kullanıyorum) yaptığı eylemler kendisini belirleyecek. Siz işte toplantılar düzenlersiniz, partiler yaparsınız, gün gelir beraber sokağa çıkarsınız, 1 Mayıs’ta pankart açarsınız, bu her yaptığınız eylem sizin grubunuzun ya da içinde bulunduğunuz örgütünüzün yapmak istediklerinin bir ifadesidir. Nitekim, 1 Mayıs’ta topluca alana çıkıldığında, Kaos GL pankartı açıldığında medyada geniş yer aldı bu eylem. Sonrasında iktidar partisinde olan bir milletvekili çıkıp, herkes haddini bilsin, onlar üzülecekleri şeyleri yapmasınlar dedi. Aba altından değil direk sopayı gösterdi aslında. Buradaki amaç, biraz korkutmak, biraz insanların geri çekilmesini sağlamaktır. Kaos GL’nin poşete girmesinde de bence belirli bir şey var. Çünkü, dergi yıllardır çıkıyordu ve bunun takip edildiğini dolaylı yollardan biliyorduk. Devlet bu derginin çıktığından habersiz değildi. Ama belli bir noktaya geldiğinde, bakın biz sizden haberliyiz, kayıt olun, dedi. Kayıt olundu, hadi sizi poşete sokarız, denildi. Bu da bence devletin kendi yapılanması içinde bir uyarı mekanizmasıydı. Biz yapacağımız eylemlerle ileriye gittikçe, çeşitli başka uyarılarla, başka engellemelerle karşılaşacağız. Bu güne kadar karşılaştık daha da karşılaşacağız. Önemli olan ne yapmak istediğimiz ve bunu nasıl yapacağımız.

Yeşim (Kaos GL): Radikal olmakla olmamak arasındaki ayrıma dair okuduklarımdan bildiğim, söylenen şeyin uç olması değil, tersine nereye kadar çözümleme yaptığın senin ne kadar radikal olduğunu belirliyor. Bakıyorsun, eşcinseller dayak yiyor, işten atılıyor, okuldan yurttan atılıyor, eşcinseller aşağılanıyor, bu hak değil, yazık, olmaması gereken bir şey, bu ayrımcılıklar yasaklanmalı diyorsun ve böyle bir şey talep ediyorsun, bu radikal olmayan bir yaklaşım. Çünkü çözümleme yapmıyor. Bütün bu olaylar neden gerçekleşiyor diye derinliğine köklerine, hem tarihsel hem de zihniyetlerin derinliğine inme anlamında diyorum, köklerine bakmadan başka bir perspektiften bir değerlendirme yapıyorsun. Bence bu radikallik değil. Bu anlamda radikal olup olmamamızı ne kadar çok bağırıp ne kadar çok haylaz olmamız değil, ne kadar derin çözümleme yapmış olmamız belirliyor. Bir önceki toplantı bu anlamda bana çok radikal bir toplantı olarak geldi. Çünkü heteroseksizme dair toplumun derinliklerine inmeye çalıştık. Başka ideolojilerle daha çok vaktimiz olsa belki daha çok bağlayacaktık. Ama yine onları da yaptık. Bundan sadece eşcinseller değil heteroseksüeller de etkileniyor diye bir sürü yaşam alanına girdik, burnumuzu soktuk yani. Hani, eşcinselleri dövüyorlar, dövülmesi yasaklansın demedik. Derinlerine inmeye çalıştık. Bizim bu tartışmaları çok yapmamız gerekiyor. Bir de şu an aslında çok ihtiyaç duymadığımız için tartışmaya başlamadığımız, ama hem artık ihtiyaç duymamız gereken hem de yapabilmemiz tartışmamız gereken başka bir şey var; eylem. Eylem, sadece 1 Mayıslarda yürümek değil. Biz 1 Mayıslarda yürümeye başladığımız için, artarak hem 1 Mayıslarda yürümeye devam edeceğiz, hem de başka eylemlere de geçmeye başlayacağız. O zaman önümüzde şu ana kadar derin tartışmadığımız başka bir konu var, biz nasıl eylemeler yapacağız, ne için eylem yapacağız. Örneğin Kaos GL’nin poşetlenmesiyle ilgili eylem yapabilecek güçte olsaydık, hepimiz Kaos GL’nin farklı kapaklarını üzerimize giysi olarak giyip caddelerde dolaşabilirdik. Böyle bir eylem yapılabilirdi. Ya da Koç Üniversitesinden kovulmakla ilgili şu an aklıma orijinal bir fikir gelmedi ama basın açıklaması yapabilirdik en azından. Bu gizli kalmamalıydı. Bu noktaya geliyoruz artık. Ama harekette bu tartışma yok. Anne lezbiyen diye çocuğun vesayeti babaya veriliyor ve hatta bu kanun değil Yargıtay kararı. Böyle davaları araştırmak, bulmak, o kadınlarla konuşmak, açığa çıkmaktan korkuyorsa cesaretlendirmek, yalnız olmadığını hissettirmek, açığa çıkmaktan korkmuyorsa hep birlikte açığa çıkmak, bu da bir eylem mesela. Aynı yerküre üzerinde bizden daha farklı olan hareketler de var, batıdakileri kastediyorum. Şu an onların görünür yüzü radikal olanlar değil. Radikal olanlar da radikal yaklaşımları olanlar da var biraz önce tanımladığım anlamda, ama çoğunlukla görünür olanlar radikaller değil. Görünür olanlar, evlilik hakkı isteyenler, ayrımcılığa karşı yasaklar isteyenler, orduya kabul edilmek isteyenler filan. Bu anlamda biz bunları da ufaktan tartışıyoruz. Ama genel eylem stratejisi belirleme anlamında tartışmıyoruz. Baharanakara ve Güztanbul’u bu anlamda biraz daha nitelikli hale getirmemiz, kendimizi cesaretlendirmemiz ve daha fazla açığa çıkabilmemiz lazım. Bu stratejileri de daha ayrıntılı ve derinlikli tartışmaya başlamamız gerekiyor. Bu tartışmalar yürürken bir yandan da bunları yapabilir cesarete erişeceğimizi, bunun karşılıklı bir dönüşüm süreci olduğunu düşünüyorum.

Koray (Kaos GL): Bu toplantının bir başlangıç olmasını umut ediyoruz. Eşcinsel mücadele içinde gruplar ve bireyler bir şeyler yapmaya çalışıyor, bunları ortaklaştırmaya çalışıyoruz. Zaman zaman farklı düşebiliyoruz, birbirimizi desteklemeyebiliyoruz. Ama herkes bir şey yapmaya çalışıyor ve burada da ne yapmaya çalıştığımızı konuşuyoruz. Yaptıklarımızın anlamını, mücadeledeki yerini daha sonra da yapmadıklarımızı nasıl yapabileceğimizi konuşalım. Buna giriş anlamında bu toplantı.

Öner (Lambdaistanbul): Özeleştiri yapmak çok sağlıklı. Mesela, Lambdaistanbul küreselleşme karşıtı eylemlere katıldı Cenova İnisiyatifi bünyesinde. Öncesinde de Avrupa Birliği yanlısı görüş belirtmişti. Bunlar birbirleriyle ne kadar bağdaşıyor bilmiyorum. Hiyerarşi olmaması konusunda çok hassasız. Gruplarda sözcü, başkan, hükmeden birisini görmek istemiyoruz. Bu baştan yaratıcılığı kısıtlıyor. Hiyerarşi konusunda hassas olurken bazen başka şeylerle karıştırıp ürkek davranıyoruz. İnsanları küstürmemek, kaçırmamak istiyoruz. Kimseyi dışlamak istemiyoruz. AB yanlısı da kaçmasın, küreselleşme karşıtı da kaçmasın diyoruz. Bence bunun altında o yatıyor. Herkes düşüncelerini ifade etsin, her düşüncede olan insan orada olsun, bu insanlar eşcinsel hareketin dışında kalmasın. Bence ne olursa olsun bir grubun ilkeleri olmalı. Örgüt olmalı. Bir takım ilkeler doğrultusunda neye karşı nasıl mücadele ettiğimizi bilmeliyiz, bu konuda bir ortaklık olmalı. Çünkü öbür türlü, dediğim gibi yaprak misali savruluruz. Bunu da yapmak demek hiyerarşi veya insanları dışlamak demek değil. Ben, birden fazla grubun çok önemli ve çok gerekli olduğunu düşünüyorum. Hareketi zenginleştirdiğini, beslediğini düşünüyorum. Dayanışma içinde olan farklı gruplar çok önemli. Mesela ayıların eşcinsel harekete katılması çok güzeldi. Lambda olarak bizim bazı şeyleri sorgulamamıza ve bazı şeyleri anlamaya zorladı. Aynı şekilde Lambda birtakım ilkeler belirlerse, bunları zaten zemini var da, bunları biraz daha netleştirirsek, gelen insanlar katılıp katılmamak konusunda zaten özgürler, kendi düşüncelerine uymayan bir grup görürlerse karşılarında, bu gruba katılmayıp kendi iradeleriyle başka bir grup kurmaları, benim çok isteyeceğim, destekleyeceğim, güzel bir şey olur. Keşke böyle şeyler de olsa. Bu olmasın, hepimiz bir çatı altında olalım demek yarar getirmiyor, zarar getiriyor ve bizim işlerimizi engelliyor diye düşünüyorum. Eylemler ve Koç Üniversitesi ile ilgili olarak da şunları söyleyeceğim, gelip bize standları toplayacaksınız dendiğinde iki saatimiz kalmıştı. Üç gündür oradaydık, sunumlarımızı yapmıştık, yeterli olduğunu düşündüm, iki saat önce gideriz, önemli değil diye düşündüm. Bunun yapılmış bir haksızlık olduğunu düşünmedim. O kadar kabullenmişim ki, eşcinsellerin standı nasıl olsa kapatılacak diyorum, bunun geç olmasına seviniyorum! Buna da şükür diyorum. Bu kadar yıldan sonra bile böyle düşünebiliyorsam, biraz cesaretlenmeye ve oturup düşünmeye ihtiyacımız var. Oraya gittiğimizde kendi korkularımla yüzleşme fırsatı buldum. O bakımdan benim için bu etki tepki yararlı oldu. Bu Koç Üniversitesi olayını yaşamasaydım bunu teorik olarak bilecektim, evet eşcinseller üzerinde baskı var ama insan gerçek baskının ne olduğunu görmeyince tam olarak anlamıyor. O sırada nasıl korku duyup nasıl tepki göstereceğini de önceden kestiremiyorsun. Haksızlığa karşı mücadele etmeliyiz diyorsun ama olunca ne yapacağını bilemiyorsun, onu gördüm. Çıkarken kapıda polis durduracak mı, kimliklerimizi vermiştik, onları alabilecek miyiz, Kaos GL’de suç unsuru bulacaklar mı diye bir sürü saçma sapan şey geçti kafamdan. Bazı şeyleri nasıl kanıksamışız ve içselleştirmişiz. Cesaret ve eylemler bu anlamda çok önemli.

Bora (Lambdaistanbul): Öner’in Lambda ile ilgili anlattığı bir noktaya kesinlikle katılmıyorum. Ben AB’ne karşıyım, küreselleşmeye de karşıyım, farklı bir küreselleşme tanımı yapıyorum. Lambda benim olmadığım bir Pazar toplantısında, AB’nin bilmem hangi demokratik kanun konusundaki baskısına taraftar olup, bu konuda destekleyen bir açıklama yapmış olabilir, falan yani. Burada çelişki yok ki Lambda’nın içinde sağcısı, solcusu, dincisi, komünisti, faşisti herkes var. Biz kapımızı bir siyasi ideolojiye kapayıp öbürüne açmıyoruz ki. Çeşitli insanların olmalarında renk görüyorum, katkı görüyorum ama yapılan açıklamaları çelişkili görmüyorum.

Özgür (Lambdaistanbul): Siyasi görüş olarak homojen insanların bir arada olduğu bir grup değil Lambda. Her tür insan var. Doğal olarak da ortak bir duruşumuz olamıyor tam olarak. Bir şey yapılması gerektiğinde, hani küreselleşme karşıtı bir şeye mi destek vereceğiz, o toplantıda bulunan insanların müdahalesiyle o karar alınıyor. Farklı fikirlere sahip insanların buluştuğu bir platform olarak görüyorum Lambda’yı. Şu anki hali bu. Bir örgütün oluşabilmesi için ortak bir düşüncenin, dünya görüşünün, ortak siyasi görüşün olması gerektiğini düşünüyorum. Öbür türlü hareket edemezsiniz. Bir şey yapmak istersiniz çelişirsiniz. Mesela o örgüt, küreselleşme karşıtı değil de, AB’ne destek veren bir şey yapsaydı benim etiğime, dünya görüşüme ters bir şey yapmış olurdu. Ben Lambda’danım diyemezdim. Ortak bir duruşu olması gerekir. Son zamanlarda çok konuşuyoruz. Lambda’yı belli bir duruşu, tavrı, yeri olan bir grup haline getirme, örgüt haline getirme durumu var. Bunun da olması gerektiğine inanıyorum. Ama bu farklı görüşteki insanların gruba alınmayacağı anlamına gelmez. Grubun söyleyeceği sözde, tavrında ortaklık ve belirlilik olmalı. Grubun nelere karşı olacağı belli olamazsa bile neleri desteklemeyeceğini belirleyebiliriz.

Heribert (İstanbul): Sanırım herkes biliyor Lambda’nın oluşumu Kaos’un oluşumundan çok farklı. Kabaca Kaos bir dergi etrafında oluşmuş bir gruptu. En azından biraz daha homojen bir yapıya sahip. Lambdaistanbul ise neredeyse kaza sonucu ortaya çıktı. 93’te bir kongre yapılacaktı. Kongrenin amacı bir grup oluşturmak değil, grupların oluşabilmesi için bir platform oluşturmaktı. Fakat bu olamayınca Lambda bunun minicik versiyonu oldu. Eşcinsellerin hepsi aynı fikre sahip olmuyor. Ama eşcinsel oldukları için ortak mücadele edebilirler. En azından ortak bir sorun etrafında farklı perspektifler farklı düşünen insanlar kendini geliştirmek için bir fırsat olarak kullanabilir. Hepimiz bu toplumun çocuklarıyız, toplumun etkisi hepimizde görülüyor, biz mükemmel olarak gökten düşmedik. İnsanların ihtiyaçları farklı. Bir çok insan için özellikle ilk zamanlar, bugün için o kadar farklı olmayan, mücadele etmek, bir grup içinde olmak, bir aidiyet duygusu var. Yazık ki bu toplumda ait olmak için genellikle ortak sözler kullanmak gerekiyor. Farklı olup bir birey olmak çok zor. Ben grup içinde bir ikilemin olduğunu düşünüyorum. Bir yandan herkesin içinde konuşup tartışabilmek, öbür yandan bir uyum özentisi içinde olup bu uyumu bozmak istememek. Ama o kadar farklı insanları kabul etmek istersem burada bir şeyleri açmam lazım. Farklı olup belli bir payda içinde hareket etmeyi öğrenmek çok güzel olurdu ama belki ütopik bir şey. Grupları karşılaştırmak sanırım zor olabilir. Mesela Kaos GL etrafında yapılan analizleri konuşan çok insan var, ama Lambdaistanbul için hiç kimse tam grup adına konuşamıyor. Sanırım bu biraz da grubun yapısıyla ilgili bir şey.

Filiz (Kaos GL): 1 Mayıs’ın yaklaşmasıyla aklıma geldi. 9 Kasım’da toplumla yüz yüzeydik. Bundan daha açık nasıl ifade edebiliriz kendimizi. Karşıda tanıdığım bir memur gördüm, selamlaştık. Bu çok güzeldi. O hep dediğimiz bizim bakkalımız, manavımız, görüyorlar bizi. Hepimizin değişik meslekleri okulları var, bunlar öcü gibi bir şey değil. Kendimizi en iyi net olarak ifade ettiğimizin bir göstergesi. Artık demek ki belli bir yere geldiğimiz için daha çok görünür olmak, kendimizi ifade etmek istiyoruz. Bu alanda da diğer grupları görmek, tanımak beni çok mutlu ediyor. E-maillerden, internet kanalıyla değil de burada yüz yüze birbirimizi tanıyarak etkileşebiliriz, birlikte çalışabiliriz. Grupların kendine has özellikleri olacak. Hiyerarşinin olmaması tüm grupların olmasına izin vermedikleri şey. Olmamalı da zaten. Yoksa öbür türlü bir grup bilincine sahip olmak mümkün değil.

Yeşim (Kaos GL): ‘İlkeler, politikalar, tartışmalar, hangi kararlar alınacak’ Bunları bizden daha fazla eşcinsel hareket adına düşünüp tahlil edenler var toplumsal hareketlerde. Diğer toplumsal hareketlerin arasında ben böyle tartışmalar duyuyorum. Eşcinsel hareketi meşru görenlerden, örneğin, savaş karşıtlarından, kadın hareketinden bahsediyorum. Bakıyorlar ittifak kurmayı düşündükleri bir hareket. Ama niteliği nasıldır, hangi konulara nasıl bakıyor diye bakıyorlar. Onlar bize bakıyorken biz onları kendi aramızda tartışmadık bile.’Eşcinsel harekete ittifak teklifleri var, bunu tartışmak gerekir, ataerkillikle heteroseksizmi birlikte tartışmadan işin içinden çıkılmaz, bunlara karşı birlikte mücadele edilmesi gerekir, hiçbir çelişki diğer çelişkinin altında ezilmemelidir’, bunları orada söylüyorum ama, eşcinsel hareketin aynı şeyleri güçlü bir şekilde söylemediğini görüyorum. Hiç söylenmiyor da değil. Ben bunları eşcinsel hareketin içinde, Kaos GL’de öğrendim. Bu tartışmaları arttırmalı, derinleştirmeliyiz ve de yaygınlaştırmalıyız. Yani böyle eksikliklerimiz var.

Atilla (Kaos GL): Neler yapıldığını hepimiz görüyoruz daha çok ne işe yaradığı üzerinde bir şeyler söyleyeceğim. Dergiler bilgilendiren, bilinçlendiren, paylaşım için bir zemin yaratan araçlardır. Şimdi bir kültür merkezimiz var. İnsanlar yine bir araya gelip konuşabiliyorlar. Film gösterimleri yapılıyor. İstanbul’da, Ankara’da üniversitelerde sunumlar söyleşiler yapıldı. Bunlarla hem diğer eşcinsellere ulaşıldı hem de kamusal alanda ses geldi. Bunlar eşcinselliğin ne olduğunu anlatmak üzere yapılan şeylerdi. Hâlâ bu tür çalışmalar var. Hâlâ kendi eşcinselliğini kabul etmeyen bir çok insan var ve bunlara ulaşmak gerekiyor. Hâlâ eşcinselliğin ne demek olduğunu bilmeyen milyonlarca insan var. 1 Mayısa, 8 Mart dünya emekçi kadınlar gününe katıldık, basın açıklamaları yaptık. Bütün bu yapılanlar, gerek Kaos’dan gerek Lambda’dan, gruplarda yer alan insanların o anki inisiyatifiyle oluşan tepkilerdi diye düşünüyorum. Yani bir evrensellik planımız yok. Mesela Kaos GL geçmişinden bu güne bakınca grup olarak kendi içersinde çelişen şeyler yapmadı. Dışarıdan başka eleştiriler vardır. Yani gerek söylemiyle gerek yaptıklarıyla birbirine uyuşan şeyler yaptı ve bu tür insanlar gruba katıldı. Çok farklı düşünenler gruptan ayrıldı. Daha çok yaptığı ve yapmak istedikleriyle belirli bir yön ve çerçeve belirlemiş bir grup olarak görüyorum Kaos GL’yi. Verdiğimiz tepkilerle kendi gündemimizi oluşturmak zorundayız. Kendi eylem planımızı oluşturmak zorundayız. Kaos GL, Lambda, Anadolu Ayıları, Türkiye Ayıları olarak ortak hareket edebileceğimiz şeyleri bulmalıyız. Kendi gruplarımızda da, örneğin ben, Kaos GL’de AB karşıtıyız diyorum, küreselleşme karşıtıyız diyorum, içinde bulunduğum grubun da böyle düşündüğünü, böyle şeylerin altına imza atacağını düşünüyorum. Bunu biraz daha yok mu aslında birbirimizden farkımız da konuşulacak bir şey gibi görüyorum. Buna çok girmeyeceğim ama diğer gruplar ve oluşumlar olarak ortak hareket edeceğimiz alanları bulmamız gerekiyor. Yoksa, basın medya buna karşı mesela, ortak olarak hareket edilebilecek alt grup, çalışma grubu, birlikte örgütlenmemiz, böyle bir şey yaratılabilir ve bunun üzerinden davranılabilir. Ayrıca, her grup da kendi içersinde kendi eylemselliğini, bir sene öncesinden planlaması gerekir bence. Nasıl Baharankara’nın Güztanbul’un yapılacağını bir sene öncesinden düşünüyorsak, bunun gibi eylemler, ortak hareket alanları açılmalı ve bunun için çalışılmalı. Bu saatten sonra böyle şeylere çok ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Bir şey yapılıyor, arkası gelmiyor, unutuluyor gidiyor. Böyle tarih olunmaz gibi geliyor bana. Tarih yaptıklarının altına, imza atmayı gerektiriyor.

Serhat (EshDost): Grupların bazen ortak hareket edememe noktası olabilir. Ben Eş Dost adına bunu söyleme gereği duydum. 1 Mayıs’ta pankart açıp yürümek bizim grup temelinde baz alınan şeylere aykırı ve ters geliyor. Çünkü hitap ettiğimiz kitle kendini tamamıyla deşifreden uzak tutan ya da eşcinselliğini bile tanımayan ya da Lambda’ya büyük bir metropol grup gözüyle bakıp yaklaşmayan insanlar aynı şekilde Kaos’a ya da iki Ayı grubuna da kendine gelecek zararları düşünerek kendilerini geriye çekmiş insanları sosyalize ederek, içinde bulundukları yalnızlıktan ya da sosyalleşmeye karşı çekinme tavırlarını değiştirmeye çalışıyoruz. Yani demek istediğim ortak hareket edilebilecek bazı kısımlarda ortak hareket edilmeyebilir. Ama bu siz sokakta yürüyün biz bakalım anlamına gelmiyor. Böyle bir hareket olacaksa çalışmalarda yardım edilir en azından.

Ahmet (Anadolu Ayıları): Ayılığın fetişizm olduğuna dair bir söylem var. Ayılık bir fetişizm değil.

Ali Ferhat (Kaos GL): Grupların ortak tavır almasıyla gerekirse ortak bir dil kullanmasıyla, aynılaşması farklı farklı şeyler. Zaten böyle olmasaydı bu gruplar olmazdı, tek bir grup olurdu. Eylemin niteliğinden bahsederken ‘nasıl olacak’ diye bitirmişti Yeşim. Şimdi de ‘nerde’ diye soracak olursak, 2 yıldır ‘kamusal alanda’ diye bunun cevabını vermeye çalışıyoruz. Ama nasıl olacağını da bizimle beraber, kazandığı ivmelerle mücadelenin geldiği süreç belirliyor belki de. Yani işte biz 1 Mayıs’a katıldık, ardından ‘yoksulluğa, yolsuzluğa ve savaşa hayır mitingine’ katıldık 9 Kasım’da. Baharankara’dan sonra hemen önümüzdeki süreçte 1 Mayıs’ın hazırlıklarına başlayacağız. Ama geçmişi düşünürken, hani biraz önce eylemliliğe dair hatalarımızı doğrularımızı tartışmaya başladık, ama ben düşünüyorum da, o zamanın koşullarına göre belki de, 6 sene önce Ankara’da ‘Hamam’ filmine 70 kişi gitmemiz bile belki bir eylemdi. Ama şimdi, hem grup olarak kullandığımız politik argümanlar, hem de kamusal alana çıkıp çıkmama tercihimiz belirliyor eylemin niteliğini.

Ali Özbaş (Kaos GL): Grup olmak muhtemelen kişilerin ilk başta kendilerini rahat ifade edebileceğini düşündüğü bir ortam yaratmasıyla sonrasında bir şeyler yapma, bir şeylerin adını koyma ihtiyacı dolayısıyla genişledi. Sürekli katılanlar oldu, ayrılanlar oldu. O sürekliliği koruyanlar sayesinde daha ileri adım attı. Elbette yeni gelenlerin katkısı oldu ama o sürekliliği korumak önemli. Çünkü bazı şeylerin yapılması oradan dolayı. ‘Haydi 1 Mayıs’a’ demeyle çıkılmadı. Ya da birinin aklına geldi de, bakın öbür gün 1 Mayıs çıkalım, deyip çıkılmadı. Bu yıllar önce böyle bir etkinlikte, böyle mitinglerde, kendini ifade etme isteğinin artık somutlanabileceğinin sonucu. ‘Ben out olabilirim, sen de olabilirsin ya da görünmeyebiliriz, bazı korkularımızı yenebiliriz’ düşüncesinin getirdiği bir şeydi. Onun duyulması, görülmesi biraz teknik bir şeydi, Ankara’da 1 Mayıs geçen yıl esnaf eylemlerinden dolayı alanların her türlü mitinge eyleme kapalı olmasına rağmen son anda izin verilmesinden kaynaklı, son anda ‘çıkıyoruz’ dendi. Yoksa uzun süredir isteniyordu. Ondan sonrası yeterince düşünülmedi. Çıktığımızda ‘a ne güzel’ ya da ‘lanetler buradalar’ denip herkes kendi içinde bitmeyecekti. Basın gelecekti, konuşmak istenecekti, bunu daha önce yaşamamışız gibi, bazı şeyler konuşulmadığından, cesur davranılmadığından, 1 Mayıs sonrası gelen yığınla röportaj isteğinde sağlam adımlar atılamadı, doğru tespitler yapılamadı. O alan boş bırakıldı dolayısıyla Umut Koray arkadaşımızın katıldığı program oldukça kötü geçti. Programın formatı kötüydü, sonucu kötüydü ve bir saldırı başladı kendi içimizde. Kimsenin hakkı yoktu bunlara diye de bakılabilir. Ama işte onun tartışılmasını doğurdu. Bir şeyler yapılıyorsa sonrası kendiliğinden geliyor. Biz istemesek de bazı şeyler düşünülmek yapılmak zorunda. İnsanlar, ‘benim yapacağım her şey sonrasında bir sorumluluk da getiriyor’ diyerek kendilerini geri çekebiliyor. Dolayısıyla çok uzun süre alan çok meşakkatli bir yolda iki ileri bir geri hareket edilebiliyor. Bu çoğumuzu da tatmin etmiyor çünkü tek başına ya da iki kişi değilsin. Dışarıdan herkesten bir ses geliyor. Biri seni alkışlarken biri sana lanet okuyor. Dolayısıyla gruplar her halükarda bir şeyler yapmaya çalışıyor. Eş-dost bir grup mu, değil mi bilemedim ama Eş-dost da out olmak istemeyenleri konuşturmak mı bir şey mi yapmak istiyor onu da tam anlayamadım. Dışarıya bir şey yapmadan kendi içinde, kendi kabuğunda bir şeyler yapmak istiyor. Başkası kamusal alanı fethetmek istiyor. Bu şekilde gruplar bir şeyler yapıyor ve yapmaya da devam edecek. Kimi zaman kopuşlarla kimi zaman kişisel geri çekilmelerle. Türkiye’de bazı şeyler yaşandığı için gruplar geri dönülemeyecek yolda, kişilerin dışında da varlığını sürdürecek yolda.



Etiketler: yaşam
İstihdam