18/08/2015 | Yazar: Yıldız Tar

Gün hayatı ölümle başlatır, savaş tüm yıkımıyla sürerken mikrofonu altı şehirden LGBTİ aktivistlerine uzattık: Katledilen bir halk hâlâ aşîtî diyorsa, hemen şimdi onurlu bir barış!

Katledilen bir halk hâlâ barış diyorsa Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Gün hayatı ölümle başlatır, savaş tüm yıkımıyla sürerken mikrofonu altı şehirden LGBTİ aktivistlerine uzattık: Katledilen bir halk hâlâ aşîtî diyorsa, hemen şimdi onurlu bir barış!

Gün ölümle başlatıyor hayatı

Her şafak taze bir ölünün üstünde doğuyor

Her sabah ölümü anlatıyor gazeteler

Böyle diyor Arkadaş Z. Özger “Günler Perişan” şiirinde.

Her gün bir başka ölüm haberi geliyor Kürt coğrafyasından. Geçici Güvenlik bölgeleri insansız alanlar yaratıyor. Öldürülenlerin bedenleri kudret nişanesi olarak sergileniyor. Her gün bir başka şehir bir başka ilçede katliam haberi geliyor. Suruç, Silopi, Varto, Lice, Silvan…

Geçici AKP Hükümeti geçmemeye, sonsuza kadar kalmaya uğraşıyor. Her bombayla zamana meydan okuyor. Kurşunlardan bir saray inşa ediyor. Bir eli bayrağa sarılı bir mezarda, diğer eli mikrofonda konuşuyor da konuşuyor…

Hep iktidar konuşuyor. Geri kalanlar dinliyor ya da susuyor. Bir halk, Kürt halkı ise Suruç katliamından yaralı kurtulan Loren Elva’nın deyimiyle, katledilse de ‘Barış’ demekten vazgeçmiyor.

Hep konuşanlara inat biz de mikrofonu sesi kısılanlara, her şeye rağmen ‘barış’ diyenlere, perişan günlerde Arkadaş’ın izinden yürüyenlere uzattık. Ankara, Diyarbakır, İstanbul, İzmir, Mersin ve Van’dan LGBTİ aktivistleri neden barış dediklerini, savaştan nasıl etkilendiklerini anlattı.

Katledilen bir halk hâlâ Aşîtî diyorsa…

Suruç katliamından yaralı kurtulan LGBTİ aktivisti Loren Elva: Savaş coğrafyasında yaşayan biri olarak savaşın kendini en ağır biçimde hissettirdiği bir yerden, daha geçen ay Suruç katliamından yoldaşlarımın bana siper olmasından dolayı yaralı halde kurtulmuşken savaşın kendi yaşamım üzerindeki etkileri saymakla bitiremem herhalde. Ancak savaş, en açık ifade ile nefretin dolaysız bir şekilde dışavurumudur ve doğası gereği yıkıcıdır. Bu yıkım biyolojik, psikolojik, ekonomik yıkımlar olarak kendini yaşamımın her alanında gösteriyor.

AKP, 7 Haziran seçimlerinde yaşadığı yenilgiyi hazmedemeyip ülkeyi Suruç Katliamı ile birlikte yeni bir darbe konseptine sürüklemeye çalışırken iktidar için barışı hedef alıyor. Kürt ulusal varlığını inkar ve imha yöntemleri ile karşılayanlar, kendi çocuklarını köşe bucak kollarken, yoksul halk çocuklarını asker edip ölüme göndermekten çekinmeyip, onların ölü bedenleri üzerine basarak politika yapıyorlar. Nice insanlar öldü, niceleri evlerini köylerini boşaltmak zorunda kaldı, göç etti, dili dini kimliği kültürü inancı yasaklandı, sakat kaldı, eğitimsiz kaldı, sevdiklerinden ayrı kaldı... Ve bu alçak saldırılara, dehşet sonuçlarına rağmen bu coğrafyanın insanları hiç usanmadan, yorulmadan 'ama'sız ve 'ancak'sız silahların susmasını isteyerek “adil, onurlu, demokratik bir barış” dedi. Demeye de devam ediyor. Yıllardır inkar edilen, yok sayılan, asimile edilen, katledilen bir halk hâlâ Aşîtî diyorsa: Edî Bese! Ülkenin ve toplumun geleceği için haftaya değil, yarın değil, barışı hemen şimdi istiyoruz.

Er, erk, erkek: Savaş

Ankara Pembe Hayat LGBTİ’den Alican Kalan: Er, erk ve erkek… Yani penisin iktidar hırsının sonucudur savaş. Ve erkek/eril olanın kendisini savaşlar üzerinden, kan, ölüm ve hükmetme aracılığıyla yeniden var etme çabasıdır. Savaşın istisnasız yok edileni kadınlar ve kadın kimliği ile ilişkilendirilen bütün toplumsal cinsiyet normlarının dışındakilerdir. Tecavüzler, çıplak bedenlerin teşhiri, türlü işkenceler ve erkeğin kendine yeniden köleler üretmesi… Tüm bunları da annelik sıfatı ile meşrulaştırmasının en çirkin örneğidir savaşlar.

Bir trans olarak içine girdiğimiz bu faal savaş durumunun beni nasıl etkilediğini sanırım savaşın bütün pisliklerini sıralamaya gerek kalmadan anlamlandırmak gerekiyor. Tüm yurttaşlar gibi acaba ne zaman tecavüz edileceğim, ne zaman işkence göreceğim ya da öldürüleceğim kaygısını taşıyorum. Nasıl taşımayabilirim ki? Üzerine bir de nefretin körüklenmesi, milliyetçilik damarının iyice kabarmasının getirdiği korku var.

Siyasetin normalleşmesi denilen şey kan, işkence ve tecavüzün olduğu savaş ortamlarında hiç mümkün olamamaktadır. Dolayısıyla da savaş politikalarının ve psikolojisinin hüküm sürdüğü bir coğrafyada sanıyorum trans bir aktivistin tüm hayatı allak bulak olabiliyor. En azından benimki öyle.

Barışın kendisi yaşam güvencesi demek. Sözümüzün duyulması demek. Önemsenebileceğimiz bir ortamın mümkün olması demek. Barış insanların dertlerini de dertlendirdiklerini de konuşturabilmesi demek. Toplumsal ruh halinin öfke, hırs ve nefretten en uzak olacağı iletişilebilir bir atmosfer demek. Barış tek başına silahların susması değil, militarizme dair tüm unsurların ortadan kalmasıdır aslında, benim için. Silahın ve askerin olduğu her yerde barış kalıcı değildir. Yalnızca savaşı ertelemekle sürdürmek arasında gitgellerin yaşandığı bir durumu işaret eder. Nitekim bugün Türkiye’nin başta Kürtlere olmak üzere devletin ya da bir diktatörün beğenmediği tüm unsurları canı sıkıldıkça katledebildiği bir savaşı başlattığını görüyoruz.

LGBTİ örgütleri tam da aslında müzakere sürecinin de etkisiyle pek çok ilde örgütlenmeye başlamışlardı. Çünkü savaşın yarattığı can korkusu yerini iletişim kurmaya bırakmıştı. Ve toplumsal muhalefet dediğimiz gruplar en azından LGBTİ’lerin sesini duyabilmeye başlamıştı. Sanıyorum bu durum bir müddet duraksama dönemine girecek. Dolayısıyla ille de barış, özellikle bizlerin toplumsallaşabilmesi adına barış.

Savaş; taciz, tecavüz ve işsizlik demek

Lambdaistanbul LGBTİ’den Elif Avcı: 30 yıldır devam eden savaş politikalarının yarattığı hak ihlalleriyle halen yüzleşilmemişken yine, yeni, yeniden bir savaş sürecine girmekteyiz. Bir adamın koltuk sevdası uğruna 2013'te başlayan silahların susması sürecinin sona erdi, diğer yandan Suriye ile savaşa girmek üzereyiz. 7 Haziran genel seçimleri sonrası, koalisyon kurmak ile görevli olan hükümetin geçici bir hükumet olduğunun ve geçici hükumetlerin savaş kararı alamayacağının altını bu noktada çizmek isterim. Savaş her gün haberlerde geçen isimlerde sevdiklerinin adını aramak demek. Savaş; taciz, tecavüz, yerinden edilme, dilsizleştirme, yoksullaştırma, eğitimsizleştirme, işsizleştirme, sağlıksızlaştırma, yalnızlaştırma demek.

Açıkçası korkuyorum, sinirleniyorum, içim daralıyor, yeter artık olmaz olsun böyle ülke deyip basıp gitmek istiyorum bazen. Dost ortamlarda azıcık yüzümüz gülse kendimizi suçlu hisseder hale geldik. Diğer yandan savaşa, bombalara, ölümlere, tehditlere, gözaltılara, her gün artan tedirginliğimize karşı barış umudumu hala kaybetmedim. Az çok duyarlı kim varsa akıl sağlığını kaybetmemek için bence örgütlenmeli. Bizi paranoyaklaştırmaya ve yalnızlaştırmaya çalışıyorlar.  Savaş dönemleri yalnız başına çekilecek dönemler değil. Bir şeyler yapıyor olmak, bir şeylerin ucundan tutuyor olmak barış için çırpınıyor olmak insanın aklını kaçırmasını önlüyor.

Neden barış? Çünkü savaşın hiç bir zaman kazananı olmadı ve olmayacak. Siyasiler “Gerektiğinde bu vatan için kendimizi de evlatlarımızı da fedaya hazırız.” gibi afilli laflar etmesini bilirken nedense ağıtlar onların evlerinden yükselmez. Alevi cenazelerine devlet erkanından kimse gitmez. Lambdaistanbul LGBTİ Dayanışma Derneği olarak sistem karşıtı ve çok kimlikli bir birlikte yaşamı savunarak militarizm ve milliyetçiliğin belirlediği yaşama hayır diyor ve bu nedenle barış için mücadele ediyoruz. Nasıl bir barış dediğimizde ise LGBTİ'lerin, kadınların, toplumun tüm kesimlerinin öznesi olacağı bir barış olmalı. Yolu savaştan geçmeyen bir barış. Toplum içinde hala birbiriyle temas etmeyen kesimler var. Bu temaslar sağlanmadıkça arzu ettiğimiz barışa kavuşacağımızı düşünmüyorum. Savaşın ne demek olduğunu ve barış çağrımızı ne olursa olsun yüksek sesle birlikte örgütlü bir şekilde tekrarlamaktan vazgeçmemeliyiz. Bu çağrının dilinin de barışçıl olmasına özen göstermeliyiz.

Barış yaşamın garantisidir

İstanbul Hêvî LGBTİ’den Rosida Koyuncu: Savaşı istemesen de fiziken içinde bulunduğun andan itibaren sende farklı bir ruh devamında da farklı bir karakter gelişir. Türkiye Cumhuriyeti devletinin 32 yıldır Kürdistan’da yürüttüğü sömürgeci ve katliamcı savaşın beni nasıl etkilediği sorusuna şöyle cevap verebilirim: Beş yaşındayken köyümüz yakıldığı için doğduğum yerden ailemle beraber göç etmek zorunda kaldık. Zorunlu göçle Diyarbakır’ın Bismil ilçesine geldik. Ardından da savaşın getirdiği yoksulluktan dolayı İstanbul’a göç ettik. Bu savaşta ben köyde bizimle beraber oynayan dayımı kaybettim. Halkının özgürlüğü için mücadele eden arkadaşlarımı yitirdim. Yemek yediğim, su içtiğim, kavga ettiğim insanlar; en yakın arkadaşlarım toprağın altına gömüldü. En son Suruç’ta vahşi tecavüzcü barbar ordu IŞİD’in katlettiği canlar, fidanlarımız… İçime benzin döküp ateşe vermişler gibiyim. Bir savaşta çok yakından tanıdığın birini kaybetmeden savaşı hissedemiyorsun sanırım.

Kürdistan’da canlar yitirilirken Kürdistanlı bir eşcinsel olarak nasıl etkiliyor diye sorarsam kendime; bu savaşın geliştirdiği er ve erk zihniyeti kadınlar ve doğa üzerinde nasıl ki cinayet ve hegemonya geliştiriyorsa biz LGBTİ bireylere yansıması da aynı oluyor. Yine erk zihniyet hegemonyasının kılıcı cinsiyetçi anlayış ve nefretle beraber yaşamlarımız tehlikeye giriyor.

Barış herkes için başka bir anlam ifade ediyor. Barış bir anne için çocuğuna kavuşmaktır. Bir tutsak için ayaklarının toprakla bütünleşmesidir. Silah tüccarları ve iktidar hastaları için barış kötü bir şeydir. Lubunyalar için barış kabullenilmektir. Neden barış sorusu çok saçma çünkü barış yaşamın garantisidir. Barış acı çekmemektir. Nasıl bir barış sorusu doğru bir sorudur. Çünkü herkese göre barış farklıdır... Erdoğan’a göre barış insanların ve güçlerin onun himayesinde olmasıdır. Devletler için barış kendini inkar etmeyi dayatmaktır. Nasıl bir barış sorusuna tek cevap verebilirim: Onurlu bir barış! Kimsenin onurunun kırılmadığı ve haklarının teslim edildiği bir ortam gerçek barış olur.

Van Ahtamara LGBTİ’den Tuan Tual: Savaş bütün dünyayı etkilediği gibi beni de etkiliyor! Eşcinselim ve mücadele ediyorum. Savaş bu mücadelemde de tıkanıklığa yol açıyor. Hayat zorken savaş ile birlikte her şey daha da zorlaşıyor. Barış için de mücadele etmemiz gerekiyor. Barış sadece bir sözcük değil, olgunluk olmalı. Bizler ölmek değil maviliklerde bir yaşam istiyoruz, bunun için mücadele ediyoruz.

Önce silahlar susmalı

İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi LGBTİ Topluluğu Eşit Şerit’ten Mustafa: Savaş beni nasıl etkiliyor? Galiba bu sorunun cevabının herkes için olumsuz etkiliyor olması gerekirken maalesef yaşadığımız bu coğrafyada kan ve savaş isteyen birçok insanla karşı karşıyayız. Suruç katliamından sonra daha tedirgin olmaya başladım. Dışardan bakıldığında İzmir sorunsuz dursa da son zamanlarda kötü haberler duymaya başladık. Şu an yaz okulundayım burada ve okul dışında pek çıkmıyorum kalabalık yerlere. Sürekli tedirginim. Haberlerde gördüğüm tek şey devlet eliyle yapılan katliamlar. Çok fazla korkuyorum sanırım.

Neden ve nasıl barış? Yaşadığımız coğrafya tam bir mozaik. Türkiye halklarına baktığımız zaman birçok milletten insanı görmek mümkün. Kendimi bu konuda şanslı hissediyorum. Tam da bu mozaiğin içinde büyüdüm. Kürt bir annenin ve Türk bir babanın çocuğuyum. Bir de Farsilik ve Araplık var. Ortadağu'yu buluşturmuşlar annemin ailesinde! Barışı kurmak için böyle bir şeye ihtiyaç var sanırım.

HDP'nin barışçıl politikası bu yönde çok etkili benim için. PKK'ye yaptığı çağrı çok kıymetli. Kürt hareketine destek veren biriyim lakin PKK'nin son dönemde yaptığı şeyler de beni çok tedirgin ediyor. Barış istiyorsak eğer öncelikle silahlar susmalı. Ne devletin yaptığını ne de Kandil'in yaptığını desteklemiyorum. Silahları susturabilirsek eğer tüm diller, dinler ve ırklar olarak barışı geri getirebiliriz.

Mersin 7 Renk LGBTİ’den Armanç Ömer: Ülkede LGBT’ler olarak bir öteki mücadelesi veriyoruz. Savaşın olması bu mücadeleyi olumsuz bir şekilde etkiliyor. Savaşın var olduğu bir ülkede öteki mücadelesi her zaman geri planda kalıyor. LGBT kimliği dışında birçok kimliğim var. Bu kimliklerimle birlikte birden çok mücadele alanında yer alıyorum.

Savaş beni de olumsuz etkiliyor. Benim bünyemde karamsarlığa ve depresyona yıl açabiliyor. Canlı yayınlarla evlere taşınan şiddet olayları bulunduğum ortamın ve insanların güvenli olmadığı duygusuna kapılmamı sağlıyor. Bu kimliklerimle birlikte kendimi ne kadar az güvende hissedersem ve ruh sağlığımı ne kadar etkilerse mücadele alanlarıma sahip çıkamam.

Bunun yanı sıra hayatta birçok sorumluluklarım var, eğitimim, geleceğim, ailem, eşim, dostum. Savaşın benim üzerimde yarattığı olumsuz etkileri sorumluluklarımı göz ardı etmeme neden oluyor.

Savaşın olmaması ülkede sağlıklı ve kendini geliştirmiş eğitimli insanların olmasını sağlar. Savaşın olumsuz etkilerini yaşamamış insanlar farklı alanlarda bilinç düzeyini artırır. Bilinç düzeyi yüksek insanlar topluluğunda ayrımcılığa uğramış insan sayısı azalır. Ülke ekonomisi daha sağlıklı olur. Etnik kökenlerin birbirlerini yadırgamadan sahiplenerek yaşaması savaşın son bulmasını sağlar.


Etiketler: yaşam
İstihdam