28/03/2014 | Yazar: Ömer Akpınar

İsveç’te LGBT’ler için her şey tamam mı? Bu soruya yanıt aramak için İsveç Parlamentosu Riksdag’dan dört vekil ile görüştük.

İsveç: Eşitliğin yolu yalnızca yasalardan mı geçer? Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı
İsveç, LGBT (lezbiyen, gey, biseksüel, trans) hakları konusunda dünyanın önde gelen ülkeleri arasında kabul ediliyor. Eşcinselliğin 1944’te yasal hale geldiği ülkede eşcinsellik 1979’da zihinsel hastalıklar kategorisinden çıkarıldı. 1972’de beden geçiş ameliyatı sonrası transların cinsiyetlerini resmen tanıyan ilk ülke olan İsveç, 2013’te kişilerin cinsiyetlerini resmen tanımak için ameliyat zorunluluğunu kaldırdı. 2003’ten beri eşcinsel çiftler çocuk evlat edinebiliyor, lezbiyen çiftler yapay döllenmeden yararlanabiliyorlar. 2009’dan beri ise eşcinsel çiftler de heteroseksüel çiftlerin yararlandığı evlilik hakkından yararlanabiliyor.
 
Tüm bu gelişmeler karşısında akıllara şu soru geliyor: İsveç’te LGBT’ler için her şey tamam mı? Bu soruya yanıt aramak için İsveç Parlamentosu Riksdag’dan dört vekil ile görüştük.
 
Liberal Halk Partisi’nden Barbro Westerholm, 1979 yılında eşcinselliği zihinsel hastalıklar kategorisinden çıkaran isim. Dönemin Ulusal Sağlık ve Refah Bakanı Westerholm, “aynı cinsten iki insanın arasındaki de aşk, ne var bunda?” diyor. Kendisi gibi bir liberal olan babasının “kimseye zarar vermediği sürece insanların nasıl yaşadıklarını eleştirme” nasihatini hâlâ taşıyor. Westerholm’e göre, LGBT’lerin maruz kaldıkları hakaretler ve şiddet hâlâ büyük bir sorun oluşturuyor. Önceliği ise göçmenlere ulaşmakta görüyor. “Bizim geçtiğimiz süreci yaşamayan yerlerden gelen insanlara ulaşmamız, onları bilgilendirmemiz gerek” diyen Westerholm bu konuda herhangi bir ulusal strateji olmamasını eleştiriyor.  
 
1979’daki kararını ise “bu kararı verecek konumdaydım ve verdim,” şeklinde açıklıyor Westerholm. Yine de kadınların her zaman LGBT meselesinde daha açık görüşlü olduğunu düşünüyor, buna parlamentodaki erkeklerin zaman zaman bu konuda sessiz kalışlarını örnek veriyor. Eşcinselliğin zihinsel hastalık kategorisinden çıkarılması ise dönemin İsveç medyasında şok etkisi yaratmanın aksine olumlu karşılanmış. Birkaç yıl sonra HIV salgını Stockholm’ü de vurunca “işte Tanrının cezası” diyenler olsa da kilisesini HIV-pozitif eşcinsellere açan bir rahibi saygıyla anıyor Westerholm.
 
Roza Güçlü Hedin, Sosyal Demorkatlardan. İsveç doğumlu; annesi Türk, babası ise Kürt. Adı Rosa Luxemburg’dan geliyor, Kürtlerin de kullandığı bir isim olmasının etkisi de olmamış değil. Hedin, LGBT haklarına destek çıkan heteroseksüellerden. “İsveç’te yabancı olarak dışlanma nasıl bir şey biliyorum, kendi haklarımız için çok direndim. Ben kendi haklarımı istiyorsam, başkalarının da aynı hakka sahip olması gerek diye düşünüyorum. Aynı zamanda genç, yabancı, heteroseksüel bir kadın olarak bu tür sorunlarla ilgilenmem önemli,” diyor.
 
Kendi seçim bölgesinde LGBT haklarına ilişkin öneriler veren Hedin, Sosyal Demokratların LGBT komitesinde yer almış. Hedin’e göre İsveç’te iş yerinde yaşanan ayrımcılık hâlâ önemli bir sorun. Huzurevlerinde yaşlı LGBT’lerin nasıl bir muamele göreceği gibi sorular da bilinçlenme çalışmalarının artırılması gerektiğine işaret ediyor. Peki, LGBT haklarını savunduğunuz için Türklerden ve Kürtlerden olumsuz bir tepki alıyor musunuz diye sorduğumuzda Hedin şu yanıtı veriyor: “Olumsuzluk şöyle belli oluyor, susuyorlar.”
 
Jonas Gunnarsson da Roza Güçlü Hedin gibi Sosyal Demorkat Parti’den. Gunnarsson’a göre yasalarda önemli bir aşama kaydedilse de nefret suçlarına maruz kalanların bunları polise bildirmesi ve polisin yaklaşımı konusunda sıkıntılar yaşanıyor. Ayrıca okullarda yaşanan zorbalık da yine ele alınması gereken bir mesele. LGBT hakları için sivil toplum ve üye politik grupların oluşturduğu Intergroup’a eskisi gibi ihtiyaç duyulmadığını belirten Gunnarsson, “artık sıra her partinin ne yapacağını göstermesine geldi,” diyor.
 
Hans Linde ise Sol Parti vekili. Görüştüğümüz vekiller içinde İsveç’in bir LGBT cenneti olduğu fikrini en sert eleştiren Linde oluyor. Yasalar açısından son 20 yılda büyük bir yol kat edildiğini teslim eden Linde, İsveç’in sığınmacı politikasını yerden yere vuruyor: “Uganda ve İran gibi yerlerden gelen LGBT sığınmacılar bile geri gönderiliyor!”
 
Linde’nin eleştirdiği bir diğer nokta, İsveç’in UNAIDS tarafından da sıklıkla dikkat çekilen HIV-pozitiflere yönelik tavrı. İsveç’te HIV-pozitif kişiler tüm partnerlerine HIV-pozitif olduklarını söylemek zorunda, yoksa hapis cezasıyla karşılaşabiliyorlar. Linde, “30’dan fazla HIV-pozitif HIV statülerini partnerleriyle paylaşmadığı için hapse atıldı, çoğu durumda virüs partnere geçmemişti. İlaç aldığınız zaman                                                                                       virüs seviyeniz o kadar düşüyor ki bulaşma riski oldukça                                                                                       düşük,” diye açıklıyor.
 
Linde’nin anlattıkları arasında yerel yönetimler açısından örnek alınabilecek bir uygulama da bulunuyor: Temiz plajlara mavi bayrak verilmesi gibi LGBT’lerin homofobi ve transfobiyle karşılaşma endişesi taşımayacakları yerlere gökkuşağı sertifikası verilmesi. Gökkuşağı sertifikalı bir hastaneye eşiyle giden bir lezbiyenin kendisine heteroseksüel bir kadından farklı davranılmayacağını bilmesinin önemli olduğunu belirtiyor Linde. 14-15 yaşlarındayken İsveç taşrasının normlarına uymayan bir erkek çocuğu olarak yaşadıklarını hatırlayan Linde, gökkuşağı sertifikası uygulamasının gençlik merkezlerinde de yaygınlaşması gerektiğini savunuyor.
 
Bu söyleşi, ilk olarak Kaos GL Dergisi’nin “Kent ve Yerel Seçimler” dosya konulu 134. sayısında yayınlanmıştır.  

Etiketler: yaşam, dünyadan
nefret