04/04/2015 | Yazar: Ömer Akpınar

Ankaralı anti-otoriterler, 1. Anti-Otoriter Buluşma’da heteroseksizm, ekoloji ve sporun otoriteyle ilişkisini tartışmak için bir araya geldi.

‘Farklı ideolojiler konu eşcinsellik olduğunda birleşiyordu: Nerden çıktınız şimdi?’ Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı
Ankaralı anti-otoriterler, 1. Anti-Otoriter Buluşma’da heteroseksizm, ekoloji ve sporun otoriteyle ilişkisini tartışmak için bir araya geldi.
 
Anti-Otoriter Blok’un bugün Tayfa Kitapkafe’de düzenlediği buluşmada, “heteroseksizm ve otorite”, “kır, kent, ekoloji ve otorite” ve “otoriteye karşı tribünler” oturumları yer alıyor.
 
“Heteroseksizm ve otorite” oturumunda Kaos GL Derneği’nden Ali Erol’un konuşmasından öne çıkan satırbaşları şöyle:
 
Bu ülkeyi düşündüğümüzde hepimizin farklı konularda bir memnuniyetsizlik yaşadığını biliriz. Cinsiyet olsun, cinsel yönelim olsun, sınıf olsun; bu ülkenin inşa edilme sürecindeki ulus-devlet çerçevesi için 20 yıl için kendimce “bu bir sahte bütün” diyordum. Bu sahte bütün 90 yıl boyunca heteroseksist bir blok tarafından bir arada tutulmuş ama bu heteroseksist bloğa rağmen çatırdıyor.
 
“Anadolu’nun son tutsakları”: Eşcinseller
 
Heteroseksüel kalıplara sığmayan ya da sığmak istese bile alınmayan insanlar bu bloğun dışında bırakılıyor. Kürtlerin ilk kez bu sahte bütünü çatırdatmaya başlamaları, ardından Alevilerin, ve 80 sonrası süreçte en hassas konuların bile bir şekilde gündeme geldiğini ve tartışılmaya başlandığını görüyoruz. “Anadolu’nun son tutsakları” olarak düşünebilecek eşcinsellerin kaldığını düşünüyorum. O sahte bütüne son darbeyi indirmek için eşcinsel mücadelesi ortaya çıkıyor.
 
Heteroseksizme karşı mücadele gönüllü olarak unutuluyor. Kadın hareketi ya da feminist hareket, 90’ların ortasında eşcinselleri beklemeden, 80’lerin ikinci yarısında da zorunlu heteroseksüelliği dert edinebilirdi.
 
“Başörtüsü de, Kürtçe de otoritenin çizdiği sınır içine hapsedilmeye çalışıldı”
 
Eşcinselliğin bir hak talebine geçişinde üç yaklaşım öne çıkıyor: Günah, hastalık ve suç. Dinin yaptırım gücünü kaybetmesiyle bilim ve yasalar onun yerini alıyor. Ama bunlar iç içe geçebiliyor. Muhafazakâr hükümetin eski aile bakanı, eşcinsellik bana göre hastalık, diyor; din yerine bilime referans veriyor. İdeolojik olarak birbirinden farklı gruplar konu eşcinselliğe geldiğinde “nerden çıktınız şimdi?” diye birleşebiliyor. Bir avuç anarşist ve diğer solcularla çatışan bir avuç solcu dışında bu cümleyi kurmayan yoktu. Haliyle ortaklaşmayı ve yan yana durmayı bu insanlarla seçtik.
 
20 yıllık dönemimizi ben kabaca ikiye ayırıyorum: İlk on yıl, içe dönük dönemimizdi. Heteroseksizmin inşa sürecinde heteronormativite diye bir kavram karşımıza çıkıyor, yani mesele sadece cinsellikten ibaret değil. Birlikte dönüşmek ve birlikte özgürleşmek istiyoruz derdik. Başörtüsü için de benim belirlediğim alanda takabilirsin, bana ne, demez miydi devlet, ya da Kürtçe’yi evinde konuş işte, ne istiyorsun? Eşcinsellik de salt bir yatak odası meselesi değil. Toplumu heteroseksüel norm üzerinden inşa edersen, birilerini dışarıda bırakırsın. “Genel ahlâk” üzerinden tanımlanan norm, eşcinsellerin yanı sıra heteroseksüel erkeklerin ve kadınların bedenlerini, arzularını kontrol etmek istiyor.
 
“İbnelere güven olmaz anlayışını yıkmaya çalıştık”
 
Mücadele çağrımızı yalnızca eşcinsellere yönelik yapmadık, heteroseksizme karşı heteroseksüellere de yönelik yaptık. “İbnelere güven olmaz” anlayışını yıkmak için yıllarca dergimizi düzenli çıkarmaya çalıştık. Dergi, kurumsallaşmamızın ve örgütlenmemizin temeli oldu.
 
Kurumsallaşma, bir bilginin üretilmesi, tasniflenmesi ve kendine saklamak yerine yatay bir şekilde paylaşılması ve her yerelde yeniden dolaşıma girmesi diye anlıyorum. Böyle bir kurumsallaşmanın bir ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.  

Etiketler: yaşam
nefret