23/08/2011 | Yazar: Ali Erol

Hukukçu Orhan Kemal Cengiz, Aile Bakanı Şahin’in sözleriyle ilgili ‘hiçbir ailevi ‘değerin’ bir grup insanı şeytanlaştırma ve ötekileştirme hakkını vermediğini topluma anlatabilmeliyiz.’ açıklamasında bulundu.

‘Hiçbir Ailevi ‘Değer’ Bir Grup İnsanı Şeytanlaştırma Hakkı Vermez’ Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı
Hukukçu Orhan Kemal Cengiz, Aile Bakanı Şahin’in eşcinselleri koruma şartı olarak “aile değerleri”ni göstermesiyle ilgili “hiçbir ailevi “değerin” bir grup insanı şeytanlaştırma ve ötekileştirme hakkını vermediğini topluma anlatabilmeliyiz.” açıklamasında bulundu.
 
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’in, katıldığı bir televizyon programında eşcinsellerin sorunları konusunda “aile değerlerini sarsmadığı müddetçe” her türlü desteği verebileceklerini söylemesi ve “ben muhafazakâr demokrat bir partinin bakanıyım” açıklaması üzerine hukukçu, yazar ve insan hakları savunucusu Orhan Kemal Cengiz, kaosgl.org’un sorularını cevapladı.
 
“AKP taraftarları kendilerini geleneksel değerler anlamında “muhafazakâr”, siyasal anlamda ise “demokrat” olarak tanımladılar”
 
“Muhafazakâr demokrat” siyaset nedir; demokratik haklar konusunda sınırlarını neye göre çizer? Hayat değişir dönüşürken, demokrasi gelişirken “muhafazakâr demokrat” siyaset kendini bu süreçte nasıl konumlar, kendisi de değişmez dönüşmez mi?
“Muhafazakâr demokratlığın” siyaset teorisinde veya teorik olarak ne anlama geldiğinden öte, Türkiye’de bu kavramdan ne anlaşıldığı ve Türkiye’nin kendine özgü bağlamı içerisinde bu kavramın neye tekabül ettiği üzerine bir şeyler söylemek daha anlamlı olur diye düşünüyorum. Muhafazakâr demokrat deyimi Adalet ve Kalkınma Partisinin ve onun geleneksel destekçilerinin hayat ve siyaset karşısında duruşlarını tanımlamak için kullanıldı Türkiye’de. AKP taraftarları kendilerini geleneksel değerler anlamında “muhafazakâr”, siyasal anlamda ise “demokrat” olarak tanımladılar. Yani şunu demek istediler, biz günlük hayatımızda muhafazakâr değerlere bağlıyız; başımızı örteriz, alkol kullanmayız, aile bizim için temel değerdir vd, ama iş siyasal alana gelince biz liberal ve demokratız; Türkiye’nin dış dünyaya açılmasından yanayız, askeri vesayetin geriletilerek sivil siyaset alanının genişletilmesini savunuyoruz, dediler. İşin pratiğine gelince de belli ölçülerde bu böyle oldu hakikaten...
 
Batı’da “muhafazakâr demokrat”ların da değiştiğini dönüştüğünü özelde LGBT haklarına itirazlarını aşama aşama geri çektiklerini biliyoruz. Bu durumda AKP’nin, Bakan’ın tabiri ile “muhafazakâr demokrat” siyasetinin seyrini Batı’daki muhafazakârlıkla karsılaştırma olanağı var mıdır, söz konusu negatif ve pozitif paralellikler neler olabilir?
LGBT hakları söz konusu olduğunda muhafazakâr ve Hıristiyan demokratların tavrının zaman içerisinde iyileştiğini görüyoruz. Ki bu tedrici gelişim hâlâ nihai noktasına ulaşmış değil. Örneğin eşcinsel evlilik söz konusu olduğunda hâlâ bu kesimlerden güçlü itirazlar yükselebiliyor. Türkiye’ye gelince, LGBT hakları konusundaki geri duruş sadece toplumun muhafazakâr kesimlerine özgü değil. Türkiye toplumu genel olarak “cinsel azınlıklar” ve onların hakları konusunda oldukça sorunlu bir yerde duruyor. Kaldı ki, farklı kimliklerin “tanınması” söz konusu olduğunda Türkiye oldukça problemli bir yer. Daha düne kadar Kürtlerin varlığı tümden inkâr ediliyordu. Alevilerin farklı “inanışları” olduğu kabul edilmek istenmiyor. Dini azınlıkların durumu genel olarak oldukça kötü. Farklı kimliklerin tanınması yönündeki bilinç genel olarak bir ilerleme kaydettiğinde bu ister istemez LGBT bireylerin haklarının ilerletilmesine de katkıda bulunacaktır.
 
“Zihinsel dönüşümün anahtar kavramı tercih değil yönelim’in anlatılması”
 
Bakan, “her türlü ayrımcılığı reddeden, herkesi vatandaş olarak gören” bir anlayıştan konuştuğunu belirtiyor. Peki, neden LGBT’ler hâlâ “vatandaş” olamıyorlar; sizce “muhafazakâr demokrat” siyaset LGBT bireyleri “vatandaş” olarak kapsayabilir mi?
Sanıyorum sizin web sitenizde okumuştum. Üniversite öğrencisi başörtülü hanımlara “eşcinseller” hakkında ne düşündükleri soruluyordu. Bu hanımların cevapları “günah olabilir ama o insanlara karışılmamalı”dan başlayıp, sorunsuz bir şekilde eşcinselliğin tanınması noktasına kadar uzanıyordu. Ben o söyleşileri oldukça umut verici bulmuştum doğrusu. Sadece muhafazakâr bireyler bakımından değil, toplumun geneli açısından eşcinsellere yönelik ön yargıların kırılması için bir dizi faktörün önemli olduğunu düşünüyorum. Topluma eşcinselliğin ve diğer cinsel kimliklerin bir “tercih” olmadığı, bunların “birer yönelim” olduğu çok iyi bir şekilde anlatılabilmeli. Bu bence Türkiye’deki zihinsel dönüşümün anahtar kavramı. İkinci olarak, toplumun önemsediği ve kıymet verdiği eşcinsel bireylerin, “cinsel yönelimlerini” açıklayarak, ortaya koyacakları “pozitif modellerle” eşcinsellere yönelik ön yargıların kırılmasına yardımcı olmaları gerekir. LGBT sanatçı, yazar, akademisyen, biliminsanı ve diğer kamusal figürlerin bir adım öne çıkarak toplumsal bilince katkıda bulunmaları çok önemli. Yine açık eşcinsel bireylerin siyasete atılması, parlamentoya girmesi, siyaset yoluyla eşcinsel haklarının ilerletilmesi için çaba gösterilmesi oldukça önemli. Eşcinseller belki kendileri parti kuramayabilirler ama mevcut parti ve platformları kullanarak bu siyasete mutlaka dâhil olmalılar bence. Parlamentoda yer alacak bir iki eşcinsel bireyin bile, ortaya koyacakları pozitif tavırlarla siyaset ve toplum üzerinde oldukça olumlu, dönüştürücü ve değiştirici etkileri olabileceğini düşünüyorum.  
 
“Toplum olarak henüz bir asgari müştereğe sahip değiliz”
 
Bakan Şahin’in şart koştuğu “aile değerleri” konusunda ne düşünüyorsunuz; kadınlara ve LGBT’lere hem bireysel hem örgütsel varoluş ve ifadelerine karşı kullanılagelmiş hukukta mevcut “Türk aile yapısı” haricinde telaffuz edilen ve şart koşulan bu değerler neler olabilir?
Türkiye kadına karşı şiddetin en yaygın olduğu ülkelerden bir tanesi. Bu şiddet de, sözde bazı “değerlere” dayanılarak sergileniyor. Ancak muhafazakâr insanları bu “ilkel değerleri” savunan insanlar olarak yaftalamak doğru olmaz kanısındayım. Türkiye’deki “muhafazakârların” cinsellik söz konusu olduğunda “mutaassıp” bir duruşları var. Sanırım burada, tüm insanların başkalarının yaşam ve inanç biçimlerine saygı duyması, karşısındakini değiştirmeye çalışmadan onunla birlikte varolmayı öğrenebilmesi önemli. Bence önemli olan insanların birbirlerinin “farklılıklarını” kabul etmesi ve kendi anlayışlarını birbirlerine dayatmaması. Örneğin muhafazakâr bir ailenin çocuğunu kendi anlayışlarına göre yetiştirme isteğine hepimiz saygı göstermeliyiz. Ancak aynı şekilde, eşcinsel bireyleri yaftalayan, damgalayan, şeytanlaştıran söylem ve sözlerin kınanması konusunda bir asgari müştereğe sahip olabilmeliyiz toplum olarak. Ama henüz bu noktada değiliz. Muhafazakâr basın organlarında bazen eşcinsellere yönelik olarak “nefret söylemi” düzeyinde demeçler çıkabiliyor. Ya da daha önce örneğini gördüğümüz “hastalık” olarak yaftalayan politikacılarımız oldu. Hiçbir ailevi “değerin” bir grup insanı şeytanlaştırma ve ötekileştirme hakkını vermediğini topluma anlatabilmeliyiz. 
 
“Eşcinsel evladıyla barışık anne rol modelinin görünür olması önemlidir”
 
Bakan’ın koruyacaklarını belirttiği “aile değerleri” değişmez dönüşmez midir, kadınlar ve LGBT’ler kendi varoluşlarını geliştirme ve özgürleşme süreçlerinde kendi değerlerini nasıl geliştirebilirler, bu değerler Bakan’ın bahsettiği “aile değerleri”ni nasıl etkiler?
Sanırım her ailenin eşcinsel bir evladı olabileceğini anlatabilirsek, bu değerlerin daha insani bir yöne evrilmesine katkıda bulunabiliriz.
 
Bu ülkede solcular da, kadınlar da, LGBT’ler de hem “aile” kavramı ile hem de pratikte kendi aileleri ile çatıştılar. Bu süreçte kendi hayatlarını, kendi “aile”lerini kurmaya çalışanlar da oldu, “aile” dönüşmeden toplum dönüşmez diyerek hem teorik hem pratik terk ettikleri ailelerine geri dönenler de, Bakan’ın bahsettiği “aile değerlerini” mevcut “aile”nin içinden dönüştürmenin olanakları sizce neler olabilir?
Türkiye’de ailenin genel olarak dönüşüme uğraması, demokratikleşmesi gerekiyor. Ailenin ataerkil değerlerden arınması hepimizin ideali olmalı. Aile, insanların kişiliklerinin gelişimi için zaruri olan sevgi ve desteğin sunulduğu birimler olabilmeli. Sanırım bu konuda genel olarak yürüyeceğimiz uzun bir yol var.
 
Türkiyeli LGBT’ler de Batılı kardeşleri gibi “biz değişmeyeceğiz siz dönüşeceksiniz” diyerek sabırlı bir mücadele süreci yaşadılar ve bu süreçte LGBT evlatlarına sahip çıkan aileler ortaya çıkmaya başladı, “utanç” ablukasının dağıtılmasında ve evlatlarını destekleyen daha fazla ailenin ortaya çıkmasına feministlerin katkıları ne olabilir…
Feminist katkı politik düzeyde olabilecek bir şey. İnsani düzeyde bence “anne” olarak kadınların vereceği destek ve mücadele çok önemli. Toplumun özdeşim kurabileceği, eşcinsel evladıyla barışık anne rol modelinin toplumda ortaya çıkması ve görünür olması herhalde oldukça önemlidir. Bu annelerin sivil toplum ve siyaset alanında eşcinsel haklarının ilerletilmesi için mücadele verebilecekleri kulvarların oluşması da oldukça önemli diye düşünüyorum.
 
kaosgl.org, uzmanlar, insan hakları savunucuları, akademisyenler, feministler ve LGBT’lere, Aile Bakanı Şahin’in bahsettiği “aile değerlerini”, insan hakları alanında “şart” koşma ile “muhafazakâr” siyaseti sordu.
 
kaosgl.org’un bu konudaki haber dizisi devam edecek.
 
İlgili bağlantı:
Ege Üniversitesi Felsefe Bölümünden Doç. Dr. Nilgün Toker Kılınç
 
“Ben Muhafazakâr Demokrat Bir Partinin Bakanıyım”

Etiketler: yaşam, siyaset
İstihdam