24/10/2015 | Yazar: Yıldız Tar

‘Öteki Olarak Ölmek’ sempozyumu İzmir’de başladı.

“Öteki Olarak Ölmek” sempozyumunun ilk oturumunda akademisyenler ötekilerin ölü bedenlerine dönük çoğunluğun, devletin, kamu gücünün, aile gibi çeşitli toplumsal kurumların pratiklerini tartıştı.

Kaos GL Derneği, Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı ve Halkların Köprüsü Derneği’nin düzenlediği “Ölülerimiz, Biz // Öteki Olarak Ölmek” sempozyumu İzmir İsmet İnönü Kültür Sanat Merkezi’nde başladı.

Ankara Üniversitesi Siyaset ve Sosyal Bilimler Ana Bilim Dalı’ndan Prof. Dr. Ayhan Yalçınkaya sempozyum sunumuna, Nazım Hikmet’in “Ölüme Dair” şiirini hatırlatarak başladı. Sempozyumun çerçevesini çizen Yalçınkaya, “Diriyken ekmek parası uğruna çalışan trans beden ölürken tehdit olur. Bu devran tüm ötekilerin ölü bedenlerine el koyarak döner” dedi.

‘Özü dara çekme’ çağrısı

Yalçınkaya sempozyumun önemini şu sözlerle ifade etti: “Bu sempozyumda ilk kez Alevi hareketi, Kaos GL ve HDK bileşeni Halkların Köprüsü Derneği bir araya geliyor. Bu üç lanetli kesim artık bu lanetten el birliğiyle kurtulmak arzusunda.”

Ankara katliamında yitirdiğimiz canları hatırlatan Yalçınkaya, “Alevilerde ölüm yoktur devir vardır. Cümlemizin devri daim olsun” şeklinde konuştu. Yalçınkaya saygı duruşu yerine ‘özü dara çekme’ çağrısı yaparak şöyle devam etti:

“Ankara katliamında öldürülenler, 1915, sürülen Rumlar, 5-6 Eylül, Dersim’de katledilen, Maraş, Sivas, hunharca sessiz sedasız katledilen eşcinsel ve translar darda durup kendilerine özgürlük tanımamızı bekliyorlar. Kendi kendimizle yüzleşmediğimiz sürece bu özgürlüğü tanıyamayız. Yine kendi rızalığımızı kendimize vermedikçe yüzleşemeyiz. Ben sizi hiç ayağa kalkmadan kendi özümüzü dara çekmeye davet ediyorum.”

Yalçınkaya; Hacı Lokman Birlik’in cenazesine yapılanları ve Aziz Güler’in ölü bedeninin Rojava’dan Türkiye’ye geçişinin engellenmesini hatırlatarak, “Ölü bedenlere yapılanlarla yok edilmek istenen insani varoluşları” dedi.

“Ölü bedene saygı kurucu bir ilke değil”

Yalçınkaya’nın ardından Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden Prof. Dr. Gökçen Alpkaya açılış bildirgesini sundu. Sophokles’in Antigone oyununu hatırlatan Alpkaya, “Antigone kralın emri karşısında tanrıların yazısız ve ezeli yasalarına riayet ederek kardeşini gömer. Evrensel insan hakları tam da buradan doğmuştur” ifadelerini kullandı.

“Ölülerimiz bizi hem geçmişe hem de ne olduğunu bilmediğimiz geleceğe bağlayan biricik parçamız değil mi” diye soran Alpkaya Anayasa’da ölüye veya ölü bedene saygıya ilişkin herhangi bir madde olmadığını belirtti ve ekledi: “Ölü bedene saygının anayasal toplumlar bakımından kurucu bir ilke olmadığını söyleyebiliriz.”

Konunun Türk Ceza Kanunu’nda şerefe karşı suçlar maddesinin kişinin hatırasına hakaret başlığında düzenlendiğini ifade eden Alpkaya, “Ölen kimse soyut şeref kavramıyla bağlantılandırılıyor” dedi.

Sempozyumun “Nasıl Yaşıyorlar” başlıklı ilk oturumunda Ayhan Yalçınkaya’nın moderasyonuyla Adıyaman Üniversitesi Felsefe Bölümü’nden Dr. Abdurrahman Aydın, Psikolog Dr. Türkcan Baykal ve Gazi Üniversitesi’nden Kaos GL Danışma Kurulu Üyesi Prof. Dr. Selçuk Candansayar konuştu.

“Ölü, yaşamla ölüm arası belirsiz mıntıkaya sıkıştırılıyor”

İlk sözü alan Dr. Abdurrahman Aydın, “Bu devlet ölü bedenlere neden zulmediyor? Gerilla bedenlerinin cinsel organlarına saldırılar neden ve nasıl yapılıyor?” sorularıyla çalışmalarına başladığını belirtti. Ölü bedenlere yapılanların yaşayanlar üzerindeki etkilerine odaklandığını söyledi ve ekledi:

“Ölü bedenlere yapılan saldırılar yaşayanların yas tutmasını engelliyor. Devlet bir gerillanın cenazesiyle uğraşıyor ve ritüellere uygun olarak gömülmemesi için elinden geleni yapıyor. Devlet ölüyü, ölümle yaşam arasındaki belirsizlik mıntıkasına sıkıştırıyor. Böylelikle yaşayan da oraya sıkıştırılmış oluyor ve yas tutulamıyor. Yas, ölüyü öbür tarafa yollayarak bizim, yaşayanların burada kalmasını sağlayan bir süreçtir. Ritüeller engellendiğinde ise Butler ve Klein’in kavramıyla yas değil melankoli başlıyor. Yas, travmayı sağaltma işlevi sağlarken; melankoli bu sağaltmayı engelliyor.”

Yasın tutulmasını zorlaştıran faktörler

Aydın’ın ardından Dr. Türkcan Baykal ilk ölüm ritüellerinin Naenderthal döneme kadar gittiğini belirterek, “Yas tutma, vedalaşma yaşama devam edebilmek için çok temel bir ihtiyaç. Ben yasın kendimize de tanımamız gereken bir hak olduğunu düşünüyorum. Arkeolojik buluntularda en ilkel mezarların bile bir grubun ortak etkinliğiyle yapıldığını görüyoruz. Ölüm ritüelleri sadece bireyin değil bütün bir toplumun yas tutma süreçlerini kolaylaştırmak için de var” dedi.

Baykal, yasın tutulması zorlaştıran ve kişinin ya da toplumun onarım sürecini geciktiren faktörleri şöyle sıraladı: “Nedeni bilinmeyen ölümler, anlamlandırılması zor ölümler, insan eliyle oluşanlar, zalimane ölümler, ölüm öncesi kaybedilen kişinin acı çekmesi, kalan topluluğun önceki travmaları, ölü bedene ulaşamama, mezar yerinin olmaması.”

“Devlet terörü cenazelere saldırarak işliyor”

Baykal saydığı faktörlerin hepsinin Türkiye’de çok hızlı bir şekilde yaşandığını da söyledi:

“Zorla kaybetmeler oluyor. Öldürülmelerin önemli bir bölümü insan eliyle, vahşi bir şekilde oluyor. İnsana dair bütün tasarımlarımız ve anlamlandırma sürecimiz bozuluyor. Cenazelerimize ve ölüm ritüellerimize saldırı çok yaygın. Bütün bu engellemeler hedef alınan gruba ve bütün bir topluma büyük bir mesaj veriyor. Salt saldırının yapıldığı grup değil bütün toplum korkuya kapılmaya, sindirmeye, yıldırmaya çalışılıyor. Devlet terörü tam böyle işliyor. Devlet hem zulmediyor hem de kendisini besleyerek meşrulaştırmaya çalışıyor.”

“Veda edemezsek hayata devam edemeyiz”

Oturum Prof. Dr. Selçuk Candansayar’ın konuşmasıyla sonlandı. “Öleceğini bilmesine rağmen yaşayan tek canlı türü biziz” diyen Candansayar, öldükten sonra ne olduğunu bilememenin insanlığın en temel kaygılarından olduğunu vurguladı.

“Bizden biri öldüğünde, bir insan öldüğünde hayata nasıl devam edeceğiz” sorusunu yönelten Candansayar, ölümden sonra yapılanların kalanlarla ilgili olduğunu söyledi:

“Bir anne bedenini bulamadığı oğlunu hâlâ yaşıyor kabul ediyor. Bu onu hem hayatta tutuyor hem de tutunamamasına yol açıyor. Ölen bedenle ilişkimizi kuramaz, yolculayamazsak hayata devam edemeyiz. O noktada kalırız. Bu yolculama mezar olur, yakmak olur fark etmez. Ölen bedenle bir ilişki kurmak zorundayız. Her inanışta, toplulukta, politik örgütte bu ilişki farklı olabilir ama önemli olan o bedenin artık nefes alamadığı andan itibaren nasıl vedalaştığımız sorusudur.

“İktidar biz olarak ölmemizden korkuyor”

“İktidarın ne yaptığını konuştuk ama peki bunu neden yapıyor? Niye Berkin Elvan’ın cenaze töreni karşısında dehşete kapılmış şekilde küfrediyor. Biz, biz olarak öldüğümüzde iktidar o kadar dehşete kapılıyor ki… Biz onlara tabi olmadan da ölebileceğimizi göstermiş oluyoruz. İktidar için bu durum o kadar korkutucu ki. Gasilhaneye gelen bir trans beden düşünün. Onun öyle ölmeyi göze alması ve hayatını nasıl yaşadığını o ölüm anında bedeniyle göstermesi büyük bir korku yaşatıyor iktidara. Kendi korkularından bize zulmetmeye çalışıyorlar.

“Trans kadının bedenine saldırarak, ‘Ben senin bana tabi olmayarak yaşadığın gerçeğini görmezden gelmek istiyorum’ ve ‘ Ben senin bana tabi olmadan ölmeni reddediyorum’ diyor. PKK mezarlıklarına dönük son dönemdeki saldırılar da böylesi bir mantıktan geliyor. Tam da yasımızı ortaklaştırmamızı engellemek için PKK mezarlıklarına saldırıyorlar, Alevi’nin Alevi gibi defnedilme hakkını elimizden almaya çalışıyorlar.

“Onların gösterdikleri yere mi gidelim yasımızı mı tutalım?”

“Onlar bu kadar korkuyla insanlıktan çıkıp bizi de insanlıktan çıkmaya çağırdıklarında ne yapacağız? Gönderdiklerimizi nasıl aklımızda tutalım? Akrebin arkasında parçalanan beden olarak mı hatırlayalım? Biz onların korkularını gördüğümüzde öfkelenelim mi? Bu öfkemizle ne yapacağız? Bizi sürekli çileden çıkarmaya çalışarak itmek istedikleri yere gidelim mi yoksa ‘sen ne yaparsan yap biz kendi yasımızı kendi bildiğimiz şekilde tutarız’ mı diyelim?”

Sempozyum, “Nasıl Yaşıyoruz” başlığı altında Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı’ndan Ercan Geçmez, Kaos GL Derneği’nden Ali Erol ve Halkların Köprüsü Derneği’nden Zeynep Altın’ın konuşmalarıyla devam edecek.


Etiketler: yaşam
nefret