27/12/2013 | Yazar: Ahmet Kara

Yönetmen Tamer Can Erkan, Mekan Artı’daki oyunları "Normal" ve ötekileştirmeyle ilgili kaosGL.org’a konuştu.

‘Canavarları doğuruyor muyuz, yoksa onları biz mi yaratıyoruz?’ Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı
Ölü Aktörler’in Mekan Artı’daki oyunları “Normal”, 14 Aralık Cumartesi akşamı bu sezon ilk kez oynandı. Oyun bizi ekstrem bir örnekle yüzleştiriyor: Peter Kurten. Bu karakter aslında aynı isimli gerçek bir seri katilden esinlenerek oluşturulmuş ve oyunda Kurten’in hayatının kurgusal bir anlatımını izliyoruz. Normalin ne olduğunu, bunu (eğer toplum diye bir gerçeklik varsa) toplumun mu yarattığını düşündüren, bireyin ne kadar kendisi olabileceğini gösteren oyunda Kurten’in avukatı Justus Wehner rolünde Erdinç Güven’i, Peter Kurten rolünde Doğan Kecin’i ve Frau Kurten rolünde Selen Kurtaran’ı izliyoruz. Oyunun yönetmeni ise Tamer Can Erkan.
 
Oyunun içeriğinden ve oyundaki ötekileştirme ve insandışılaştırma üzerine oyunun yönetmeni Tamer Can Erkan ile bir röportaj yaptık.
 
Oyunun hazırlık süreci nasıldı?
İlk başta oyunun metnini bulduk, daha önceden de bu metni biliyorduk aslında ama çalışmak mümkün olmamıştı, daha sonra Erdinç’le beraber (oyunda Wehner’i oynayan) oyunu çalışmaya karar verdik. Bizim Ölü Aktörler Tiyatrosu’nu daha önceden kurma gibi bir kararımız yoktu, önemli olan bizim için bu oyunu çalışmaktı çünkü çok sevmiştik oyunu.
 
Oyunda bahsedilen ‘normal’ kavramının gerçekten irdelenmesi gerektiğini düşünüyorum ve bunun dışında oyunun da çok etkileyici olduğunu düşündük ve oyunu çalıştık. Bu oyunu çalışırken de tiyatroyu kurduk, ben şahsen yönetmen olarak tabi ki seri katillere baktım. Bunun dışında genel olarak orta sınıfın ‘normal’ olarak gördüğü şeyler neler, ya da genel olarak ‘normal’ algısı nedir, bunun üzerine bir çalışma yapıldı. Bunlar aslında daha çok, daha önceden yaptığımız teorik çalışmalardı.
 
Pratik çalışmalara geldiğimizde de, oyunu çözümlemeyle ilgili uzunca bir zaman geçti çünkü siz de fark ettiyseniz oyunda avukat, başta bir lunaparkta Peter Kurten’in oyuncağını görüyor, oyuncağını gördükten sonra geçmişini hatırlıyor ve geçmişte yaşadığı dönemi izliyoruz ve en sonunda tekrardan geri dönüyor. Onun geçmişteki dönemini izlerken aynı zamanda adamın hayatındaki sıkıntılarını, dava sürecinde yaşadığı problemleri ve kendi çapında yaşadığı bir dönüşümü görüyoruz. Bu da aslında biraz zorlayıcı, çünkü bazı sahneler gerçek değil, bazı sahneler gerçek, bazıları avukatın kafasında geçiyor, bazıları geçmiyor; kadını gerçekten öldürüyor mu ya da gerçekten sevişiyorlar mı, bunlar çeşitli kararlardı, bunun için metnin üzerinde bir serüvene çıktım, iz sürme gibi diyebiliriz. Bizim için önemli olan kısım metni çözümlemekti, sahnelemek sırasında oyunun ihtiyaçları nelerse onlarla ilgili de bir çalışma yaptık. Önemli olan dediğim gibi metni çözümlemekti, metin gerçekten çözülmesi gereken bir metin.
 
Sizce, yönetmen olarak, LGBT’ler (lezbiyen, gey, biseksüel, trans) için oyunun nasıl bir önemi var?
Çok önemli, toplum kendi normalini yaratıyor, bunun dışındaki her şey anormal oluyor. Toplum kendisine bir normal kavramı kurduğu zaman, bunun dışında kalan her şey anormal hale gelmiş oluyor. Eğer ben normalim, orta sınıf ahlakını yaşayan biriyim, kurulan düzen bu diyip böyle bir düzende olduğunuz zaman bu biçilmiş rollerin dışında kalan herkes otomatik olarak anormal oluyor. İster bir seri katil olsun, ister bir suçlu olsun, ister benim gibi mühendislik eğitimi alıp mühendis olmamakta direnen biri olsun veya LGBT bir birey olsun, önemli olan toplumun kurduğu düzenin dışında kalan insanların nasıl dışlandığını görüyoruz.
 
Oyunda da bunu görüyoruz aslında ve adam idam ediliyor, normal diye, ironiye gelin. Zaten adamı anormal yapmışsınız, benim ailem buydu, ben böyle büyüdüm ve sen bana anormal diyorsun, asıl kendi ailene bak, seni bir proje gibi üretmişler, ismini bile Justus koymuşlar! Çocuk doğmuş ve hukuk okuyacağı daha baştan belirlenmiş, bu duruma normal diyebilir miyiz, ama ‘normal’lerimiz var işte ve bunun dışında kalanlar ‘anormal’ oluyor.
 
Diyeceğim, ötekileştirme konusu çok önemli, ötekileştirilen bireyde de, Peter Kurten ne kadar ekstrem bir örnek olsa da, en ekstrem gördüğümüz ‘öteki’ de kendi hayatını anlatmaya başladığı zaman nasıl bir hayat yaşadığını bize çok net bir şekilde anlatıyor. Bunun arkaplanında neler var, çok net görüyoruz. Hani bir de şey vardır, ‘ben toplumun hastalıklı bireyiyim’, neden, ‘toplum beni böyle yaptı’. Oyunda Wehner, saçmasapan bir yorum yapıyor, seyirciler de aslında başta buna inanıyor, biz de ters bir anlam yaratmaya çalıştık, mesela diyor ki, ‘Canavarları doğuruyor muyuz, yoksa onları biz mi yaratıyoruz?’ Tabi ki bu genetik değil ama toplum şöyle düşünüyor, hatta kendini solcu olarak gören arkadaşımız, ‘Ah, toplum yaratıyor bu insanları’ diye düşünüyor da bu ne demek, toplum yaratıyor derken de onu ötekileştirdin, birey olarak bir insanın kendi kararları olamaz mı? Bir avukat olabilir, kafasındaki toplumu çökertiyor oyunda, böyle kararları olan insanlar olabilir, herkes kendi kararını verebilir. Oyunda da buna paralel bir durum olduğunu düşünüyorum.
 
Oyunun sonuyla, toplum veya Peter Kurten haklı çıkarılıyor mu, bir haklı çıkarılma durumu söz konusu mu? (Dikkat, spoiler geliyor)
Peter’in davranışlarının ve toplumun haklı çıkarılmasıyla ilgilenmiyorum. Bir durum oluyor, Peter’i ölüme mahkum ediyor hâkim, buradaki ironi önemli. Normal diyor adama ve idam ediliyor. Çok enteresan. Tabi ki bu adam canavar, insanları hiçbir sebep olmadan öldürüyor, bunu arka çıkmıyorum ama benim ilgilendiğim taraf, bu karakterin özgürce ve istediği gibi davranabiliyor olması. Bence bu çok önemli bir nokta. Burada dediğim gibi, yaptıklarım Peter’in yaptıklarını doğrulamak veya olumlamak değil. Bunun arkaplanını görmek çok önemli. Ama sadece arkaplana bakarak, toplum böyle birini yarattı dememek lazım, karakterin, gerçek bir birey olarak değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. 

Etiketler: kültür sanat
İstihdam