31/07/2006 | Yazar: Kaos GL

'Kadının Adı’ Artık Yok! Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Gazeteciliği, dergi yöneticiliği ve köşe yazarlığının yanı sıra 'Kadının Adı Yok' adlı satış rekorları kıran kitabıyla bir dönem kadın haklarının simgesi haline gelen Duygu Asena, dün sabah hayata veda etti. Asena, iki yıldır beyin tümörüyle mücadele ediyordu.

KAOS GL

Duygu Asena, 19 Nisan 1997 tarihli köşe yazısında şöyle diyordu: "Bugün benim için çok önemli bir gün. Kim bilir yeryüzünde daha kaç kişi için aynı ölçüde önemlidir bugün. Bugün benim için önemli çünkü 19 Nisan'da dünyaya geldim. Kocaman evrende bir hücreden bile küçük olan ben, o milyarlarca canlı yaratık içinde en önemli şey kendimmiş gibi bir 19 Nisan'ı böyle önemsiyorum işte..." Duygu Asena doğum gününü önemsediği gibi, Türkiye de onu önemsemişti. Gazeteciliğiyle, çıkardığı kadın dergileriyle, yazarlığıyla, kadın hakları öncülüğüyle, tabulara kafa tutuşuyla, erkeklerle didişmesiyle 'rüzgâr gibi geçti'... İki yıl önce beyin tümörü teşhisi konulan Duygu Asena, dün sabaha karşı 60 yaşında hayata veda etti.



Pedagog, metin yazarı, dergici…

Duygu Asena, 19 Nisan 1946'da İstanbul'da doğdu, Kadıköy Özel Kız Koleji, ardından İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde pedagoji bölümünden mezun oldu. Haseki Hastanesi Çocuk Kliniği ve İstanbul Üniversitesi Çocuklarevi'nde pedagog, bir reklam şirketinde metin yazarı olarak çalıştı. Gazeteciliğe 1972 yılında Hürriyet gazetesinde başladı. Kelebek ekinde köşe yazarı, Ayrıntılı Haber gazetesinde muhabir olarak çalıştı.

1976-78 arasında Man Ajans'ta metin yazarlığı yaptı, 1978 yılında Gelişim Yayınları'na genel yayın yönetmeni olarak girdi. 'Kadınca', 'Onyedi', 'Ev Kadını', 'Bella Bayan', 'First', 'Kim', 'Negatif' dergilerini yönetti. Bu dönemde Söz, Sabah ve Güneş gazetelerinde köşe yazarlığı, yöneticilik ve röportaj yazarlığı yaptı, 1992-1997 arasında TRT-2'deki 'Ondan Sonra' programını hazırlayıp sundu. Milliyet gazetesinde başladığı köşe yazarlığını Cumhuriyet, Yarın ve Vatan gazetelerinde sürdürdü. 1987 yılında yayımlanan ve bir yıl içinde 40 baskı yaparak satış rekoru, ardından filme çekilerek gişe rekoru kıran 'Kadının Adı Yok' kitabıyla ünlendi. Bu kitap, 1998 yılında Başbakanlık Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu tarafından muzır bulunarak yasaklandı. İki yıl süren dava sonucunda yayımına tekrar izin verilen kitap, aynı yıl yönetmen Atıf Yılmaz tarafından filme alındı. Bu kitabın devamı niteliğinde olan 'Aslında Aşk da Yok', 1998'de yayımlandı.

Asena'nın diğer kitapları ise şöyle: 'Kahramanlar Hep Erkek', 'Değişen Bir Şey Yok', 'Aynada Aşk Vardı', 'Aslında Özgürsün', 'Aşk Gidiyorum Demez' ve 'Paramparça'.

Yazarlar üzgün: Ölümü zamansız

Pınar Kür: Hem dergisiyle hem de kadın haklarıyla ilgili çalışmalarıyla kadınlara öncülük etti. Hastalığını biliyordum ve bu belki de onun için bir kurtuluştu diye düşünüyorum ama Türkiye'deki kadınlar için çok büyük bir kayıp. Hepimizin başı sağ olsun.

Buket Uzuner: Hem arkadaşım hem de Türkiye için çok önemli bir figürdü. Duygu çok büyük sosyolojik bir yol açıcıydı ve kendinin ne olduğunun farkındaydı. Çok acı, herkesin başı sağ olsun.

Ayşe Kulin: Kadınların uyanışında, kadının toplum hayatına girişinde Cumhuriyet'ten sonra ikinci adımdır Duygu Asena. Kadının cinsiyetini fark etmesini ve Anadolu kadınının kimliğini fark etmesini sağladı. Kadının gelişimine ve taşra kadınının ezilişine ışık tuttu. Daha çok işler yapabilirdi, ölümü zamansız oldu.

'Kadın bilinçlenmesinin önünü tek başına açtı'

Kadın örgütleri 'öncü'lerinin ardından yazdı: Türkiye'de kadın bilinçlenmesinin önünü en tutucu olunan dönemde tek başına açan kocaman yürekli bir kadındı... İçimize kurt düşüren ilk kadındı...

Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) Genel Başkanı Prof. Dr. Türkan Saylan:

"Duygu Asena, 'ÇYDD'nin üniversiteli kardelenlerinin önderlerinden biriydi. Asena, Türkiye'de kadın bilinçlenmesinin önünü tek başına ve en tutucu olunan bir dönemde açan, kocaman yürekli, yaratıcı ve yapıcı bir kadındı. Yazıları, duruşu ve onuruyla milyonlarca kadına, erkeğe yol gösterdi, örnek oldu. Onu çok arayacağız. Işıklar içinde yatsın."

İstanbul Üniversitesi Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdür Yardımcısı Prof. Dr. Türkel Minibaş:

Duygu 80'lerin karanlığına karşı duruşun simgesiydi. 'Kadının Adı Yok'la kadın ezilmişliğine karşı çıkarken, baskı ve şiddeti toplumsallaştıran tüm zihniyetlere de karşı duruyordu. Özellikle de 12 Eylül rejiminin travmasından kurtulmaya çalıştığımız, en doğal hak ve özgürlüklerin bile lütuf gibi sunulduğu o günlerde... Türkiye eğitimli, meslek sahibi kadınların bile yasa gücüyle sahip olduğu hak ve özgürlüklerini kullanmakta nasıl zorlandığını, kullananların nasıl dışlandığını Duygu'nun kaleminden öğrendi. Geriye dönüp, kitabın sayfalarını karıştırdığımda Duygu'nun 'Kadının Adı Yok' derken 'Toplumun adı yok' dediğini şimdi daha iyi anlıyorum. 'Kadının Adı Yok' kitabı bu yüzden bir başkaldırı kitabıydı, 12 Eylül'e, Türkiye'nin susturulmasına karşı çıkıştı. Sevgili Duygu, yıllar önce kadınları "Yasalar size hak ve özgürlük tanısa da adınız yok" diye uyarırken çok haklıydın. Senin seslendiğin kadınlar ne köyde büyümüştü, ne de eğitimsizdi. Ekonomik bağımsızlıkları da vardı. İstedikleri partiye oy da verebiliyorlardı, ama... Yasalardaki eşitliklerin yaşamda geçerli olmadığını bir türlü öğrenememişlerdi.

'Meselemiz emin ellerdeydi'

Pazartesi Dergisi Yazı İşleri Müdürü Beyhan Demir:

Hastalığını duyunca Pazartesi'nin Ekim 2004 sayısında ona geçmiş olsun dileklerimizi yazmıştık. Sonra 2005 yazında evinde ziyarete gitmiş, o sayıyı götürmüştüm ona. Gülümseyerek uzun uzun baktığı sayfada, adlarını hiç duymadığı bir sürü kadının kendisine yazdıklarını ona okuduğumda yüzündeki mütevazı gurur ona saygımı bir kat daha artırmıştı. Bugün kendime onunla çoğu zaman aynı şeyleri düşünmesem de feminist diyorsam; içime kurt düşüren ilk kadın olduğu, kimsenin yazmadığı birçok şeyi inatla yazdığı, hayata karşı sürdürdüğü uzlaşmaz tavrı, feminizmin bu topraklarda tanınmasındaki emeği içindir. Ve bu nedenle ona bir kez daha teşekkür etmem gerektiğini düşünüyorum. Duygu Asena kadınların özgürlüğü konusunu bu ülkenin gündemine naif ama inatçı bir üslupla soktu. Çalıştığı her gazetede onun yazısını görmek, oralarda 'bizim' meselemizin emin bir elde olduğu duygusunu yaşattı bize. Çıkardığı dergilerde feministlerle birlikte çalışarak birçok radikal konunun tartışılmasına vesile oldu.

'Cinsel haklar konuşulmazken...'

Kadının İnsan Hakları Vakfı Koordinatörü Pınar İlkkaracan:

Türkiye'de kadın haklarının kamuya mal olmasını sağlayan kişidir Duygu Asena. Senelerce önce daha kadın hareketi bile cinselliği ele almamışken, bu konu hala tabuyken Duygu inanılmaz bir cesaretle kadınların cinsel hakları için mücadele etti. Öyle bir zamanda büyük bir cesaretle kendi yaşamından örnekler anlattı kitabında. Bu yüzden saldırılara uğradı ve hep tek başına mücadele etti.

Amargili Kadınlar:

Biz Duygu'yu hep sevdik. Çünkü onun gibi bir avuç kadının sınırsız sevgisiyle harmanlanarak doğduk. 2001 yılının başında, Duygu'nun da içinde olduğu Kadın Dayanışma Grubu, bir umut çiçeği gibi açmıştı.
Amargi, Kadın Dayanışma Grubu'nun tartışmaları içinde şekillendi. Sonra Duygu Asena'yla bağımız hiç kopmadı. Bize mücadelesini anlatırdı. Cinsellik üzerine politika yapmanın ceremesini nasıl çektiğini, nasıl lanetlendiğini, bununla başa çıkmanın ne kadar zor olduğunu...
Biz, tüm yaşananlara rağmen nasıl kadınca bir doğallığı sürdürdüğünü, nasıl yumuşak bir gücü ayakta tuttuğunu hayretle gördük.

Avukat Canan Arın:

Kadın hareketinin yaygınlaşmasında yaptıklarıyla, yazılarıyla çok önemli bir isimdi. Çok üzüldüm. Türkiye'de en önemli sorun kadının cinsel haklarının kabul edilmeyişi. Bu konuda çok önemli çalışmalar yaptı, Türkiye önemli bir neferini kaybetti.

Sanatçı Deniz Türkali: Çok sevdiğim bir arkadaşımdı ve kesinlikle olmaması gereken bir çağdaydı. Bekliyordum ama çok üzgünüm.



'Kadının Adı Yok' ve bir altüst oluş

Müge İplikçi

Duygu Asena'nın kitapları, dünyanın genel gidişatına, cinsiyetçiliğine kahramanlarıyla kafa tutan, kapladıkları alanla hareket eden yapıtlardır. Yazarını uzak bir geçmişin içinde görmemizi engelleyecek zamansızlıkta ve işaret ettikleri toplumsal doku anlamında her zaman anın içindedirler... 'Kadının Adı Yok' ise bu sürecin temelini oluşturması bakımından bir milattır. Kitabın basıldığı 1980'li yıllar, dayanışmadan uzak, güçsüz, bencil, baş eğmiş insan nüvesinin göle çalınmaya başladığı dönemlerdi. Kısaca, modernitenin Türkiye'ye meşru anlamda asıl faturayı kesmeye hazırlandığı dönemler.

Gelecekteki haritalarımız belliydi: Korkacaktık, en çok da kendi siluetlerimizden. Onur ve haysiyetin kapı dışarı iteleneceğinin işaretleri veriliyor ve en iyisi 'bu' deniliyordu. 'Kadının Adı Yok', o dönemde, bireyi yalnızlaştırma çabalarının devreye sokulduğu, feminizmin, diğer marjinal tanımına uyan hareketlerle birlikte şişirildiği bir dönemde karşımıza çıktı.

Feminizmin, butik hareketi zihniyetiyle, zararsız, etkisiz, itkisiz, her dağda açan papatyalar misali bir karşılığa gönderme yapmasının planlandığı bir süreçteydik. 'Kadının Adı Yok', böyle bir zamanda okuruyla buluştu buluşmasına ancak genelgeçer beklentileri de altüst etti! Gerçekçiliğini gündelik hayatın içine saklı tortularından alıyordu; dahası, 'Kadınca' dergisinin sahiciliğinde olduğu gibi kendi kendine tanıklık eden bir dokuya sahipti. İçtendi. Yaşamın kurgulanışına varlıklarıyla 'dur' diyen dinç kahramanlara sahipti.

Hayallerimin Kafdağı'nda gezindiği 80'li yıllardan sonra, asıl politikanın gündelik hayatın içinde yaşandığı ve değişim fikrinin yüce ideallerin düzenlenmesiyle artık pek mümkün olamayacağı bir zamanda bir kez daha okuduydum 'Kadının Adı Yok'u. Zamanın 'baş eğmiş' insanı artık kutsamakta olduğu ve mayanın artık tuttuğu, tepki ve beklentilerin 'seri üretildiği' bir dönemdi. Ve içime nedeni çok belli bir umut ışığı doğmuştu.

Temsillerin, ego ve kimlik dertlerinin ortasında 'kendi olabilme' kavramının, hem kadınlara hem de erkeklere, kısaca 'bize' hatırlattığı haysiyet duygusuydu bu, satırlardan yansıyan. Duygu Asena denilince içimden geçen rüzgârın karşılığı hep bu olacak.

Kaynak: Radikal, 31 Temmuz 2006

Etiketler: kültür sanat
İstihdam