28/06/2011 | Yazar: Murat Çınar

İtalya’da tren hattına karşı direnen yerel halk Maddalena’da Cumhuriyet ilan etti! Hükümet ‘elimizden geleni yapacağız’ diyor. Jandarmanın saldırısını bekleyen direnen halk ise ‘A sarà düra!’ Zor olacak!

İtalya’da Tarihi Direnişte Son Aşamaya Gelindi Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı
İtalya’da tren hattına karşı direnen yerel halk Maddalena’da Cumhuriyet ilan etti! Hükümet ‘elimizden geleni yapacağız’ diyor. Jandarmanın saldırısını bekleyen direnen halk ise ‘A sarà düra!’ Zor olacak!
 
Avrupa’nın ortasında belki yıllardır ayakta kalan tek direniş değil ancak tanıtılması gereken mücadelelerden biri olduğu kesin.
 
İtalya’nın kuzeyinde Po ovasının en batı noktasında tam da Fransa sınırında bulunur Piemonte Eyaleti. Latince tarif ve İtalyanca karışım ile oluşan isim ‘dağların ayakları’ anlamına geliyor. Dağ derken ünlü Alpler’i kastediyorum. İtalya’yı İsviçre’den ve Fransa’dan ayıran bu sıradağlar ayrıca bir eyaleti diğerinden de ayırır yani Valle d’Aosta eyaletini Piemonte’den işte o ayrım noktasında yani dağların ayaklarında doğar bu ikinci eyalet. Coğrafi ve siyasi doğuşun ardından o ayaklardan yukarı dağlara çıkarken bir de halk mücadelesi tarihi de söz konusudur. Örneğin Faşizm’e direnen Partizanlar, Katolik kilisesinin bağnazlığına yüz yıllar boyunca direnmiş olan Valdeseler veya gene yüzyıllardır anadili mücadelesi veren Occitanialılar. Halk mücadelelerine alışık topraklar son 25 yıldır çağdaş bir direnişe de destek veriyor ve onun başrol oyuncusu oluyor.
 
Belki Interrail yapanlarınız belki de Fransa’ya gitmişleriniz bilir Japonlar kadar olmasa da Fransız hükümetleri de hızlı tren delisidir. ‘Saatte şu kadar hıza ulaşan tren yaptık, okyanusun altından tren geçirdik, rayından yukarı hızlanan mıknatıs yapılı tren yarattık veya dağları deldik tüneller yaptık trenler için’. İşte o delinen dağlar arasında bizim ünlü Alp dağlarımız vardır ve o hızlı trenler(Fransızca ismi Tgv) ulusal topraklarda kalmamaktadır ve sadece insan taşımacılığına değil yük taşımacılığına da yarar.
 
Yıl 1989 zamanın Fransız hükümeti İtalya’ya ‘gel güçlerimizi birleştirelim ne de olsa Avrupa Birliği (AB) fonları var’ deyip ‘dağları delelim de hızlı yük treni yapalım’ projesini sunar. O delinecek dağların arkasında Fransa’nın Liyon kentine kadar gelmiş olan Tgv hattı hazır bulunmaktadır. İtalyan hükümeti gözü kapalı sırtında bankaları zengin eden AB fonları (borçları) ile tamam diyor. Şimdi sıra bu trenin nereden geçeceğine karar vermekte. Zamanında ismi Paris-Nice-Roma olan hat tam olarak hangi noktada Fransa ile İtalya’yı birleştirecek? 1990 yılında yapılan ön çalışma ile en ideal noktanın Val di Susa yani Susa Vadisi olduğu gözüküyor. Kısacası Fransa ile İtalya’yı Piemonte Eyaleti üzerinden bağlayan vadi. Yerleşimi seyrek yapılı, dağlık ve sanayiden uzak bir alan. Piemonte Eyaleti’ndeki büyük kentlerden uzak, tarım yapılan ve özerk dağlık bölgelerin bol olduğu bir alan. Yani bakirliğin gırla bulunduğu bir nokta.
 
Peki bir an durup da ‘Neden Val di Susa?’ diye soralım. Bunun için 1989 yılı öncesine gitmek gerekiyor. Aslında hızlı çuf çuf yapmak ‘Sam Amca’nın da rüyalarına girmiş ayak basılamayan ve insanların rahat bir şekilde yaşatılmadıkları yerlere hızlıca yük ve insan götürmek isteyen mantık ABD’yi kuruluşundan beri ve Avrupa’yı yüzyıllardır sarmıştır. Tabii ki bu hız ve ticaretin birbirine kavuştuğu durumlar birçok taşıma sektöründe görülmüştür gerek uçak olsun gerekse de tır veya gemi olsun. İşte bu insanların serbest dolaşım hakkının olmadığı zamanlardan sınırlandığı zamanlara dek ticaret için bu engel her zaman kaldırılmaya çalışılmıştır. Val di Susa Fransa ve İtalya arasındaki jeopolitik yapısından dolayı hızlı tren projesinden önce de bu ticari istilaya tanıklık etmiştir. Geniş otobanlar, ücretsiz iki büyük uluslararası yol, iki ülke arasından elektrik ticaretini sağlayan bu işe adanmış enerji yolları ve tabii ki tren rayları. Şimdi sıra işte bu tren raylarından geçecek trenleri hızlandırmak dolayısıyla rayları baştan yapmak ve tren yolu ile Avrupa’nın bir ucundan diğerine yükleri hızlıca götürmeye gelmişti. Lizbon yani Portekiz’den Kiev yani Ukrayna’ya. Ünlü İtalyan komedyen Beppe Grillo’nun da dediği gibi ‘Burda insandan önemli tutulan kavram Ukraynalılar’ın Napoli mozzarellasını hemen yemesi veya Fransız şarabının Bulgaristan’a ulaşması insanlar üzerindeki etki veya çevre önemli tutulan konular değil’. Nitekim Portekiz, İspanya ve Fransa kurala uyup Avrupa Birliği’nin yasal olarak tanımladığı önceliği olan projeler arasında altıncı olan bu büyük inşaat çalışmasını gerçekleştirmişlerdi. Şimdi sıra güneye kaydırıp rotayı İtalya’dan geçmek gerekiyordu. İşte kaldığımız nokta burası.
 
1990 yılında İtalyan Hızlı Tren Projesi TAV (Treno ad alta velocita’) olarak isimlendiriliyor ve Piemonte Eyaleti yönetimi ile ulusal devletin ortak vardığı karar ile bir proje tanıtım komitesi yaratılıyor. İlk olarak FIAT (doğum kenti Piemonte Eyaleti’nin Torino kenti) ailesinden Umberto Agnelli ile zamanın eyalet başkanı Vittorio Beltrami komite başkanları olarak seçiliyor. Bir yanda projenin geçeceği eyaletin en yüksek kurumsal kimliği öte yanda İtalya’nın en büyük vagon üretici firması FIAT’tan bir kişi, ilginç bir rastlantı. Bu müthiş ikilinin ardından komite başkanlığına Sergio Pininfarina getiriliyor. Bu sefer başkan olan kişi Piemonte Eyaleti’nde 1930 yılında kurulmuş ve İtalya’nın en büyük taşıma araçları için şase üreticisi şirketinin (Pininfarina) yöneticilerinden. Bu yıllarda bilhassa Piemonte eyaletinde ama Floransa, Bologna ve Roma’da sokak eylemleri ile bu pahalı ve gereksiz projeye karşı halk sesini yükseltiyor.
 
Tamamen ticari hedeflere dayalı bu projenin pek tabii ki doğaya ve onun içindekilere etkisi de söz konusu. Nitekim TAV’ın insan, bitki dokusu ve hayvanlar üstünde yaratacağı hasarı araştıran bir kaç akademisyen, doktor, sendikacı ve teknisyen 1992 yılında Habitat adlı bir dernek kurup halkı bilgilendirmeye başlıyor.
 
Artık bilhassa Val di Susa halkı TAV’ın gereksiz ve zararlı bir proje olduğunu anlamış ve direniş yollarını çalışır hale geliyor. 3 Mart 1996 tarihinde uzun süren hazırlıklar ardından Val di Susa’nın Sant’Ambrogio kentinde yerel halk, TAV karşıtı aktivistler ve yerel belediye yöneticilerinin katıldığı ve Habitat derneğince hazırlanan ilk büyük eylem gerçekleştiriliyor. Katılımcılar 3 bini buluyor.
 
Pek tabii ki şiddetten uzak bir halk hareketinin yüz milyonlarca Avro’lun bir uluslararası projeye karşı durması hiçbir ticari delinin kabullenebileceği bir şey olamaz. Dolayısıyla 1997 yılında isimsiz sabotajlar başlıyor. Tam da TAV tanıtım komitesi ile NO TAV yani TAV’a karşı çıkanların oluşturduğu komite arasında proje üzerinde değişikliklerin yapılması için konuşmalar başlamışken. Şantiyeler ve iş makineleri zarara uğratılıyor ve bazı yerel yöneticiler ile yerel basın sayesinde NO TAV suçlu ilan ediliyor ve böylelikle kurulan diyalog bir anda kesintiye uğruyor.
 
1999 yılında ulusal hükümetin başına geçen Massimo D’Alema’nın da desteğiyle Çevre Bakanı Edo Ronchi ve NO TAV komitesi yerel yönetim ve halkın katılımı ile ilk görüşmelere başlıyor. Ancak 24 Mart 1999 tarihinde bu bölgedeki otobanda meydana gelen bir trafik kazasında 39 kişinin hayatını kaybetmesi basın ve yerel yöneticilerce değerlendirilip Torino-Liyon arasında kurulması planlanan TAV hattının ne kadar gerekli olduğu halka inandırılmaya çalışılıyor. Yerelde ve ulusalda gerek siyasi gerekse de bilimsel bir halk mücadelesi sürerken nasıl projenin geçeceği yer seçildiğinde halka fikri sorulmamışsa 2001 yılında Fransa ve İtalya arasından halkın görüşü sorulmadan ilgili bakanlarca imzalanan bir antlaşma ile çalışmalara başlama kararı alınıyor.
 
2003 yılında ilk kazının ne zaman yapılacağı açıklandığı sürede Val di Susa halkı sessiz kalmıyor ve Borgone Susa’dan Bussoleno’ya kadar süren bir eylem gerçekleştiriliyor. Katılımcıların sayısının 20 bini bulmasının yanında yerel yönetimlerden 38 belediye başkanının katılması zamanın hükümetine ciddi bir mesaj olarak değerlendiriliyor. Otobanlar ve tren yolları işgal edilip tüm vadide hayat bir gün boyunca duruyor.
 
Zamanla Fransız ve İtalyan hükümetleri neye mal olursa olsun projenin gerçekleştirilmesi gerektiğini ve sürecin TAV’ın aleyhine aktığını belirtiyor. Nitekim vadi jandarma ve polis ile doldurulurken halka ve yerel yöneticilere sürekli projenin neden gerekli olduğunu anlatan ve zararsız olduğunu iddia eden broşürler dağıtılıyor. Bilhassa ulusal ama yerel basın da olmak üzere eylem yapılmadıkça TAV hakkında haberlere yer verilmemeye başlıyor. Avrupa Birliği ise alınan kredilerin ve hibe fonların kullanıldığını kanıtlayan çalışmaların başlamamış olduğundan yakınıyor. Böylelikle 2005 yılında Frejus noktasında ilk tünel kazısının başlayacağı ilan ediliyor ve sabit eylem kararı alan vadi halkı Bruzolo ve Borgone Susa kasabalarını işgal edip geçişleri durduruyor.
 
Bu tercihe cevap olarak 5 ve 6 Aralık 2005 tarihlerinde polis ve jandarma son derece şiddetli bir şekilde sabit eylemleri ortadan kaldırmak için saldırıya geçiyor (http://youtu.be/klIkBVe3PNU). Venaus kentine kadar cipler ve hafif tanklarla ilerleyen polis ve jandarma yüzlerce insanı yaralıyor. Hızla hazırlanan ve şiddetsiz bir cevap bir anda Susa’dan Venaus’a kadar varan bir insan seline dönüşüyor ve Val di Susa yeni yıla vadiden polisin ve jandarmanın atılması ve tünel kazı şantiyesinin işgali ile giriyor.
 
Halk direnişine dayanamayan Berlusconi hükümeti 10 Aralık 2005 tarihinde proje ve çevrenin gözlenmesi ve kontrolünden sorumlu bir komite oluşturup halka sorunların neler olduğunu ve çözümlerin neler olabileceğini araştıracaklarına söz veriyor. Bunun en temel sebeplerinden biri yaklaşan ulusal seçimler ve Berlusconi’nin bunu kaybetme riskinin yüksek oluşu.
 
Nitekim 2006 yılında yönetime gerel Prodi TAV’ın kesinlikle yapılması gerekli bir çalışma olduğunu ancak nasıl yapılacağına karar verilmesi gerektiğini belirtip bir yuvarlak masada Val di Susa’nın yerel yöneticileri ile hükümeti buluşturuyor. Bu arada NO TAV komitesi bireysel girişimlerle vadiden toprak satın alarak kazıların engellenmesini sağlamaya karar veriyor.
 
2007 yılının Kasım ayında Avrupa Birliği yeni Berlusconi hükümetinin göreve geri dönmesi ile İtalya ve Fransa’ya TAV’ın gerçekleştirilmesi için 671,9 milyon Avro veriyor. Bu sebeple vadi gene kolluk kuvvetlerince işgale uğruyor ve çalışmalar eylemlere rağmen devam ediyor. 2008 yılının Haziran ayında ise teknik komite TAV’ın rotasını değiştirerek halk direnişini kırmaya çalışıyor. TAV öngörüldüğü gibi Venaus’tan geçmeyecek.
 
Bununla beraber toplam 91 derin kazı planlanan topraklarda halk gene tepki vermeyi kararlaştırıyor ve 23 Ocak 2010 tarihinde 40 bin kişilik bir eylemle tüm Susa kenti işgal ediliyor (http://youtu.be/lHITYG8ZHbU). Bir süre çalışmasını durduran TAV projesinden ihaleyi alan şirket çekiliyor ve yenisi 23 Mayıs 2011 tarihinde çalışmaya başlamaya karar veriyor. Bu sefer de Torino-Liyon hattının geçiş noktalarından biri olan Chiomonte’de halk, polisi ve işçileri geri püskürtüp çalışmaları durduruyor. Tabii ki bu da göstericiler tarafında kan akmadan olmuyor. Onlarca yaralı.
 
Şimdi geldik günümüze, 30 Haziran 2011 Avrupa Birliği’nin TAV projesi için verdiği son tarih yani İtalya bu tarihe kadar Maddalena şantiyesini açmak ve Fransa hükümeti ile yeni anlaşma imzalamak zorunda. Ancak bu gelişmeler karşısında yerel halk, yönetimler ve ilgili siyasetçiler pasif bir rol almıyor. Maddalena’da sembolik bir cumhuriyet ilan ediliyor, yollar barikatlar ve tel örgülerle kapanıyor ve kasaba işgal ediliyor. (http://www.linkiesta.it/no-tav-chiomonte) Tek hedef şantiyenin açılmasını engellemek.
 
TAV yanlısı hükümet ve bazı yerel yöneticiler ‘elimizden geleni yapacağız’ diyor ve NO TAV komitesi temsilcileri yeni bir şiddetli eylemi yaşamaya hazırlanıyor. Söylenenlere göre 27 veya 28 Haziran akşamı sabaha karşı polis ve jandarma Maddalena eylemcilerine saldıracak ve böylelikle yıllar süren direnişin son halkası ortadan kaldırılmaya çalışılacak. Başta Torino olmak üzere birçok kentten bölgeye gönüllüler gidip ve insan kalkanı oluşturup geçmiş yıllardaki gibi bu direnişi güçlendirmeye çalışacaklar.
 
Son tarih 30 Haziran yani bu tarih itibarıyla İtalya gerekeni yapmazsa TAV bir daha finansman yüzü göremeyecek ve yıllar süren mafya-yönetim-siyaset ilişkisine karşı doğan, insanı ticaretin ardına koyan mantığa karşı çıkan, çevreyi korumak isteyen ve sosyal devletin gerekli yatırımları yapmasını savunan ve para savurganlığına karşı bir halk mücadelesi geleceğini belirleyecek, direnmek ve var olmak için. Val di Susa halkının direnişin başından beri dediği gibi: ‘A sarà düra!’ (Zor olacak!)
 
Videolar: 
 

http://www.youreporter.it/video_Scontri_in_Val_di_Susa_contro_la_Tav_video_integrale_1

 

Etiketler: yaşam
İstihdam