01/12/2016 | Yazar: Yıldız Tar

Pozitif Yaşam Genel Koordinatörü Canberk Noyan Harmancı, 1 Aralık AIDS Günü dolayısıyla sorularımızı yanıtladı

‘Damgalamayla mücadele etmek için doğru bilgiyi yaygınlaştırmalıyız’ Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Pozitif Yaşam Genel Koordinatörü Canberk Noyan Harmancı, 1 Aralık AIDS Günü dolayısıyla sorularımızı yanıtladı: Önyargıyı aşmak için güncel ve doğru bilgiye ulaşmak ve bunu yakın çevremizde yaygınlaştırmak gerekiyor.

Bugün, 1 Aralık Dünya AIDS Günü. HIV, dünyada resmi olarak ilk kez 1 Aralık 1981 yılında tanımlandı. 7 yıl sonra yapılan uluslararası bir konferansta ilk teşhis günü olan 1 Aralık, korunmayı ve farkındalığı arttırmak amacıyla “Dünya AIDS Günü” ilan edildi.

Tüm dünyada 1988 yılından bu yana HIV’in yayılımını ve HIV ile yaşayanlara yönelik ayrımcılıkları engellemek amacıyla 1 Aralık Dünya AIDS gününde birçok kampanyalar, etkinlikler ve çalışmalar yapılıyor.

Pozitif Yaşam Derneği de, 2008’den bu yana “1 Aralık Dünya AIDS Günü”nde onlarca kurum – kuruluş, HIV pozitif kişiler ve yakınları, gönüllüler, aktivistler, kadın örgütleri, gençlik örgütleri, doktorlar, sanatçılar ve özel sektör temsilcileri ile hep birlikte Türkiye genelinde etkinlikler düzenliyor.

Biz de 1 Aralık Dünya AIDS Günü vesilesiyle Pozitif Yaşam Derneği Genel Koordinatörü Canberk Noyan Harmancı’ya sorularımızı ilettik. Harmancı, yasal ve tıbbi süreçlerden damgalanmaya ve damgalanma karşıtı mücadeleye; HIV/AIDS hakkında yanlış bilinenleri ve önyargıları yıkma yollarını anlattı.

Türkiye’de HIV tanısı alan bir kişi ne yapmalı? Süreç hem yasal hem de tıbbi olarak nasıl ilerliyor?

Öncelikle HIV enfeksiyonu tanısı nasıl alınır kabaca ondan bahsedelim zira işin içinden çıkamayız. HIV şüphemiz varsa yaptırmamız gereken en basit, kesin sonuç veren ve ucuz test Eliza Anti-HIV ½ antikor testi. Ancak bu testin sonucunun pozitif gelmiş olması sizin HIV’le yaşayan bir birey olduğunuzu göstermez. Pozitif gelen Anti-HIV testinin mutlaka referans laboratuvarlarında doğrulama testinin yapılmış olması gerekir. Eğer siz bir merkezden sadece pozitif Anti-HIV (ya da diğer tanı testleri) ile gönderildiyseniz yapmanız gereken ilk şey bir hastanenin enfeksiyon hastalıkları bölümüne giderek testinizin doğrulamasını yaptırmanız. Bilimsel olarak ancak doğrulama testi sonucu pozitif gelen bireylere HIV ile yaşayan birey diyebiliyoruz. Gelişen teknolojiye rağmen yalancı pozitiflik oranları düşse de hala daha görülen bir durum.

Tanınız doğrulandı ve artık resmen HIV ile yaşayan bir bireysiniz. Öncelikle bir durun, düşüncelerinizi kafanızın içinden geçen karamsar tabloları kenara bırakın ve derin bir nefes alın. Şimdiye kadar bildiğiniz her şeyi çöpe atacağınız bir aydınlanma dönemindesiniz hayatınızın.

Şu anda yapmanız gereken ilk şey o lanet olasıca bilgi çöplüğü internetten uzak kalmak. Vakit kaybetmeden HIV takibi yapan bir enfeksiyon hastalıkları bölümüne başvurmak ve rutin kontrollerin başlangıcını gerçekleştirmek. Aklınızdan ben nereden bileyim hangi klinik takip ediyor diye sorduğunuzu işitiyorum. Tüm bu sorunlar için Türkiye’nin neresinde olursanız olun Pozitif Yaşam Destek Merkezi’ni mutlaka arayın ve bilgi alın.

HIV tedavisinde kullanılan ilaçlar sosyal güvenlik tarafından karşılanıyor değil mi? Sosyal güvencesi olmayanlar ne yapabilir? Özellikle mülteciler söz konusu olduğunda neler yaşanıyor?

HIV tedavisi SGK ya da GSS kapsamında tamamen ücretsiz olarak karşılanıyor. Tanı alındığında aktif çalışan değilseniz ve GSS kapsamında değilsiniz hemen bağlı bulunduğunuz kaymakamlığa başvurup genel sağlık sigortası için gelir testi yaptırmanız gerekiyor.

Mülteciler için prosedür biraz daha farklı. Kayıtlı mülteciler kimlik kartları sayesinde sağlık hizmetlerinden ücretsiz yararlanabiliyor. Kayıt dışı mültecilerin tedaviden yararlanabilmeleri için İl Göç İdaresi’ne başvurarak uluslararası koruma başvurusunda bulunmaları gerekmektedir. Başvuru teslim alındığı andan itibaren GSS kapsamında sağlık hizmetlerinden yararlanabiliyorlar.

Pozitif Yaşam Derneği uzunca süredir HIV ile yaşayan kişilerle dayanışmak için çalışmalarını sürdürüyor. Peki, hangi alanlarda nasıl çalışmalarınız var?

Çalışmalarımızı HIV ile yaşayan bireylere ve HIV ile yaşamayan bireylere diye ikiye ayırmamız gerekir. HIV ile yaşayan bireyler için destek merkezimizde akran danışmanlığı, hukuk, beslenme, psikolojik danışmanlıklar ve sosyalleşme faaliyetleri gerçekleştirilmektedir. HIV ile yaşamayan genel toplum kitlesine gelirsek yeni tanı sayısını azaltmak ve damgalamayla mücadele etmek adına farkındalık ve eğitim çalışmaları, sosyal medya ve sokak etkinlikleri düzenliyoruz.

Ayrıca ulusal ve uluslararası platformlarda ülkemizde yaşayan HIV ile yaşayan bireylerin temsilciliğini yapmaktayız.

Damgalama önemli bir sorun. HIV ile yaşayan kişilere dönük ayrımcılık ve damgalamaya karşı kamuoyuna ne gibi görevler düşüyor? Ne yapmak lazım, ne yapmamak lazım?

Aslında başımıza ne geliyorsa damgalama yüzünden geliyor. Bununla mücadele etmekte ise tek bir silahımız var: O da güncel ve doğru bilgiyi yaygınlaştırmak. Her zaman söylerim bizim gibi toplumlarda bilginin kaynağı ne yazık ki popüler kültür ürünleri ya da medya ürünleridir. Bireyler bilgininin birincil kaynağına ulaşmaz ya da ulaşamazlar. Bu özelliğimiz göz önünde tutulduğunda işin büyük kısmı kısa vadede medyada. Bu güne kadar damgalanmayı destekleyen medyanın acilen doğru bir dille güncel bilgiyi sistematik olarak servis etmesi gerekiyor. Bunu örgün öğretime entegre edilen cinsel sağlık eğitimleri takip etmeli. Birey olarak bizlere düşense HIV ile yaşayan bir bireyle karşılaştığımızda damgalamadan eşitlik ilkesini bozmadan standart tutum ve davranış geliştirmeye devam etmek.

HIV söz konusu olduğunda uzunca süre “eşcinsel hastalığı” ifadesiyle hem LGBTİ’ler hem de HIV ile yaşayan kişiler hedef gösterildi. Peki hakikat ne? HIV bulaşı açısından eşcinseller, translar ile heteroseksüeller arasında bir fark var mı?

HIV kesinlikle bir cinsel kimliğe ya da yönelime indirgenebilecek bir hastalık değil. Ancak cinsel pratikler düşünüldüğünde evet bulaş riski açısından riskler mevcut. Bu farklar virüsün vücuda giriş yaptığı alanın genişliği, geçirgenliği ve buradaki bağışıklık hücrelerinin varlığıdır. Ayrıca cinsel partner sayısı, enfekte olunma sırasında maruz kalınan virüsün yükü de diğer değişkenlerdir. Bu açıdan baktığımızda anüs risk açısından en yüksek riskin olduğu cinsel bulaş yoludur. Bunu vajina ve penis mukozası takip eder. Tüm değişenleri toparladığımızda korunmasız cinsel ilişkiye girme sayısı, partner fazlalığı ve cinsel ilişkiye girilen organ nedeniyle erkeklerle seks yapan erkekler bulaş açısından daha riskli gruptadır.

“HIV değil önyargı öldürür” diyoruz ya, bu önyargıları aşmak için ilk elden neler yapılabilir?

Güncel ve doğru bilgiye ulaşmak ve bunu yakın çevremizde yaygınlaştırmak ilk elden yapacağımız şey. Ülkemizde bireyler cinselliklerini nasıl yaşayacaklarını ya porno filmlerden ya da arkadaşlarının anlattıklarıyla öğrenir. Biz de aynı silahı kullanarak kulaktan kulağa doğru bilgiyi yaygınlaştırmalıyız. 


Etiketler: insan hakları, sağlık
İstihdam