13/06/2006 | Yazar: Kaos GL

Sinemada travestilik akla nedense ilk olarak kadın kılığına giren erkekleri getirir. Halbuki sinema tarihinde erkek rolleri üstlenen kadınlar da azımsanmayacak sayıda. Biz de bu hafta gösterime giren ve Felicity Huffman'ın transeksüel adayı bir babayı canlandırdığı 'Transamerica/Transamerika' vesilesiyle sinemanın bu karakterlerine gözatmak istedik. Haliyle listede doğrudan bir erkeği canlandıranlar da, erkekliğe doğru yol alan kadınları canlandıranlar da mevcut.

Sinemada travestilik akla nedense ilk olarak kadın kılığına giren erkekleri getirir. Halbuki sinema tarihinde erkek rolleri üstlenen kadınlar da azımsanmayacak sayıda. Biz de bu hafta gösterime giren ve Felicity Huffman'ın transeksüel adayı bir babayı canlandırdığı 'Transamerica/Transamerika' vesilesiyle sinemanın bu karakterlerine gözatmak istedik. Haliyle listede doğrudan bir erkeği canlandıranlar da, erkekliğe doğru yol alan kadınları canlandıranlar da mevcut.

KAOS GL

Erman Ata Uncu

Hamlet (1921)

Sinemada Shakespeare'den yapılan değişik versiyonların bolluğu, yazarın kahramanlarının cinsiyetlerini de etkiliyor. Türkiye'de ilk akla gelen Fatma Girik'in Hamlet'i canlandırdığı Metin Erksan filmi 'İntikam Meleği'. Ama ondan öncesi de var. Sessiz sinema starlarından Danimarkalı Asta Nielsen, 1921 tarihli filminde Prens Hamlet'i Prenses Hamlet'e çevirmişti. Bu versiyonda Hamlet, entrikacı annesi tarafından erkek kılığına sokulan bir prenses. Marlene Dietrich, Greta Garbo gibi ikonların önderi Asta Nielsen, bu projesini gerçekleştirebilmek için kendi yapım şirketini kurmuştu.

Orlando (1992)

Virginia Woolf'un fantastik eseri 'Orlando', belki de sinemaya uyarlamak için en son akla gelecek romanlardan. Hikâyenin ortasında kadına dönüşen doğaüstü asilzadenin asırlar süren macerası, dekor, kostüm gibi engellerin yanı sıra böyle bir rolün kime oynatılacağı konusunda da yapımcıları kara kara düşündürtecek nitelikte. Ne var ki yönetmen Sally Potter, rolü Derek Jarman'ın ilham perisi Tilda Swinton'a oynatmaya karar verdi de 'Orlando' layığıyla perdeye geldi. Tilda Swinton, erkek olduğu sahnelerde tam gravürlerinden fırlamış bir asil gibi.

Transamerica/Transamerika (2005)

Yol filmlerinin en göze çarpan geleneği, kahramanların genelde pek de farkında olunmayan eksantrik karakterlerden seçilmesi. 'Yağmur Adam', 'Paris Texas', 'Sugarland Express' türün bu özelliğini destekleyen filmler. 'Transamerika' ise eksantriklik konusunda öncüllerini fersah fersah geride bırakacak kahramanlara sahip. Film, transeksüel adayı bir babayla, fahişelik yaparak geçinen ergen oğlunun yolculuğunu konu yor. 'Desparate Housewives'tan tanıdık Felicity Huffman da bir travestiyi canlandırarak oyunculuk gücünün sınırlarını zorluyor. Bree'nin muhafazakâr giyimiyle, katı tutumuyla perdeye şimdiye kadar gelen travestilerden farklı bir yerde durması, Huffman'ın işini daha da zorlaştırmış olmalı. Ama oyuncu, Oscar adaylığıyla da taçlandırılan incelikli performansıyla rolünün tüm zorluklarının üstesinden geliyor.

Victor/Victoria (1982)

Kadın taklidi yapan bir erkeği taklit eden kadın... 1933 yapımı Alman filminden uyarlanan Blake Edwards müzikali 'Victor/Victoria'nın kahramanının durumu bu. İş bulmakta zorlanan soprano, şansının açılması için kendini, kadın taklidi yapan bir erkek olarak tanıtıyor. Dönemi için 'kafa karıştırıcı' bu müzikal komedinin divası Julie Andrews. 'Mary Poppins'le 'Neşeli Günler'in yumuşak yüzlü yıldızı, 1930'ların maskülen kostümlerini giyip kısacık saçlarını biryantinle arkaya yatırdığında da, ihtişamlı 'drag queen' kimliğine büründüğünde de starlığının hakkını veriyor.

Köçek (1975)

Hangi Yeşilçam starı, sinema kariyerinin başında bir erkeği canlandırdı? Cevap basit. Müjde Ar, TRT dizisi 'Aşk-ı Memnu'yla ünlendikten hemen sonra Yeşilçam'ın yolunu tuttu ve ilk filmlerinden 'Köçek'te hermafrodit bir karakteri oynadı. Nejat Saydam'ın yönettiği filmde Müjde Ar, başlarda sokaklarda top koşturan bir mahalle çocuğu. Geceleri para kazanmak için köçeklik yapıyor. Bir gece tecavüze uğrayıp erkeklik organı kesildikten sonra kadın kimliğine bürünüyor ve eski arkadaşı Mahmut Hekimoğlu'na âşık oluyor.

Boys Don't Cry/Erkekler Ağlamaz (1999)

1993 yılında kendini erkek olarak tanıtan ve cinsiyet değiştirme ameliyatı için gün sayan Teena Brandon önce tecavüze uğramış, sonra da bir katliamda can vermişti. Yönetmen Kimberly Peirce, bu üçüncü sayfa cinayetinin nasıl meydana geldiğini perdeye getirmek istemiş. Peirce'in elindeki en büyük kozu Hilary Swank. Bu filme kadar tanınmayan Hilary Swank, Teena Brandon'ı o kadar büyük bir başarıyla canlandırdı ki, Akademi de bu performansı bir Oscar'la ödüllendirmeden edemedi.

Offside/Ofsayt (2006)

İranlıların gündelik hayatlarına yedirdikleri birkaç ufak oyunla baskıcı rejime kafa tuttukları konusundaki bilgimizi biraz da İran sinemasına borçluyuz. Jaafar Panahi imzalı 'Ofsayt'ın kahramanları da kılık değiştirerek İslami rejimin cinsiyet ayrımcılığına kafa tutuyor. Futbol delisi genç kızlar, İran'da kadınların stadyuma girmesi yasak olduğundan erkek gibi giyinip maçın yolunu tutuyor. Yönetmen, bu futbol fanatiği kadınların hikâyesi üzerinden İran'da kadın olmanın zorluklarını espirili bir dilde perdeye getiriyor. Favori futbolcusunu seyretmek için askeri üniforma giyen, kendini 'dripling kraliçesi' olarak tanıtan genç kızlar da sinemanın akılda kalan erkek kılıklı kadınları arasında yerlerini alıyor. Film İran'da sorun yarattı.

Queen Christina/Kraliçe Kristin (1933)

Kuzeniyle evlendirilmeye çalışılan İsveç kraliçesi Christina, İspanyol elçi Don Antonio'ya âşık oluyor. Tabii ki birinin Protestan diğerinin Katolik olması sorun yaratıyor. Ama konumuz açısından asıl ilginci, Christina'nın erkek gibi giyinmeyi tercih etmesi. 'Queen Christina/Kraliçe Kristin' Greta Garbo'nun sinema tarihine androjen ikon olarak geçmesinin sebeplerinden. Garbo'nun ününün doruğundayken, erkek gibi giyindiği bilinen ve biseksüel olduğu tahmin edilen Kraliçe Christina'yı canlandırmayı seçmesinin bir sebebi olmalı. Christina'nın hemcinsleriyle ilişkileri haliyle 1930'larda çekilen bir filmde perdeye gelemiyor. Ama hizmetçilerinden biriyle arasındaki yakınlaşma, sezgisi kuvvetli izleyicilerin dikkatinden kaçmıyor.

Morocco/Fas (1930)

Marlene Dietrich, Almanya'da çektiği 'Mavi Melek'le dönemin izleyicilerini büyüledi. Ama onun yıldızlığını perçinleyen, Hollywood yapımı ilk filmi 'Morocco/Fas' oldu. Arasıra erkek kılığına giren bir bar şarkıcısını canlandıran Dietrich'in en ünlü pozlarından biri de bu filmden alınan silindir şapkalı ve smokinli pozu. Yönetmen Josef von Strenberg'in özel ışık teknikleriyle daha da özelleşen bu poz (Dietrich daha sonra da her filminde bu tekniklerin kullanılmasını istedi) Marlene Dietrich'in perde kişiliğinin ayrılmaz parçası.

Kaynak: Radikal İki, 11 Haziran 2006





Etiketler: kültür sanat
İstihdam