23/10/2008 | Yazar: Kaos GL

Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Travesti ve Transseksüel (LGBTT) Hakları Platformu bugün, anayasal haklar talep etmek için Meclis’e gidiyor. Acaba ne kadar hazırız bu ayrımcılık çizgisiyle yüzleşmeye?

Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Travesti ve Transseksüel (LGBTT) Hakları Platformu bugün, anayasal haklar talep etmek için Meclis’e gidiyor. Acaba ne kadar hazırız bu ayrımcılık çizgisiyle yüzleşmeye?

KAOS GL - 23/10/2008

Necmiye Alpay

Bu sorunun yanıtı kısmen başlıktaki soruda gizli. Kendini demokrat bilen kişilerin çoğunda bile ‘tercih’ sözcüğüne rastladığımıza göre, bu konudaki demokrasi bilincinden epey yoksunuz demektir. Çünkü ruhbilimciler, ‘cinsel tercih’ sözünün yanıltıcı olduğunu söylüyor: ‘Tercih’ sözcüğü iradi bir seçim anlamına gelir; oysa LGBTT için söz konusu olan, iradi bir seçimden önce, kişinin kendi denetiminde olmayan ‘cinsel yönelim’dir.

Gerçekte bu noktada katmerli bir ayrımcılık çizgisiyle karşı karşıyayız, çünkü ‘cinsel ayrımcılık’ kavramı Anayasa’ya kadar girmiştir ama, LGBTT bu kavramdan bile dışlanmakta, hukuken korumasız bırakılmaktadır.

“Cinsel ayrımcılık” denince bazılarımızın aklına bu konudaki en ilkel klişe geliyor: “Kadın-erkek yoktur insan vardır”.

Daha yaygın bir düzeyde ve yürürlükteki hukuk düzeyinde ise “cinsel ayrımcılık” kavramının içeriği bir formülle, “kadın-erkek eşitliği” formülüyle sınırlı. Bundan ötesi, LGBTT’nin varlığı ve sorunları, hâlâ tabu durumunda: Konuşulmayanlara dahil.

Ruhbilimcilere göre bunun anlamı, bütün toplumlarda nüfusun yüzde yirmi kadarını oluşturduğu tahmin edilen bir kesimin baskı altında yaşamasıdır. Cinsel ayrımcılık, kadınlara yönelik olduğu kadar, LGBTT’lere de yöneliktir.

Başlıktaki terimler konusunda kendi zihnimi yokluyorum: İlk üç terimi biliyorum elbette; okuryazar çevrelerin de bildiğine tanık oluyorum. Yalnızca ‘gey’ sözcüğünün böyle E ile yazılmış olarak sözlük ve kılavuzlara girdiğinin farkında olunmayabiliyor. Bazıları hâlâ İngilizcedeki gibi ‘gay’ diye yazıyor.

‘Travesti’ terimiyle ‘transseksüel’ teriminin ise aynı derecede bilindiğini sanmıyorum. Benim gibi çoğu kişi de birbirine karıştırıyor bu ikisini. En iyisi sözlüklere bakmak.

Dil Derneği’nin Türkçe Sözlük’ünde yalnızca “travesti” var. Tanım olarak da, “kadın kılığına girmiş erkek” diyor. Başka bilgi yok.

Ali Püsküllüoğlu’nun büyük sözlüğünde, “travesti” maddesinde 1. sıradaki tanım, “kadın kılığında ve görünümünde dolaşan erkek”. 2. sıradaki tanım için ise, “dönme” maddesine gönderme var. “Transseksüel” sözcüğü için de “dönme” maddesine gönderme yapıyor Püsküllüoğlu.

“Dönme” maddesine bakıyoruz, oradaki ilk üç tanımın cinslerle bir ilgisi yok. 4. sıradaki tanım, “arg” kısaltmasıyla sunulmuş, yani “dönme” sözcüğünün bu kullanımını argo sınıfından saymış yazar. Verdiği tanım şöyle: “erkek iken ameliyatla kadın olmuş (kimse)”.
Yaşar Çağbayır’ın Ötüken Türkçe Sözlük’ünde verilen tanımlar ise iki terimin de kaynağı olan Fransızcaya uygun: Ameliyat öğesi yalnızca “transseksüel” sözcüğünün tanımında var.

Bu noktada bir de AKDTYKTDK’nın sözlüğüne bakıp sözlük faslını kapatayım dediğinizde, en ilkel tavır ve tanımla orada karşılaşıyorsunuz: “Travesti: Kadın kılığına girip para karşılığı seks yapan erkek.”

Mahalle kahvelerinde bile yoktur sanıyorum artık bu tanım. Açıklamasında da hata yapılmış: “isim Fransızca travesty” deniliyor, oysa terimin Fransızca imlası “travesty” değil, “travesti(e)” biçiminde.

“Transseksüel”in tanımını da yine mahalle kahvesi kültürünü akla getiren bir biçimde “inceltmek” gereğini duymuş AKDTYKTDK: “Hormon tedavisi görüp ameliyat olarak cinsiyet değiştiren”. Tedavi bilgisine başka hiçbir sözlükte rastlanmıyor. Rastlanmaması da doğal, çünkü tanımın genellik düzeyi, ayrıntı gerektirecek türden değil...

Çok sevdiğim bir arkadaşım, yaşını başını almış bir bilimci, insanların cinsellik meselesinde “bütün bir gam” oluşturduğunu söylemişti. “Gam”dan kastı, müzikteki gam; notaların, bir do’dan diğerine kadar oluşturduğu ana sesler. İnsanların cinsel çeşitliliği bütün bir gam, yani en az yedi ayrı ses oluşturuyor ama, yalnızca iki cins varmış gibi davranıyoruz. İnsanı basitleştiriyoruz.

Belki de her egemenlik ayakta kalabilmek için her şeyi basitleştirmeye, ideolojik bir şema oluşturmaya ihtiyaç duyuyordur. Aksi halde işin içinden çıkması zorlaşacak, onu da anlayayım, bunu da hesaba katayım derken dizginleri elinden kaçırabilecektir.

En korkunç basitleştiriciler olarak naziler, eşcinselleri yok edilmesi gereken en aşağı kategori olarak toplama kamplarına tıkıyordu. Nazilere göre, katışıksız Alman ırkı eşcinsel olamazdı. İnsan haraları kurmaya kadar giden o zihniyetin ayrılmaz bir parçasıydı cinsel “pürizm”.

O deneyimden bu yana batı ülkelerinde mücadelesi verilen bir yurttaşlık projesi olarak, eşcinsellere de resmen var olma, çift olma ve evlenme hakları tanınmaya başlandı. Bilim kitaplarında eşcinselliğin bir hastalık türü olarak tanımlanmasından vazgeçileli ise yıllar oluyor...

Galiba bu çerçevedeki en önemli terim en sona kaldı: Homofobi. Eşcinsellik korkusu. Yine ruhbilimciler, LGBTT’lere karşı saldırgan ya da çekingen davranışların homofobiden kaynaklandığını söylüyor. En saldırganlar, farkında olarak ya da olmayarak kendinde eşcinsellik eğilimi bulanlar. Bunu saldırganlaşarak örtmeye çalışıyorlar. “Bütün bir gam” oluşturduğumuz doğruysa, insanın kendi kendinden korkması, homofobi.

Meclis’in ruhbilimci danışmanları var mıdır bilmiyorum. Olmalı bence. Yargıtay’ın da olmalı: Hem LGBTT için, hem tecavüze uğramış 14 yaşındaki kız çocuklarını tecavüzcüsüyle evlendirmek gibi “çare”ler konusunda, hem de türban gibi, kadını araçsallaştıran kararlarla ilgili olarak, Meclis ve Yargıtay başta olmak üzere bütün ilgili makamların, bir değil, birkaç ruhbilimciye başvurması kural haline gelmeli.

Sözcüklerin verimliliği

Telgraf, coğrafya, fotoğraf, kaligrafi, monografi, grafik...
Bu sözcüklerdeki “graf” bölümü yerine onun Türkçe karşılığı olan “yazı” birimini koymak gibi alıştırmalar, sözcüklerin verimini artırıp her iki dille olan ilişkimizi geliştirebilir:
Uzakyazı, yeryazı, ışınyazı, güzelyazı, tekliyazı, yazısal...
Bu saatten sonra kalıcı değişiklik önerisi olarak değil elbette; dil ve düşünce üstüne daha iyi düşünebilmek için.

Konuyla ilgili: http://www.kaosgl.org/node/496


Etiketler: yaşam
nefret