14/01/2013 | Yazar: Ali Erol

Savaş ortamında gelişen milliyetçi dalganın nefretle harmanlanıp tüm toplumu ablukaya almasına karşı her zaman barışı savunagelen Kaos GL, ‘müzakere’ sürecini LGBT toplumunun üyeleriyle görüştü.

LGBT Toplumu Onurlu Bir Barış İstiyor Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı
Savaş ortamında gelişen milliyetçi dalganın nefretle harmanlanıp tüm toplumu ablukaya almasına karşı her zaman barışı savunagelen Kaos GL, “müzakere” sürecini LGBT (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans) toplumunun üyeleriyle görüştü.
 
Hükümet’in Abdullah Öcalan’la İmralı’da gerçekleştirdiği görüşmeler üzerine kaosgl.org’un haber dizisindeki “bu savaş nasıl bitecek, silahlar nasıl susacak, barış nasıl gelecek” sorusuna LGBT toplumundan çeşitli değerlendirmeler geldi.
 
İstanbul LGBT: Barış en güzel dilek olmalıdır
 
“Kürt halkının demokratik hak ve taleplerinin meşrulaşmasının barışı getireceğine inanıyoruz” diyen İstanbul LGBT Derneği, “müzakere sürecini” şöyle değerlendirdi:
 
“Barışmak uzlaşının en acısız halidir, ötekinin tanınırlığı, ötekinin demokratik haklarının ve taleplerinin meşrulaşmasıdır barış. Tahammül etmek, yetinmek, asimilasyon, gizlenmek savaşın hizmetindeki çözümsüzlüklerdir. Muktedirleşen iktidarların egemen kimliği – Türk, beyaz, Müslüman, heteroseksüel erkek – dayatması türlü türlü yollarlar olabilir. Ötekilerin egemene/erke karşı her türlü meşru müdafaası “terör” ve “güvenlik” bahaneleri ile manipüle edilmektedir. Egemenin/erkin elindeki her türlü avantajı – medya, yargı, bürokrasi - bu manipülasyona dahil etmesi barışın toplumda zemin bulmasının önünü kapatmıştır uzun yıllardır. Nefreti ötekiler örgütleyemez, tahrik edemez. Ötekilerin her türlü çabası birer var oluş çabasıdır. Bu bağlamda Kürt halkının demokratik hak ve taleplerinin meşrulaşmasının barışı getireceğine inanıyoruz. Barışmak için savaşın yıpratıcı gücünün hem egemeni hem ötekini bozguna uğratmasını beklememeliyiz. Müzakere süreci kapsamındaki her türlü adımı barış adına adanmış çabalar olarak görüyoruz. Ölüm haberleri, ölenler, şiddet, kayıplar ve acı bütünsel bir mutsuzluk sebebidir. Sanılmamalıdır ki uzlaşısız/müzakeresiz “çözümler” vardır. Uzlaşı olmadan tarafların taraf olma motivasyonu yok etme üzerinden kurulur. Bu tümden bir mutsuzluk halinin sebebidir. Bizler barış destekçileri LGBT dernekleri, örgütleri, üyeleri olarak son zamanlarda tekrardan gündem bulan barışma çabalarının bu sefer gerçekten barışla sonuçlanmasını diliyoruz. “Anadilde eğitim ve savunma”, “KCK tutuklularının serbest bırakılması”, “seçim yasası ve siyasi partiler kanunu değişikliği” gibi beklentilerin evrensel düzeyde insan haklarının bir gereği olduğuna ve barışın/uzlaşının eşitlik ilkesinin en önemli gerekleri olduğuna inanıyoruz. Savaşa karşı barış için uzlaşıyla…”
 
Yasemin Öz: Müzakere sürecinin başlaması bu dünya için bir umuttur
 
Müzakere sürecinin başlamasını yalnızca bu topraklarda yaşayanlar için değil, bu dünya için bir umut olarak gören Kaos GL’den Yasemin Öz, “Savaşın bedelini her gün hepimiz ödüyoruz ve bugün savaş bitse bile muhtemelen ölene kadar da ödemeye devam edeceğiz” dedi.

Kaos GL’den Yasemin Öz’ün değerlendirmesi şöyle:

“Savaşların kazananı olmaz. Savaşa başlamak demek zaten kaybetmek demektir. Savaşların ardından uydurulan "kazanma" yalanları, aslında kaybettiklerimizi örtbas etmek içindir. Türkiye’de süren savaşta da hiçbirimiz kazanmadık. Hiçbir şey kazanmadığımız gibi, nice insanları ve diğer canlıları kaybettik, savaşın maddi ve manevi tahribatını hepimiz yüklendik. Belki de nesillerce onaramayacağımız korkular edindik. Somut kayıplarımız bir yana, umutlarımızı kaybettik. Savaşın bedelini her gün hepimiz ödüyoruz ve bugün savaş bitse bile muhtemelen ölene kadar da ödemeye devam edeceğiz. Kuşaklara yayılan bu tahribatın son bulması, unutulması için bugün, hemen adım atmak var olan her şeye borcumuzdur. Her canlının şiddetin her türlüsünden uzak, kendini var ederek yaşamaya hakkı vardır. Biz kendimizle beraber diğer canlılardan da gasp ettiğimiz bu hakkı bir an önce her yerde tesis etmeliyiz. Müzakere sürecinin başlaması yalnızca bu topraklarda yaşayanlar için değil, bu dünya için bir umuttur. Barışabilme umududur. Umuyorum bu süreç ezbere, milliyetçi ve ataerkil reflekslerle boğulmadan olumlu bir sonuca ulaşır. Eğer müzakere süreci bir uzlaşıyla sonuçlandırılabilirse, o zaman bu topraklarda ayrımcılığın ve şiddetin pek çok farklı şekline maruz kalan bizlerin de dönüşüm konusunda bir umudu olur.”
 
Salih Canova: “Barış” için görüşülüyorsa öncesinde bir “Savaş” tanımı yapılması gerekmez mi?
 
Müzakerelerin başarılı olabilmesinin ilk koşulunun ne için müzakere edildiğinin açık-seçik tanımlanmasına bağlı olduğunu düşündüğünü belirten Salih Canova, kaosgl.org’un sorusuna cevaben şu değerlendirmeyi yaptı:
 
"Geçtiğimiz günlerde Ruanda Soykırımı ile ilgili bir belgesel izledim. Belgesel soykırımdan yaklaşık 20 yıl sonra Ruanda’ya giden belgesel ekibini otele götüren taksiciyle yapılan sohbetle açılıyordu. Ruanda’nın bugün sarmaya çalıştığı, nispeten de sardığı ve 800 bin kişinin doğrudan katliyle sonuçlanan soykırım yaralarına dair olumlu şeyler söyleyen taksici sohbetin bir noktasında "barış için savaş gerekiyordu" dedi. Sosyolog Nilüfer Göle de bir tv programında İspanya toplumunun bugün Avrupa’nın geri kalanına göre daha barışçıl bir toplum olmasını iç savaşa bağlayan bir şeyler söylemişti. Velhasıl kelam bugün büyük bir umutla yeniden başlanan görüşme/müzakere süreçlerine dair bence en önemli konulardan biri neye dair görüşüleceğinin ya da neyin müzakere edileceğinin nasıl tanımlandığı? Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu ülkede bir savaş olduğunu kabul ediyor mu? "Barış" için görüşülüyorsa öncesinde bir "Savaş" tanımı yapılması gerekmez mi? Bu savaşın hayatımızın neresine nasıl denk düştüğü, gencecik insanların ölümünden tutun da hepimizin maaşlarından kesilen ve savunma sanayine giden vergilerin ağırlığına kadar dolaylı dolaysız hepimizi etkileyen şey ne? Önce bunu tanımlamak gerekmez mi? Bu tanımlamayı en keskin ve önemli nokta olarak görüyorum çünkü böyle bir tanımlama yapmadığınız ve "savaş"ı düşük yoğunluklu bir çatışma, ayrılıkçı bir grubun uyguladığı şiddet, bir grubun silaha sarılması vs gibi kavramlarla tanımladığınız sürece siz bir yandan "görüme/müzakereler" yaparken, bundan umutlanırken, bu görüşme/müzakere masasının bir tarafında oturanlar da diğer taraftan örneğin iki öğrenciyi örgüte yardım ve yataklıktan 5 yılla cezalandıracak, örneğin KCK gibi ne olduğu belirsiz suçlamalarla içeri tıktığı binlerce kişiye dair bir hareket planından dahi söz etmeyecek, örneğin bir başka açıdan karakol baskınları devam edecek vs vs. Dolayısıyla bu müzakerelerin başarılı olabilmesinin ilk koşulunun ne için müzakere edildiğinin açık-seçik tanımlanmasına bağlı olduğunu düşünüyorum. Bunu tanımlamadığınız yani adına "savaş" demediğiniz sürece, savaşın neye yol açtığını, belirttiğim dolaylı-dolaysız etkilerinin hepimizi nasıl bir uçurumun kenarına getirip bıraktığını da tanımlayamaz, kimseyi de bunun bir siyasi manevradan çok tüm toplumu ilgilendiren bir gelecek kaygısıyla yapıldığına inandıramazsınız.”
 
Kimin ne için silahlandığını doğru tanımlayamadığımız sürece kimin ne için silah bırakması gerektiğini, kimin nasıl silah bırakabileceğini de tanımlayamayız değerlendirmesi yapan Salih Canova son olarak şunları söyledi:
 
“Amacı ve içeriği ne olursa olsun ben görüşmeye başlanmasını uzun vadede umut verici bir gelişme olarak görüyor ama kısa vadede belirttiğim nedenlerle çok heyecanlanamıyorum açıkçası. Çünkü bu görüşmeler daha önce de denendi, yapıldı, 30 yıllık süreçte kapalı kapılar ardında neler dönmüş olabileceğini anlamak için de siyaset bilimci olmamıza gerek yok. Görüşmelere yaklaşımı da "açılım"da olduğu gibi bir heyecan ve demokrasi şenliğine dönüştürmeden, daha ayakları yere basan, daha gerçekçi ve "savaş" tanımını yaparak ele almak gerekiyor.”

Gökkuşağının Kızılı’ndan Tunca Özlen: Onurlu bir barışın koşullarında ısrarcı olunmalı
 
Gökkuşağının Kızılı’ndan Tunca Özlen, tecrit koşullarında Türkiye’deki ve bölgedeki gelişmeleri takip eden Öcalan’ın siyasi muhatap olarak kabul edilmesi ve silahların devreden çıkarılacağı yönündeki haberlerin kamuoyunu bir kez daha beklentiye sokmasına dikkat çekti.
 
“Öcalan’ı devreden çıkaran, PKK’yi imha etmeyi amaçlayan stratejinin çökmesi kaçınılmazdı. Şimdi soru, yeni bir denge kuruluyorken teraziye neler konulacağı.”
 
Tunca Özlen’in süreci değerlendirmesi şöyle: 
 
“Öcalan’ın süreçteki rolünün pekişmesi ile eğitim ve savunma hakkında Kürt dili üzerindeki yasağın hafiflemesi, terazinin bir ucunda duranlar. Diğer ucunda ise PKK’nin silahsızlandırılması, Suriye Kürtlerinin ÖSO’ya yaklaştırılması, Irak Kürtlerinin Sünni eksene yedeklenmesi, yeni Anayasa üzerinde mutabakat ve piyasalaşmanın “demokratikleşme” olarak sunulması var.”  
 
"Tüccarlığı siyasete uyarlayan AKP ile süren pazarlıkta Kürtlerin masadan zararla kalkmaması için, onurlu bir barışın koşullarında ısrarcı olmaları, kabul edilmiyorsa on yıllardır sürdürdükleri mücadelenin kazanımlarına sarılmaları gerekiyor.”  
 
“PKK sebep değil sonuçtur”
 
Hükümet’in Abdullah Öcalan’la İmralı’da gerçekleştirdiği görüşmeler üzerine kaosgl.org’un haber dizisinde “bu savaş nasıl bitecek, silahlar nasıl susacak, barış nasıl gelecek” sorusunu LGBT toplumundan Ahmet Y. Yılmaz da cevapladı.
 
“Kürt meselesine uzak olmayan, duyarlı kesimler öncelikle 2014’ün seçim yılı olduğunu silahlı savaşta kaybeden AKP’nin masada kazanmak gibi bir dertle hareket ettiğini ve bu politik stratejinin seçime endeksli olduğunu vurgulamakta bir beis görmedi ki benim de şahsi fikrim bu yönde.”

PKK’nin tek başına silah bırakması temelinde yapılacak tüm tartışmaların "sorunun" sadece PKK’nin silahlı güç olmasıyla ilgiliymiş gibi yanlış bir algı yarattığını belirten Yılmaz’ın değerlendirmesi şöyle:
 
“Şiddetin meşruiyetini tartışmak bir yana dursun asıl ve öncelikli tartışma bu yanlış algıyı tersdüz edecek bir yere evrilmedikçe mesele çözüme ulaşamaz gibi geliyor bana. Belki bir kez daha tekrar etmekte fayda var: PKK sebep değil sonuçtur. Bana öyle geliyor ki silahlı güvenlik konseptinin iflas ettiğini ve yeni bir siyasi hamle yapması gerektiğini farkeden hükümet siyasi bir pazarlık için tecritte tuttuğu Abdullah Öcalan’a oynamaya karar verdi ama Kürt hareketinin birden fazla tarafı, bileşeni olduğunu görmezden gelerek yürütecekleri herhangi bir girişim sonuç vermeyeceği gibi çok da samimi görünmeyecektir. Zira KCK tutuklularının da bir çeşit siyasi pazarlık unsuru gibi görüldüğü yine hükümete yakın kanallarda yazılıp çizilenlerden öngörülebiliyor.” 
 
Zorunlu göç mağduru Kürtler ırkçı saldırılara maruz kalıyor…
 
“Bir yandan AKP hükümeti barış müzakereleri adı altında İmralı - Kandil ve BDP hattında çözüm arayışındayken diğer yanda ülkenin batısında çoğunlukla zorunlu göç mağduru olan Kürtler çeşitli ırkçı saldırılara maruz kalmaya devam ediyorlar maalesef ve bu ırkçı saldırılara dair haberler yaygın medyada ya yer bulmuyor ya da çarpıtılarak aktarılıyor.”
 
Ahmet Y. Yılmaz, son olarak, “bir ölçü olarak samimiyet ve güvenden bahsedeceksek, AKP hükümetinin bu ülkenin farklı kentlerinde yaşayan Kürtler’in her geçen gün maruz kaldıkları linç girişimleri karşısında nasıl bir yol izleyeceğini de konuşmamız gerekir” diyerek sözlerini tamamladı.
 
İlgili haberler:
 
Kürt LGBT’ler Müzakerenin Barış Getirmesini Bekliyor
 
Kürtlere Kürtlüklerinin Geri Verilmesi Gerekiyor!
 
 
 

Etiketler: yaşam
İstihdam