04/04/2018 | Yazar:

Tüm engelli LGBTİ+ bireyler; yalnızca ortak özellikleri ve dolayısıyla yalnızca ortak ihtiyaçları olan bireyler olarak görülemez.

Her birey eşsiz, engelli LGBTİ+’ler de! Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Engelliler Konfederasyonu, Türkiye Engelliler Meclisi’ni kurmak için harekete geçti. Buluşmaya katılan Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmet Bölümü’nden Aslıhan Aykara ile konuştuk: Tüm engelli LGBTİ+ bireyler; yalnızca ortak özellikleri ve dolayısıyla yalnızca ortak ihtiyaçları olan bireyler olarak görülemez.

Engelliler Konfederasyonu, ülke genelinde engelli katılımını artırmak ve engellilerin insan haklarını güçlendirmek üzere “Türkiye Engelliler Meclisi”nin oluşturulması için harekete geçti.

Proje kapsamında 52 ilin her birinde yerel meclisler kurulacak. Etkin savunuculuk ve iletişim çalışmalarının ardından geniş katılımlı bir yol haritası çizmeyi hedefleyen Türkiye Engelliler Meclisi’nin bu çerçevede hayata geçirilmesi ön görülüyor.

22 Mart 2018 Perşembe günü Ankara-Bera Otel’de gerçekleşen proje açılış toplantısının ardından projeyi tanıtan konfederasyon ekibi, projenin 7 bölgede yürütüleceğini söylüyor. Bu bölgelerde gidilecek illerde engelli hakları alanında çalışan sivil toplum kuruluşları, akademisyenler ve ilgili kurumlardan kişilerin katılımıyla birer yerel engelli meclisi kurulması üzerinde durulacak. Savunuculuk ve iletişim faaliyetleriyle güçlendirilecek bu meclislerin bir araya gelerek Türkiye Engelliler Meclisi’ni oluşturması bekleniyor.

Proje buluşması esnasında bir araya geldiğimiz Aslıhan Aykara ile bir şehrin engelli bireyler için ne kadar erişilebilir olduğu üzerine konuştuk. Aslıhan Aykara, Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Sosyal Hizmet Bölümü’nde farklılıklar, engellilik ve hak temelli yaklaşım üzerine çalışmalarını sürdürüyor.

“Olması gerekenin bile olmadığı koşullardayız”

Toplu söyleşide engelliler için bir standart olmadığından bahsettiniz. Sormak istediğim şu, bahsi geçen bu standardın kendisi nedir? Hepimiz kafamıza takılan, tartıştığımız şeyler içinde bir standardın arayışındayız ancak bu standardın kendisini konuşurken engelli olanı değil, engelsiz olanları daha çok konuşuyoruz. Engelsiz olan üzerinden yeni baştan bir şeyleri var etmeye çalışıyor gibiyiz.

Çok güzel bir soru ve aslında biz derdi olanlar için hep düşündüren noktalardan biri bu. Standarttan kastettiğim şey aslında standardın kendisini tanımlamak değil. Bahsettiğim bir ölçüt. ‘Standardın kendisi şu olsun, bu olsun’dan ziyade engellerin ne olduğunun, engelli bireylerin kendisine sorulması gerektiği. Örneğin, fiziksel çevre koşulları açısından baktığımızda neye gereksinim var, ne onları zorluyor? Söz gelimi şimdilerden bir örnek verecek olsam şehrin içinde görme engelli yollarının üzerinden direkler geçiyor, ağaçlar geçiyor. Baktığımız zaman bunun böyle olmaması gerektiği üzerine aslında düşünmemize bile gerekmemeli. Böyle bir şeyin zaten olmaması gerekiyor. Ya da bir başka örnek üst geçitlerde asansörler, çıkarken çalışıyor ama inerken çalışmıyor. Ve o işlevsiz asansör yüzünden yoluna devam edemeyen ve geri dönen pek çok engelli görmemiz mümkün. Bunun konuşmasını yaparken seninle, şunu düşünüyorum aslında: Olması gerekenin bile olmadığı koşullardayız; maalesef. Ve evet sorunun kendisine dönecek olursak, sadece engelli olmayan bireyler için tasarlanmış fiziksel çevre koşullarından bahsedebiliriz. Böyle konuşunca engelin kendisini tek bir tanımmış gibi algıladığımız anlaşılabilir. Aslında engelli birey olsun ya da olmasın şehrin, kasabanın, köyün kendisi erişim olarak o kadar engel barındırıyor ki! Onun için şunu vurgulamakta fayda görüyorum. Standart yok derken vurguladığım şey aslında o şeyin standardının pratikte olmaması; teoride her şey var. Gelişmiş kent ekosisteminde şöyle şeyleri tartışmaya açmalıyız: Merdivenlerin basamak aralığı, eğimlerin nasıl bir standartta olması vb. Bunların hepsi okuduğunuz zaman ölçülere kadar saptanmış durumda. Bunların her biri engelli bireylerin kendi hayat pratikleri içinde deneyimler neticesinde oluşmuş. Bir birey o noktayı denediğinde ne kadarını yapıyor, ne kadarını yapamıyor? O rampadan çıkabiliyor mu? Türkiye özeline baktığımızda bu bahsettiklerim yasal dayanaklar ile güvence altına alınmış gibi görünüyor ama pratikte karşımıza bambaşka şeyler çıkıyor.

Türkiye bu yasal süreçlere tabi olmuş bir konumda. Peki engelli bireylerin bu yasal düzenlemeler içinde konumu ne? Yasal mekanizmalar bu yasaları oluştururken engelli bireylerin katılımını gözetiyor mu?

Hayır, ne yazık ki.

“Engelli bireylerin kendi görüşleri gözetilmeli”

Peki buna dair söyleyebileceğiniz-en klişe- tabirle bir çözüm önerisi var mı? Ya da çözümün kendisi ne olabilir?

Çözüm önerisi olarak öncelikle engelli bireylerin kendi hayatlarına ilişkin algılarının ve kendi görüşlerinin gözetilmesi olmalı. Engelli bireylerin katılımcı olduğu bir süreç gelişmeli. Ben sorunun kendisinden çok bizlerin sürekli cevap alternatifi geliştirmesini, geliştirmek zorunda hissettirilmesini daha kötücül ve klişe bir yaklaşım olarak görüyorum. Sürekli aynı şeyi/şeyleri tekrarlamamızın sebebi bir şeylerin yapılmamış olması. Engelli bireyler, genel olarak ele alınan ve belli başlı standart bazı özellikleri olan bir grup olarak görülmemeli, engel gruplarına göre değerlendirilmeli ve bu doğrultuda çözüm önerisi söylenmeli. Örneğin, bir görme engelli bireyin neye ihtiyacı var, bir işitme engelli bireyin neye ihtiyacı var gibi. Bütün bunları standart demeden ama hangi ölçütlerle yaşamlarına daha rahat, kolay devam edeceklerini belirlemek gerekiyor.

Aslında bir yandan herkese dokunan, eşitlik vurgusu yapan ama öznelerin kendisini, biricikliğini yok saymayan bir yaklaşımdan bahsediyorsunuz.

Bunun sağlanması gerekiyor elbette. Bu çok acil bir ihtiyaç. Ancak bununla birlikte diyelim ki bu yapıldı, faaliyete geçti. Burada bir eksiklik oluşacak. İşte bu noktada atlamamamız gereken şey: Yaptırımlar. Yani böyle bir ihtiyaç karşılanmadığında, en başta verdiğim basit örnekleri düşünelim. Merdivenler, rampalar, asansörler vb. fiziki ihtiyaçlar. Bu tip şehre ya da yaşanan yere ilişkin ihtiyaçların yapılıp, yapılmadığının kontrol edilmesi gerekiyor. Bunların yapılmadığı durumlarda yaptırımların uygulanması şart. Yine gelişmiş ülkeler örneğine baktığımızda, şehirler ve o şehirleri daha yaşanabilir hale getirmekle görevli kimseler denetleniyor. Belirli ihtiyaçlarda bir aksaklık ya da şikayet gibi bir durum oluştuğunda çözüme başvuruluyor. Bunlar önemli. Çünkü bir yandan koruyucu ve önleyici bir çalışmanın da ta kendisi. Şöyle yine basit bir örnek vermek iyi olabilir. Engelli bir birey geçmek için kullandığı rampanın önünde bir araçla karşılaşıyor. Aracı birisi oraya park etmiş. Ve engelli bireyin ulaşacağı noktaya ilişkin o noktadan başka kullanabileceği bir yol yok. Söylenerek kendi çözümünü kendisi bulmaya çalışıyor. Çünkü, şikayet edebileceği bir yer, muhatap yok. O aracın şoförüyle yaşayacağı tartışma bir çözüm olmamalı. Biraz daha hak temelli bakış açısının benimsenmesiyle ilgili bir süreç bu.

“Her birey eşsizdir”

Şehrin içinde dolaşırken mesele, bir yapının süregelen problemini çözmek, çözmeye çalışmak olmamalı sanki. Mesele zaten yollar, binalar, yapılan yanlışlar değil diye düşünüyorum. Burada planlamadan bahsediyorum. Varolanı dönüştürmek, bir önceki sıkıntılı şeyi yeniden devam ettirmemek, kısacası çözüm odaklı olmak, bu doğrultuda hareket etmek. Bu yol burada olmadı, hadi baştan yapalım argümanı bitmek bilmeyen bir girdap gibi. Söylediklerimle en çok ilişkilenen şeyin belediyelerin kendisi olduğunu düşünüyorum.

Kesinlikle çok fazla iş düşüyor belediyelere ve kurumlara. Bizler sosyal hizmet alanında çalışanlar olarak birbirimize hep şunu fısıldarız: “Her birey eşsizdir”. Burada ‘bu engelli, bunun şuna ihtiyacı var’ diyemeyiz. Sormamız gereken engelli bir birey olan Ayşe’nin bu şehirde neye ihtiyacı var, neye ihtiyacı oluştu; engelli bir başka birey olan Fatma’nın neye ihtiyacı var gibi. Böyle bir bakış açısı geliştirilmeli. Söylediğin şey bu anlamda çok önemli. Yerel yönetimlerin faaliyet gösterdiği alana, alanlara göre reaksiyon göstermesi gerekiyor. Bulunduğu alanın sorunları neler, bunu bilmeli. Çünkü, her noktanın temas ettiği çok farklı şey oluyor. Örneğin, kırsal bir alan ile kent yaşantısının daha baskın olduğu bir alana dair aynı şeyleri söyleyemeyiz. Uyarlama yapmak gerekiyor. Oradaki insanların yaşadıkları yere dair değerlendirmeleri değişiyor çünkü bir yandan. Bir taraf toplu taşıma ile ilgili bir istekte bulunurken, bir başka yer yürüme ihtiyacı ile ilgili bir istekte bulunabilmeli.

Peki yapılan güncel bir haritalama var mı?

Ne yazık ki yeterli düzeyde yok. Sadece araştırma yapılması gerekiyor aslında. Bir bulgulandırma araştırması yapılmalı.

Engelli olma halinin de, engelli bireyler üzerinde özel alanı yok sayan, herkesi genel bir çerçeveye sıkıştıran bir yaklaşımla vurgulandığını düşünüyorum. Yani, az evvel bahsettiğimiz bir işitme engelli birey ile görme engelli bir bireyin ihtiyaçları sanki aynıymış gibi karşımıza çıkıyor. Yapılan çalışmaların bireysele dair hiçbir karşılığı yok!

Aslında çözümü o kadar basit ki! Çözümü yok değil; uğraşmak istemiyoruz desek daha doğru. Yerimizde mi sayıyoruz, hayır haksızlık olur. Her ne kadar adalet ile eşitliğin birbirine karıştığını görsek de, bir ilerleme, değişim var. Akademik çalışmalarımı son on yıldır bu alanlarda yapıyorum ve ufak da olsa değişimi gözlemleyebiliyorum. Evet, değişimin kendisi on yıllık değil, bu olmamalı diyoruz. Çünkü, aşırı yavaş. Bir yandan da bu alanda yapılan çalışmalar sanki bir mücadele, gönüllülük ya da hayırseverlikmiş gibi algılanıyor. Tartıştığımız şey bu değil ki! Bir bireyin insan haklarını tartışıyoruz. Bir sokağı, bir caddeyi kullanan bir bireyin o alandan mahrum bırakılmasını istemiyoruz.

Peki özel alanların cevapları değişimi neresinden tutmalı?

Biraz daha tümevarım olmalı bence. Bu benimsenmeli. Yerelden başlamalı ve kalıcı bir tansiyon ile daha genel olana doğru hareket etmeli. Böyle bir geçiş, sorunların çözümüne dair daha kalıcı bir yaklaşımı beraberinde getiriyor. İstediğimiz bu zaten. Kalıcı olması. Çoğunluğu oluşturanlar için yapılan yasaların, pratik gibi düşünülen şeylerin hasar bırakan, hasarlı noktalarını azınlıkta kalanlar içermek durumunda kalıyor. Onlar bunun bir hak ihlali olduğunu söylüyor ve mücadele etmeye çalışıyor. Farkındalık, herkes için. Ben benim gibi olan için zaten süreci deneyimliyorum, biz birlikte deneyimliyoruz. Ama daha otoriteyi oluşturanlar bundan bir haber. Farkındalığı sanki eğitimmiş gibi algılıyoruz. Bu matematik gibi bir şey değil. Üniversiteli olunca her şeyin farkında filan olmuyorsunuz ya da böyle bir seviye varmış, artıyormuş gibi bir şey yok. Farkındalık kazanmak, kazandırmak, görünür kılmak ve eğitim bambaşka şeyler.

“Tam katılım nasıl sağlanır?”

Toplumlar ve topluluklar içinde kırılgan bir grup olarak LGBTİ+ bireyler sanki homojen gruplarmış gibi algılanıyor. Marjinalleştiriliyor ve bu alana ilişkin hak talebi başka başka şeyler içinde bir tür lüks tüketim, şımarıkça bir istekmiş gibi yansıyor. Peki engelli LGBTİ+ bireyler dediğimizde hak talebi nereden doğru talep edilecek?

Toplumda ihtiyaç gruplarına ilişkin görüşlere genel olarak baktığımızda evet genel anlamda LGBTİ+ bireylerin gereksinimleri diğerlerine kıyasla o kadar da öncelikli değilmiş gibi bir algı olduğunu görüyoruz. Ama işte bu durum tıpkı az önce de konuştuğumuz gibi, engellilik konusuna standart bazı özellikleri olan bir grup ihtiyaç sahibi insan gözüyle bakılması gibi, LGBTİ+ bireylere de standart bazı özellikleri olan bireylermiş gibi bakılıyor. Bireysel farklılıklar ve bu bireylerin ekolojik çevrelerinden kaynaklı farklı özellikleri göz ardı ediliyor. Sosyal hizmetin en temel özelliklerinden biri "çevresi içinde birey" bakış açısına yaptığı vurgudur. Bu açıdan bakıldığında söz konusu hak talebi sahibi engelli LGBTİ+ bir birey olduğunda o bireyin engel durumuna ilişkin özellikleriyle birlikte öncelikle içinde yaşadığı çevrenin hem fiziksel, hem de sosyal ve kültürel özelliklerinin göz önünde bulundurulması ve tüm bu özelliklerinin de göz önünde bulundurulması gerekiyor. Nasıl ki az önce de bahsettiğimiz gibi farkındalık tüm bu sorunların giderilmesinde kilit nokta, engelli bir LGBTİ+ bireyin içinde bulunduğu çevrenin o bireyin sorun ve ihtiyaçları üzerindeki etkisine ilişkin farkındalık da sağlanması gereken konu. Öncelikle bu bireylerin toplumu oluşturan diğer tüm bireyler gibi, başka hiçbir gerekçeye bakılmaksızın sırf "insan" oldukları için haklarının olduğunun ve bu haklarını elde etmeleri için gerekli koşulların sağlanması gerektiğinin içselleştirilmesi gerekiyor. Aksi takdirde ya LGBTİ+ bir birey olması göz ardı edilerek yalnızca engelli bir birey olması üzerinden bir yaklaşımla karşılaşacak ya da engel durumu bir kenara bırakılarak yalnızca LGBTİ+ bir birey olarak görülecek ve belki de tekrar ve tekrar ötekileştirilmeye ve ihtiyaçları yok sayılmaya devam edecektir.

Bu tür çalışmalar (Türkiye Engelliler Meclisi gibi) cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği çeşitliliğini nasıl içerecek, nasıl içermeli? Sizin bu anlamda yaptığınız bir çalışma var mı?

Engelli bireylerin kendi hayatlarına ilişkin algılarının anlaşılması ve kapsayıcı bir biçimde tüm engelli bireylerin tam katılımının sağlanması amacıyla yola çıkılan bu çalışmalarda bizim esas hedefimiz diğer pek çok çalışmada olduğu gibi engellilik konusuna genel hatlarıyla yaklaşmak yerine, engelli bireyleri alt gruplar olarak ele alan bir bakış açısıyla konuya yaklaşmak. Dolayısıyla yaş, eğitim durumu, engel türü, engel derecesi, sosyo-ekonomik durum, yaşanan bölgenin ekonomik, sosyal ve kültürel özellikleri, cinsiyet, cinsel yönelim gibi pek çok değişkenin göz önünde bulundurulmasını ve bu değişkenler doğrultusunda engelli bireylerin ihtiyaçlarının nasıl şekillendiğinin ve yine bu değişkenler doğrultusunda katılım biçimlerinin nasıl şekillenmesine ihtiyaç duyduklarının ortaya konmasını amaçlıyoruz. Bu noktada önemli olan, cinsel yönelim özelinde baktığımızda tüm engelli LGBTİ+ bireylerin yalnızca ortak özellikleri ve dolayısıyla yalnızca ortak ihtiyaçları olan bireyler olarak görülmeyecekleri, engelli bir lezbiyen, engelli bir gey veya engelli bir trans birey olmanın içinde yaşadıkları toplum da göz önünde bulundurularak bu bireylerin yaşamlarını nasıl etkilediğinin ve dolayısıyla bu bireylerin tam katılımının nasıl sağlanabileceğinin, kapsayıcı bir uygulama sürecinin gerçekleşmesi için neler yapılması gerektiğinin ortaya konmasıdır.


Etiketler: insan hakları, sosyal hizmet
İstihdam