15/03/2015 | Yazar: Umut Güner

Kaos GL’nin düzenlediği 4. Uluslararası Feminist Forum’da dergi ve yayınevlerinden kadın yayıncılar bir araya geldi.

Kaos GL’nin düzenlediği 4. Uluslararası Feminist Forum’da dergi ve yayınevlerinden kadın yayıncılar bir araya geldi, kadın yayıncılık deneyimlerinin patriarkanın ve heteroseksizmin dönüşümünde nasıl bir rol oynadığını tartıştı.
 
Kaos GL Derneği’nin bu yıl dördüncüsünü düzenlediği Uluslararası Feminist Forum’un ilk günü (14 Mart) kadın yayıncılık deneyimlerinin tartışılmasıyla devam etti. Forum’un ikinci oturumunda Kaos GL’nin çok fazla tartıştığı “kadın yayıncılık deneyimlerinin patriarkanın ve heteroseksizmin dönüşümünde nasıl bir rol oynadığı” sorusu tartışmaya açıldı.
 
Kaos GL Dergisi editörü Aylime Aslı Demir’in moderasyonunda yapılan oturuma kadın yayınevlerinden yayıncılar katkı sundu. Oturumu açan Demir, birçok alanda yayınların editöryal ekiplerinde kadınların yer alamadığını belirterek, “Kadınlar sadece kadın üzerine LGBTİ’ler ise sadece LGBTİ meselesi üzerine yazabilir gibi bir algı var. Sen bunu eleştirildiğinde ise kimlikçilik yapmakla itham ediliyorsun” dedi.
 
Oturumda söz alan konuşmacıların sunumlarından satırbaşları şöyle:
 
Otonom Yayınları’ndan Münevver Çelik: “90’ların ikinci yarısında üniversitelerin metalaştırılmasına karşı mücadele üretiyorduk ve yayıncılığa başlamak gibi bir derdimiz yoktu. Ancak bunun farklı alanlarda yaşandığını gördüğümüzü, sermaye ilişkilerine tabi edildiğimizi fark ettiğimizde bunun içinden nasıl çıkabiliriz sorusunu sormaya başladık. Bir sürü arayış olduğunu fark ettik. Beslenebileceğimiz kaynakları araştırmaya başladık. Yayınevi kurmadan önce öğrenci dergisi çıkartıyorduk. Sonra yasallaşmak için kayıtlı hale gelmemiz gerekiyordu. Üniversitenin içinde üniversite ortamı daha rahat.
 
“Yayın çizgimizi oluştururken de 80’lerden sonra politik paradigmanın değişmiş olmasından etkilendik. Ortodoks Marksizm dışında kalan bütün Marksizmler’i tartışmaya açmaya çalıştık.  Feminizm zemini üzerinden yayınladığımız kitaplarda ise, İtalya’daki otonomist Marksizm’in, işin reddine, sermaye ilişkilerini direniş üzerinden okuma geleneğine dayanıyor.”
 
Metis Yayınları’ndan Müge Sökmen: “Metis Yayınları hakkında konuşmak için yirmi yıl kadar geriye, 12 Eylül 1980’e gitmek gerekiyor. Solcu aktivistlerdik. Başımıza düşen darbe sonrasında da devam etmek istedik. Bunu hem bizden daha şansız olan arkadaşlarımıza borçlu olduğumuzu düşündük hem de devam etmek istedik. İlk başta 7 kişi başladık sonrasında 2 kişi kaldık, filen 35 yıldır yayıncılık yapmaya çalışıyoruz.”
 
“Senin normal halin denen şeyin nasıl şiddetle kurulduğunu görmeye çalıştık. Devletin örgütlenişini görmeye çalıştık, cinsiyete dayalı şiddeti belgelemeye çalıştık, Kemalizm, din, siyasal İslam nasıl etkilemiş, kadınların mücadelelerine bakmaya çalıştık, cinselliği ve heteroseksizmin kuruluşuna ve ideolojileştirilmesine bakmaya çalıştık, kadın tarihine bakmaya çalıştık, edebiyat alanında cinsiyet meseleleriyle uğraşan yayınlar bastık.”
 
Sel Yayınları’ndan Pınar Büyüktaş: “Sel Yayınları LGBT serisi de yapan bir yayınevi. Bu da bizi dinamik tutan ve sorgulatan bir şey yaptığımız. Sadece kuramsal bir yerden gitmiyoruz, hem teoriyi hem edebiyatı sorgulayan bir yerden gitmeye çalışıyoruz. Queer Tahayyül ilk çıkan kitabımızdı. Ben hep sorgulamaktan bir yana ekibimin üyesiyim. Queer kelimesinin nasıl kullanacağımız konusunda savları tartışabiliriz ama her koşulda ikna olacağım anlamına gelmiyor.”
 
Pazartesi dergisinden Beyhan: “Pazartesi 1994 yılında kurulmuş feminist bir dergi, kadın hareketinin geldiği bir noktanın sonuçlarından biri. Kadınlar dünyadaki her şeyle ilgilenir, ve her şeyi değiştirmeye karar verir kendi kaderleri de dahil diyerek çıkan bir dergi. Benim gibi birçok kadın oradan geçti. Haberleri yaparken de faaliyet yürütürken, yayın dünyasının aksine heteroseksist ve cinsiyetçi baskılarla karşılaşmadık, çok şahane bir tecrübe idi. Ayıp köşe ve Burdur Cezaevi’ne yapılan operasyondan yargılandık. Kadınlar fantezilerini yazıp gönderdiler. Gündemi belirleyen ve gündem için fikri sorulan bir yayına dönüştü. Aynı zamanda feministler ne diyor sorusunun yanıtı bulundu. Son iki yılında dosyalar halinde yayınlandı. Aşk ve cinsellik yok sattı. beden, aile, din, emek sayıları daha az sattı. Yayıncılıktan kopmak istemediğimiz için güldünya ile devam ediyoruz.
 
Amargi’den Ceren: “Hüzünlü bir konuşma olabilir. 9 senemizdeyiz, 36. sayıyı çıkartacağız. Bu sayımız, “adına da derler seks” haziranda veda sayımız var. Sonrasında web sitesine geçeceğiz. Amargi kadınlara kendi yazılarını yazabilecekleri bir alan açtı. Feminist sözün kendisi kadar, bu alanın nasıl örgütlendiği önemli.”
 
Amargi’den Meral Akbaş: “Dergi sonrasında web sitesinde nasıl devam edeceğimize ilişkin bir tartışma var. Amargi’nin 9 senedir yarattığı bir hikayemiz var. Kendi içimizden bir fanzin neden çıkmasın diyoruz. “Atargi” olabilir adı. Bir derginin düzene, patriyarkaya nasıl etki yaptığını görmek çok zor, bakabileceğiniz tek yer okuyucuyla nasıl ilişki kurabildiği. Dergide bir dönüşüm var. Çıktığı yerden politika ve teorinin birbirinden çok uzak olmadığı, kadının hayata dair söz söylemesi gerektiğine ilişkin bir dergi. Teorinin konusu olmadığını düşünülen bir ok konuyu bu alana taşımaya çalıştı. Kadınlar her şeye dair yazabilirler, başka bir şeylere ilişkin yazabilir.”
 
Feminist Politika’dan Öykü: “Sosyalist Feminist Kolektif’in bir yayın organı olan Feminist Politika 2008’den bu yana düzenli olarak 3 ayda bir yayınlanıyor. Belirli bir editör ekibimiz yok, sabit bir yayın kurulumuz yok. Rotasyonla yayın kurulu yenileniyor. Mümkün oldukça dosya konusu odaklı toplantı yapıyoruz. Bu konuyu mümkün oldukça geniş katılımlı bir toplantıda belirliyoruz. Kafa ve kol emeğini eşit bir şekilde yaymaya çalışıyoruz. Hiyerarşiden azade bir işleyiş kurmaya çalışıyoruz. Dağıtımcılarla çalışmıyoruz, kendimiz dağıtıyoruz.
 
Deli Kadın dergisinden Eda: Biz çok genç bir dergiyiz. Canımız ne isterse onu yapıyoruz. Küçük yayın çıkartmanın zorluklarını yaşıyoruz. Düzenli olarak matbaaya gitmek zorunda kalıyoruz. Kadın yayıncılığının bu açıdan önemli olduğunu düşünüyorum, matbaacılar erkek sitesi ve orda kadınları görmekten rahatsız oluyorlar. 3 aylık feminist sanat ve edebiyat dergisi olarak çıkmaya çalışıyoruz.
 
Hakemli Fe Dergi’den Ezgi Sarıtaş: Fe Dergi KASAUM’un hakemli dergisi, yılda iki sayı çıkıyor. Hakemli yazıların yanında diğer birçok alanda yazıda yayınlıyoruz. F-dergi diğer dergilerden farklı bir yol izlemiyor. Kadınların yayıncılık yoluyla kamusal alana dahil olma çabası diyebiliriz. Fe Dergi sınırlı akademik bir çevrenin okuduğu bir dergi değil. Ne kadar okunuyor diye bakıyoruz. Yazılara baktığımızda alan bilgisinden, yeniden uyarlandığı bir akademik kurul ve yayın kurulu işletiyoruz. Yazıları geri göndermiyoruz, hakemlerimiz, yazarlarımızı desteklemeye çalışıyoruz, akademik alanın kendi hiyaraşisini yıkmaya çalışıyoruz. Akademisyenlerle güçlendirmeye ve eril bir alanla karşılaşmamaları için alan oluşturmaya çalışıyoruz.
 
Hakemli KaosQ dergisinden Ayşe Uslu: “KaosQ altı ayda bir yayınlanacak. Henüz birinci sayımızla çıktık. Beden dosya konumuz olacak. Kaos GL ve Ankara Üniversitesi’nin ortak yürüttüğü dersler doğrultusunda çıktı. Dergi sürecinde sokak hareketlerin kendi üzerine dönüp düşünme ve bu düşünümü üretime dönüşme potansiyelini gördüm. Akademide sınırlayıcı engellerle karşılaştığımı gördüm. Sadece elle tutulur engeller değil görünmeyen elle tutulmayan engeller de var. Bilgi üretmenin kendisine koyduğu engeller var. Sınırlayıcı bir yanı var. İnsanların üretim yapmaya dönük bir ihtiyacı var ama bunun için bir platform yok. Bu ihtiyaçlarla bu fikir etrafında toplanmaya ve projeyi somut anlamda şekillendirmeye çalıştık. Teori ve çalışmalar kısmını ayrılarak ilerlemek istedik. Teorileştirmenin kendisini de sorgulamak istiyoruz.”
 
İlgili haber:

Etiketler: kültür sanat
İstihdam