04/04/2019 | Yazar:

İlk şiir kitabı “yeniay mahvı” Kasım 2018’de yayımlanan Okan Yılmaz’la şiiri üzerine konuştuk.

“Heteronormativitiye ve erke başkaldıran şiirler yazmaya devam edeceğim” Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

İlk şiir kitabı “yeniay mahvı” Kasım 2018’de yayımlanan Okan Yılmaz’la şiiri üzerine konuştuk.

İlk şiir kitabı “yeniay mahvı” Kasım 2018’de yayımlanan İstanbul Kadıköy doğumlu Okan Yılmaz, 2017’de Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden mezun oldu. Şiirleri, yazıları ve röportajları Varlıkkitap-lıkyasakmeyveMühüryeni e. gibi dergilerde yayımlandı. Yeni Türk Edebiyatı üzerine lisansüstü çalışmalarını Yıldız Teknik Üniversitesi’nde sürdürüyor.

Okan Yılmaz ile ilk şiir kitabını, şiire dair düşüncelerini ve nefret cinayeti ile hayatını kaybeden trans kadın Hande Kader’e ithaf ettiği “çın” şiirini konuştuk. Sözü, heteronormativitiye ve erke başkaldıran şiirler yazmaya devam edeceğini söyleyen Yılmaz’a bırakalım.

yeniay mahvı “tuhfe” önsözü ile başlıyor. Burada tuhaflığın bir yara olduğundan bahsediyorsun ve yeniay mahvı’nın sessizliğini kırdığını ifade ediyorsun. Buradan yola çıkarak yeniay mahvı’na dair neler söyleyebilirsin? yeniay mahvı neyi karşılıyor? Nitekim bu önsöz bana ifşayı da çağrıştırıyor.

“tuhfe” okura verdiğim bir hediye aslında. Şiirlere başlarken bu mısraları neden yazdığıma dair, yeniay mahvı’nın neye karşılık geldiğine dair bir not olduğunu da söyleyebilirim. Elbette yönlendirmek için değil, sadece bir ışık yakmak, karda iz açmak istedim. İzi takip edenler yeniay mahvı’nın bir imge olarak neyi karşıladığını fark ettiler. Üniversitenin ilk yılında yaşadığım bir ilişki, bu ilişkinin bende yarattığı yıkım ve bu yıkımla ettiğim mücadelenin imgesi yeniay mahvı. İfşa söylemine katılıyorum. Ancak burada ifşa iki taraflı. Ben sadece karşı tarafı değil, kendimi de ifşa ettim. Yıllar boyunca yüzleşemediğim ama bir o kadar da yanımda yöremde hissettiğim bu belirsizliği yenmek, ona bir isim vermek istedim. Maruz kaldığım psikolojik şiddet de cabasıydı. yeniay mahvı benim için kurtulmanın, otoriteyi yenmenin, kendimle yüzleşmenin, birey olmanın yoludur. “tuhfe”de de bu sürece yer vermek istedim.

“En sevdiğim kitapların yaratıcıları kadınlar”

Kitapta “Alte Liebe” isimli bir uzun şiir ve ardından Işık ve Ayna olmak üzere iki bölüm var. Bu sınıflandırmanın amacı nedir?

İlk kitap serüveni hep aynıdır. Her “genç” şair yazdığı en iyi şiirleri ilk kitabında toplayarak bir gösteri yaratmak ister. Ben böyle bir yöntem izlemek istemedim. Yazdığım birçok şiir var tabii… Ama ben çerçeve bir tema altında söyleyiş biçimleri birbirine yakın şiirleri bir araya getirmek istedim. Işık’ta gördüklerim üzerine yazdığım şiirler var. Ayna’da ise gördüklerimin sırlı taraflarını kazımak istedim. Her görünenin ardındaki diğer görüntüyü, her sözün ardındaki diğer sözü aramak, saklandığı yerden çıkarmak ve göstermek istedim. Ayna’da daha karanlık şeylerle yüzleştiğimi söyleyebilirim. “Alte Liebe” ise uzunluğu ve söyleyiş biçimiyle çok farklı bir yerde oldu benim için. O yüzden bir fragman gibi en başta vermek istedim onu.  

Epigraflarda yalnızca kadınlardan alıntı var. Neden?

En sevdiğim kitapların yaratıcıları kadınlar. Edebiyatımı kadınlarla inşa ettiğimi fark ettim. Sevim Burak ve Leylâ Erbil’in ana akım dile karşı çıkışı, Tomris Uyar, Füruzan ve Tezer Özlü’nün bireyin psikolojisini verirken gösterdikleri direnç, Lâle Müldür’ün büyülü söylemi, Birhan Keskin’in bedeni ve cinselliği performatif bir şekilde sergilemesi, Gülten Akın’ın sadeliğin yanında destansı dizeleri beni oldum olası etkiler. Edebiyat görüşümle birlikte dünya görüşümü de etkileyen ismini saydığım kadınlara bir selam vermek istedim açıkçası.

“Bir ‘kalan’ olarak ‘giden’ için şiir yazmak gerektiğine inandım”

“çın” şiirini okur okumaz Hande Kader’i düşündüm. Onun için yazılmış bir şiir mi hakikaten?

Hande Kader’le o meşhur fotoğrafının olduğu Onur Yürüyüşü’nde karşılaşmıştım. Bir süre sonra sosyal medyadan vahşi bir şekilde öldürüldüğünü öğrendim. Bu durum bende büyük bir travmaya sebep oldu. Sadece kimliği yüzünden katledilmesi beni “Vatandaş, yurttaş olmak nedir?” sorunu etrafında düşündürdü. “Peki, bu coğrafyada yaşamak nedir?” de bir soruydu tabii. Bu soruların ardından bir “kalan” olarak “giden” için şiir yazmak gerektiğine inandım. Ama bu şiiri yazarken slogandan, bayağılıktan uzak durmalıydım. Onun isyanını sanatsal ve bir o kadar da politik bir dille yazmalıydım. “çın”ın bendeki karşılığı budur. Umarım huzurla uyuyordur sevgili Hande. Biz, onun ismini yaşatmaya devam edeceğiz.

Peki “dedi belâ” ve “sanrı” şiirlerine dair neler söylemek istersin? Özellikle “dedi belâ”da heteronormativite karşısında bir sözün var. O sözü bir okur olarak “tuhfe”de belirttiğin gibi “kesmek” şöyle dursun haykırışını, öfkeni sürdürmeni bekledim. Bu, benim “söz kesmeyi” okur olarak üstüme alınmamla ilgili elbette. Fakat diğer taraftan bu ifadene yönelik, yeniay mahvı ile sözünü kesmek isteyenlerin sözünü kesmişsin denilebilir mi?

Özgürlük ve eşitlik politikamın olmazsa olmazları. Bunlara karşılık gösterilen gerici tutumları eleştirel bir şekilde şiir diliyle ifade etmeye çalışıyorum. Bu aşamada kurmacanın da imkânlarından yararlandığımı söyleyebilirim. “dedi belâ” ve “sanrı” bu anlayışımın ürünleri. “dedi belâ”yı davet edildiğim festivallerde okuyorum sıklıkla. Söylediğin gibi heteronormativitiye karşı gösterdiğim öfkenin geri dönüşünü dinleyicilerden de alıyorum. Bu şiirin meselesi dinleyiciye, okura geçiyor. O noktada sözümü kestiğimi düşünmüyorum. Şiir doğası gereği meramını en kısa, en net ifadelerle dile getirmek zorunda olduğu için durmam gereken bir nokta var. “Şimdilik” durduğumu söyleyebilirim. Ama nefesim yettiği sürece cinsel kimlik eşitliğinden yana, heteronormativitiye ve erke başkaldıran şiirler yazmaya devam edeceğim, orası kesin.

Şiirlerin biçimine baktığımızda diyaloglar ve büyük harfler görüyoruz. Ayrıca sesi sıklıkla değiştiriyorsun. Bu tavır şiirine ne katıyor?

Az önce de söyledim. Kurmacanın imkânlarından sıklıkla yararlanıyorum. Bu tavrımın sebebi de mutlak bir şiir anlayışına inanmadığım için. Bence türcülük faşizmin bir uzantısı. Tam da bu yüzden anti-faşist bir tavırla şiir yazıyorum. Onu diğer türler arasında gidip gelen, sınırları zorlayan, usul usul akmayan, kuralları, kabulleri yok sayan bir yazı biçimi olarak görüyorum. Sesi sıklıkla değiştirmemin sebebi ise bir oluş hâlinden başka bir oluş hâline geçmek istediğim için. Kimi zaman kendi zihnimden, kimi zaman bir başkasının, bir hayvanın, bir şeyin, bir durumun tarafından bakıyorum hayata. O noktada diyaloglardan, patlayan, ayrılan harflerden yararlanıyorum. Kendi sesimin dışında başka bir oluşun sesiyle karşılaştığımda yazımın biçimini ve haddini aşmak istiyorum, bunu ancak dille mümkün bir hâle getirebilirim.  

Hande Kader'in ardından: “çın” 

Okan Yılmaz “çın” şiirini kaosGL.org okurlarıyla paylaşıyor.

çın

ama yine de uyan

bir düşmanlıklar hikâyesini sana doğru imleyeceğim

ve de ki cinayet kokuyor giysileriniz

söylememe gerek yok

yaşamak ne mümkün bizlerin arasında

oysa bir kadının

ne kadar da güzeldir ayıklanmış erkekliği

ve elleri

onca yaprağı erdirebilecekken toprağa

reva değil bozuk başlı arazi ve çimleri

düşünsene hande

amma ölüm

amma ölüm kapımızdan içerde

veya bir arabada gizlenmekte

üzerlerinde fünye ve çocuk kalpleri

peki ya elleri

kötücül isli bulanık

elbette ölüme davetkâr

peki ya senin ellerin neden yıkım çağırmaz

sonra baktım da ellerine

yanmış ve cilalı ve kırık tırnaklar

kimler hayatını çentikledi senin

sonra baktım da kendi ellerime

ellerim domates suyundan buruş

beni kadınlar gömsün

kadınlar ki yıkayıp kaldıran cenazeleri

sonra kuş olup unutmamaya uçan

kadınlar en çok yedi düvele ve karmaya düşman

öyleyse bir kadını uyandır hande

ve de ki

bunca düşman arasında tek mümkünün kendinsin

ağıtların hani

geceyi katilinin kulaklarında geçireceksin


Etiketler: kültür sanat
İstihdam