03/04/2007 | Yazar: Anıl Üver

‘Milyonlarca kadın çoktan AIDS’ten ölmeye mahkum olmuş durumda; ama HIV salgınıyla kadınlara karşı işlenen insan hakları ihlallerine yönelik acil bir şeyler yapılırsa başkalarının hayatı kurtulabilir.

“Milyonlarca kadın çoktan AIDS’ten ölmeye mahkum olmuş durumda; ama HIV salgınıyla kadınlara karşı işlenen insan hakları ihlallerine yönelik acil bir şeyler yapılırsa başkalarının hayatı kurtulabilir. Kadınların, kendilerini HIV enfeksiyonunu riskiyle karşı karşıya bırakan faktörleri kontrol edebilmelerine yönelik stratejilerin geliştirilmesi çok önemlidir. İnsan haklarını kadınlar için somut olarak destekleyip devam ettirecek ve hak ihlallerine yönelik yaptırımlar getirecek mekanizmalar oluşturulmalıdır. Yasalar, kadınlara erkeklerle eşit statü hakkı tanımayan yapısal faktörleri degiştirmede ön plana konmalıdır.” Anıl Üver’in kaleminden.

# Giriş

Kadınların HIV salgınına karşı korunmaları için acil önlemler gerekmektedir. HIV virüsü yayılışı ve etkisi açısından rastgele bir çizgi izlememektedir. Bu salgın, bireyler ve topluluklar arasındaki etkileşimin temelini oluşturan sosyal ve kültürel değerler ve ekonomik ilişkilerle baglantılıdır. Bu bağlamda, virüsün yayılımı sosyal eşitsizliklerle bir anlamda kolaylaştırılmaktadır.

Kadınlar sosyal ve cinsel bağımlılıkları yüzünden bu salgından daha çok etkilenmektedirler. Cinsel ilişkilerin dinamikleri, pek çok kadının kendisini HIV enfeksiyonuna karşı koruyamadığını göstermektedir. Küresel olarak, HIV enfeksiyonu vakalarının %60'ının vajinal ilişki yoluyla gerçekleştiği tahmin ediliyor. Bu oran güney Afrika'da %80'e kadar çıkıyor. Nine, anne, teyze, abla olarak kadınlar hasta partnerlerin, akrabaların ve öksüz çocukların bakımını üstlenmek zorundalar. Kadınların HIV'e karşı olan korunmasızlıkları, HIV salgınını ortaya çıkardığı risklere karşı etkili şekilde mücadele edememelerinin ve gereksininmlerini karşılayamamalarının özünde yatan sosyal ve cinsel eşitsizlik koşulları altında incelenmeli ve anlaşılmalıdır. HIV enfeksiyonu, kültürel değerler, haklar ve kadınların gereksinimleri arasındaki bağlantı fark edilmediği takdirde HIV salgınını durdurmaya yönelik gerekli değişimler gerçekleştirilemeyecektir....

# HIV ENFEKSİYONUNUN EPİDEMİOLOJİSİ VE KADINLARDA AIDS

1990 yılında Dünya Sağlık Örgütü (WHO)dünya çapında 8 – 10 milyon insanın ( 3 milyondan fazlası kadın olmak üzere) HIV virüsü ile yaşadığını açıklamıştı. (1)
(Bugün bu rakam 42 milyon, ve yarısı kadın). Dahası, enfeksiyonun kadınlar arasındaki yayılım oranının artmasıydı (özellikle Afrika, latin Amerika ve Karaiblerde'de) .

Birçok Afrika şehirlerinde, Amerika'daki büyük kentlerde ve batı Avrupa'da AIDS, 20 – 40 yaş arası kadınlar arasında ölüm nedenlerinin başında gelmekte. HIV enfeksiyonu kapan toplam kadın ve çocuk nüfusunun yaklaşik %80'inin Sahara-altı Afrika bölgesinde yaşadığı tahmin ediliyor. Bu bölgede AIDS'li nüfusun %50'den fazlasını kadınlar oluşturmakta. HIV kapan kadınların çoğunluğu 'çocuk doğurma' yaşında olduğundan, bu kadınların doğum yoluyla HIV bulaştırma riski oranı da artmakta. Dünya Sağlık Örgütü 10 milyondan fazla çocuğun '90ların sonunda HIV salgını yüzünden öksüz kalacağını ileri sürmüştür. (1)

Küresel olarak, kadınlar için HIV kapmadaki en yüksek riski cinsel ilişkiler oluşturmakta. HIV kapmış olan kadınların %90'ından fazlası virüsü vajinal ilişki yoluyla kapmıştır. Kadınların ayrıca 'kirli' kan ve iğneler yoluyla da HIV kapma riskleri yüksektir ( hamilelik, doğum öncesi-sırası ve sonrası, anemi tedavileri boyunca yapılan kan nakilleri vb.) ...

NOTLAR:
Chin, James. Current And Future Dimensions Of The HIV/AIDS Pandemic In Women And Children. Lancet 1990; 336: 221- 224

=====================================

#KADINLARIN KONUMU VE HIV SALGINI

İstatiksel veriler, HIV enfeksiyonunun ve AIDS'in kadınlar arasındakı yayılım sorununun ciddiyetini açıkca göstermektedir. HIV enfeksiyonunun yayılımında rolü olan sosyal ve kültürel etkenler kadınlar ve erkekler için farklılık göstermektedir, çünkü bu etkenler kadının cinsel aktivite modellerinin şekillendiği ilişkilerdeki ve aile-toplum içindeki rolüyle bağıntılıdır. Bu nedenle, kadınların HIV'den nasıl etkilendikleri incelenirken sosyal, kültürel ve ekonomik etkenler de göz önünde bulundurulmalıdır.

HIV enfeksiyonu önlenebilir. Bilgilendirme, korunma gereçlerinin sağlanması ve tedbirlerin uygulanmasıyla yeni enfeksiyon vakalarının önüne geçilebilir. Fakat yoksulluk, ekonomik ve sosyal bağımlılık kişinin kendisini HIV'e karşı koruma olanaklarından yoksun kılmaktadır.

Çaresizlik ve HIV kapma riski arasındakı bağıntı kadınların, ırk, renk, sınıf vs. gözetmeksizin, HIV'ye karşı korunmasızlıklarını anlamada önem taşımaktadır. Epideminin ortaya çıktığı ilk zamanlarda, gelişmiş ülkelerin çoğunda tutanaklara geçen HIV vakalarının büyük kısmın eşcinsel erkekler arasında görülmüş olması nedeniyle, bu sosyal ve kültürel dinamiklerin etkileri belirgin ve anlaşılmış değildi. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde enfeksiyonun kadınlarda görülme oranının dramatik bir şekilde artması ve dünya çapındaki HIV'li nüfus verileri arasındaki farklılıklar, HIV'nin yayılımında rol oynayan sosyo-ekonomik faktorlerin tekrar değerlendirilmesini zorunlu kıldı.

AIDS vakasının teşhis ve tedavi edilmesindeki erkek bakış açısı, HIV'li birçok kadına, pelvik ve vajinal hastalıkların belirtilerine bağlı olarak, AIDS tanısı konulamamasına ya da yanlış tanı konulmasına neden olmuştur. (1)

Kadınları HIV'ye karşı korunmasız bırakan sosyal ve ekonomik bağımlılık, farklı şekillerde ortaya çıkmaktadır. En önemlisi, bu bağımlılıklar kadınların erkeklerle olan cinsel ilişkilerini denetleme gücünden mahrum bırakmaktadır. Birçok kadın için cinsel ilişki bir tercih meselesinden ziyade bir yaşam meselesidir. Kültürel normlar evli olmayan ya da evli olup çocuğu olmayan kadınlarin toplum içindeki konumlarını negetifleştirmektedir. Bir kadının üretkenliği ve kocasıyla olan ilişkisi sosyal kimliğinin şekillenmesinde büyük rol oynar. Dahası, evlilik bir çok kadına, bekar kaldıkları takdirde sahip olamayacakları sosyal ve ekonomik olanaklar sağlamaktadır.

Benzer sosyal yapılar evli bir kadına kocasıyla olan cinsel ilişkisinde çok az söz hakkı tanımakta ya da hiç tanımamaktadır. Evli kadınların kocalarına sadık kalmaları beklenirken, kadınlar, kocalarında kendilerinden beklenen sadakati bulamamaktadirlar. Dünyanın bir cok bölgesinde erkeklerin çok eşli cinsel ilişkileri kabul edilebilir bir davranış olarak görülmektedir. Gelişmekte olan birçok ülkede erkeklerin iş için evlerini terk edip başka bölgelerde çalışmaları yaygın bir olgudur. Böylelikle erkeklerin göç yoluyla evlilik dışı cinsel ilişkilere girme eğilimi artmaktadır. (2)

Bu kadınların kocalarından cinsel ilişki yoluyla birtakım hastalıklar kapma riskine karşı korunma şansları azdır.

HIV-pozitif evli kadınlar, her ne kadar virüsü kocalarından kapmış olsalar da, kocalarının aileleri tarafından dışlanmaktadır. Koca bu durumda görece daha genç ve HIV-negatif bir eş arar. Buna bağlı olarak, Afrika'nın bazı bölgelerinde genç kızlara tecavüz vakalarında dramatik artışlar yaşanmaktadır.
Fuhuş terimi kağıt üzerinde, kadınların para ya da başka ekonomik ihtiyaclarını karşılamak, beslenme ve barınma amaçlarıyla cinsel ilişkide bulnumaları olarak tanımlanır. Fuhuş terk edilmiş, boşanmış ve evli olmayan görece yaşlı kadınlar için tek çıkar yol haline gelmektedir. Burada, ekonomik koşullar ve HIV'ye maruz kalma arasındaki sıkı bağıntı tekrar göze çarpmaktadır.

Epidemiologlar ve araştırmacılar tarafından seks işçilerinin en yuksek riski taşıyan grup olarak hedef alınması, HIV epidemisine yönelik anlayışlarda ciddi sapmalara neden olmuştur. En yüksek riski seks işçileri değil, kadın nüfusunda seks işcilerinden daha büyük bir grup oluşturan evli ev kadınları taşımaktadırlar. Meksika'da yapılan güncel bir arastırma, raporlara geçen AIDS vakalarının sadece % 0,8'inin seks işçileri, % 9'unun ise evli ev kadınları arasında görüldüğüne işaret etmektedir. (3) Benzer verileri gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde de bulmak mümkündür. Epideminin henüz ciddi boyutlara ulaşmadıgı Senegal'de (-HIV'li nüfus oranı % 2'den az-) HIV'ye ev kadını olarak yakalanma riski % 50.

Seks işçilerinin temel grup olarak değerlendirilmesi, sadece fuhuş yapan kadınlara karşı değil, bütün kadınlara karşı suçlama, damgalama ve ayrımcılığın artmasına yol açmaktadır. HIV önleme programları bütün kadınlara danışma ve destek hizmetleri sağlamakta, seks işçileri kondomsuz iş yapmama yönünde örgütlenmekte ve desteklenmektedirler. Seks işçilerine sağlanan destek yaygın olmasına karşın, kaliteli kondom sağlanması kolay olmamaktadır. Bununla birlikte, araştırmalar seks işçilerinin müşterileriyle kondom kullanmalarına rağmen, özel ilişkilerinde kullanmayabildiklerini ortaya çıkarmıştır. Bu anlamda, seks işçisi kadınların durumunun diğer kadınlarınkinden pek bir farkı kalmamaktadır.

Mal-mülk edinme haklarının, eğitim ve iş olanaklarının yetersizliği gibi faktörler kadınların fuhuş dışında ekonomik kazanç sağlama yollarını sınırlandırmaktadır. Para karşılığı cinsel ilişkiye girme, bazı kadınların kendi ya da ailelerinin ihtiyaçlarını gidermek için arada sırada yaptıkları bir iş olabilmektedir. Bu kadınlar için fuhuş bir iş ya da tercih edilmiş bir yaşam tarzı değil, dönem dönem yaşadıkları ekonomik zorlukları aşmaya yönelik pratik bir çözüm olmaktadır.

Kadınların ekonomik bağımlılıkları HIV kapma riskini artırmaktadır. Buna bağlı olarak, sağlık hizmetlerinden yeterince yararlanamama, tam olarak tedavi edilmeyen cinsel yolla bulaşan hastalıklar ve buna benzer HIV kapma riskini artıran faktörler, kadınları HIV'ye karşı daha çok hassaslaştırmaktadır. Kadınlarda okuma-yazma bilmeyenlerin oranının yüksekliği, eğitim seviyelerinin düşüklüğü, sosyal ve coğrafi izolasyon, HIV'den korunma yolları hakkında bilgi edinmelerini zorlaştırmaktadır. (4)

Kadınların, HIV kapma riskiyle karşı karşıya bırakan faktörleri kontrol etmedeki yetersizlikleri, birçok toplumda kadının sosyal ve kültürel kimliğinin öncelikle "çocuk doğuran ve yetiştiren" rolü üzerinden belirlenmesiyle yakından ilişkilidir. Kadının doğurganlık rolünü gerçekleştirmesini engelleyen kondom kullanımı gibi korunma yöntemleri kabul görmemektedir. Aile planlaması çalışmaları, üretkenlik ve doğurganlık üzerine temellendirilmiş kültürel değerlerin yaygınlıgını, bu değerlerin değişimlere engel teşkil ettiğini ve kadınların doğum olgusunu çok çok az kontrol edebildiklerini ortaya koymuştur.

Başlıca "hemşireler" olarak kadınlar, hastalık ve ölüm gerçeklerinin meydana getirdiği duygusal travmalarla baş etme, hastaya bakma ve aileyi bir arada tutma yükümlülüklerini taşımaktadırlar. Çoğunlukla bakıcılık yükümlülüklerini yerine getirebilmek için sosyal aktivitelerden vazgeçmekte ya da işlerini bırakmaktadırlar. Bu koşullar altında kadınların taşıdığı sorumluluklar ve psikolojik sıkıntılar oldukça ağırdır ve kadınların kendilerinin de HIV-pozifif oldukları durumlarda daha da ağırlaşmaktadır. (5)

Bu olgular, kadınları HIV kapma riskiyle karşı karşıya bırakan bağımlılık çemberinin ürkütücü bir tablosunu çizmektedir. Bu çember kırılmadığı sürece, riskler ve ölümler artmaya devam edecektir. HIV enfeksiyonu ve AIDS, kadınların sosyal ve ekonomik eşitsizliklerini açıkça gösteren en korkunç kanıttır. HIV yayılımını durdurmaya yönelik önlemlerin merkezinde bu eşitsizlikleri ortadan kaldırmak yer almalıdır.

NOTLAR:

1. Center For Women Policy Studies. Memorandum On Federal Women And AIDS Legislation. Washington DC, 6 March 1991

2. Reid Elizabeth, "Young Women and The HIV Epidemic" 1990

3. Akeroyd Anne, "Sociocultural Aspects Of AIDS In Africa" 1990

4. Panos Enstutusu. "Triple Jeopardy: Women and AIDS " Panos Publications ltd., 1990

5. Reid, Elizabeth. "Placing Women at the Centre Of the Analysis" 1990

=====================================

# KADINLARIN KORUNMASI

Kadınların duygusal, sosyal, kültürel ve ekonomik bağımlılıkları yüzünden HIV'ye karşı artan savunmasızlıkları göz önüne alındığında, kadınları HIV'ye karşı korumanın, erkekleri HIV'ye karşı korumaktan daha farklı pratikler gerektirdiği anlaşılmalıdır.
Sadece düşünülen önlem stratejilerinin bulaşma riskini azaltmada etkili olup olmadığı değil, aynı zamanda kadınların içinde yaşadıkları kültürel çevrede bu stratejileri uygulayabilecek bir pozisyonda olup olmadıkları da hesaba katılmalıdır. HIV'den korunmak için neler yapılması gerektiğini bilmek, kişinin risk oluşturan koşulları kontrol etme gücü olmadığı sürece anlamsızlaşmaktadır.

HIV'yi önleme çalışmaları, kadınlara etkili ve erişilebilir korunma olanakları sağlamada yetersiz kalmıştır. Bu çalışmalar temel olarak üç noktada odaklanmışlardır: seks partneri sayısının azaltılması, ilişkilerde monogami ve sadakat, başta kondom kullanımı olmak üzere güvenli seks. Bu önlem uygulamaları erkeklerin bedensel yapılarına ve yaşamsal tarzlarına göre düzenlenmiştir ve erkeklere yöneliktir. Kadınlar kendilerini HIV'den koruma konusunda maalesef yetersiz kalmaktadırlar.

Seks partneri sayısının azaltılması stratejisi, sadece bir partnerle ilişkiye giren kadınların işine yaramamaktadir. Yukarıda belirtildiği üzere, kadınların ekonomik ihtiyaçları ve bağımlılıkları, onları birden fazla partnerle birlikte olmaya itmekte ve bu durumu degiştirmelerini mümkün kılmamaktadır. Kadınların bu sorununa başka çözümler sunulmadıkça, çoklu ilişkilerin yüksek risk taşıdığı yolundaki uyarılar, kadınların endişelerini artırmaktan başka bir işe yaramayacaktır.

Aynı şekilde, ilişkilerde monogaminin önemini vurgulayan mesajlar, çoğu kadın için bir anlam ifade etmemektedir. Afrika'daki HIV-pozitif kadınların %60 – 80’inin yalnızca kocalarıyla cinsel ilişkiye girdikleri tahmin edilmektedir.(1)
Sorun bu kadınların kocalarına sadık kalmamaları değil, kocalarında kendilerinden beklenen sadakati bulamamalarıdır. Erkeklerin evlilik dışı ilişkilere girmelerinin kabul gördüğü bir toplumda, kadınların bu kültürel normlara boyun eğmekten başka hemen hemen hiç çareleri yoktur. Ve tekrar, ekonomik bağımlılık, kadınları böylesi güvensiz ve sağlıksız ilişkileri sürdürmeye yöneltmektedir.

Üçüncü yöntem olarak güvenli seks uygulamaları kadınlara daha etkili korunma sağlayabilmektedir. Fakat burada da, kadınların ilişkilerdeki zayıflıklarının, kendilerini HIV'ye karşı korumada bir engel olduğu açıktır. HIV bulaşımını önlemede en etkili yöntem erkeklerin kondom kullanmasıdır. Eğer kadın partneriyle yaşadığı cinsel ilişki pratikleri üzerinde söz sahibi olamıyorsa, partnerini kondom kullanmaya ya da monogamiye ikna etme gücü de olamaz. Sosyal ve kültürel eşitsizlikler HIV enfeksiyonunun artması demektir.
Bugüne kadar tavsiye edilen HIV'yi önleme yöntemleri, kadınlara çok az korunma olanakları sunmuştur. Kadınların hayatını bu şekilde tehlikeye atmakla, HIV'yi önleme çalışmalarının, kadınların gereksinimlerine bağlı olarak, uğradıkları başarısızlık en temel insan haklarının suistimali olarak değerlendirilebilir.

# DEĞİŞİM İÇİN STRATEJİLER:

* Felsefî Sorunlar:

Epidemiye karşı hiçbir şekilde işe yaramayacak olan "sadakat"in önemi üzerinde durmak mantıksızdır. Enfeksiyonun ölümcül tehlikesi karşısında kondom kullanmayı reddetmek de akıl işi değildir. Geleneksel olarak, rasyonellik ve moral idealleri, erkek düşünce stilleri ve moral bilinçleriyle şekillenmektedir (2). Dişilikle bağdaşlaştırılan niteliklerin, erkeklik nitelikleriyle bağdaşlaştırılan rasyonellik ideallerini ve gerçekliğin objektifliğini tehlikeye sokacağına inanilmaktadır. İnsanın mükemmelliği ve erdem, erkeklikle özdeşleştirilen değerler ve aktiviteler çerçevesinde ele alınmaktadır.

Bununla birlikte, epidemi bu sistematiğe bir darbe indirmiştir. Birçok erkeğin yaşam tarzlarını değiştirmede isteksiz olması, erkeklik kavramındakı kusurları ve erkek bilincindeki, özellikle de ahlak bilincindeki fakirleşmeyi göstermektedir. Böyle bir durumda, kendinin ve başkalarının hayatını tehlikeye atmanın rasyonellikle ya da erdemle bağdaşması düşünülemez.

Bu nedenle HIV epidemisi kültürel bir kritiği de beraberinde taşımaktadır. Erkekliğin kültürel idealleri ve dişilik, insan hayatında -özellikle kadınların- ölümcül bir rol oynamaktadır. Kültürlerce yaratılan erkeklik normları erkeklerin, benimsenmis erkek yaşam tarzları aracılığıyla, enfeksiyon kapma risklerini artırmaktadır. Aynı yaşam tarzları aracılığıyla, kültürlerce yaratılan dişilik normları kadınların ve çocukların enfeksiyon kapma risklerini artırmaktadır.

Bu tarzlar, erkeklik ve dişilik normlarının toplumlarda, sınıflandırmanın betimsel kuralları olarak işlenmesinden çok, değerlerin ifadeleri olarak işlenmelerinden dolayı, hem kadınlarda hem de erkeklerde enfeksiyon riskini artırır. Erkeklik ve erkek bakış açılı rasyonellik üstünlükle özdeşleştirilmiştir; dişilik ise baskıya maruz kalmak ve boyun eğmekle. Bu sistematik cinsel, sosyal, kültürel ve ekonomik yönden boyun eğdirmeler, kadınları güvenli seks pratikleri uygulamaktan esirgemektedir.

Bu, yapısal cinsiyet farklılıkları yüzünden kadınların erkek davranışları üzerinde etkili olmaktan yoksun oldukları anlamına gelmez. Kadınları sesleri susturulmaktadır ve kendilerine olan güvenleri baltalanmaktadır. Birçok kadın partneriyle güvenli seks hakkında konuşacak kadar bile gücü olmadığını hissetmektedir.

Günde ortalama 1500–1700 kadın HIV kapmakta ve bu rakam her geçen gün artmaktadır. Bu bakımdan epidemi, önemli kültürel ve sosyal değişimlerin aciliyetine işaret etmektedir. Fakat böylesi değişimler planlanan zaman dilimi içinde gerçekleşmeyebilir; buna rağmen epidemi verileri, çabuk davranmanın aciliyetini göstermektedir.

Kadınları HIV'ye karşı korumaya yönelik uygulanacak stratejiler zordur (kadınlara daha çok bağımsızlık ve kendi hayatlarını kendileri kontrol edebilme gücü- ki böylelikle korunma yöntemlerini daha kolay uygulayabilsinler). Kısa ömürlü stratejiler ve enfeksiyon riskini artıran kadın-erkek eşitsizlikleri, gün geçtikçe önemi artan sosyal ve kültürel değişimlerin hızını kesebilirler. Öncelikle, kadınları HIV enfeksiyonundan koruyacak doğrudan doğruya uygulanabilir müdahelelerin aciliyeti ile kadınların savunmasızlıklarını artıran sistematik eşitsizlikler arasındaki çatışmaları üstesinden gelinmesi mümkün müdür?

Son zamanlarda yapılan aile planlaması çalışmalarından çıkan sonuçlarda da benzerlik görülmektedir. Hamileliği önleyici ilaçlar kullanmakla ya da başlıca çocuk yetiştiren olmakla, cinsel ilişkilerin sonuçları daha ziyade kadınların omuzlarına yüklenmektedir. Her ne kadar, böylelikle kadınlar cinsel aktivitelerin sonuçlarını daha çok kontrol edebilir gibi gözükse de, kadınların cinsel açıdan istismarının azalıp azalmadığı tartışma konusudur. Erkekleri istenmeyen hamilelikleri düşünmelerine gerek bırakmadığından, kadınlara yönelik hamileliği önleyici ilaçların sadece, kadınların cinsel acıdan istismar edilmelerine yardımcı oldukları çıkarımı da tartışmaya değer.

HIV epidemisiyle birlikte, aynı felsefi çıkmazın giderek artan tehlikelerle tekrar sahnelendiğini görüyoruz. Kadınların HIV'ye olan savunmasızlıklarını azaltmaya yönelik çabalar, bir kılıç gibi iki keskin yüze sahiptir. Kadınlar partnerlerini monogamiye ya da kondom kullanmaya mecbur bırakamadıkları için, kadınların HIV'ye karşı uygulayıp denetleyebilecekleri acil önlemler gerekmektedir. Öte yandan, kadınları cinsel ilişkilerde HIV'ye karşı önlemleri uygulamada ilk adımı atmaları yönünde teşvik etmekle, kadınların, cinsel ilişkilerinin sonuçlarını ve sorumluluklarını düşünmek istemeyen erkekler tarafından cinsel istismarını körükleme riski ortaya çıkmaktadır. Benzer şekilde, kadınların HIV enfeksiyonu kapma riskini azaltmaya yönelik diğer önlemler (cinsel yolla bulaşan hastalıkların tedavileri gibi), kadınlar için başta gelen risk faktörünün zayıf sağlığın değil, cinsel boyunduruk olduğu gerçeğine gölge düşürebilir. Açıkça anlaşılmalıdır ki, kadınlar için en etkili önlem stratejisi, erkeklerin davranışlarındaki pozitif değişimlerdir.

Kadınları korumaya yönelik kısa ve uzun vadeli hedefler arasındaki olası zıtlıkları bağdaştırmadaki yetersizlik, HIV/AIDS 'e yönelik stratejiler formüle edilirken fark edilmektedir. Kadınların HIV'ye maruz kalma riskini azaltan dolaysız ve etkili önlemlerin sağlanması imkanının olduğu yerde, gerekli olan kültürel ve sosyal değişimlerin gerçekleştirilmesine yönelik uzun vadeli hedefleri kolaylaştırmak adına bu önlemlerin esirgenmesi etiksel olarak kınanacak bir tutumdur. Yine de akılda tutulması gereken bir nokta, kısa ve uzun vadeli hedeflerin zıtlık içinde olma zorunluluğunun olmadığıdır. Bu acıdan, kadınların durumunu iyileştirmeye yönelik bu hedefler, HIV/AIDS önlem politikalarının bu durumu destekleyen felsefi çıkarımların koşullarıyla doğru dürüst donandığı sürece, birbirleriyle tamamen uyum içindedir.

HIV/AIDS bilgilendirme çalışmaları, kadınların aktif şekilde katılımlarının daha az olduğu müdahele alanlarından ziyade, kadınların kendilerinin kullanabilecekleri denetim mekanizmaları üzerinde odaklanabilir. Kadın-erkek arasındaki yasal ve ekonomik eşitsizlikleri ortadan kaldırmaya yönelik önlemler, kadınlara özerklik kazandıracakları ve bağımlı ilişkilere alternatifler sunacakları için epidemiye dair daha gerçekçi bakiş açıları geliştirebilirler. Buna benzer girişimler sadece HIV'in hem kısa hem uzun vadede etkili şekilde önlenmesi için en iyi olanakları sağlamakla kalmayıp, aynı zamanda kadınların kendi hayatlarını denetlemelerinden yoksun bırakan başlıca yapısal eşitsizliklerin de çözümlenmesine yardımcı olacaktır.

NOTLAR:

1-Dr. A.M. Coll Seck-Personal Communication- Dakar, Senegal.

2- STEIN Zena. "HIV Prevetion: The Need For Methods Women Can Use ". American Journal Of Public Health; 1990: 460 - 462

=====================================

* Araştırma Ve Ulusal Önlem Stratejileri:

Kadınların HIV kapma riskindeki artış, hem biomedikal hem de sosyal açıdan, HIV araştırma stratejilerini yeniden gözden geçirilmesini zorunlu kılmaktadır.
Elde edilebilir en yaygın başlıca korunma aracı olan kondom tek başına açıkca yetersiz kalmaktadır ve kadınların kullanabilecekleri korunma gereçleri üzerine yapılan araştırmaların azlığı da dikkat çekicidir. Geliştirilmiş diafram gibi diğer korunma gereçlerinin kadınları aynı zamanda HIV'den de koruyup koruyamayacağı dikkatle araştırılmamıştır. Diaframların kadınları bel soğuklğu ve cinsel yolla bulaşan diğer hastalıklara karşı korumada en az kondom kadar etkili olduu düşünülmüştür. Kadınların kullanabilecekleri Viricide(virüsleri etkisiz hale getiren bir element) gibi kimyasal formda bir önleyici henüz yok. Bütün bunlar öncelikli araştırma konuları olarak karşımızda durmaktadır. (1)

Mevcut önlemlere ek olarak, kadınları HIV enfeksiyonuna karşı koruyabilecek başka yollar da vardır. Bunlar arasında başta gelen, cinsel yolla bulaşan hastalıkların ve HIV kapma riskini artıran diğer genital koşulların iyileştirilmesidir.

Kadınlar, genellikle betimlendiği üzere, virüsü yayanlar olarak değil, aile ve toplum içinde epideminin doğurduğu olumsuz sonuçlara katlananlar olarak HIV epidemisinin merkezinde yer almaktadırlar. (2) Bu nedenle, kadınların seslerinin dinlenmesi, kadınların politik tartışmalarda ve gelişim programlarında aktif şekilde yer almaları önemlidir. Kadınların deneyimleri sosyal etkileşim bilgileri üzerine başlıca kaynak olacaktır ve geçmişteki verimli aktiviteleri gelecekteki sosyo-ekonomik koşullar hakkında sezgiler edinebilmemizi sağlayacaktır.

* Uluslararası HIV Politikaları Çerçevesi :

Bu güne kadar HIV önlem stratejileri kadınların ihtiyaçlarını ve haklarını ihmal ettiğinden, kadınların HIV'ye karşı olan savunmasızlıklarının nedenleri net anlaşılamamış ve bu savunmasızlıkları ortadan kaldıracak gerekli önlemler alınamamıştır.

Dünya Sağlık Örgütü 1987'den bu yana "AIDS Üzerine Evrensel Çalışmalar" yoluyla, HIV epidemisiyle ilgili belirli konular üzerinde 18 anlaşma beyanı yayımlamıştır. Bu beyanlardan yalnızca bir tanesi, annelerin ve çocukların sağlığına değineni, açık bir şekilde, kadınları sorunlardan söz etmiştir.

Yine de bu beyan kadınların annelik rolüne kısıtlı olarak değinmiştir, bu metinde de HIV'nin kadınlardan çok, aileler ve çocuklar uzerinde etkilerinden bahsedilmiştir.(3)

Fuhuş ve cinsel yolla bulaşan hastalıklar konulu beyanlar da yayımlanmıştır. Ancak, bu konulara verilen önem, kadınların HIV'ye maruz kalma risklerinin artmasında kadınların cinsel ve ekonomik boyunduruklarının başta gelen neden olduğunu kabul eden "kadın merkezli" bir analiz benimsenmediği sürece, kadınlar için yetersiz kalacaktır. Bu güne kadar Dünya Sağlık Örgütü'nün hiçbir beyanı böyle bir analizi ele almamıştır.

30 Kasım 1989'da Paris'te yayımlanan " Kadınlar, Çocuklar Ve AIDS " konulu bildiri, HIV/AIDS'e bağlı olarak kadınları etkileyen sorunların çocukları da etkilediği görüsünü onaylamıştır.(4) Bu bildiri kadınlar için korunma yöntemlerinin ve destek çalışmalarının önemini vurgularken, HIV konulu metinde kadınların neden bağımsız bir düşünceye ve analize ihtiyaçları olduğuna, dolayısıyla kadınlar için risk oluşturan faktörler ortadan kaldırılacaksa ne gibi değişimlerin yapılması gerektiğine değinilmemiştir.(5) Buna benzer olarak, 13 Mayıs 1988'de Dünya Sağlık Meclisi "HIV'li Kişilere Ve AIDS Olan İnsanlara Karşı Ayrımcılığı Önleme" önergesiyle, HIV'li kişilerin insan haklarına karşı saygının HIV önleme çalışmalarının başarıya ulaşmasındaki önemini benimserken, HIV epidemisinin yarattığı risklerin kadınlar için neden bu kadar ciddi olduğunu net olarak anlamak için gerekli olan daha geniş insan hakları ve ayrımcılık konularını ele almamıştır.(6)

Temmuz 1989'da İnsan Hakları Merkezi, Uluslararası İnsan hakları ve AIDS danışma kolu oluşturdu. Bu danışma kolunun bir raporunda kadınların insan haklarına daha çok önem gösterilmesi gerektiğini vurgulayan bir beyan yer almaktadır. Bu beyan, "kadınların üretkenlik rolünün ve onları HIV'ye karşı savunmasız kılan toplumdaki bağımlı konumlarının başlıca faktörler" olduğundan söz etmektedir.(7) Kadınların yetersiz eğitim, sağlık, gelir kazanma, mal-mülk edinme ve yasal haklarının, kadınların HIV hakkında bilgi ve kendilerini HIV'ye karşı korumaya yönelik edinimler üzerinde önemli etkisi olduğu kabul edilmiştir. Bu konu, Kadınlara Yönelik Ayrımcılığı Önleme Komitesi tarafından, AIDS ile mücadele eden ulusal çalışmaların kadınların savunmasızlıklarını artıran faktörler üzerinde daha önemle durması gerektiğini belirten bir beyanın onaylandığı 9. oturumda da (1990) ele alınmıştır.(8)

Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP), çalışmaları ve personel idaresini formüle etmeye yol gösterici bir takım tedbir ilkeleri hazırladı. Bunlardan biri, "kadınların kendilerini HIV'den ve HIV'nin sonuçlarından koruyabilmeleri için, bireyler arası ilişkilerdeki ve kadınları bağımlılığa zorlayan toplumlardaki güç dengesizlikleri probleminin çözülmesi" ilkesidir. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı politikası çerçevesinde öncelik:
"kadınları HIV'ye karşı korumaya yönelik önlemler: korunma gereçleri, bakım ve tedavi olanaklarına, ayrımcılığı önlemeye ve yaraları sarmaya, HIV'den etkilenen kadınların ve annelerin ev içi ve ekonomik sorumluluklarını yerine getirmelerine yardımcı olmaya" (9) verilmiştir.

Kasım 1990'da Dünya Sağlık Örgütü kadın danışma kolu, Kadınlar Ve HIV/AIDS araştırma önceliklerini tartışmak üzere toplandı. Toplantıda HIV/AIDS üzerine mevcut araştırmalarda yapılan cinsiyet özelliklerin ihmalinin telafisinin gerekliliği ve kadınların güçlendirilmesine katkıda bulunacak araştırmalar üzerine odaklanma önerileri kabul edildi. Tartışılan konular arasında araştırma önceliği, kadınların HIV'ye karşı korunma sağlayabilmeleri için gerekli olan davranış değişimlerini engelleyen kültürel faktörler, kadınların HIV kapmasında hamileliği önleyici metodların etkileri, kadınlarda cinsel yolla bulaşan hastalıklarını tanısı ve tedavisi, cinsellik modellerinin değişiminde coğrafi hareketliliğin(göç vb.) etkisi ve kadınlara HIV bulaşma riskleri konularına tanındı. (10)

Bu girişimler, kadınların ihtiyaçlarına ve haklarına gereken önemi verecek HIV/AIDS'e yönelik tedbirler için büyük adımlardır ve bir an önce harekete geçilmelidir. Epideminin onuncu yılındayız ve yüzbinlerce kadın AIDS yüzünden hayatını kaybetti bile. Daha milyonlarcası maruz kaldıkları risklerle mücadelede uluslararası çalışmaların yetersizliği devam ettiği sürece AIDS'in kurbanı olmaya devam edecek.

NOTLAR:

1-Hankins, Catherine. "Psychhological And Social Consequences Of HIV Infection In Mothers And Children". Paris,1989

2-Hankins, Catherine. "Women And AIDS:Strategies For The Future" Canada, 1990

3-Bailey, Michael. Report Of The Fifth International Conference On AIDS In Africa. Save The Children Fond, UK, 1990

4-World Health Organisation.Global Programme On AIDS. Geneva, 1989

5-Paris Declaration On Women, Children And AIDS.1989

6-Reid, Elizabeth. UNDP Statement. Paris, 1989.

7-World Health Assembly Resolution on the Avoidance of Discrimination in relation to HIV infected People and People with AIDS, Geneva, 13 Mayis 1988

8-Centre For Human Rights.Report of an Internatonal Consultation on AIDS and Human Rights, Geneva, 26-29 Temmuz 1989.

9-Committee for the Elimination of Discrimination Against Women. Report of the 9th session, 1990.

10-United Nations Development Programme, Policy Framework for UNDP's Responce to the HIV/AIDS Epidemic, Mayis 1990.

=====================================

# YASALARIN ROLÜ

İnsan hakları ve kadınların HIV / AIDS’e karşı etkili şekilde korunmaları arasındaki bağıntı, yasaların kadınların kendilerini HIV’ye karşı koruyabilmelerini mümkün kılmaya yönelik değişimlerin gerçekleştirilmesindeki rolüne işaret etmektedir. Yasalar insan haklarına hem uluslararası yasalar hem de ülkesel isan hakları yasaları ve sözleşmeleri aracılığıyla doğrudan onay veren mekanizmaların başta gelenlerinden biri olagelmiştir. Kadınları HIV’ye karşı savunmasız kılan faktörlerin hak-hukuk odaklı bir analizi insan hakları elementlerinin kadınlara yönelik HIV / AIDS önleme stratejilerinde nasıl doğrudan doğruya kullanılabileceğini gözler önüne serer. Yasalar, faal olarak sosyal değişimlerin önünü açacak bir şekilde yapısal eşitsizlikleri ve haksızlıkları düzeltmekle, insan haklarını desteklemek ve korumak amacıyla dolaylı olarak kullanılanbilir ve kullanılmalıdır.

* Yasaların Doğrudan Rolü :

HIV’nin yayılmasını önleme çalışmaları doğrultusunda uluslararası toplulukların, mevcut olan uluslararası yasalarca desteklenen insan haklarını sonuna kadar kullanma sorumlulukları vardır. Etkili ve uygun bir şekilde kullanıldığında uluslararası elementler kadınların HIV yüzünden çok zarar gören insan haklarını iyileştirmeye ve geliştirmeye yönelik imkanlar sağlayabilir. Bu çerçevede kullanılabilecek uluslararası elementler arasında birleşmiş Milletler 1945 Beyannamesi, Uluslararası İnsan Hakları Bildirisi, Uluslararası Sivil Ve Politik Haklar Antlaşması ve Uluslararsı Ekonomik, sosyal ve Kültürel Haklar Antlaşması vardır. Bunun yanında Afrika İnsan Hakları ve Halkın Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Komisyonu gibi pek çok bölgesel antlaşmalar da mevcuttur.

Her ülkenin kendi iç yasaları aracılığıyla, bu tür uluslararası elementlere resmi ve yasal tam bir işleyiş kazandırmak için daha çok şey yapılmalıdır. Bu durum, uluslararası yasalarda göze çarpan bir ihmal konusu olmuştur; bu ihmal gerekli yasaların ülkesel meclislerde kabulü ile telafi edilebilir.

İmkan ve masraf sorunları yasal önlemleri teorik olarak uygulanabilir olmakla birlikte pratikte uygulanamaz kılmaktadır. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde yasa sisteminden pratik bir biçimde yararlanmak herkes için değil, küçük bir azınlık için mümkün olmaktadır. Yine de, net ve yasal olarak yararlanılabilen insan hakları koruma kriterlerinin sembolik etkisi küçümsenmemelidir. Mesela, Kanada’da 1982’den beri yürürlükte olan Kanada Haklar Ve Özgürlükler Sözleşmesi, bu yasal elementlerin hükümet politikasının felsefi yöneltimleri üzerinde etkili olabileceğini göstermiştir. İnsan hakları yasalarının tek başına bireysel haklara yeterli koruma sağlayabileceğine inanmak ya da tamamen etkisiz kalacağını düşünmek yanlış olur.

*Yasaların Dolaylı Rolü :

Sosyal ve davranışsal değişimin bir elementi olarak işlenen yasalar, sonu gelmez hukuki tartışmaların konusu olagelmiştir. Yasaların ya ihmal edilmelerinden ya da seçici olarak infaz edilmelerinden dolayı sosyal davranışların değişiminde nasıl etkisiz kaldığına dair sayısız örnek vardır. Tecavüz ve aile içi şiddet konuları özellikle kadınları bağlayan örneklerden birkaçıdır. Bu bulguya rağmen yine de, karmaşık sosyal ve kültürel dinamiklerin değerine dayalı yasaların uygun şekilde kullanımının insan haklarını suistimal eden sosyal uygulamalar ve davranışlarda değişimler meydana getireceğine inanmak için bir umut var. Gerçekci koşullarda, kadınları HIV’nin etkilerinden koruma stratejileri için bu ne anlama gelebilir? Etkili stratejilerin doğaları gereği kültürlere özgü mü olmaları gerektiğine dair bu soruya verilecek net bir yanıt yoktur. Buna rağmen, yasaların rolünün yararlı bir şekilde kullanılabileceği birkaç alan vardır.

Öncelikle, yasalar ve ekonomik bağımlılık arasında karşılıklı etkileşim söz konusudur. Gelişmekte olan birçok ülkede yasalar, kadınlara özgürce mal sahibi olma hakkı tanımayan mülkiyet sahipliği ve medeni yasalar aracılığıyla ya da kadınların belli işlere alınmasını yasaklayan veya kredi edinmelerini kısıtlayan yasalar yoluyla, kadınların ekonomik bağımlılıklarını devam ettirmektedir. (1) Böylesi yasalar kadınlara ekonomik anlamda iki geçim yolu bırakmaktadır: evlilik ve fuhuş. Ekonomik bağımsızlık yolunda bu yasal engellerin kaldırılması, kadınların HIV kapma riskini artıran koşulları kontrol edebilmelerine olanak sağlayan ilk adım olacaktır. Evlilik ilişkilerinede kadının ekonomik bağımlılığını azaltacak önlemler kadının, kondom kullanımı ya da sadakat gibi konular hakkında partneriyle pazarlık yapabilme gücünü de artıracaktır.

İkinci olarak, yasalar evlilik içi ya da diğer cinsel ilişkileri çerçevesinde kadının konumunu iyileştirmede kullanılabilir. Biçok ülkede, örneğin evlilik içi tecavüze karşı hukuki herhangi bir yaptırımın olmaması, kadınların cinsel boyunduruklarını pekiştirmektedir. Cinsel ilişkilerinde kadınların kendi kararlarını verebilme haklarını tanıyan yasaların çıkarılmasıyla, cinsel ilişki yoluyla HIV kapma riskine karşı kadınların kendilerini koruyabilme güçleri de artacaktır. Benzer şekilde, yasalarla somutlaştırılan ve HIV yayılımını tetikleyen aktiviteleri destekleyen ya da bunlara göz yuman kültürel geleneklerin çözülmesi, yasal reformların bir parcası olmalıdır.

Üçüncü olarak, yasalar korunmasız cinsel ilişki, fuhuş ve iğneyle uyuşturucu kullanımı gibi HIV bulaşma riskini artıran davranışlara karşı gerekli tedbirlerin ifadesi olarak kullanılabilir. Koşullara bağlı olarak uygun yanıtlar çesitlilik gösterecektir. Zorlayıcı ve kadınların güçsüzlüklerine duyarsız bir yönetim kaçınılmaz olarak başarısızlıklara uğrayacaktır. Eğer kadınlar kendilerini fuhuş yapmaya zorlayan faktörleri kontrol etmekten acizlerse, cezalar kesinlikle caydırıcı olmayacaktır ve bu kadınların gerekli eğitimi ve desteği edinmelerine engel olacaktır.

Diğer yandan, kadınların çıkarları, erkeklerin davranışlarını değiştirmeye çalışan yasalarca korunabilir. Bu, Afrika’nın, çocuğun geçimini babalara yükleyen yasaların çıkarıldığı bazı bölgelerinde mümkün olabilmiştir; erkekler daha az çocuk sahibi olmaya yönelmişlerdir. Belirli davranış kalıplarında yasal zorunluluklar yoluyla değişimler meydana getirilebilir. HIV’ye maruz kalma riskleri direkt olarak erkeklerce kontrol edilen cinsel davranış modellerinden kaynaklanan kadınlar için yasalar, bu kültürel değerler ve davranışları değiştirmek amacıyla kullanılabilir.

Son olarak, yasalar HIV’yi durdurmaya yardımcı olacak önlemler için pozitif teşvikler sağlamakta kullanılabilir. Bu, AIDS ya da ekonomik yardım ve sağlık gibi daha genel konularda olumlu hareket calışmaları politikalarının formüle edilmesinde kadınların katılımının da gerekli olduğu anlamına gelir. Ekonomik teşvikler vergi ayrıcalıkları formunda yasalaştırılabilir, ya da iş alanında daha cok kadın katılımını sağlamaya yönelik çalışmalar desteklenebilir. Bu gibi girişimler, kadınların ekonomik ve sosyal konumlarını iyileştirerek, kadınların kendilerini HIV’ye karşı koruyabilmelerine yardım edecektir.

# Sonuç:

HIV salgını kadınların cinsel, ekonomik ve kültürel anlamda boyunduruk altında oluşlarını “idam” cezasıyla aynı anlama çevirmiştir. Bu virüs kadınların temel haklarına saldırmış ve kadınları salgına karşı güçsüz bırakmıştır. HIV’ye yönelik uluslararası hareketler, kadınların dezavantajlı konumlarının kadınları HIV’ye karşı savunmasız bıraktığını göz ardı ederek ve HIV stratejilerinin belirlenmesinde kadınların haklarının ve ihtiyaçlarının da rol almasına izin vermeyerek bu tür hak ihlallerine ön ayak olmaktadır.

Milyonlarca kadın çoktan AIDS’ten ölmeye mahkum olmuş durumda; ama HIV salgınıyla kadınlara karşı işlenen insan hakları ihlallerine yönelik acil bir şeyler yapılırsa başkalarının hayatı kurtulabilir. Kadınların, kendilerini HIV enfeksiyonunu riskiyle karşı karşıya bırakan faktörleri kontrol edebilmelerine yönelik stratejilerin geliştirilmesi çok önemlidir. İnsan haklarını kadınlar için somut olarak destekleyip devam ettirecek ve hak ihlallerine yönelik yaptırımlar getirecek mekanizmalar oluşturulmalıdır. Yasalar, kadınlara erkeklerle eşit statü hakkı tanımayan yapısal faktörleri degiştirmede ön plana konmalıdır.

Bu degişimler, kadının ilişkilerdeki, aile ve toplum içindeki rolünü belirleyen değerlerin, inanışların ve yasaların yeniden şekillendirilmesini gerekli kılmaktadır.

NOTLAR :

1- Dünya Sağlık Örgütü, AIDS Üzerine Evrensel Çalışmalar, Geneva 19/20 Kasim 1990

=====================================

YAZARLARA DAİR :

* Julie HAMBLIN, Avustralya / Sydney’de Ebsworth&Ebsworth’ün bir ortagıdır, sağlık politikasının yasal ve etnik yönleri üzerine uzmanlık yapmaktadır. Avustralya, Kuzey Amerika, Asya, Afrika ve Dogu Avrupa’da uzun yıllar HIV politikası ve yasalar üzerinde çalıştı. Avustralya ve Kanada’daki HIV-yasası metinlerinin yazarıdır. Birlesmiş Milletler Kalkınma Programı, gelişmekte olan ülkelerde HIV salgınına cevaben yasal, etnik ve insan hakları bazında danışmanlık yapmaktadır.

* Elizabeth REID, New York Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı Önlem ve Çalışma Yardımı Bürosu’nda kıdemli danışmandır. Buraya katılmadan önce Avustralya’da HIV salgınıyla mücadele eden gruplarla çalıştı. Avustralya’nın ilk ulusal HIV/AIDS stratejisinin şekillendirilmesinden sorumluydu.


Etiketler: kadın
İstihdam