04/03/2012 | Yazar: Sarphan Uzunoğlu

Karikatürist kişi Çağçağ, son ‘yapıtında’ -habertürk’te yayınlanmıştır- bambaşka bir şey koyuyor ortaya. En az Netekim Paşa’nın çalışmaları kadar ‘pornografik’, en az onun çalışmaları kadar ‘milli değerlere sadık’…

‘Karikatür Çizen Çocuk’ Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Hadi gelin anlaşalım. Şu ‘taş atan çocuk’ tanımını ortadan kaldıralım önce. O çocuklar TMK dediğiniz naneye kurban ettiğiniz öfkeli Kürt çocuklarıdır. Öfkelerinde haklılardır; üstelik onların öfkeleri böyle ‘örtük anlatımlara’ suçlu ilan edilecek kadar basit falan da değildir. Ancak; hakim medya da hakim kültür de karşılarındadır. Mesele sadece tanklar olsaydı, o tenekeden pisliklerin o çocukların karşısında tutunma şansı olduğunu mu düşünüyorsunuz? Zor, çok zor…

Karikatürist kişi Çağçağ, son ‘yapıtında’ -habertürk’te yayınlanmıştır- bambaşka bir şey koyuyor ortaya. En az Netekim Paşa’nın çalışmaları kadar ‘pornografik’, en az onun çalışmaları kadar ‘milli değerlere sadık’…

Küçük İskender yıllar evvel Kenan Evren’e yazdığı bir mektupta şöyle diyordu:

Dedim ya, babam ressamdı, siz de resmi seversiniz; babam hayatı boyunca bir nü yapmadı, yapamadı Kenan Bey; masum bir içgüdüyle sanki çıplaklığı fakirliğe bağladı; fakir olan çıplaktı ve bunu resmetmek adeta alaydı onun gözünde; size nü konusunda ne ilham verdi kestiremiyorum ama, cinsel organlarına tazyikli su fışkırtılan kızların ya da hayalarına elektrik verilen devrimci delikanlıların çağrışım yapma olasılığı yüksek; kim bilir bizzat tetkik ettiğiniz bir seansta “bir gün bu vahşeti tuvallere estetik kaygı güderek nakşetmeliyim” diye düşünenler arasına da karışmış olabilirsiniz. Malum, her yer, her şey karışıktı o vakitler; akıllar da dahil buna. İnsanın tamama gücü yetmiyor işte; asmayıp da beslediğiniz kişilerden biri olarak bunu ifade etmeyi ortamın müsaitliğine bağlıyorum. (1)

İktidarın dili tarih boyunca kültürün de belirleyicisi olmuştur. Karşıtı olarak muhalefetin kültürünü, muadili olarak da yancılarının ve doğrudan destekçilerinin dilini belirlemiştir. Oyun, hep muktedirin dili ve alanında oynanmıştır. O kadar ki, muhalifler bile var olan kültürel-siyasi şartlar içinde söylemlerini ve eylemlerini gerçekleştirirler; ancak bir toplumun bilinçaltı, eldeki tüm şartlara rağmen değiştirilemez durumdadır; çünkü en ciddi taciz ve inkâr toplumların bilinçlerinde gerçekleşir.

Öyle ki, özellikle de Türkiye’de yıllardır süregelen ‘aydın düşmanlığı’ çerçevesi üstünde düşünüldüğünde Türkiye’den neden ‘aydın’ değil de abuk subuk kişilerin düşünce üretiminde bulunduğunu görürüz. Burada aslolan şey, Türk modernitesinin içerisinden felsefeci çıkaramayışı ve bu eksiğini türlü sanat dallarıyla gidermeye çalışmasındaki sakatlıktır.. (2)

Mehmet Çağçağ, felsefesi olmayan bir toplumun ‘muhalefet’ ve fikir üretme görevini üstlendiğine inanıyor olabilir; ancak burada asıl üstünde düşünülmesi gereken mevzu, var olmayan bir felsefenin yarattığı düşünsel kısırlıktır. Türkiye modernitesi, aydın sayabileceği bir Başbakan’a (Ecevit) sahip olmasına rağmen, tarihsel varlığını bir aydın düşmanlığı üzerine kurgulamıştır; hele ki bu aydının sivil bir aydın olması tam bir felakettir. Tam bu noktada ‘sivil’ bir sanatçı olarak Mehmet Çağçağ’ın ne suçu vardır derseniz, onun suçu da kapitalizme içkin olarak yaptığı üretimin tam da o içkin olduğu dile saplanmış olmasıdır.

Çağçağ’ın Karikatürü

Küçük İskender’in mektubunu alıntılayarak yaptığım Kenan Evren hatırlatması, tam da bu nedenledir. Vahşet, bir kurgu değil, bir gerçektir, hele ki Türkiye Cumhuriyeti topraklarında yaşıyorsanız… Bu vahşeti belgelemek bir karikatüristin işi olabilir; ancak özellikle ‘taş attığı için değil kürt olduğu için tutuklanan’ o çocukların hikayesini tek kareye üstelik böyle vahşi bir dille geçirmek tam da Çağçağ’a göredir.

Ben Türkiye’deki ırkçı-sünni süreci aslında Almanya’daki NAZİ sürecinden farklılaştırmamamız gerektiğini düşünüyorum. Örneğin Nazi Almanyası’nın tanınmış heykeltraşı Josef Thorak’ın birçok meydan ve binayı süsleyen sert çizgili, kütlesel, adaleli erkek heykelleri, faşizmin yaratmayı çalıştığı üstün insanı ve Alman ırkının üstünlüğünü simgeliyordu. (3) Almanya’da iktidarın fikirlerini yaymak için kullanılan sanatsal kurumların Türkiye’de başından bu yana böyle kullanılmadığını söyleyemeyiz.

Geçtiğimiz günlerde Sevinç Altan’la yaptığım söyleşide Altan şunu söylemişti:

Sokağa çıkan, kamusal alanda hareket eden her iş demokratik bir ilişki kuracak, kitleselleşecek diye de bir durum yok. Nasıl yaptığın önemli. Meydanlara dikilen devasa boyutta, insanları ezen, tepeden bakan heykellerden söz etmiyorum bile. İsterse adı ‘barış’ olsun. (4)

Çağçağ’ın yaptığı karikatür, tam da bu ülkede bizi sabahları karşısında diktikleri heykellerin karşılığıdır. Bu ülkede sanat yıllarca devlet adına yapılmış, devlet sanatçılığı diye bir nane gezdirilmiş, Kültür Bakanlığı bile iktidara bağlı hale getirilmiştir. Kısacası, dün Çağçağ tarafından yapılan karikatür bir yol kazası değildir, tıpkı İdris Naim Şahin’in bir istisna değil, çoğunluğun bir parçası oluşu gibi.

Çoğunluk ideolojisi, kendi muhalefetini bile üretmiştir. Örneğin bugün CHP ile AKP’yi ayıran çizgi nedir? Çağçağ ile İsmet Özel’i ayıran çizgi de odur. Her ikisi de aslen faşizme, egemenliğe yatkın bir dile gönül indirmişlerdir. Birini diğerinden daha çekilir yapan faktörler iki taraf için farklı zamanlarda farklı şeyler olarak ortaya çıkmakla beraber, bir ehven-i şer durumu vardır.

Buradan elbette Çağçağ’ı hükümetin tabelalı karikatüristi Salih Memecan’la bir tutacak değiliz; ancak Çağçağ da Memecan da,

Türkiye’deki özellikle erkek egemen dilin fazlasıyla egemen olduğu bir alanın, karikatürün çocuklarıdır. Birgün karikatüristlik hakları ellerinden alındığında ve bir hapishanede faşizmle burun buruna geldiklerinde kalem yok mu kalem’den fazlasını söyleyeceklerine eminiz.

Ancak masumiyetin şakası olmaz; faşizm gülünçleştirilemez. Ortada bir trajedi var; trajedilerden nemalanan bir sanat da olsa olsa devletin arka bahçesinin sanatıdır. Kısacası Çağçağ, ortaya çıkıp ben durumu hicvettim, tırnaklar arasına aldım dese bile, var olan dilin kitlesel bir gazetede yenilenmesinden başka bir durum yok ortada. İdeolojinin olmadığı yerde ortaya konan kaba saba bir muhalefetimsi var o kadar…

1) http://www.radikal.com.tr/ek_haber.php?ek=cts&haberno=6548

2) Kahraman, H. Bülent, Kültür Tarihi Affetmez, Agora Kitaplığı (Kitabın temelinde anlatılan fikirler ilgili ifadeye referans alınmıştır.)

3) http://haber.sol.org.tr/kultur-sanat-medya/nazi-almanyasi-nda-tarafsiz-sanatcilar-haberi-18246

4) http://meseledergisi.blogspot.com/2012/02/sevinc-altanla-soylesi-yaratc-bir.html


Etiketler:
nefret