04/07/2007 | Yazar: Deniz Gökhan

"7 Renk 7 film LGBT Film Festivali"ni düzenlemek için İzmir Konak Belediyesi Kültür Merkezi’ne giden Kaos GL İzmir’in başvurusu “eşcinselliğin kamusal

İzmir’de baştan kaybetmek Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı "7 Renk 7 film LGBT Film Festivali"ni düzenlemek için İzmir Konak Belediyesi Kültür Merkezi’ne giden Kaos GL İzmir’in başvurusu “eşcinselliğin kamusal olmadığı” gerekçesiyle geri çevrildi. Sorumlu Leyla Dönmez'in "Vallahi hiç güleceğim yoktu. Beni çok eğlendirdiniz, bir daha gelin e mi?" demesi de cabası. Kaos GL İzmir muhabiri Deniz Gökhan’ın söyleşisi.

Toplumun her kesiminden, her türlü sivil toplum örgütünün kültür faaliyetine destek veren ve imkan sağlayan İzmir Konak Belediyesi Kültür Merkezi, sıra bir eşcinsel oluşuma geldiğinde “eşcinselliğin kamusal olmadığı” gerekçesiyle aynı imkanları tanımıyor.



Kaos GL İzmir'den Fehmi Ulusoy ve Ozan Ünlükoç İzmir Konak Belediyesi Kültür Merkezi ve yapılması planlanan "7 Renk 7 film LGBT Film Festivali" sürecinde yaşanılan ayrımcılığı ve homofobiyi anlattı.

— Yapmayı düşündüğünüz festivalde hangi filmleri göstermeyi planlıyordunuz ve neden Konak Kültür Merkezini seçtiniz?

Ozan: Film festivali için, 3 gey, 3 lezbiyen ve 1 transseksüel filmi olmak üzere, Querelle, Bent, Sommersturm, Duvarların Dili Olsa 2, Düş Gezginleri, Bound ve Transamerica'yı, belgesel olarak Yürüyoruz, Devrim Beni Aramadı, Travesti Terörü ve Naturel ile Futurel'i seçmiştik. Ayrıca ‘Türkiye Sinemasında Eşcinsellik’ konulu bir sunum da yapmayı planlıyorduk. Konak Kültür Merkezi’ni seçmemizin nedeni, merkezin muhalif oluşumların bu tür kültürel ve sanatsal etkinliklerine her zaman açık olmasından kaynaklı, tabi konu eşcinsellik olunca, yine öteki, farklı ve kabul edilemez olduk.

— Dilekçe sürecinden biraz bahseder misiniz?

Ozan: İki dilekçe verme sürecimiz oldu. Bunlardan birincisinde, Kaos GL İzmir olarak başvurduk. Ve cevap süreci tam bir hayal kırıklığı oldu. Çünkü dalga geçercesine bir homofobiyle karşılaşmayı planlamıyorduk. Dilekçeyi verdikten 20 gün sonra, hala yanıt gelmediği için, kültür merkezine gittik.

Fehmi: Etkinlik programlarını düzenleme sorumlusu Leyla Dönmez, hangi oluşumdan geldiğimizi henüz öğrenmeden önce, bize programdaki boşlukları saydı. Sonra Kaos GL İzmir'in bir eşcinsel oluşumu olduğunu öğrenince, içerideki homofobi su yüzüne çıkmaya başladı.

—Nasıl bir tutumla karşılaştınız?

Fehmi: İlk başta "ooo siz baştan kaybettiniz" yanıtını aldık. Devamında, bizim farklı ve azınlık olduğumuzu, konak kültür merkezinin azınlıklara hizmet edemeyeceğini, ayrıca kültür merkezinin bir "kamusal alan" olduğunu söyledi. Biz de, farklı olmadığımızı, bizi onların farklılaştırdığını, zaten dilekçemizi, kamusal alandan, herkes gibi, bu belediyeye vergi veren T.C. vatandaşları olarak verdiğimizi, söyledik. Ret yanıtlarını yazılı olarak istedik, veremeyeceklerini söylediler.

Ozan: İşin en acıklı yanı, odadan tam çıkarken, Leyla Dönmez 'in "Vallahi hiç güleceğim yoktu. Beni çok eğlendirdiniz, bir daha gelin e mi?" demesiydi. Devlet önünde baştan kaybettiğimiz yetmiyormuş gibi, bir de psikolojik şiddete maruz kaldık. Şimdi düşünüyorum da, son anda insanın sabrının zorlanması bu olsa gerek.

—Peki ya bilgi edinme kanunu?

Ozan: O yüzden ikinci dilekçe sürecini yaşadık. Birincisinde Fehmi’nin kişisel bağlantıları sayesinde dilekçenin kurumun kayıt defterine geçirilmesine gerek duymadık. Zaten cevabı 20 gün sonra gidince sözlü olarak alabildik. İkinci süreçte, dernek olduğundan daha ciddiye alınır düşüncesiyle, Kaos GL yoluyla dilekçe göndermeye karar verdik. Aslında ikinci başvurumuz, artık etkinliği gerçekleştirmek için bir salon edinmek amacıyla değil, yaşadığımız kurumsal sözlü homofobiyi ve ayrımcılığı kağıt üzerinde görebilmek içindi.

—İkinci başvuru sürecinde de aynı durumla mı karşılaştınız?

Ozan: (gülüyor) Hayır, o kadar değil ne yazık ki… Oraya tüm kalkanlarımızı kuşanıp gittik. Çünkü Leyla Dönmez'le tekrardan bir tartışma çıkma olasılığı yüksekti. Ancak o gün dilekçeyi vermeye gittiğimizde kendisi yoktu.

Fehmi: Bu sefer her detayı ince ince düşündük. Birinci dilekçemizde yer ve zaman belirtmiştik. İkincisinde, almayı umduğumuz yazılı yanıtta "programımız uygun değil" cevabını almamak için, yer ve zaman ibaresini "merkezin programına uygun bir zaman ve yer" olarak değiştirdik. Filmleri de baştan, zaten her yerde gösterilen, reddedemeyecekleri filmler olarak seçmiştik. İkinci seferde dilekçeyi kaydettirmek üzere Leyla Hanımın yardımcısı, Aylin Hanıma verdik. Ancak kurumda dilekçe kayıt defteri yokmuş. Sözlü olarak çalışıyorlarmış.

Ozan: İzmir Konak Belediyesi’ne bağlı Konak Kültür Merkezi gibi bir devlet kurumunda dilekçe kayıt defterinin olmaması ilginç bir durum ve elbette, onların işine gelen bir yöntem.

— Sonrasında ne yaptınız?

Fehmi: Dilekçeyi vermekten başka bir şansımız yoktu. Ayrıca müdür ile gidip konuşarak ikinci dilekçenin akıbetini bozmak istemedik. 15 gün sonrasını beklemeye karar verdik.

—Sonuç?

Ozan: Hala bir yanıt alabilmiş değiliz. Belediyenin bir kurumundan hizmet alıp alamamak, tamamıyla onların kendi ahlaki değer yargılarıyla değerlendirilecek.

Fehmi: Dilekçemizin değerlendirilmeden, bir kenara atıldığından bile şüpheliyim.

—Son olarak…

Fehmi: Karşı duruşa geçmek en mantıklısı. Alternatifleri belki de biz üretmeliyiz. Yine de Konak Kültür Merkezi'nde yaşanılan ayrımcılığa karşı, Türkiye Cumhuriyet'inde yaşayan bireyler olarak tepki göstermeliyiz diye düşünmekteyim.

Ozan: Bu ülkede devletten hizmet alabilmek için, ille de Türk, Müslüman, Sünni ve heteroseksüel mi olmamız gerek? Elbette bu işin peşini bırakmayı düşünmüyoruz. Elimizden ne geliyorsa yapacağız. Farklı ve azınlık olanların, baştan kaybetmeyeceği bir ülkede yaşamak istiyoruz çünkü. (DG/UY)

Etiketler: insan hakları
İstihdam