25/07/2013 | Yazar: B K

İkinci evim olan adayı ve çoğunluğu LGBT olan dostlarımı, benim deyişimle ‘seçtiğim ailemi’ sizlere tüm içtenlik ve samimiyetimle anlatmak istiyorum.

Kıbrıs’ta LGBT Olmak Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı
Kıbrıs deyince birçoğunuzun aklına tatil, eğlence, kumar yahut Türkiye’nin arka bahçesi gelir; ancak Kıbrıs ne bunlardan ibaret, ne de bunlarla anılmaya layık bir ada. Kıbrıs tarihiyle, coğrafyasıyla, kültürüyle ve üzerinde yaşayan insanlarıyla muazzam bir deneyim. Kıbrıs diyorum diye bazılarınızın bana kızdığını duyar gibiyim; ancak adayı KKTC adıyla anmak adeta çift toplumluluğa, çift kültürlülüğe ve çift dilliğe ihanet eder gibi bir olgu. Ve ben üzerinde dört koca senemi geçirdiğim, tarihini, siyasetini, kültürünü en çok da insanlarını tanıdığım ve sevdiğim ikinci evim olan adayı ve çoğunluğu LGBT olan dostlarımı, benim deyişimle “seçtiğim ailemi” sizlere tüm içtenlik ve samimiyetimle anlatmak istiyorum… Çünkü biz Türkiyelilerin Kıbrıs’ı anlamamak, görmemek yahut varoluşunu inkâr etmek gibi bir eğilimimiz var, tabi burada da siyasi çıkarların etkisinde büyüyen kuşaklar olmamızın etkisi büyük.
 
Her tarafı ayrı bir tarihi güzellikle kaplı olan Kıbrıs adası Mısır, Hitit, Fenike, Asur, Antik Yunan, Bizans, Lüzinyan Hanedanlığı, Venedik Krallığı, Osmanlı İmparatorluğu ve Birleşik Krallık gibi dünya tarihine adını yazdıran birçok medeniyetin egemenliğine girmiş, adeta medeniyetler beşiği örneği olmuştur. 1878 yılında Osmanlı’nın Birleşik Krallığa kiraladığı ada, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküş dönemini fırsat bilen Krallık tarafından 1914 yılında ilhak edilmiştir. 1960 yılına kadar adada baskı altında yaşayan Kıbrıs halkı, Kıbrıs Cumhuriyeti’ni kurmuş ve bağımsızlıklarını kazanmıştır. Ancak, suların durulmadığı adada 1974 yılında gerçekleşen Yunan darbesinin sonucu Türk Silahlı Kuvvetleri’nin harekâtıyla Kıbrıs Türk Federe Devleti kurulmuş ve daha sonra Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti adını almıştır. KKTC halen dünya üzerinde Türkiye dışında hiçbir ülke tarafından tanınmamakta ve ambargo altında yaşamaktadır. Türkiye ise uluslararası hukuka göre işgalci devlet statüsünde bulunmaktadır. Yaşanan bunca karışıklık beraberinde göçü ve kayıpları getirmiş, bu da iki toplum arasına duvar örülmesine neden olmuştur. Erkek egemen, ayrımcı, ötekileştirici toplum yapısı iki halk arasında da hüküm sürmüş, günümüzde de yalnızca kadınların değil LGBT’lerin hayatını cehenneme çevirmektedir.
 
İşte burada da seçtiğim ailemin hikayesi başlıyor:  Kıbrıslı lezbiyen (22) bir arkadaşım kendini ifade ederken “Yaşım küçükken bunu tanımlamak benim için zor olmuş olsa da, büyüdükçe kendimi buldum ve evet ben buyum. Böyle olmaktan gurur duyuyorum” diyerek kendini kabul ediş sürecinde yaşadıklarını samimiyetle paylaşıyor. Kıbrıslı (29) bir dostum toplumsal roller altında ezilen LGBT’lerin durumunu şu sözlerle gözler önüne seriyor: “Ada toplumlarının adalı olma psikolojisi doğrultusunda aile bağları çok güçlü olan Kıbrıslıların savaş ve göç yaşamış olmaları ile birlikte bu bağlar daha da güçlenmiş durumda. 1980 sonrası nüfus için bu etkiler daha az hissediliyor olsa da bizden bir kuşak öncesi hâlâ benzer bir psikolojide. Çocuklarının büyüyüp heteroseksüel evlilikler yapması onlar için çok önemli ve eşcinselliği kabullenmeleri gerçekten kolay değil. Bu sebeple en azından ebeveynlerimize açılmamız çok zor”.
 
Türkiyeli bir (23) arkadaşım ise ‘‘Türkiye’nin yaptığı ekonomik ve politik baskılar ve zorunlu göçler sonucu ada halkının Türkiyelilere bir önyargısı var. Bu nedenle Türkiyeli-Kıbrıslı ayrımı çok fazla (iki tarafta da). Çok kısa bir sürede LGBT ortamına girdim. Elbette hepimiz LGBT bireyler değildik; ancak biseksüel olduğumu açıkladığımda öncelikle yurtdışında yaşamış insan hakları üzerine çalışmış arkadaşlarımdan tepkiler aldım, ardından da geylerden tabii. LGBT toplumu içinde de ötekileştirilmiştim kısacası. Zaman içinde beni tanıdıklarında, kime âşık olduğumun değil, aşık olmamın önemli olduğunu anlamaya da başladılar. Ve onlar benim canımın birer parçası oldu; çünkü hepimiz sadece ablalarımıza, abilerimize yahut kızkardeşlerimize açılabilmiştik, bu da bizi daha çok kenetliyordu. Adeta bir aile haline geldik,” diyerek bu dışlanmışlığın onları daha da yakınlaştırdığının altını çiziyor.
 
En yakın dostum Kıbrıslı bir gey (23) ise daha özgür bir hayatı seçerek yurtdışına yerleşenlerden, şanslı olan küçük bir azınlıktan yani yaşadığı en büyük sıkıntıyı şöyle açıklıyor: “Doğduğun zaman sana yüklenen ve senden beklenen çoğu şeyi reddetmekle, kabul görmüş normalliğin içinde verilen yalnız olduğun bir savaş. Sorulara boğuluyorsun, cevaplar bulmak için nereye başvuracağını bilemiyorsun, zaten başvuramazsın çünkü bu hissettirilen farklılığın sana utanç veriyor. Kendini yalnız hissediyor, bir çıkmazın içinde hissederek içine kapanıyorsun.  Sorguluyorsun, bilmediğin bir şeyi algılamaya çalışıyorsun. Dürüst olabildiğin zamanlarda kendi başına bulduğun cevapların toplumun senden beklentileriyle örtüşmediğini gözlemliyor, dışlanmayı en çirkin haliyle, arkandan küfürler duyarak, hakaret, nefret söylemleri duyarak, bunları ve dışlanmayı sindirmekle kalıyorsun.”
 
Orta Doğu kökenli (24) başka bir arkadaşım ise Kıbrıs’ta Orta Doğulu olmanın yanı sıra gey olarak yaşadığı sıkıntılara değiniyor:
 
“Kıbrıs’a geldiğimde 16 yaşındaydım. Çok gençtim ve ilk defa tek başınaydım. Gey olmak hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Lisans eğitimim süresince kendimi kabul etme ve çevreme açılma şansım olmadı. Yüksek lisansa başladığımda birkaç gey arkadaşım oldu ve onlar sayesinde kendimi kabul edip mutluluğun peşinden gitmeye başladım. Ancak Kıbrıs gerçekten küçük bir ada, özellikle de insanların arkanızdan konuşabileceği kadar küçük. Özelikle de Orta Doğu’dan gelen diğer öğrencilerin. Birkaç yıl sonra arkadaşlarıma açılıp erkek arkadaşımı onlarla tanıştırdığımda, beni sahiplenip normal olduğum konusunda desteklediler. Hayatımı istediğim şekilde yaşamam için bana güç ve cesaret verdiler, Kıbrıs gibi küçücük bir adada olsa bile.”
 
Paylaşabildiklerim yalnızca ufak birkaç örnek; ancak sıkıntılar ne bunlarla sınırlı, ne de bu kadar az. Özellikle anayasaya göre erkek eşcinseller erkek erkeğe cinselliğin ‘doğaya aykırı’ görülmesi nedeniyle beş yıla kadar hapis istemiyle yargılanma tehdidi altındalar.                                                                                                                                                                 

Etiketler: yaşam, dünyadan
İstihdam