13/07/2011 | Yazar: Varujan Tigran

Vatandaşlar alınmadı, çevik kuvvet çağrıldı, avukatlar dışarı atıldı; davanın 14. duruşması kimlik belgeleri gelmediği için yine ertelendi.

Vatandaşlar alınmadı, çevik kuvvet çağrıldı, avukatlar dışarı atıldı; davanın 14. duruşması kimlik belgeleri gelmediği için yine ertelendi.
 
 
2007′de Beyoğlu karakolunda öldürülen Nijeryalı göçmen Festus Okey’in dört yıldır süren davasının olaylı geçen son duruşması dün (12 Temmuz) görüldü. Festus Okey'in gözaltında ölümüne neden olmakla suçlanan polis memurunun Beyoğlu 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılandığı davanın dünkü 14. duruşması kimlik belgeleri gelmediği için yine ertelendi.
 
Yaklaşık otuz kişilik çoğunluğu Göçmen Dayanışma Ağı üyesi grup Beyoğlu Adliyesi’ne gelerek saat 13.00 sularında bir basın açıklaması düzenledi. Saat 14.00’te başlaması düşünülen dava iki buçuk saat geç başladı. Duruşma başladıktan sonra müdahil olmak isteyen vatandaşların dilekçeleri okunarak mahkeme tarafından alınmaya başlandı. Dava sırasında Festus Okey davasına müdahil olmak isteyen İstanbul Barosu adına Av. Ömer Kavili, İnsan Hakları ve Mazlumlarla Dayanışma Derneği adına Av. Buhari Çetinkaya, Göçmen Dayanışma Ağı adına Av. Burcu Özaydın ve Mülteci-Der adına Av. Muhsin Kemal Şimşek davaya müdahil olmak için duruşma salonunda hazır bulundular.
 
Ara kararı beklenirken duruşma sürpriz bir şekilde bitirildi
Duruşma devam ettiği sıralarda zabit kâtibinin söylenen her şeyi yazmadığı ile ilgili küçük bir tartışma yaşandı. Avukatlar yönetmelik gereği zabit kâtibinin sadece mahkeme başkanının söylediklerini değil söylenen her şeyi olduğu gibi yazması gerektiği konusunda usule yönelik bir ara karar verilmesini talep etti. Bunun ardından hâkim duruşmaya ara verdi. Duruşma salonundaki vatandaşlar ve avukatlar duruşma salonunun dışına alındı. Beş dakikalık ara bittikten sonra salona yönelen insanların salona girmesi mahkeme başkanın isteği üzerine engellendi. Avukatlar henüz yerlerine dahi oturmamışken tüm taleplerin reddedildiği ve duruşmanın 17.11.2011 tarihine ertelendiği söylendi.
 
Ara verildiği söylendikten sonra avukatlar ve müdahillik dilekçesi veren vatandaşlar henüz yerlerini almadan duruşmanın gerekçeli kararının verilmesinin usulen yanlış bir karar olduğu avukatlarca belirtilerek karara itiraz edildi. Bununla birlikte avukatlar kararın hukuka aykırılığının birden fazla sebebi olduğunu vurguladı. Av. Ömer Kavili avukatı olduğu Prof. Dr. Gencay Gürsoy’un müdahillik dilekçesini henüz okuyup mahkemeye sunmamıştı ayrıca diğer üç avukat henüz neredeyse hiç söz almamıştı. Bunun yanı sıra Av. Buhari Çetinkaya ve vatandaşlardan Yüksel Yenilmez müdahillik dilekçelerini henüz mahkemeye iletememişlerdi. Alınması gereken müdahillik dilekçeleri ve dinlenmesi gereken avukatlar var iken bir anda duruşmanın bitirilmesine avukatların itirazı sonuç getirmedi.
 
Mahkeme başkanı polis çağırdı ve dışarı atın dedi
Avukatların usule aykırılık itirazı üzerine mahkeme başkanı mübaşire polisi çağırmasını telkin ederek avukatların “dışarı atılmasını” söyledi. Olay yerine yaklaşık 10 çevik kuvvet ve birkaç sivil polis geldi. Bunun üzerine Av. Ömer Kavili polisin duruşma salonuna bu şekilde girmesinin ve dışarı çıkarılmaya çalışılmalarının hukuksuz olduğunu belirtti. Bu tartışmanın ardından çevik kuvvetler olay yerinden ayrıldı ancak sivil polisler ve bazı resmi üniformalı polisler duruşma salonunda beklemeye devam ettiler. Tüm bu yaşananlardan sonra İstanbul Barosu yönetim kurulundan bazı avukatlar duruşma salonuna geldiler. Davaya müdahil olmak isteyen avukatlarca konuyla ilgili tutanak tutuldu. Ardından salona alınmayan ancak kapıdan olan biteni izleyebilen vatandaşlar da duruşma salonuna girerek tutanağı imzaladılar. Son olarak yaşanan olaylarla ilgili adliye bahçesinde bir basın açıklaması yapıldı.
 
Konuyla ilgili görüşlerini almak üzere konuştuğumuz davaya müdahil olmak isteyen avukatlardan Buhari Çetinkaya şunları söyledi:
 
“Ara karar vermek üzere salon boşaltıldı sonrasında biz salonda yokken gerekçeli karar verildi ve salona girdiğimizde duruşmanın bitirildiğini öğrendik. Bu yaşanan olay hukukun hiçbir yerinde yok. Ceza yargılaması tamamen usuller üzerinden gider. Ceza yargılamalarında usul esasın da önündedir ve mahkeme kuralları uygulamalıdır.”
“Mahkeme heyeti davanın en başından beri bu davaya sahip çıkan insan hakları aktivistlerine, mülteci derneklerine, akademisyenlere ve entellektüellere sürekli bir art niyetli tavır sergilemektedir. Bu yaşanan olay da bunun bir yansımasıdır. Bu tür art niyetli yaklaşımlar sürdüğü sürece insanlar Festus Okey’in hakkını aramayı daha da fazla sürdürecektir. Hukuka dolayısıyla usule uygun yapılmayan her şeyde biz aynı tavrımızı göstermeye devam edeceğiz.”
 
Kimlik tespiti yapılamadı gerekçesiyle esasa geçilemiyor
“Davada Festus Okey’in kim öldürdü, nasıl öldürdü gibi esasa ilişkin konulara bir türlü geçilemiyor ve dava sürekli erteleniyor. Bunun gerekçesi olarak da Festus Okey’in kimliğinin tespit edilemediği gösteriliyor. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği kendisine mülteci kartı vermiş. Kimlik tespiti kolaylıkla yapılabilirdi. Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti hükümetince Nijerya hükümetine Festus Okey’in cenazesinin tesliminin yapıldığı ve ailesine verildiği söyleniyor. Bu kişinin kimliğiyle ilgili bir karar yoksa kimi kime teslim edebilirsiniz.”
 
Göçmen Dayanışma Ağı internet sitesinde ise Festus Okey’in öldrülmesiyle ilgili şu görüşlere yer verildi.
“20 Ağustos 2007 akşamı Beyoğlu polis karakolunda bir cinayet işlendi; gözaltına alınmış bir genç, polis silahından çıkan kurşunla öldürüldü. Yıllardır yaşanılagelen cinayetlerden çok da farklı değildi aslında: yine tahakküm makinasındaki bir çark, yine nefretle, yine ayrımcılıkla, yine her türlü insani değeri hiçe sayarak bir canı yok etti. Anlaşılan bu sefer maktul, vatandaş olmayıp sığınmacı olduğundan, üstüne üstlük derisinin rengi farklı olduğundan ‘öldürülmeyi hak etmiş’ti; tıpkı kadın olduğu, kürt olduğu, eşcinsel olduğu, ermeni olduğu, trans olduğu, roman olduğu, isyankar olduğu vs. için ‘öldürülmeyi hak edenler’ gibi.”
 
“Öldürülen kişinin adı FESTUS OKEY idi. Katil zanlısı 3 yılı aşkın süredir görevinin başında, elini kolunu sallayarak dolaşan bir polis. Mahkeme neredeyse 3 yıldır, Festus’un kimlik bilgilerini beklemek dışında hiçbir şey yapmıyor: ne silinmiş karakol kamera kayıtlarını, ne de en önemli delillerden olan Festus’un kayıp gömleğini soruşturuyor. Festus’un adına adalet aramak için mahkemeye müdahil olarak başvuranları da reddediyor ve sindirmek için haklarında suç duyurusunda bulunuyor. Göçmen Dayanışma Ağı olarak Festus davasındaki tıkanmanın teknik bir usulden ibaret olmadığını, özünde göçmenlere yönelik bir ayrımcılık, yok sayma politikasına işaret ettiğini bilerek davanın takipçisi olduğumuzu açıkladık ve bireyler olarak yasal müdahillik talebinde bulunduk. Son duruşmadan öncesine kadar çağrımıza yaklaşık 120 kişi yanıt verdi ve müdahillik talebinde bulunmak üzere dilekçe verdi.
 
“Benzerleri yüzlerce, binlerce kez tekerrür etmiş bu cinayete, onun örtbas edilme çabasına, adalet adı altında sergilenen bu vodvile karşı sesimizi yükseltiyor, bu olay vesilesiyle herkesi nefret ve ayrımcılık söylemleriyle, adaleti hiçe sayan hukuk sistemiyle hesaplaşmaya, mücadeleye, müdaheleye çağırıyoruz.”
 
Müdahillik dilekçesi verenlere bu kez suç duyurusu yok
Dört yıldır süren davada, müdahil olmak isteyen birçok dernek avukatının ve bireysel başvuruda bulunan vatandaşların müdahillik dilekçeleri reddediliyordu. Ayrıca müdahillik dilekçesi verenlere mahkemeyi etkilemeye çalışmak gibi gerekçelerle suç duyurusunda bulunuluyordu. Ancak öncekilerinin aksine son duruşmada müdahillik dilekçesi verenlere suç duyurusunda bulunulmadı.

Etiketler: insan hakları, mülteci
nefret