13/04/2006 | Yazar: Yeşim T. Başaran

"Eğer biyolojik cinsiyetin kadınsa, kadın olmak için kadın bilincine sahip olman gerekmez. Söz konusu olan baskının, her nereden gelirse gelsin, bireyi tanımlıyor olmasıdır. İşte buradan yola çıkarak "lezbiyen’i, her ne şekilde olursa olsun aklına hemcinsleri düşmüş olan kadın, şeklinde tanımlayabileceğimi seziyorum."

"Eğer biyolojik cinsiyetin kadınsa, kadın olmak için kadın bilincine sahip olman gerekmez. Söz konusu olan baskının, her nereden gelirse gelsin, bireyi tanımlıyor olmasıdır. İşte buradan yola çıkarak "lezbiyen’i, her ne şekilde olursa olsun aklına hemcinsleri düşmüş olan kadın, şeklinde tanımlayabileceğimi seziyorum."

KAOS GL

Yeşim T. Başaran

Lezbiyenliğin ne olduğunu, lezbiyenin kim olduğunu anlamak için daha tanımlı, daha görünür kimliklerle benzerlik kurmaya çalışıyorum. Tüm didinmelerim en fazla, ne olmadığını anlamama yarıyor. Lezbiyenlik, o kadar yok ki etrafta, bazen kendimi kendim uyduruyormuşum gibi hissediyorum. ‘Kimlik’ hakkında herhangi bir kuramcıdan tek bir satır okumadan kimlik hakkında yazmak asılsız mı? Başlamadan vaz mı geçsem? Ama o zaman başkalarına yaptığım baskı ne olacak? Eline kadın eli değmeden, lezbiyenlik hakkında hiç okumadan da lezbiyenlik hakkında yazabileceklerini, bunu yapmadıkları, gökten bilginin ineceği o kutsal günü bekledikleri sürece KAOS’un gey dergisi olmaktan kurtulamayacağını, dahası kendi yapmadıkları yazı yazma edimi yüzünden KAOS’a yüklenmelerinin ne denli ikiyüzlüce olduğunu kafalarına ibadet eder gibi sistematik vurduğum arkadaşlarım bir daha benim yüzüme bakmazlarsa onlara söyleyecek sözüm olmaz, sonra neyle sıkıştırabilirim onları… Eline kadın eli değmiş olma, uzun süreli bir sevgililik ilişkisi içinde olma hiyerarşisini, mürekkep yalamış olma hiyerarşisini böyle şımarıklıklar, verili, herkesçe beklenen yaşamsal şeyleri ti’ye alarak kendin olma inadından müteşekkil bir özgüvenle yazarak yıkmak gerek. Her zamanki gibi yaptığımın doğru olduğuna kendimi inandırma çabalarıyla geçti ilk paragraf; her satır ve yaşam böyle geçip giderse, mezarda da aynı kabus devam edecek: ‘Yanlış mı yapmıştım acaba?’ Meleklere de inancı olmayınca insanın, kim verecek bu yanıtı? Şımarık, inatçı ve geveze bir özgüven elbette.
Saklanma ve kaçma tepkilerini içinde fazlasıyla taşıyan bu özgüven bana şu soruyu sordurtuyor: ‘Lezbiyen kimdir?’ Sırayla tahtaya diğer kimliklerden yazalım ve bakalım:
Kadın: Her kelime gibi söyleyenine, ortamına göre kılıktan kılığa giren bu kelime, özünde biyolojik cinsiyeti ‘insan dişisi’ olan canlıları kastediyor ve ‘bu şekil’ doğmuş olma hali ister istemez ‘bu şekil’ biçimlenmiş bir yaşamda, şöyle ya da böyle herkesçe gözlenebilen anlamlara tekamül ediyor. Kadın, kadınlığından kaçamaz. En fazla bu kaçamama çaresizliği içerisinde kendine uygun bir köşe bulmaya çalışır. Bu avuntu hali, zaman zaman ‘çocuklarına sıkıca bağlanmak’, zaman zaman ‘feminist kadın arkadaşlara sıkıca bağlanmak’ ve başka herhangi her şey çabasıyla ortaya çıkabilir. Ama kadın, kadın olmaktan kaynaklı fiziksel ve ruhsal sorunlardan kolay kolay kaçamaz. Bunlar taa başka bir kadından doğduğu ilk günden bellidir. Kadın, kadın olmaktan dolayı yaşadığı sorunlardan kurtulmak için, başkalarını veya kendini kadın olmadığına inandırma davranışını asla uygulayamaz. Kadın çoğu öğretilmiş, bazısı keşfedilmiş kadınlık durumları içinde gider gelir. Bu öyle bir şeydir ki, dünyanın kabaca yarısını etkileyen bir şeydir, başlı başına bir muhaliflik gerekçesidir.
Etnik Kimlik: Şimdi gevezelik yapacağım ama itiraf edeyim cehaletim midemde bir sızı. Dürüstlüğün yataklık ettiği patavatsızlığımdan sakınmanız gerekirse çekinmeyin. Kendime patavatsızlık hakkı verirken, bencilliğimi bir yerlere sığdıramadığım için size de bana ‘patavatsız’ deme hakkı tanıyorum. Çünkü ‘etnik kimlik’ yaşamımda birebir kendimden öğrendiğim bir şey olmadığı için, ne yazsam yalan, boş olabilir. Ne de olsa içinde yaşadığımız ülkenin siyasi koşulları farklı olsa Rum olduğunu yirmili yaşlarda öğrenmeyecek, şimdilerde etnik kimliği bu şekilde yaşamış ve asimilasyonun ortaya çıkardığının ne olduğunu bilebilecek biriyim. Ama etnik kimlikte ele almak istediğim başarılı bir asimilasyonun sonucunda olanlar değil. Etnik kimlik doğal olarak aileden gelir ve birey doğduğu günden itibaren, yaşadığı topraklarda içinde etnik ilişkiler sonucu azınlık olarak görülse de, ailesi ve akraba camiası içinde korunaklıdır. Bu kimlik zaten onlardan aldığı bir şeydir ve bunun zorluklarına katlanmak istemeyip kaçmak istediğinde bulabileceği yollar bir kadınınkinden daha gerçekçidir. Etnik kimlik tamamen başkalarından öğrenilir, tam da bu noktada birey kendini savunma yollarını da bilir, çünkü bunları da öğrenir. İşte bu da kadından ayrıldığı noktalardan biri, çünkü kadın ‘kadın’ olduğunun bilincinde büyümez. Bu daha sonra kendi meraklı yaradılışı dolayısıyla olacak olandır, veya olmayacak olan. Ancak etnik kimlikte bilinç, başından beri varolur, tabii etnik kimliği yok eden asimilasyon yoksa.
Dini Kimlik: Aslında etnik kimlikten pek farklı değil, muhtemelen de onun içinde büyür. Dini kimlik asimilasyonunu da kendi içinde gerçekleştirmiş biri olarak ne diyebilirim bilmiyorum ama bu noktadaki bencilliğimi itiraf edeyim; etnik kimliğin bilinçli terkinin ne denli olumsuz olduğunu düşünüyorsam, dini kimliği terk etmenin de o denli olumlu olduğunu düşünüyorum. Burada da dilerseniz kızma hakkına sahipsiniz. Sonuç olarak dini kimlik de genellikle aile ve akraba çevresinden öğrenilir ve onlar tarafından korunur.
Siyasi Kimlik: Siyasi kimlik şimdiye kadar ele aldıklarımdan bazı yönleriyle ayrılıyor. Aileden öğrenildiği gibi kişinin başka camialardan veya tamamen kendi girişimleriyle edinebilme olasılığı olan bir kimliktir. Aileden alındığı zaman dini ve etnik kimlikle benzeşir. Bir arkadaşım küçükken sağcılığın suç olduğunu sanırmış. Ancak daha sonra ediniliyorsa kendini destekleyecek insan arayışı başarıyla da sonuçlanabilir, başarısızlıkla da. Ama siyasi kimlik ‘kadın’ olmanın aksine doğuştan olmayan bir edinilme sahip olduğu için insanın kendisi gibi insanları bulma olasılığı, zaten muhtemelen kimliğini başkaları sayesinde geliştirdiği için, pek muhtemeldir. Siyasi kimlik sanırım, çok kolay terk edilir. Terk edenlere de ‘dönek’ denir. Yani siyasi kimliği dolayısıyla sorunlar yaşayan birey arzu ederse ‘dönebilir’. Bir bencillik itirafı daha, ‘siyasi kimliğini’ kendime yakın bulduğum insanların dönekliği, tahmin edersiniz ki, beni rahatsız eder.
Mesleki Kimlik: Şimdi ‘bu da nerden çıktı?’ demeyin. Ben de bilmiyorum, sadece insanlarda mesleklerine dair bir kimlik tanımı olabileceğini seziyorum. Kimlik kuramcılarının ne dediğini bilmediğim için, onlarla kendimi savunamayacağım ama nasıl insan etnik ya da dini kimliği dolayısıyla ezilebiliyorsa (evet, şimdi fark ettim, ‘kimlik’ deyince, ‘ezilen kimlikleri’ anlıyormuş; siz yazıdaki bütün ‘kimlik’ kelimelerini ‘bul, değiştir’ yapın da ‘ezilen kimlik’le, yalan söylüyor olmayayım) mesleki kimliğinden dolayı da ezilebilir. Örneğin, daha gerçekçi (!) bir mesleki kimliğe sahip olmadıkları için öğrenciler, bu anlamdaki kimliklerinden dolayı ezilirler. Herkesin onlardan beklediği okumaları iken, geleceklerine yatırım yapma çabaları ‘yarım meslek’ olarak bile algılanmaz. Oysa düpedüz onlarınki de meslektir. Mesleklerin saygı duyulmayanlarını yapanlar gibi, meslek sahibi oldukları kabul bile edilmeyen öğrenciler, mesleki kimliklerinden dolayı sorun yaşarlar. Mesleki kimlik, kadın kimliği gibidir, atsan atılmaz satsan satılmazlığı yüzünden. Yaşantımızın ilk yıllarında yoktur ama sonrası yaşayabilmek için kaçınılmazdır. Mesleki kimliğinden dolayı sorun yaşayanlar ‘döneklik’ yapamazlar. Çünkü öyle iddia edildiği gibi bir ‘fırsat eşitliği’ dünyasında yaşamıyoruz. Bu noktada da etnik kimlik ve diğerleriyle benzeşir. Çünkü mesleki kimlik, içinde doğulan ailenin şartlarına oldukça bağlıdır.
Peki ‘lezbiyen kimlik’ nedir, lezbiyen kimdir? Lezbiyen, kadın gibi doğuştan olunmaz, öyle mesleki kimlik gibi bir zorunluluk da değildir, etnik veya dini kimlik gibi lezbiyeni destekleyeceklerin bol olduğu bir toplumsal çevreden yoksundur, siyasi kimlik gibi benzerleriyle birlikte edinilebilme olasılığı olan bir şey de değildir. Bunlar ‘değildir’ler. Peki kimdir lezbiyen? Kendine lezbiyen diyen mi? Kelimeye gıcık olup ya da kendine lezbiyen demeye cesaret edemeyip, yine de lezbiyen gibi, hiç olmadı en azından hayal dünyasında lezbiyen gibi yaşayan kadın da lezbiyen değil midir? Lezbiyen olmak için eline kadın eli değmesi gerekir mi, veya yeter mi? Lezbiyen olmak için bas bas ‘ben lezbiyenim.. hadi lezbiyen feminist politikalar üretelim..’ diye bağırmak mı gerekir?
Lezbiyenlik, bütün yukarıda saydığım kimliklerin aksine, kişinin kendi içinden kendi çabalarıyla bulup çıkardığı bir şey. Kendi kendine, kendine ve çevresine rağmen sahiplendiği bir şey, veya sahiplenemediği. Gerçekten de buradaki ‘sahiplenemediği’ vurgusu oldukça önemli. Çünkü sahiplenememek varolan bir şeyin sahiplenilememesi, hatta bu sahiplenememe hali yüzünden yaşanılanları içerir. Kadın, feminist bilinci olmasa da biyolojik cinsiyeti dolayısıyla yaşamak zorunda kaldıklarıyla ‘kadın’dır. O nedenle lezbiyenliğini sahiplenemeyen kadın da, kendisi kabul etmek istemese de lezbiyendir. Bu yazmaya çalıştıklarımla ilgili olarak Sapphonun Kızları’ndaki arkadaşlarımla konuştuğumda, kimlik kelimesinin ‘bir şeyin politik kimliği’ olarak algılandığını fark ettim. Yani ‘x ve de politik kimlik’, yani kadın olmanın politik kimliği, etniğin politik kimliği, vs. Oysa benim demek istediğim, bireyin herhangi bir kimliğinin dışarıdan tanımlanmış olması hali. Eğer biyolojik cinsiyetin kadınsa, kadın olmak için kadın bilincine sahip olman gerekmez. Söz konusu olan baskının, her nereden gelirse gelsin, bireyi tanımlıyor olmasıdır. İşte buradan yola çıkarak "lezbiyen’i, her ne şekilde olursa olsun aklına hemcinsleri düşmüş olan kadın, şeklinde tanımlayabileceğimi seziyorum.
Kendilerini ‘izm’lere, tanımlara sığdırmak istemeyen insanların karşı çıktığını duyar gibiyim. Bunun tahayyül gücümle veya müneccimliğimle bir ilgisi yok. Kimlik konusu tartışılınca bakış açılarından biri de bu. Yukarda bahsettiğim kimlikler zaten karışık olarak ve de çok yönlü şekillerde insanlarda mevcut. Ve bu kimlikler dolayısıyla başkalarında daha ‘sorunlu’ yaşamak zorunda kalması insanın kimliğini belirleyen. Sen tanımlanmaya karşı çıktığın için kendine lezbiyen demesen de, lezbiyenliğinle ilgili sorunlarla karşılaşma olasılığı içerisinde yaşayacaksın (sırf kendin gibi insanları bulamamak bile lezbiyenlerin en büyük toplumsal sorunlarından biridir).
Neyse, her şekilde yazacak çok şey var ama bir yerde bitirmek gerekiyor. Lezbiyen kimlikle ilgili daha az kafası karışık ve daha çok şeyden bahseden bir yazı yazmayı inşallahlamaktayım. (Yine her zamanki gibi lafları süründürerek başladım ve dann diye bitirdim, kızmayın!)




Etiketler:
İstihdam