04/12/2006 | Yazar: Kaos GL

‘Naama çok zeki, duyarlı ve sevecen, dostluğu Adem’inkinden çok daha keyifliydi. Tüm zamanımı onunla konuşarak, cenneti ve yaşamı keşfetmesini izleyerek, inanılmaz fikirlerini dinleyerek, paylaşacak yeni şeyler bularak ve tabii onun benimkine çok benzeyen, ama kendiminkinden çok sevdiğim bedenini duyumsayarak geçirmek istiyordum. Sevişmelerimiz Adem’le olanlardan çok daha mutlu ediyordu beni.’ 1. Kadın Kadına Öykü Yarışması birincilerinden Tibith rumuzlu yarışmacının öyküsü.

‘Naama çok zeki, duyarlı ve sevecen, dostluğu Adem’inkinden çok daha keyifliydi. Tüm zamanımı onunla konuşarak, cenneti ve yaşamı keşfetmesini izleyerek, inanılmaz fikirlerini dinleyerek, paylaşacak yeni şeyler bularak ve tabii onun benimkine çok benzeyen, ama kendiminkinden çok sevdiğim bedenini duyumsayarak geçirmek istiyordum. Sevişmelerimiz Adem’le olanlardan çok daha mutlu ediyordu beni.’ 1. Kadın Kadına Öykü Yarışması birincilerinden Tibith rumuzlu yarışmacının öyküsü.

KAOS GL

Tibith

''KADIN KADINA ÖYKÜ YARIŞMASI BİRİNCİSİ'' – 2006


''Yaradılış mitinin farklı versiyonlarından:''

''b) Bazılarının dediğine göre 6. günde Tanrı, erkek ve kadını kendi suretinde yaratmış ve dünyayı onlara vermiş, ama Havva daha yokmuş.''

''c) Tanrı, Adem’den her hayvanı, kuşu ve yaşayan diğer mahlukatı adlandırmasını istedi. Mahlukat Adem’in önünden bir dişi, bir erkek, çiftler halinde geçtikçe, yirmi yaşında bir erkek gibi yaratılmış olan Adem onların sevgilerini kıskandı; her dişi ile çiftleşmeye çalışmasına rağmen, yaptığından tatmin bulamadı. Bu yüzden, ‘Benden başka her yaratığın kendine göre bir eşi var’ diye haykırıp Tanrı’dan bu adaletsizliği düzeltmesini diledi. O zaman Tanrı Lilith’i, ilk kadını, tıpkı Adem’i yarattığı gibi, ama temiz toprak yerine çamurdan yarattı. Adem’in onunla ve onun gibi bir başka kadın olan Naama ile birleşmesinden hâlâ insan nesline musallat olan bir sürü zebani türedi.''

''d) Adem ve Lilith birlikte asla huzur bulamadılar, çünkü Adem ne zaman onunla yatmak istese, Lilith Adem’in istediği pozisyona sinirlenip ‘Niye ben senin altında yatayım?’ diye sordu. ‘Ben de senin gibi topraktan yaratıldım ve eşitinim.’ Adem ona zorla boyun eğdirmeye çalışınca Lilith öfkeyle Tanrı’nın gizli adlarından birini haykırdı, havaya yükseldi ve onu terk etti.''

''e) Bazıları der ki, Lilith, Zmargad ve sonra da Saba melikesi olarak hüküm sürmüştür ve Eyüb’ün evlatlarını yok eden dişi şeytandır. Ama Adem gibi ölümlülükle lanetlenmemiştir, çünkü Adem’in cennetten kovulmasından çok önce ayrılmışlardı. Lilith ve Naama sadece yeni doğmuş bebekleri boğmakla kalmaz, rüya gören erkekleri de baştan çıkartırlar ki, yalnız uyuyan her erkek kurbanları olabilir.''

*''(İbrani Mitleri, Robert Graves)''



Neler uydurdunuz hakkımda, ne kötü öyküler... Adem’in soyundan geldiğiniz için bu beklenecek bir şey aslında; ama bakamadığınız bebeklerinizin ölümünden bile beni, bizi suçladınız. Oysa bebeklerinize umutla bakarız biz; bazı geceler, siz uyurken gelip seyrederiz onları, her yeni yaşamın heyecanını kendi varoluşumuzun ilk gününden anımsayarak, bebeklerinizin büyüdükçe nasıl olacağını, kime benzeyeceğini merak ederek, çünkü bazen bize benzerler. Evet, bize. En başından başlasam, belki neden söz ettiğimi daha iyi anlatırım.

Hayata gözlerimi açtığımda 20 yaşında bir kadındım zaten ve o karşımda duruyordu. Kısa beyaz saçları tepesinde diken diken duran, giydiği iş tulumu tontonluğundan yer yer gerilen, elleri belinde muzipçe bana bakan sevimli bir ihtiyarcık: ‘Selamım üzerine olsun Model II’ dedi bana. ‘Seni kendi suretimde ben yaptım, burada tasarım ve yaratma işlerine bakıyorum.’ Sonra, sanki yüzündeki gurur ifadesini örtmek istermiş gibi utangaç bir gülümsemeyle ekledi: ‘Sen bana kısaca Anne diyebilirsin.’
‘Selam Anne.’

Beni yarattığı için kibarca teşekkür ettikten sonra aramızda bir sessizlik oldu, hani şu yeni tanıştıklarınıza ne söylemeniz gerektiğini bilemediğinizde olanlardan. Sohbet olsun diye sordum: ‘Ben Model II isem, Model I de var mı?’ Yüzündeki kendinden memnun sırıtma bir anda silindi. ‘Evet, var. Seni tanıştıracaktım zaten, ama… Bak, Model I biraz farklı. Yani sen elbette daha ileri bir modelsin, ama onun da tasarımında bir hata yok. Sadece yapım aşamasında, ışık getirmekle görevli meleklerden biri biraz kurcalamış- Lusifer, bu yüzden ebedi karanlığa mahkum edeceğim onu. Neyse, Adem, yani Model I, pek doğru düşünemiyor ve biraz garip davranıyor.’

‘Nasıl ‘garip’?’

‘Iııı, bir parça kontrol takıntısı var. Mesela, biraz eğleniriz diye mahlukata isim takmasını rica etmiştim, bu işi fazla ciddiye aldı; şimdi durmadan sözcükler uyduruyor, her şeye bir yafta yapıştırıyor ve evrenin kendisinin etrafında döndüğü sevimsiz öyküler anlatıyor. Dahası, isim taktığı hayvanları taciz etti. Son günlerde de bir konuşma sorunu var, bazı sözcüklerin sonunda tıslama gibi bir ses çıkartıyor, -th gibi bir şey. Ama bunu hemen düzeltebilirim, önce sizi tanıştırayım da.’

Adem’i yanımıza çağırdı. ‘Bak Adem, bu Model II, onunla iyi arkadaş olacağınızı umuyorum.’ Merhaba demeye kalmadan, Adem kendi kendine bir şeyler söylemeye başladı: ‘Hmm, eveth, Model II. II, ii- ll de olabilirth. Lili, ella, lela, lale? Hayır, hayır, Lilith.’ Adımı böyle aldım.

Adem’in tıslama sorunu giderildikten sonra hayvanları evcilleştirmek gibi bir fikre kapılıp yanımızdan ayrıldı, Annemle yalnız kaldık. Ne beklediğimi bilmiyordum ama sanki o her neyse Adem’de bulamamıştım. İçimde kötü bir his vardı. Annem durumu fark etti; her şeyi görür zaten. ‘Üzülme’ dedi. ‘Adem’de kalıcı bir hasar var ne yazık ki, fazla müdahale edersem çok zarar görebilir. Üstelik bu, genlerine kadar işledi, yani çocuklarına da geçebilir. Ancak, onu severek yaptım ve bu haliyle de seviyorum, projeyi iptal etmeyeceğim. Seni yapmak için biraz beklediğime seviniyorum, böylece sen sadece hasarsız değil, çok daha gelişmiş bir model oldun, ayrıca bir şey ekleme fırsatım oldu, Adem’deki sorunun türünüzden olacak çocuklara geçmesini engelleyecek bir şey, buna antivirüs programı demeyi düşünüyorum. Neyse, her şey düzelebilir yani, Adem’in kendisi dışında tabii.’

Daha sonra Adem’le arkadaş olmaya çalıştım. Çoğu zaman birlikte fena vakit geçirmiyorduk, eğlenceli şeyler yapabiliyorduk, örneğin sevişmeyi icat ettik. Ancak, bazen gerçekten çok tuhaf davranıyordu. Bir gün, ‘Önce ben yaratıldım’ dedi. Ne demek istediğini merak ederek ona baktım. ‘Ben senden önce buradaydım, sen sonradan geldin. Üstelik farklısın, dişisin sen. İlk insan benim, bundan sonra türümüzden olanlara Adem’in oğulları denmesini istiyorum. Ayrıca dişi olanlar erkek olanlara itaat etmeli’ dedi.

‘Yine saçmaladın Adem’ciğim’ dedim. ‘Bunu kabul edecek olursam dişi ve erkek çocuklarımız arasında ayrım yapmış oluruz; bence bu fark gözetmek için çok saçma bir neden.’

Adem’in öfkelendiğini görebiliyordum. Annemizin yanına koşarken onu izledim.
‘Öteki’ diye haykırdı ağlamaklı bir sesle, ‘şu sonradan yaptığın dişi, ondan üstün olmak istiyorum. Beni daha çok sevmeni istiyorum. Ona bana itaat etmesini söyle.’
Annem ve ben üzüntüyle birbirimize baktık. Adem’in benim daha ileri olduğumu anlamayacağını ummuştuk, ama aptal değildi tabii; üstelik belli ki bayağı kıskançlığa kapılmıştı. Ancak Annem, ‘Lilith’ten ‘öteki’ diye bahsetmen hiç hoş değil’ dedi. ‘Benim için ikiniz de aynısınız, insansınız. ‘Ben ve öteki’ diye ayrım yapmayı âdet haline getirmen, düşünmen bile iyi olmaz. Aranızda önemli bir fark yok, dişi ya da erkek, eşitsiniz, ikinizi de seviyorum. Her şeye de ağlama böyle, üzme kendini.’

Annem bir şeye ‘ol’ deyince olur. O günden sonra Adem pek fazla ağlayamaz oldu. Ama memnun değildi. Giderek davranışları daha hırçınlaştı, sürekli beni hakimiyeti altına almaya çalışıyordu, benden iyi olduğunu ispatlamak için gerekçeler uydurmaya çalışıyordu. Cennetteki hayvanlardan cinsel tacizinden kurtulmuş olanlar, bu sefer uydurduğu tatsız öyküleri dinlemek zorunda kalıyordu; zavallıların şaşkın bakışlarına acımadan, dişi insanın kendisi kadar zeki ve iyi olmadığını, daha zayıf olduğunu, kendisinin temiz topraktan, kadının pis çamurdan yaratıldığını filan anlatıyor, sürekli benden yakınıyordu. Hayvanlar insandan kaçmayı böyle öğrendiler.

Bu anlaşılmaz hallerinden, sevişirken bile daima üstte olmak istemesinden usanmaya başlamıştım; bir gün onunla sevişmek istemedim. İnanılır gibi değil, ama zorla yapmaya kalktı. Öfkeyle ‘Anne!’ diye bağırdım ve kendimi O’nun yanında buldum. ‘Tamam’ dedi Annem. ‘Başka bir çözüm yolu gerekiyor, artık Adem’in yoldaşı olmanı isteyemem. Bir kadın daha yapacağım, bu sefer ‘aşk’ diye bir duygusal yazılım da ekleyeceğim, belki bu sayede o Adem’e katlanabilir.’

Yeni insanı ilk gördüğüm gün, on binlerce yıl önce olmasına rağmen, o anı hatırlamak sanki daha birkaç saniye önce olmuş gibi heyecanlandırıyor beni. Adem de ben de onunla tanışmak için sabırsızlanıyorduk, ama onu görünce soluğumun kesilmesini beklemiyordum doğrusu. Demek bir kadın böyle görünüyordu, yoksa ben de bu kadar çekici olabilir miydim? Ona bakarken, ilk kez Adem’i kıskandığımı hissettim. ‘Bu muhteşem yaratık, Anne’nin bugüne kadar yarattıklarının en ilerisi, o sersemin eşi olacak ve ben onunla sadece arkadaş olacağım’ diye düşündüğümü hatırlıyorum. ‘Ne tatlı gülümsüyor. Sanki bana doğru mu geliyor? Kollarını neden boynuma doluyor? Bu kadar güzel kokan sadece teni mi? Hmm, muhteşem öpüşüyor.’

İlk öpüşmemiz Adem’in mızmız itirazlarıyla kesildi, ‘Ne??? Ama!.. Naama?!’ Sanırım Adem’in konuşma sorunu yine nüksetmişti.

Annem omuzlarını silkti: ‘Eh, böyle olması akla daha yakın tabii. Aşk yazılımına karşılaştırma ve doğru değerlendirme yetisini geçici bir süre felç edecek bir yama yapmam gerekecek Adem’ciğim, aksi takdirde sana aşık olacak birini bulamayacağız. Gel Adem, sanırım Lilith ve Naama bir süre yalnız kalmak isteyecekler.’

Sonra bir süre Adem’in sorunlarını takip etmeye vaktim olmadı. Naama çok zeki, duyarlı ve sevecen, dostluğu Adem’inkinden çok daha keyifliydi. Tüm zamanımı onunla konuşarak, cenneti ve yaşamı keşfetmesini izleyerek, inanılmaz fikirlerini dinleyerek, paylaşacak yeni şeyler bularak ve tabii onun benimkine çok benzeyen, ama kendiminkinden çok sevdiğim bedenini duyumsayarak geçirmek istiyordum. Sevişmelerimiz Adem’le olanlardan çok daha mutlu ediyordu beni.

Ara sıra, Adem’in canından bezdirdiği hayvanlar, onun son zamanlarda söylediklerini aktarıyorlardı; kadın kadına aşk yasaklanmalıymış, yanlışmış, sapıklıkmış bu. Sonunda, Adem’in hakimiyet merakını ve kıskançlığını bilen hayvanlar, damarına basalım da bizi rahat bıraksın diye düşünerek ‘Peki, Anne dördüncü insanı erkek yaratırsa ne yapacaksın? Sevmeyecek misin?’ diye sormuşlar. Cennette bir erkek daha olması fikrinden pek hoşlanmamış olsa gerek Adem ‘Erkek erkeğe aşk da yanlış, tabii üstte olan ben olacaksam o başka’ demiş. Duyduklarımız Naama ve benim umurumuzda bile değildi; aşıktık ve aşk kadın-erkek ayrımı yapmıyordu.

Derken bir gün, Anne üçümüzü de çağırdı. ‘Lilith ve Naama, sizlerden memnunum, insanı yaratırken olmasını istediğim her şey var sizde. Adem’cik, senin bazı sorunların olduğunu herhalde kendin de kabul edersin, ama üzülme. Sana yeni bir eş yarattım, Lilith ve Naama’nın bütün ileri özelliklerine sahip, ancak aşık olurken pek seçici davranmayacak ve bu yüzden hak etmeyen birini dahi gereğinden fazla sevmeye eğilimli olabilir. Kesin sonuç almak için, senin ipe sapa gelmez düşüncelerini, hakimiyet takıntını bile kabullenip benimsemesini ve bunların getirdiği bütün zorluklara katlanmasını sağlayacak bir programlama yaptım. Bu son ayrıntı dışında yarattığım kadın tıpkı Lilith ve Naama gibi.
‘Çocuklarınız genetik olarak senin hasarını taşımayacaklar, annelerinin sağlıklı genleri bu olasılığı tamamıyla ortadan kaldıracak. Ancak onlar da, anneleri gibi, senin düşüncelerini benimseyebilirler. Öte yandan, yine anneleri gibi, Lilith ve Naama’ya da benzeyebilirler, o zaman da eninde sonunda senin kontrolünden kendilerini kurtaracaklardır. Ne olacağını birlikte göreceğiz, her şey çok iyi de olabilir, oldukça kötü de; hayır ve şer size kendinizden gelecek.’

Sonra, Adem’in bu kadına da saçmasapan bir isim takmasına fırsat vermeden, ‘Havva’yla tanışın’ diye ekledi Annem. Havva da tıpkı Naama gibi çok sevimliydi. Ancak, onun Adem’le daha fazla vakit geçirmesini sağlamak için ikisinden biraz uzak durduk. Doğrusu Adem’e değil de Naama ya da bana aşık olması ihtimali hâlâ vardı ve bu sevgilimi ve beni tedirgin etmişti. Bazı şeyleri paylaşmayı en gelişmiş insanlar bile istemez. Sanırım Naama ve ben, kıyamete kadar Havva ile daha çok ilgilenmediğimiz için pişmanlık duyacağız; onun yanında olsaydık, daha fazla arkadaşlık etseydik, her şey çok farklı gelişebilirdi.

Bir gün Annemiz yine çağırdı bizi, meyvesi Adem ve Havva’ya yasak olan Bilgi Ağacı’nın yanına. Ağacın bir evrenin tüm ömrü boyunca bir kez verdiği meyve kopartılmıştı ve koptuğu yer kanıyordu. Annem üzüntüyle ‘Havva’ dedi, ‘Adem’i daha bilge yapmak istemiş. Onu suçlamıyorum. Yine de onları cennetin dışına yollayacağım. Adem hayvanlara eziyet ettiği zaman yapmalıydım bunu, burada olmayı hak eden tek canlı kendisiymiş gibi davranıyor; şimdi Havva da, onun yanlışlarını benimseyip ona yardım ediyor. Cennette acı olmasına izin veremem. Kendi hayatlarını ve başkalarınınkini zorlaştıracak, illa mutsuz olacaklarsa, bunu başka yerde yapsınlar.’

Adem’den pek hoşlanmasam da bu haber beni sarstı. Naama’nın da üzüldüğünü görebiliyordum. Adem ve Havva ile türdeştik, yazgıları şimdi bizimkinden kopsa da, başlarına getirdikleri şeyden biraz da kendimizi sorumlu tutuyorduk. Hem doğacak çocuklarından bazıları Naama ve bana benzeyecekti ve ikimiz de 20 yaşında birer kadın olarak yaratılmıştık; hiç çocuk görmemiştik; yeni doğan bir insan neye benzerdi acaba?

Anne’ye yalvardık, Adem ve Havva’nın gittiği yerde yaşamayı seçtik. Onların yazgılarına karışmamıza izin yoktu; Anne kendi hatalarını yapmalarını, kendi çözümlerini bulmalarını istiyordu. Adem ve Havva ölümlü oldular; uzun, zor ama zaman zaman da çok güzel bir yaşamları oldu. Çocukları Adem’in aklına hayaline gelmeyecek şeyler yaptılar; doğrusu olacakları biz de tahmin etmemiştik, göreceklerimizi bilseydik belki de cennette kalmayı tercih ederdik. Adem kötü değildi, sadece kafası karışıktı; ama onun soyundan gelenler kötülüğü keşfetti ve yaydı. Sessiz ve görünmez seyirciler olarak binlerce yıldır Adem ve Havva’nın soyundan gelenleri izliyoruz. Bazen Anne’nin tasarımına uygun çocuklar da oluyor; ters giden bir sürü şeyden bir kısmını yoluna koyuyorlar, dünyayı bulduklarından daha güzel bırakıp gidiyorlar. Onları görmek, tanık olduğumuz sınırsız kötülüğün, zalimliğin, çirkinliğin acısını alıyor yüreğimizden; körelen umutlarımızı tazeliyor.

Bazı geceler, siz uyurken gelip seyrederiz bebeklerinizi, her yeni yaşamın heyecanını kendi varoluşumuzun ilk gününden anımsayarak; büyüdükçe nasıl olacaklarını, kime benzeyeceklerini merak ederek, çünkü bazen insana benzerler.

Etiketler: kültür sanat
nefret