09/11/2006 | Yazar: KAOS GL

Güztanbul 2002’nin tartışma gruplarından biri de ‘Lezbiyen Örgütlenmesinin Önündeki Engeller’ başlığını taşıyordu. Türkiyeli lezbiyenler iki toplantı boyunca örgütlenmenin önündeki engelleri konuştular.

Güztanbul 2002’nin tartışma gruplarından biri de ‘Lezbiyen Örgütlenmesinin Önündeki Engeller’ başlığını taşıyordu. Türkiyeli lezbiyenler iki toplantı boyunca örgütlenmenin önündeki engelleri konuştular.

KAOS GL

İlk Toplantı:

Öte-ki Ben Lezbiyen Feminist Oluşum

Öte-ki Ben Lezbiyen Feminist Oluşum hakkındaki iddialar ve belirsiz durumun açıklığa kavuşması amacıyla gerçekleştirilen toplantının özet deşifresi aşağıdadır. Tam deşifre internet listelerine gönderildi. İsteyenler Kaos arşivinden edinebilirler.

Hülya Tarman: 17 Ocak 2001’de Almanya’da organize edilen tura katıldım. Turun söylendiği gibi geniş kapsamlı olmadığını gördüm. Döndüğümde orada gördüğüm olayları arkadaşlarla paylaştım. ‘Sana ters gelen bize de gelir’ dediler. Turu düzenleyen Alman arkadaş, Almanya’da Öte-ki Ben için bir hesap numarası açtı, bu hesabın dökümünü bize sunmadı. Bize bir laptop getirdi, ‘bu benim sana ikramım’ dedi. Ama sonra, laptop için ödediği 1200 Mark’ı bize gelen bağışlardan ödemem gerektiğini söyledi. Mart ayında tekrar gittiğimde, içimde sarsılmış bir yan vardı. Alman arkadaş, Öte-ki Ben için çok çalıştığını ve çok masrafı olduğunu söyledi. Bizden çalıştığı her ay için 50 Mark istedi, sonra bunu 150 Mark yaptı. Bu durumu Türkiye’deki arkadaşlarımla yazışacağımı söyledim. Öte-ki Ben için hazırladığı broşürdeki resimlerde, Osmanlı’da çok kullanılan cariye ve rakkase figürlerini Öte-ki Ben’in tanıtımlarına koymuştu. Birlikte çalışmanın böyle olmayacağını, Osmanlı’nın Öte-ki Ben’i asla tanımlayacak figürler taşımadığını anlattım. Onunla çalışmak istemediğimi söyledim. Frankfurt’ta mart ayında kendisinin de olduğu bir toplantıda, 5 kişilik bir komite oluşturarak kendisinden bu çalışmayı sonlandırmasını, Öte-ki Ben için bağlantı kurduğu yerleri kendilerine bildirmelerini söylediler. Bu Alman arkadaş Türkiye’de bazı kişilerle güç birliği yaparak, illaki Türkiye’de olacak bir projenin içinde yer almakta ısrarlı. Öte-ki Ben’e ait tek kuruş para, en başlangıcından bugüne kadar bende kalmadı. Paranın yönetimi ve kullanımı bundan sorumlu olacak kişilere teslim edildi. Öte-ki Ben olarak dayanışma gösterdiğimiz arkadaşlara maddi olarak destek olmak gerektiğinde, Öte-ki Ben bağışları kullanılarak bu yapılmamıştır. Özellikle İstanbul süreci, bir takım kişilerin menfaatine kullanıldı. En çok dayanak gösterilen konulardan biri, benim çalışmıyor oluşum. 97 yılından beri, tam zamanlı ve profesyonel anlamda çalışmıyorum. Mesleğimi de yapmıyorum. Diplomamı soruyorlar. Mal varlığımı da açıklamak zorunda değilim. Yaşadığım bu olayların çok iyi incelenmesi gerektiğini, bunun sosyolojik ve psikolojik olarak ciddi bir olay olduğunu düşünüyorum. Bu kadar saldırı, bir kişi hedefe neden konur: bu kadar ortada diye. Bu olayların bu kadar merkezinde olmak ve böylesi yıpratılmak, o kişi üzerinde nasıl tahribatlar yapıyor. Yüksek sesle konuşma, bağırma bana göre bir şiddet türü. Bu şiddet türünü çok sık kullanır hale geldim. Artık sinirlerim çok yıprandı. Çok başka projelerimiz var, o projelerimize devam edeceğiz.

Yıldız: Almanya’dan birinin Türkiye’deki bir oluşumda yer almak istediğini söylediniz ve bana göre amacı açık dediniz. Açık dediğiniz şey nedir? Sizin yurtdışı bağlantılarınız kimlerdir, ne bağlamda o insanlarla diyalog içerisindesiniz?

Hülya T. : Almanya’da, İsviçre’de, Fransa’da ve Avusturya’da birlikte çalıştığımız kadın grupları var. Amaç dayanışma, birlikte çalışma, birlikte iş üretme.

Guernica: Hülya Tarman’ı dinledim, diğerlerini de dinlemiştim. Oturur sunu düşünürsünüz, ‘bunların hangisi doğru?’. Bu insanların aslında deşifre edilme kaygıları var. Anlattıkların bir sürü soyut şey. Almanyalı arkadaş, belki gerçekten fahri çalışmanın dışına çıkıyordu. Size sormadan birisi fahri olarak hesap açıyor, bu insan nedense sonra 1200 mark tutarında laptopu size armağan olsun, lezbiyen örgütlenmesi işlerinde kullanın diye veriyor. Sonra da size başka bir yerde, onun parasını istiyorum, diyor. Ben bunun birisine inanmak istiyorum.

Filiz/Kaos GL: Benim elimde bir metin var, Öte-ki Ben in kendini tanıtan. Bu listede, Türkiye çapında 180 kadınla bağlantı kurulduğu yazılı. Bu listede, Derya Kurat ile Meral Filiz’in aynı kişi olduğunu biliyorum, bir kişi daha eklenmiş. Bu 180 kadına Bilitis mail listesini kullanarak ulaştığınızı biliyorum. Öte-ki Ben kaç kişidir, kimler var? Ben olsaydım o diplomayı getirirdim. Almanca bildiğini söylüyorsun, bilmediğine tanık olmuş insanlar var. Daha çok genç, açık olmayan lezbiyenlerle tanışırken, bunları böyle söylemek doğru olmuyor. İlk başlarda, hiç kimseyi tanımadan, kendini bulmadan, herkes ilk tanıdığını örnek alıyor, önemsiyor. Örgütlenme ve lezbiyenlerle iletişime önem verdiğimiz için, insanlara doğru bilgi vermenin önemini vurguluyoruz.

Hülya T.: Borçlarımız vardı. Yurt dışındaki insanlar Meral Filiz’i Derya Kurat diye bilirler, çünkü dergi yurtdışına gitti. Oraya itiraz eden bir tek arkadaşımız var. ‘Adımın hiçbir yerde geçmesini istemiyorum’ dedi. Oluşumun içersindeler, ama bunu sadece biz bilelim, başka kimse bilmesin istiyorlar. Yeşim’in özeline yazdığımız mail Kaos GL tekniğe geldi. Yeşim’i de o anlamda eleştirmiştim. Saklı bir bilgi değildi ama onu Yeşim’le özel konuşmuştum. Benim Almanya’da gezdiğim her yerin, İsviçre’de, Viyana’da, İnsburg’da, gittiğim grupların hepsinin burada adları var. Ama kişilerin art niyetlerine ve ön niyetlerine çok güvenemediğim için o grupları burada açık etmeyeceğim. Öte-ki Ben’in aktif çalışanı ve kamusal alandaki çalışmalara katılmaktan çekinmeyen 5 kişisi var. Ama 9 kişi çalışıyor, 4 kişi geri planda. Bunun dışında 192’ye vardı, görüştüğümüz bizzat ulaştığımız kadınların sayısı.

Yeşim/Kaos GL: Kaos GL ve Öte-ki Ben’in toplantılarda ve etkinliklerde bir araya gelmişliği var ve çok az. Karşılaştığımızda da, sadece Hülya ‘yı görüyoruz. Öte-ki Ben var mı? Hülya dışında biri var mı? Senin burada biz 9 kişiyiz demenle biz ne anlayacağız? Öte-ki Ben olarak yurtdışında pek çok grupla birlikte yaptığınız işler neler? İnsanlar gelip Kaos Kültür Merkezi’nde, bu konuları gündeme getirmek istediklerinde, ‘Hülya burada değil, nasıl çözelim’ diyorduk. Pek çok kadın bize bu durumu şikâyet ediyor, Hülya zarar veriyor deniyor. Örneğin listeden tek tek kadınlarla tanışıp hastalığını bahane edip para istediğin söyleniyor. Biz bunun netleşmesini istiyoruz. Kaos GL’den bu soruna çözüm bulması bekleniyor, bunu da cok iyi anlıyorum. Dedikodu olayını çözmek için, lezbiyenlerin kendisinin bir irade haline gelebilmesi lazım. Bizim aramızda böyle şeylerin yapılmasına engel olacak bir zemin yaratmamız lazım. Böyle bir zeminde değiliz, çünkü ikişerli üçerli küçük arkadaş grupları, küçük tanışmalar, küçük iletişimlerin ötesine geçemiyoruz. Bugüne kadar kaç tane lezbiyenle oturup lezbiyen sorunları hakkında neler tartıştığımızın takibini yapmadık. Bu zaten yapmamız gereken bir şey. Bunun sayısına vurgu yapılması bile bana, sanki yapılması gereken tek işin bu olduğunun zannedilmesi gibi geliyor. Kaos GL, kendi faaliyetlerini, Lambda’nın, LeGaTo’ların faaliyetlerini dergide haber yapıyor. Göndersin Öte-ki Ben de, yapalım, eğer varsa.

Oyaburcu/Kaos GL: En önemli konu bence, bunun yurtdışında kötü bir imaj yaratması. Kaos Kültür Merkezi’ne Almanya’dan üç kadın geldi. Fatma, Astrid ve Lisa. Öte-ki Ben ile görüşmek istediklerini, Hülya’ya ulaşmak istediklerini ama ulaşamadıklarını söylediler. Ben de bürolarının yerini bilmiyorum, dedim. Çünkü büronun yerini hiçbir zaman söylemediniz. Ben, ‘Öte-ki Ben’de değilim, o yüzden, bu konuda size bilgi veremem. Muhatabınız Hülya’dır ya da Öte-ki Ben’den herhangi biridir. Burda konuşmak isterseniz Kaos GL’li lezbiyenleriz, bizim hakkımızda konuşuruz’ dedim. Bana söyledikleri artık Almanya’da birçok lezbiyen kuruluşunun ortak kararı Öte-ki Ben’e yardım etmemek, çünkü verilen paraların nerelere harcandığının onlara geri dönüşü olmadığı için, böyle bir muğlaklıkta proje yardımları yapmaktan vazgeçtikleri.

Hülya T.: O yüzden davet ettiler ve ben bu gece gidiyorum...

Oyaburcu: Öte-ki Ben hakkındaki ikinci rahatsızlığım da şu: Kaos GL’li lezbiyenlerin erkek güdümlü olduklarını, geylerle birlikte çalıştıkları için gerçekten feminist harekete katkıları olamayacağını, onların geylerle çalışmaları yüzünden feminist harekette muhatap alınması gereken kuruluşun Öte-ki Ben olduğunu söylediğin, Barış İçin Sürekli Kadın Platformu’nda ben Kaos GL’yi temsilen orda olmadığım bir toplantıda bunları söylemişsin, orada bulunan insanlar tarafından bana geldi, çok rahatsız oldum.

Hülya T.: Simdi ben burada arkadaşlarımın isimlerini saymak istemiyorum ama eskiden Kaos GL’nin içerisinde olan en azından iki tanesini zaten çok net tanıyorsunuz. Bir tanesi Antalya’da, bir tanesi Izmir’de, bir tanesi bilmem nerede. Seninle, Yasemin ve ben toplantıdan dönerken konuştuğumuz bir şey vardı. Biz Kaos GL’de gerçekten feminist lezbiyenleri görmek istiyoruz, madem orada bir varlığınız var, oradaki etkinliğinizi de görmek istiyoruz, biz biyolojik olarak her şeyden önce farklıyız demiştik sana. Kaos GL’ye benim bakışım su: Kaos GL bir karma örgütlenmedir ama feministlerin değişmez bir kuralı vardır; feminizm kadınlarla yapılır. Yani, gey arkadaşlarımızın kalkıp ‘ben daha feministim’ demeleri hoş değil. Lambda’daki bir sürü gey arkadaş böyle söylüyormuş. Ben Kaos GL’de şu anda, son dönemlerde bir aktivite görüyorum. Oyaburcu benim için genç, dinamik, yeni aktif olmuş bir arkadaştır. Orası karma bir örgütlenmedir ve geylerin hâkimiyeti çok ağırdır. Biz Yeşim’den başka Kaos GL’de teorik olarak tartışabileceğimiz birisini görmek istiyoruz. ‘Biz Hülya ile görüşmeyiz ama politik bir hareketin içinde olduğumuz için ona haber vermek zorundayız’ demişsiniz.

Defne/Ankara: Siz projelendirmek bazında yardım alıyorsunuz değil mi yabancı kuruluşlardan?

Hülya T.: Hayır, biz sadece bir kez proje için para aldık, (Berlin’de bir vakfın ismini söylüyor).

Defne: Ben mesela, Öte-ki Ben için bir şey yapmak istesem, yerini, yaptıklarını bilmek isterim. Bir grup için proje verirsiniz yurtdışındaki kuruluşa, onlar da size para verirler. Sonra siz belirli aralıklarla onlara rapor verirsiniz. Ben bir tane dergi gördüm. Bu kadar konuşulan para neyse, dışarıdan alınan bir yardımla çıkacak bir dergi gibi gelmedi bana. Ama yurtdışındaki gruplara, belli dönemlerde şöyle yapıyoruz diye bir şey gönderiyorsanız, onları bu gruplara da gönderin. Fiziksel olarak elimizde data olabilecek, bakmak isteyenlerin ilgilenebileceği finanssal bir döküm ya da proje, bir iş, bir derginin dışında bir şey verirsen bence, daha kolay gidebilir konuşma.

Guernica: Bilitis listesinde yaşadığım bir şey var. İnatla sorularıma cevap gelmiyor. Ben durmaksızın Ankara’dan bahsetmişim, karşımdaki İstanbul yazıyor listede. İletişim kopuk, bir duvarla karşılaştığınızda, ya o alanı terk edersiniz ya da ben seni duymuyorum dersiniz. Bir dergi çıkarmaya kalksak biz 4 arkadaşla, acaba Öte-ki Ben gibi mi yaparız? Öte-ki Ben harika bir referansı harcamıştır. Çok üzülüyorum.

Hülya T.: Beni böyle eleştirme hakkını size vermiyorum! Benim politikalarımı tartışabilirsiniz. Bizim zaten derginin arkasında projemiz var. Kaos GL’de 6.sayısında yayınlandı. Pazartesi gazetesinde de yer aldı. Dergi projesine, 6350 mark vakıf para verdi. Fax, bilgisayar, scanner almamız için. Dergiyi basmamız için vermedi. Biz onlara teknik donanımların bize mal olacağı şeyi bütçelendirdik. Kalemleri yazdık. O kalemlerin karşılığında bize 6350 Mark verildi. Onun hangi tarihte verildiği vs.si burada. Ben hepsini getirdim zaten.

Defne: Öte-ki Ben şimdiye kadar ne yapmış, etkinlikleriniz varsa neler, bunları öğrenebileceğimiz bir dokümanınız var mı? Devam edecekse ne düşünüyorsunuz?

Hülya T.: Bu bir örgütlenme çalışması. İlkelerimiz, amaçlarımız, hedeflerimiz, hepsi var. Öte-ki Ben, sadece dergi çıkartmak adına bir araya gelmiş kadınların oluşturduğu bir oluşum değil. Dergi sadece bir araç. Ofisimizin adresini neden vermedik? Özellikle sakladık. Çünkü Kıbrıs’tan gelen arkadaşımızın bize anlattığı öykü korkunçtu. Kaos’ta telefon numaramız, faks numaramız, adresimiz var. Ali Ferhat da büromuzun yerini bilir. O dönemde, Kıbrıs’tan gelen arkadaşımızı orada barındırmak ve korumak zorunda olduğumuz için, öyküsüne inandığımız için o adresi gizlemek zorundaydık.

Defne: Kendini yeni yeni keşfetmeye başlamış bir insan, bir şeyler yapmak istiyor, sana denk geldi. Görüştünüz, anlattın Öte-ki Ben’i, iyi güzel, sonra? Ben o kızın yerinde olsam, ‘ee ben Hülya’yı bir daha nereden bulacağım, bir sürü de Hülya ile ilgili bir şeyler duyuyorum bu arada’ derim. 1-2 ayda bir toplantı yapılır, Öte-ki Ben buradadır, gelin konuşalım denir.

Hülya T.: Bir de böyle bir şey var: Listede Hülya Tarman başka başka nicklerle var. Yok böyle bir şey, ben orada tek başıma kendi adımla varım. Geçenlerde, çok zaman oldu, birisi ‘böyle oluşumlar var mı’ diye bir şey yazdığında, ‘evet, Öte-ki Ben var’ dedim, ‘Hülya Öte-ki Ben’e davet etti’ dedi. Ben de yanıt yazdım, ‘biz parti değiliz’. Dedi ki, ‘bu bana göre bir davettir’. Biz böyle bir şey düşünmemiştik, doğru zaman zaman davet etmek lazım. O yüzden Ankara’da yapacağımız bir toplantıyı genele açmak adına, Bilitis listesine duyurduk. 2-3 tane başka arkadaş geldi. Şunları şunları yapalım dedim. Bizim çalışma gruplarımız var. Mesela, İngilizce çevirilere yardım edeceğini söyleyen insanlar var, biz bir tanesine gönderdik, hala çevirecek, bekliyoruz.

Defne: Sizi nereden bulacak? Toplantıları nerede yapacaksınız?

Hülya T.: İletişim adresimiz var, Öte-ki Ben in bir mail adresi var. Şu anda fiziki olarak bir mekânımız yok. Ama şimdi bir projemiz var. Kolektif Kadın Kültür Merkezi. Belli bir toplanma yerimiz de var. 4. Kat Kitaplığı, Konur Sokakta. Bundan sonra sürekli duyuralım.

Zuhal(Kaos GL): 6350 markla sadece dergi mi çıkarıldı. Ya başka projeler? Neden ilk aklınıza gelen dışarıdan yardım almak oldu? Başka yol yok muydu?

Hülya T.: O para sadece ekip donanım almamız için verilen para. Ama biz o parayı çok çok daha farklı kullandık.

Yıldız: Tatmin olmuyorum sizin açıklamalarınızdan. Hülya ile ilgili ortak karar veremeyebiliriz ama kendi adımıza fikrimizi söyleyebiliriz. Hülya’nin tarzından memnun değilim. Daha başka arkadaşları tanımamış olsam, direk Öte-ki Ben ile diyalog kursam, dergisini alsam, ordaki insanlarla sohbet etsem, daha karamsar, çekingen olur, hiç iletişim bile kurmayabilirdim. Burada madem demokratiğiz, bir takım şikâyetler var, galiba bu konuda Hülya’nın aleyhine bayağı bir kamuoyu var. Bence burada herkes kendi fikrini söylesin, ona göre de Hülya Tarman tutum belirler kendine.

Armağan (Izmir-Pembe Ücgen): Hangisine, neyine katılmıyorsun? Açıklaman gerekiyor.

Yıldız: Ben dergisini almıştım, devam etse bile almam. Çok marjinal, lezbiyenlik satır arasında. Politik görüşler ileri sürülüyor; sizin dünya görüşünüze ben katılmak zorunda değilim. Orada Onun zihniyeti hâkim. Burada genel eşcinsel hareketine de bir eleştirim olacak: Kim bu işte öncülük yapıyorsa, kendi görüşü hâkim. Kendi görüşünüz bir argüman, bir dayatma, çok belirleyiciliği var, hatta onun tartışması da oluyor.

Yeşim: İzmir’de geçen sene, ‘Anti-militarizm ve feminizm’ diye, uluslararası 3 günlük bir konferansa katılmıştım, orada Hülya ve baştaki metninde bahsettiği Alman kadın -Irene- de vardı. ‘Bu meseleyi, burada açıktan konuşup halletmeden, bu toplantıyı huzurlu yapamayacağız’ diye bir kadın toplantısı yapılmıştı. O toplantıda, Hülya burada söylediklerini söylemişti, Irene de başka şeyler. Bu toplantıda amaç, Hülya’yı yargılamak değil, herkesin netleşme ihtiyacını açıktan tartışarak sağlamak. O toplantı da bu şekildeydi, kimin suçlu olduğuna karar vermek değil, netleşmek için yapılmıştı. İrene, Hülya’nın kendisini sekreteri gibi kullandığından, ona para bulmak zorundaymış gibi davrandığından şikâyet ediyordu. Laptop’ı geçici bir süreliğine verdiğini söylemişti. Irene bambaşka şeyler söyleyecek, burada bu toplantının yapılacağını bildiği için, o süreci nasıl yaşadığını anlatan bir mektup yazmış ve bana göndermiş. Kaos’taki kadınlar olarak, bu sorunu nasıl çözeriz diye, konuştuk. Zaten bir araya gelmemiz güçken, herkes hayatının yeraltında ve gizli olması gerektiği hissindeyken, bizim yaptığımız faaliyetin de öyleymiş gibi olması rahatsızlık verici. Açıktan burada olmak o kadar zor bir şey değil. Kaos GL’de, teorik donanımı olan Yeşim dışında kimseyi göremiyorum diyorsun, bu yanlış, dergiye baktığında feminizmle ilgili Kaos GL’deki başka kadınların yazdığı yazılar var. Aramızda çelişki yaratmaya çalışıp bize saldırdığını düşünüyorum. Biraz önce, Oyaburcu’ya yaptığın da yanlış. Çok saygı duyduğunu söyledin ve ‘yeni aktifleştin’ falan gibi şeyler dedin.

Hülya T.: Ben şiddetle kendi adıma, bir hareketin öncüsü, lideri olmak gibi bir şeyi reddediyorum. Öteki Ben’in Türkiye’deki bütün lezbiyenleri temsil etmesi gibi bir şey mümkün değil. Bizim verdiğimiz mücadele heteroseksizme karşıdır. Sürekli derginin benim dergim olduğu söyleniyor. Dergiye ismini koymak isteyen arkadaş olmadı, hiç kimse yanaşmadığı için, o dergi benim adıma çıkmak zorunda kaldı. Derginin sahibi ben olsaydım o dergi öyle çıkmazdı. Yazı karakteri olarak okunması çok zor. Ama o dergiyi çıkartan 7 kişilik bir ekip var. Derginin tekrar çıkamama nedeni de: matbaaya 1 milyar 760 milyon para verildi ve bu para kişisel olarak ödendi. Öte-ki Ben’in hala 870 dolar borcu, 1 milyar küsür milyon da gene borcu var. Istanbul’daki arkadaşlar 2250 markın hesabını vermek zorundalar. Arkadaşlar bu toplantıyı reddettiler, gelmediler. Eğer Yasemin buraya gelseydi, gerçekten burada kıyamet kopardı. Biz, bunların hesabını vermek zorunda değiliz, biz bir çalışma yapıyoruz. Biz Türkiyeli lezbiyenleri temsil etmiyoruz. Biz, Türkiye’deki lezbiyenlerin, yeraltından yer üstüne çıkmalarına çabalıyoruz. 9 kişinin ortada olması gerekmiyor. Bizim aramıza girmek zorunda değiller. Ben kendi irademle geldim. ‘Ben gideceğim. Bu kadar spekülasyon yeter, canıma tak etti.’ Biz, şeffafız zaten. Bu benim sorumluluğumda, çünkü benim adımın üstünden yapılıyor bu.

İrem/İstanbul-LeGaTo: Herkesi temsil etmeseniz bile, çıkıp belli söylemlerde bulunan insanların belli sorumlulukları vardır. Çünkü, sizin ulaştığınız bilinçliliğe, bizden daha genç, tecrübesiz insanlar ulaşmamış olabilir. Biz, geçmişi konuştuk, geleceği hiç konuşmadık. Şu anda benim izlediğim birkaç oluşum var. Kaos, Lambda. LeGaTolar içinde aktif olarak bir dönem çalıştım. Bir şeyler yapılıyor. Bunun için yurtdışından büyük meblağlı paralara, spekülasyona, karmaşaya gerek yok. Eğer bu kadar para alıyorsanız, bunun hesabını vermek gibi ciddi bir bedeli var. Biz 15 kişilik öğrenci grubuyduk, cebimizdeki paralarla internet sitemizi açtık, ILGA’nin aidatını ödedik, mektuplar yazdık. Bu kadar zor değil. Biz, LeGaTo olarak, gey/lezbiyen üniversiteli öğrenciler grubuyuz. Kaos, dergi çıkarıyor, kültür merkezleri var, bir takım faaliyetler düzenliyorlar ve gey/lezbiyen örgütü. Lambda, GLBTnin bütün harflerinin temsil edildiği bir örgüt. Ama Öte-ki Ben dediğiniz zaman benim aklıma sadece bir sayı dergi geliyor, bir yerlerde bir şekilde basılmış, altında bir sürü şaibeleri olan, kimin yaptığı belli olmayan ve bir tane fiziksel olarak Hülya Tarman denilen bir insan canlanıyor. 1,5 saattir bunu netleştirmeliydik ama netleştiremedik.

Filiz: Biz, birbirimizden güç alarak gidiyoruz, grupların eksiklikleri birbirleriyle ne kadar giderilebilirse o kadar iyi. Bu bakımdan, karşılaştırılıyor olmasından şikâyetçiyim. Geylerin durumu da bizi anlamak, kendi içlerinde olan erkekliklerini tanımak ve bu anlamda beyinlerinde içselleştirdiklerini atmak. Ama ‘ben de feministim, ben de lezbiyenim’ demeleri espri zaten.

Hülya T.: Faturalar falan filan hepsi burda. (okumaya çalıştık ama verilen kağıtta gelirler toplanmamıştı, okuyamadık.) Finans sorununu çözdüğümüz anda dergi 3 ayda bir çıkmaya devam edecek. Biz bir sürü hatalar yaptık. Dergiyi çok sayıda bastık. Mesela kurumlardan para dönmedi, dergiyi gönderdiğimiz hiçbir yerden bize para geri dönmedi. Yurtdışındaki abone sayısı ile, dergiyi tekrar çıkartabileceğimizi hesaplıyorduk. Bu hesap olmadı, çünkü o insanlar da derginin protokol olarak gittiğini düşündüler. Mesela, matbaada dergiyi bastırdığımızda fatura alamadık, çünkü tekrar %25 KDV ödememiz lazımdı, bunu yapamadık. 75 marktı derginin yıllık abonman ücreti, sonra euroya geçince 40 euro yapıyor. Onu gönderebilmeleri için, bizim her gönderdiğimiz yere 40 Euro kesmemiz lazım ama biz maliye kaydı yaptırmadık.

Yeşim: Faaliyetlerinizi anlatmayacak mısın?

Hülya T.: 2000 yılında, projenin yazılması...

Yeşim: Onlar faaliyet değil. ‘Proje yazdık’ diye faaliyet olmaz yani. Bir araya geldiniz, dergi çıkaracağız dediniz, para girdi işin içine. Biz de girmedi, öncelikle dergi çıkarma sürecinden önce bir üç yıllık toplanma süresi var, sonra ilk fotokopi cebimizden çıktı. Bu işlerin böyle yapılması gerektiğini düşünüyoruz. Kültür merkezinden öncekinden daha farklı bir süreç var şimdi, çok daha fazla sorumluluk var. Orada yaptığımız her şey, arşivinden bilmem nesine anlatmaya kalksak hiçbir zaman vakit yetmez. Kültür merkezinde yaptığımız etkinlikler, dağıttığımız broşürler, dergi. Yurtdışında gittiğimiz uluslararası toplantıları dergide aktarıyoruz. Bunlardır faaliyet.

Hülya T.: Ankara’da oluşturulan Barış İçin Sürekli Kadın Platformu’nda çalışıyoruz. Bu platformda basın komisyonları, hukuk komisyonları oluşturuldu, onların içerisinde yer alıyoruz. Uçan Süpürge ile şimdi, basın izleme komisyonu kuruluyor, onun içerisinde yer alıp orada, ‘heteroseksist şiddet nedir’ onun ayıklanması yapılacak. Yine Ankara’da Kolektif Kadın Kültür Merkezi açılacak.

Oyaburcu: Bir şeyler gerçekten somut bir şekilde yapılmadığı zaman, insanlara güvensizlik veriyor. Bir oluşum yapılacaksa, insanlarla konuşarak, dertleşerek, sohbet ederek, birbirini tanıyarak olabilir. Oluşum eğer yeni ise, dergi çıkarmaktan önce, platformlarda bir şeyler yapmadan önce, kendi aralarında konuşurlar, sohbet ederler, yeni insanlarla buluşmaya çalışırlar. Sappho’nun Kızları deneyimi en azından böyle idi.

Ülkü: Bana derginin fiyatı çok pahalı geldi, fiyatı yüzünden az satılması gibi bir ihtimal olabilir mi, kaç tane satıldı?

Hülya T.: 1000 adet basmak gerekiyor. Birçok arkadaş dedi ki, ‘benim adresime gönder’. Gönderdik ama bir sürü arkadaş kargo paralarını dahi göndermedi. Dergi zaten para kazandıran bir şey değil ki.

Ülkü: Ama işte, kâğıdın kalitesi düşürülüp size de maliyeti daha az olabilir...

Hülya T.: Arkadaşlar, ‘olsun’ dediler; biz de ‘olsun’ dedik. Bunlar kendimize dair eleştiriler. Biz özeleştirimizi de yapıyoruz. Değişecek çok şey var.


İkinci Toplantı:

Lambda’nın mekânında gerçekleştirilen toplantıda, yaklaşık 40 lezbiyen/biseksüel kadın bir araya geldik. Bundan önceki buluşmalarımızla kıyaslandığında ilk kez ulaşılan bu yüksek katılımın, bundan sonraki toplantılarda artacağını umuyoruz. Engelleri aşmak bizim elimizde!

Filiz(Kaos GL-Ankara): Hepimizin birey birey yapmaya çalıştığını zamanla, aynı şeyleri yapmak isteyen insanların toplandığı çalışma kuralları olan bir topluluk olarak içinde yaparak örgütleniyoruz. En azından telefondaki bir ses, dergideki bir yazı, birbirimizi bulmamızı kolaylaştırıyor ve bunları örgütlü bir şekilde daha iyi yapabiliyoruz. Sayımızın her toplantıda daha da artması, örgütlenme üzerine çalışmalarımız sayesinde oluyor. Birbirimizi tanısak da, bazen ‘merhaba’ bile demeyebiliyoruz ama böyle bir toplantı olunca, herkes birbirini daha iyi tanıyıp paylaştıktan sonra neyin üzerinde kafa yormamız gerektiğini düşünebiliriz.

Guernica: Geçen sene böyle bir toplantı yoktu, bu sene var, örgütlenme sayesinde. Sahip çıkıp sorumluluk duyarsak, gelecek seneye çok daha güzel olacak. Herkes biliyor ki bu kadar değiliz, örgütlenmeye inananlar bir araya gelirler, o inananlar arkasına da diğerleri gelir. Geçen sene, dışardan biriyle gelmiştim, tanıtmıştım; en azından iki kişiyi katabiliyorum. Bir arkadaş, ‘ Tekirdağ da acaba böyle bir yer var mıdır?’dedi. ‘Bakayım’ dedim. Çünkü daha önceden Lambda’nın web sitesine girmiştik, nerede hangi dergiyi, hangi kitabi bulabilirsiniz ya da nerede çay içmeye gidebilirsiniz, kimle iletişim kurabilirsiniz gibi bir sayfa vardı. İster fizik olarak, ister orada olduğunu hissettiren bir şeyler yaparak bir araya gelmeliyiz.

Yeşim(Kaos GL-İstanbul): Neden kendimiz gibi insanlara ulaşmak istedik? Ulaşma isteğiyle örgütlenme arasındaki bağlantıyı kurmak gerekiyor. Kendimi keşfettiğimde, ‘benim gibi insanlar olmadığını düşünmüştüm, evet lezbiyen diye bir şey var ama benim onlarla bir ilgim olamaz, yeryüzünde benim gibi bir tane çıkmış’ diyor, lezbiyenlerin arasında bile kendimi yalnız hissediyordum. Bu yüzden, lezbiyenlerin/eşcinsellerin bir yerlerde toplandıklarını bildiğim halde bir türlü emin olup gidemedim. İki senaryo: Birincisi, ‘o insanlarla benim alakam olamaz, garip insanlardır’; ikincisi de, bildiğimiz eşcinsel yazarlar var ya, ‘genel kültürü çok yüksek, yine benim gibi olmayan insanlardır, onlardan da değilim’. Dergiyi bulup okumaya başlayınca, ‘aaa benim gibilermiş ya, öyle sıradan insanlarmış’ diyip bunu yavaş yavaş kabul edebildikten sonra ulaşmaya çalıştım ve bu noktaya geldim. O yargıyı yıkıp ondan sonra ulaşmak istiyorsun çünkü koskoca dünyada tek olmak da hoş bir şey değil.

Oyaburcu(Kaos GL-Ankara): İlk kez, lise 2 de, bir kadından hoşlandığımda, bunu hoşlanma olarak değerlendirememiştim bile. Monotonluktan sıkıldım ve farklı olmamı sağlayacak bir şeyler arıyorum diye düşünmüştüm. O zamanları düşününce gülüyorum ama gece yattığımda nasıl bir insanım diye düşünüp ağlıyordum. Günlüğüme, ‘acaba ben l…. miyim?’ yazmışım, ‘lezbiyen’ bile diyememişim. Üniversitede, konusunu kendimizin belirleyeceği bir araştırma yapmamızı istedi hocamız. ‘Eşcinseller konusunu araştırmak istiyorum’ dedim. 1,5 ay araştırdıktan sonra, Sappho’nun Kızları’na, Kaos GL ye ulaşabildim. Sappho’nun Kızları olarak pazar günleri toplanıyorduk, sohbet ediyorduk, tartışıyorduk, çok hoşuma gitmeye başlamıştı. Toplantılara katılmamla birlikte, lezbiyen olduğumu söylemeye başladım. Bir süre sonra da, gerçekten bir şeylerin yapılması gerektiğine inandım. Eşcinsel bireylerin toplumda dışlanması, ayrımcılığa uğraması, beni rahatsız eden bir şeydi. Fiziksel şiddete uğramadım, hayatımı tehlikeye sokacak bir olay yaşamadım diye, bu konuda mücadele etmemek benim düşünebileceğim bir şey değildi. Yanlış gördüğümüz, eleştirdiğimiz şeyleri değiştirmek için örgütlenmek gerekiyor.

Guernica: 1 Mayıs’ta dağıtılan bildiriyle Sappho’nun Kızları’na ulaştım. Birileri onu dağıtma gereği duymasa, 40 yaşımda hala yalnız olacaktım. Fotoğraf çektirmiştim. Artık yapmam gerekiyordu, 20 sene lezbiyen olmanın acılarını çektim ve hala lezbiyen olduğum için fotoğraf çektiremiyorum. Bu güne kadar hiçbir şey yapmadım, bari bundan sonra, bunun arkasında durayım dedim. Yaşadıklarınızı, kaygılarımızı, korkularımızı paylaşabilmek gibi de bir yararı var örgütlenmenin. 1 sene birlikte yaşadığım insandan ayrılmaya karar verdiğimde, işyerime giderek idarecime kadınlara ilgi duyduğumu söylemiş, iş yerimde herkes öğrenmiş. Olayın üstüne gitmemiz gerektiğini düşünüyorum; saklanıldığında tehlike daha da büyüyor. Korkularımıza karşın önlemlerimizi yine alırız ama bir araya gelmeliyiz.

Filiz: 1 Mayıslarda dağıttığımız broşürlerden alan bir kadının bir hafta sonra, KKM’ deki bir toplantıya geldiğini görüyorsunuz. Birilerine ulaştığımızı, yardımcı olduğumuzu bilmek çok güzel bir şey.

Armağan (Pembe Üçgen-İzmir): Kendimi düşündüğümde 1 Mayıs’a katılmak korkunç geliyor. Nasıl çıktınız?

Filiz: İnsanın korkuya kapıldığı anlar oluyor ama o heyecanla hiçbir şey umurunuzda olmuyor. Birbirimizden güç alarak karar verdiğimiz için, daha rahat oluyorduk.

Oyaburcu: Son anda vazgeçenler de oluyordu, benim de son güne kadar endişelerim vardı. 1 Mayıs mitingden önce, toplantılar yaptık, kamufle olup olmamak konusunda konuştuk. O gece bunu düşündüm ve yüzümü kapatıp çıkacaksam çıkmama gerek yok dedim. ‘Eşcinselliğimden utanmıyorum, eşcinselim ve eşcinsellere yapılan ayrımcılığa karşıyım’ diye yürüyecektim ve insanların da eşcinsellerin ucube yaratıklar olmadığını görmelerini istiyordum.

Mine(Lambdaistanbul): Lambda’ya geldiğimde sadece gey görmek istemiyorum, yapılan etkinliklerde lezbiyenler olarak varolalım, biz de örgütlenelim istiyorum. Geçen sene, lezbiyenlerle ilgili toplantıda bile çok azdık, sürekli geyler konuştu. Ben internetten, Lambda’yı bulup, nerede toplandıklarını öğrendim, sonradan da Sappho’nun Kızlarına mail attım ve Bilitis’e üye oldum; buluşulduğunu öğrendim ve birkaç kişi bir araya geldik. O akşam Lambda’daki toplantıya gittik ve sonra her Pazar toplantılara katılmaya başladım ama yine hep geyler vardı. Bazen toplantılarda tek kadın ben oluyorum.

Tuğçe(Kaos GL-Ankara): Kaos’a geleli bir sene oldu. Paldır küldür Güztanbul’da buldum kendimi. Ankara’ya dönüşte, Güztanbul’a gidenler değerlendirme toplantısı yapacaktı gittim. 1 hafta düşündüm, acaba bir dahaki toplantıya gitmem gerekiyor mu gerekmiyor mu? Kimse bana bir şey demiyor, ben de kimseye soramıyorum. 2-3 hafta böyle gitti. Sonra, ‘1 aralık Dünya AIDS gününde bir şey yapmayı düşünüyor muyuz’ dedim. Hemen insanlar sevindi ve ‘evet evet’ diye atladı. O günden beri Kaos’tayım. 1 sene içinde giden gelenler oldu ama hala 5 kadınız. BaharAnkara’da bir sürü kadınla tanıştım, hiçbiri gelip bir şeyler yapmaya çalışmıyor. Bir şey söyleneceğinde, yapılacağında, bu 5 kişinin kafasından çıkıyor her şey, başka bir yerden bir ses, bir yorum yok. Diğer kadınlar ne istiyor, niye gelmiyor, neden korkuyor, zamanları mı yok? Benim de yok, yaratıyorum. Acaba eşcinsel hareketin neden gerektiğini, neden örgütlenmek gerektiğini mi anlamıyorlar? Bu nasıl, nerde anlatılır? İnsanlar bizi bulmadıkça, bizim bulma yollarımız, üniversitedeki standarda, diğer STKlarda oluyor ama o zaman ‘eşcinseller geldi’ oluyor, eşcinseller kim, geyler geldi… Nerede lezbiyenler? 5 lezbiyen Kaos’ta her gün birimiz nöbetçi oluyor; ikimiz öğrenci, ikimiz çalışıyor, paramparça oluyoruz. Birilerinin eklemlemesi lazım artık.

Esra(Lambdaistanbul): Lisedeyken, gazetede, Boğaziçi LeGaTo ile ilgili bir yazı okudum. Üniversite birinci sınıfta iken mail aracılığı ile ulaştım. Attığım mail biraz tereddütlüydü. ‘Ben lezbiyenim’ değil de, ‘lezbiyen olduğumu düşünüyorum’ diye yazmıştım. Direkt, macera aradığımı düşünerek ciddiye almamışlar önce. Beni tanımadıkları için, anlayış gösterdim. Tanıdıkça daha çok aralarına aldılar, faaliyete geçtik. Hep geyler ön plandaydı; erkek egemenliği eşcinsellere de yansımış durumdaydı. Geçen yıl, Mimar Sinan’da stand açtık, bana flyerları dağıtma görevi verildi. Dağıtırken, gülenler oldu ama sonuçta yavaş yavaş bir şeyler başarıyoruz. Orada dalga geçiyorlar ama sırf ortama katılmak için; sonra gelip katılmak istiyorum diyenler oluyor. Örgütlenmenin önündeki bir engel de, kendimiziz, önyargılarımız. Şekilsel şeylerden, yaşantısından, sosyal statüsünden dolayı insanlar dışlanıyor. Daha anlayışlı olmalıyız diye düşünüyorum.

Ülkü(İstanbul): Hayatı çok rahat yaşadığını düşünen insanlar, ‘bizim sorunumuz yok’ gibi bir hisse kapılıyorlar galiba ve feminist olmayı da reddediyorlar. Kadın ve eşcinsel olarak bir aşağılanma yaşıyoruz, bunu görmeli ve bununla mücadele etmeliyiz. Kendimizi aşıp bazı noktalarda birleşmemiz gerekiyor.

Yeşim: ‘Örgütlenmenin önündeki en büyük engel kendimiziz aslında’. Esra’nın söylediğini, çok içimde hissettim. Herkes, kendi durduğu yerde hep haksızlığa uğradığını düşünür: ‘Çok kazık yedim hayat boyu’ der. Herkes kazık yemişse, bu kazıkları kim atıyor? Hiç kimse başkasına haksızlık yaptığını aklına bile getirmiyor. Demek ki herkes birbirine haksızlık yapıyor ama kimse, ‘acaba ben ne gibi bir haksızlık ediyorum’ sorusunu sormadan, olayların kendiliğinden çözülmesini bekliyor. Oysa, yapılması gereken, karşılıklı birbirimizi anlayabildiğimiz ortamlar yaratmak ve bunun üzerinden sorunları çözmeye çalışmak. Kaos’a ilk girdiğim zamanlar, insanların, yaptığım işin nasıl bir iş, ne gibi bir emek ve ne için yapıldığını hiç hissetmiyor olduklarını bunun farkında olmadıklarını gördüğümde, çok haksızlığa uğramış hissederdim. O kadar uğraşıyoruz; açıp ‘ne var bu derginin içinde’ bile demiyor yanı başımdaki arkadaşım, diye kötü hisseder ve çok öfkelenir, içime kapanırdım. Yıllar içinde fark ettim ki, kapanarak daha çok engel olmuşum, insanların benimle birlikte iş yapmaya başlamalarına. Özgürlüğümüz için, toplumda bu sorunlardan kurtulmamız için çabalamamız gerekiyor diye inanıp yapıyorum ama bu inancı başkalarının da hissetmesi için, hiçbir şey yapmıyorum. Kendiliğinden anlaşılmasını bekliyorum, hatta bir de alınganlık yapıyorum. Bize asıl şiddeti uygulayana karşı duymamız gereken nefreti birbirimize karşı duyuyoruz ve o sorunları çözülemez hale getiriyoruz. Oysa bizim hedefimiz çok büyük, bizim kurtulmaya çalıştığımız şiddet çok daha ciddi. Oyaburcu, odasında tek başına ağlayarak o günlüğü yazarken bir şiddet yaşıyordu. Şiddeti hep kaba kuvvet, dayak olarak algılıyoruz ama kendi varlığımızı kabullenemediğimiz bir toplumda yaşamak bile bir şiddet. İçinde yaşarken bize çok büyük gelen, çözümsüz gözüken olaylardan mesela: Sevgilinden ayrılmışsındır, o orada olacak diye toplantıya gitmek istemezsin. Aslında bunlar çok küçük sorunlar çünkü dayak yiyebilirsin, öldürülebilirsin, vs. gibi sorunlar varken, ayrıldığım sevgilim o toplantıda diye gitmeyeyim. O zaman ‘gel, öldüreyim’ diyor başka biri, o kişinin zihniyetini değiştirmeye çalışmadığın sürece. Orada o kadar ciddi sorunlar varken böyle şeyleri sorun etmemiz bana, kendi gücümüze güvenmediğimiz hissi veriyor. Dünyanın büyük çoğunluğunda, eşcinseller yoktur varsa öyledir böyledir falan deniyor; hepsi yalan. Öyleyse ben yaşamıyorum, yaşadığımı kimse bilmiyor, nasıl yaşadığımı hissedeceğim? Bu tarz küçük sorunlarla baş edebilmenin yöntemlerini yaratmamız gerekiyor. Sevgilisinden ayrıldı diye toplantıya gelmek istemiyor diyelim. Mutsuzdur, gerçekten zor olacaktır, anlayabiliyorum. Ama neden insanlar kendilerine mutsuzluğu reva görüyor. Herkes, bunalım ve çözümsüzlük içinde yaşama konusunda birbiriyle ittifak olmuş gibi. Birisinin bu nedenle toplantıya gelmemesini, herkes çok büyük bir anlayışlılıkla karşılıyor. Peki bize verdiği sözler? Sevgilisi belki artık onu istemiyor ama biz onu istiyoruz, arkadaşımız, bu daha mı önemsiz? Bu soruları sormuyoruz çünkü öyle küçük bir sorun yaşadığımız da herkes bizi anlayışla karşılasın istiyoruz. Birbirimize karşı sorumluluklarımızı birbirimize soramıyoruz. ‘Sen bana karşı sorumlusun, çünkü biz hayatı değiştirecektik’ diyemiyoruz. Kimseye sormuyoruz, kimse de bize sormasın istiyoruz: ‘Ben idare ediyorum, uğraşamamam, o kadar gücüm yok’. Gücümüz var; var ki, bugün bir araya gelip tartışmak istediğimiz konuyu tartışıyoruz.

Derya: Her insan yapabileceği ve yapamayacağı şeyler vardır. Ben açık bir lezbiyenim. 2 ay önce babamla yüz yüze konuştuk; ‘ben lezbiyenim’ dedim, biliyorum ve gurur duyuyorum, çünkü çizdiğin yol gittiğin yol çok hoşuma gidiyor’ dedi. Annem zaten her zaman bildi. Annem, öz annem değil ve kimse bana bunu söylemedi, bunu çok doğal bir süreç olarak öğrendim. Her zaman ben bunu biliyordum, kimse ‘bak, üzülme, biz seni evlatlık aldık’ demedi. Ben de bunu çok doğal bir şekilde karşıladım ve bunun psikolojik etkisini düşünmedim. Eşcinselliğim için de, aynı şekilde olmasını istedim, ailemde, dostlarımda ve iş çevremde. Beni bilmeyen hiç kimse yok. Ben, her hafta sonu Lambda’ya gelip toplantıya katılamam. Çünkü devamlılık ve belirli saatlere uyabilmek gibi bir problemim var benim, bu beni çok fazla sıkar. Bu çok büyük bir sorumluluktur ve bunu kaldırabileceğimi zannetmiyorum. Etrafımdaki bir yığın heteroseksist insanı, gey/lezbiyen arkadaşlarımla tanıştırarak, bizim ortamlarımıza soktum ve artık belki eşcinsel savunucu değiller ama homofobik de değiller. 30 yaşımdayım, 10 yıldır bunlar için uğraştığımı düşünecek olursanız 100 kişi, bu 100 kişinin de en azından bir kişiyi kendilerine benzetmeye çalıştığını düşünürseniz 200 kişi kadar, homofobik insanı, en azından biraz daha ılımlı insan haline getirdiğimi düşünüyorum. Bundan daha fazlasını yapabileceğimi sanmıyorum.

Guernica: Tuğçe, ‘4-5 kişi çalışıyoruz teknik ekipte, yetmiyor’ demişti. Derya’nın yaptığı çok güzel ama örgütlenme ile bu çok daha hızlı olurdu. Özellikle gençlerin onların yanında aktif hale gelmeleri gerekiyor. ‘Engeller kedimiziz’ noktasında yola çıkıyorum: Korkularından dolayı buraya hiçbir zaman katılmayacağını bildiğim bir arkadaş arayıp ‘nasıl gidiyor toplantılar’ dedi. Çok güzel olduğunu, geçen seneye göre, farkın fark edildiğini söyledim. ‘Hep çoluk çocuktur onlar, bizim gibiler var mı’ dedi. ‘kafası bizim gibi olan bir sürü insan var’ dedim. Ne güzel demiyor, böyle söylüyor, engele bakın!

Derya: Örgütlenme mutlaka çok önemli ama biz heteroseksüel dünya ile mücadele etmeye çalışıyoruz. O yüzden, eşcinseller olarak ne kadar örgütlenirsek örgütlenelim, kendi aramızda birbirimize bir şeyler anlatmanın çok da faydası yok.

Guernica: Var...

Derya: Kendimize anlatmaktan ziyade, onlara anlatıp bizim tarafımıza çekmek en mantıklısı, doğrusu değil mi?

Guernica: Onlara anlatmak için önce kendi aramızda anlatabiliyor olmamız gerekir. Bahsettiğim arkadaşı daha kazanamamışız biz. O varken kalkıp da, heteroseksist birini kazanmaya kalkmıyorum. O kendi duruşunu belirlemeli. Kendi engelimize çok iyi bir örnek. Bazen, eşcinsel bir arkadaşınızla bile paylaşamıyorsunuz.

Armağan: örgütlenmenin önündeki engeller kendimiziz, çok güzel bir tespit ama bunları biraz daha açabiliriz. Hayatın her alanında, didaktik; ‘benim öğreteceğim çok şey var size’ tavrı, beni iride etmiştir. Çünkü, değişmeye ve dönüşmeye kapalı bir tavır. Çoluk çocuk dediği o yani; buradan öğreneceğin hiçbir şey yok. Derya arkadaşta da öyle bir tavır var. Sanki, o olmuş bitmiş gibi, heteroseksüel dünyayı dönüştürecek. Bizim içimizde hiç mi homofobi yok? Ona buna, ‘daha lezbiyenim, daha bilmem neyim’ diye hiç mi yaklaşmıyoruz? Çok mu erdik olduk falan? Öyle bir şey yok. Burada, dönüştüğümü hissediyorum, öğreniyorum, kendimle hesaplaşmaya çalışıyorum, kendimi yakalıyorum o kuytularda, tuzaklarda. Tamamen hiçbirisi değil ama acaba; genelimizde av olarak bakma mı var ya da kesinlikle sevgili olunmayacak mı hareket içinde. İki uçta, ikisi de tutarsız olan bir şey. Bir kadının kendisine dokunmasından irite olan kadınlar var. Kendim yapıyorum mesela, ‘aman yanlış anlaşılmasın’ diye değmeden geçmeye çalışıyorum. Mesela Tuğçe’nin dediği; ‘5 kadınız, gelen gidenler oldu’. Burada, çok dikkatli davranmamız gerekiyor; sorunun büyük kısmını, o örgüttekilerin oluşturabileceğini düşünüyorum.

Yeşim: Derya ile Guernica konuşurken, ‘yapılan işler inanılmaz ağır, günde 24 saat sırtımızda 20 kilo yük taşıyoruz’ gibi bir hava oldu. Herkes birbirinden güç alarak, bulunduğu yerde, yapmak istediklerini yaparak bu sürece katılabilir. Bizim mücadelemiz, kendimizle de. Aynı zamanda dışarıyı da değiştirmeye çalışıyoruz. İşte, evde toplanmadık, bize ait kamusal bir alanda toplandık; biri bize ulaşmak için, interneti, dergiyi, gazeteleri kullanıyor; ‘biz varız, sorunlarımızı çözmek istiyoruz’ diyip alanlara çıkıyoruz. Bu, ‘bugün de 2 heteroseksüel değiştirdim’ ile olmuyor, bir güç olup çok daha fazla sesimizi duyurmamız gerekiyor. Bu, yapmak istediğin bir şey olduğunu içinde hissettiğinde katılınabilecek bir süreç. Mesela biz, çok spontan bir şekilde toplantıda karar alıp pazar akşamı Amargi’de toplandık sohbet edelim diye. Sonra, bu sohbetlere devam edelim dedik. Bu ayarlandıktan sonra Bilitis’te duyurusu yapılacak. Bilitis, lezbiyenlerin ve biseksüel kadınların internet üzerinden birbirlerine ulaşıp haberleştikleri, tanıştıkları bir internet listesi. Büyük çoğunluğumuzun, burada olmasını sağlayan en ciddi kanallardan biri. Etkinlik, toplantı, film gösterimi gibi duyuruları da gönderiyoruz buradan. Bu toplanmada, neyi tartışmaya, neyi yapmaya ihtiyaç duyduğumuzu birlikte çıkartmak için, bir araya gelip sohbet edeceğiz. Örgütlenmek derken, kastedilen de bu zaten; çok uç, uzak, yapılması imkânsız bir şeyden bahsetmiyoruz.
Kaos’ta tek iken, aylar geçti, Burcu geldi bir toplantıya. Erkekler -onlar daha kalabalık, iletişimleri daha sürekli vs ama biz tek tekiz ya; çok zor iletişime geçiyoruz- ‘hadi iyisin, güzel bir kız geldi’dediler. Zaten çekinecekken, bin kat daha çekindim ? Burcu, iki ay şöyle idik: Kaos’un eski sayısını veriyordum; o da, geçen hafta benden aldığı sayıyı geri getiriyordu; ‘teşekkür ederim, rica ederim’, çekiliyorduk ve iletişim kurmuyorduk. Birbirimize yaklaşıp oraya gelmiştik ama ‘aman asılıyor denmesin, aman ben çekinirim’ diye sohbetimizi derinleştirmedik. Sonra iki ay içinde; bir arkadaş, iki arkadaş; bu sefer 50 erkek, biz 2-3 tane küçük adacıklar. Bunu aşamıyorduk, çünkü ne yapmak gerek bilmiyoruz, her şeyi yeni öğreniyoruz. ‘Kimse kimseye ‘merhaba’ demiyor’; ‘orada bir grup var, girince ben ne yapacağımı bilemiyorum, dışlanıyorum tek başıma geldiğim için’ ; ‘bir yerden duyurusunu alıp bu sefer gideceğim diyip geldim, bir baktım; orada 3 kadın konuşuyor, orada beş kadın konuşuyor, ben de öyle duruyorum. Onlar düşünüyor ki, ‘şuna bak, gelmiş buraya konuşmuyor’, ben de, ‘beni aralarına almıyorlar’ diye düşünüyorum’ ? Demek ki, ‘merhaba’ diyip kendini tanıtmak gerekiyor. Kendime şaşırıyorum; insan sayısı ikiye çıktığında konuşamazdım, utanırdım; ‘ya yanlış bir şey söylersem, ya saçmalarsam, hem benim söylediklerimin ne gibi bir anlamı olabilir ki’ vs. Zorunlu kalıp konuşunca, ‘öyle değilmiş, anlamlıymış, insanlar dinliyormuş’ diyorsun. Hepimiz bir şey söylesek çok anlamlı çünkü, hepimizin tarihi, aslında toplumun tarihi. Herkese merhaba! ?

Filiz: Bilitis’e üyelik için taşradan yazanlar da oluyor. Mesela, 19 yaşında, lezbiyen olduğunu yeni keşfetmiş ama aile baskısı var, kendini çok yalnız hissetmiş birine, yanıt verilip doğru yönlendirildiğinde çok etkisi olduğunu gördük. Haftanın altı günü çalışıyorum, işimi hızlıca yapıyorum bunlara da vakit ayırabileyim diye. Hepimiz her an birlikte olup bir şeyler yapmak zorunda değiliz. İnsanın kendini öz görevlendirmesi de önemli. Bir insan sırf lezbiyen olduğu için; kızı elinden alınıyorsa, evden kovuluyorsa, dayak yiyorsa, aşkından ayrılmak zorunda kalıyorsa –ki bence eşcinsellerin uzun süreli ilişkiler yaşamasında ailenin desteğinin de çok önemi var- yapacak çok şey var diye düşünüyorum. Yardım istiyorum çünkü sayımız çok az ve her şeye yetişemiyoruz. Birbirimizi buluyoruz; ‘nasılsın, iyiyim, hadi gezelim, eğelenelim’. Ben de gezip tozmayı, eğlenmeyi çok seviyorum ama aynı zamanda, birlikte olurken bundan bir şey çıksın istiyorum. Herkesin yapabileceği bir şeyler var ve birbirimize katkıda bulunmamız gerektiğini düşünüyorum.

Tuğçe: Gökçe ile konferansa gittik –Gökçe 20 yaşında-, orada değme insandan güzel temsil etti bizi. Gerçekten çok sosyal, bilinçli, ne dediğini, ne yaptığını bilen bir insan. Çoluk çocuk olmakla bir ilgisi yok bunun. İnsanlar bir gruba, geliyorlar, 3 kadın var; ‘bunlar yönetim kurulunda, yaklaşılmaz artık, aşmış bunlar’ gibi bir yaklaşım oluyor. Biz, onlar gelsin konuşsun diye beklerken, onlar da bizle konuşmaya çekiniyor. Koca İstanbul’da, Lambda, şu konferansa gönderecek kadın bulamamış. Derdinizi anlatabilecek, orada konuşulanları anlayabilecek kadar ingilizce biliyorsanız, toplumda ne yaşadığınızın bilincinde iseniz, yapamayacağınız bir şey değil bu. Kaos’ta 1 senedir çalışıyorum. Kalktım gittim, güzel şeyler öğrendim, paylaştım.

Guernica: Bakışlarınızı kontrol etmek zorundasınız, rahat dokunamazsınız, her an sanki karşındakinden yararlanıyormuşsun gibi. Beni çok rahatsız ediyor ve üzüyor bu. ‘Acaba ben bunu götürsem mi’ diye bakılması. Bunları da kendi içimizdeki engellerden biri olarak görüyorum. Bunları aşmamız gerekir. Son yaşadığım ilişkiyi, sanki ilk defa yaşıyormuşum gibi, çok yeni şeyler tanıyorum kendimde, duruşumda yaklaşımımda. Her gün yeniden gençleşip her gün yeniden yaşlanabiliyorsunuz. O yüzden çerçevemizi geniş tutmamız gerekiyor.

Yeşim: Hangi bara gitsen-gey/lezbiyen/hetero fark etmiyor, yaşanan ilişki tarzı aynı. İnsanlar, içki içince rahatlayıp oradaki ilişki tarzı ile birbirleri ile iletişim kurabiliyorlar. İçki, gürültü, karanlık, sigara dumanı. Orada birbirleri ile tanışan insanlar da, onun dışında nerde bir araya gelseler, anında o ortamı yaratıyorlar, çünkü başka türlü ilişki kurmayı bilmiyorlar. Evde bile buluşulsa, birden biralar açılıyor, hemen müziğin sesi yükseliyor ve ancak yanındakine bağırarak derdini anlatabileceğin moda geçiyorsun. O kadar iletişim kurma engeli olan bir ortamda zaten iletişime geçemiyorsun. Herkes, tek tek yaşadığı sorunları nasıl çözeceğini bilemiyor, ‘kimse beni anlamıyor, dünyanın en büyük sorununu ben yaşıyorum’ moduna giriyor. Sarhoş olduktan sonra, ertesi gün biri intihara kalkışıyor, biri camlara giriyor, biri sinirleniyor ötekinin üstüne yürüyor vs. Bar, böyle bir ilişki tarzı yaratıyor. Dolayısı ile bu, lezbiyen olmakla ilgili bir şey değil ve bu şekilde değerlendirip umutsuzluğa kapılmaya gerek yok bence. ‘Bar kötüdür’ anlamında söylemiyorum yani ama genellikle öyle oluyor. Özellikle bara gidip orada hoşlanmadığı tarzda ilişkileri yaşamamaya çalışan insanlar da var. ‘Gökyüzünde güneş varken, camdan dışarısı gözüküyor, kendi demlediğimiz çayı içiyoruz’, böyle bir mekanda ilişki kurma olanağımız yok-tu, şimdi var. ? Yaş meselesi ile ilgili arkadaşın söylediği gerçekten kötü bir şey ama bence buraya gelmemek için bahane uyduruyor, ‘çoluk çocuk vardır orada’ diye. Oysa o çoluk çocuklar yaratıyor hakikaten, Tuğçe’nin de dediği gibi.

Filiz: Ankara’da Kaos Kültür Merkezi, İstanbul’da Lambda, gürültülü ortamlar dışında birbirimizi bulup konuşabileceğimiz, bir şeyler üretebileceğimiz mekânlar. Bu mekânlara sahip olduğumuz için şanslıyız. Ben, barlara gidip eğleniyorum dönüyorum ama KKM’ne de gidiyorum; arkadaşlarımla çalışabiliyorum, üretebiliyorum. Her şeyin yeri ayrı; ne yapmak istiyorsak karar vermemiz ve orada olmamız yeterli diye düşünüyorum. Barlar öyledir ama öyle yaşamak zorunda da değiliz; bunun sınırını kendimiz çizebiliriz. Herkes şunu da yapmalı, bunu da yapmalı demiyorum. Mesela, KKM’de kiramızı karşılayabilmek için katkı topluyoruz; out olmayan ve para durumu da iyi olan birisi para gönderebiliyor. Diğeri yazı yazıyor, diğeri başka bir şey yapıyor; ancak bu şekilde olabilir. Bu gönüllülüktür. Demek istediğim, bir şeyler yapmak isteyen insanların bir araya gelmesi.

Kaynak: Kaos GL, Aralık 2002 – Ocak 2003 Sayı 13

Etiketler: yaşam
İstihdam