27/02/2015 | Yazar: Erdem Gürsu

Baki Koşar Kültür ve Sanat Festivali’nin son gününde ‘Osmanlı’dan Günümüze Lubunyalar’ panelinde lubunyaların tarihi konuşulacak. Erdem Gürsu, panelistlerden Serdar Soydan ile görüştü.

Baki Koşar Kültür ve Sanat Festivali’nin son gününde “Osmanlı’dan Günümüze Lubunyalar” panelinde lubunyaların tarihi konuşulacak.
 
Yarın saat 15:00’da İzmir Tepekule’de gerçekleşecek panelde Serdar Soydan “Yok muyuz, Çok muyuz? – Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Osmanlı ve Türkiye Edebiyatlarında LGBTİ Temsilleri” başlığıyla bir sunum yapacak, Ayşe Hür ise kronolojik olarak lubunyalığın tarihinden bahsedecek.
 
Panel öncesi sizler için Serdar Soydan ile görüştük.
 
Merhaba Serdar, öncelikle seni tanıyarak başlayalım istiyorum. Lambdaistanbul’da örgütlü olduğunu biliyorum bir zamanlar, hâlâ bir LGBTİ örgütü içerisinde yer alıyor musun? Buradan doğru kendinin LGBTİ aktivisti olarak anılmasını ister misin?
 
Merhaba, 2001 yılında LEGATO (Üniversitelerarası Lezbiyen Gey Topluluğu) toplantılarına katılmaya başladım. Sonrasında, sanırım 2002 sonundan itibaren, Lambdaistanbul’da görev aldım. Beş yıl kadar sıkı bir eylemci -aktivist yerine kullanıyorum- olduğumu söyleyebilirim. Şu anda Lambdaistanbul ve SPOD’a aidat veriyorum, elden geldiğince etkinlikleri takip ediyorum ama gruplar içinde aktif görev almıyorum. Örgütlü eylemler dışında bireysel eylemlilik diye bir şey de var. Bu açıdan, evet, halen bir eylemciyim. İş ve özel hayatımda cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği meselelerini dile getiriyor, homofobi ve transfobiyi sorunsallaştırıyorum elimden geldiğince.
 
Baki Koşar Haftası bu yıldan itibaren yoluna Baki Koşar Kültür ve Sanat Festivali olarak devam edecek. Sen de sanatla ve edebiyatla iç içe birisin. Sanatla mücadeleyi kafanda denk düşürebiliyor musun?
 
Bir “gerçeklikle mücadele yöntemi” sanat… Var olan gerçeklikte kendini dilediğince var edemediği zaman, yani özneleşemeyince, alternatif dünyalar yaratarak kendini mutlu ediyor sanırım insan. Sonra o alternatif dünyalarda var olarak -okuyarak, izleyerek, dinleyerek- “başka bir dünya mümkün” diyor başka insanlar. Başkalarının gözünden, başka dünyalara bakarak teklik değil ‘çokluk’ olduğunu görüyoruz.
 
Bir de senin LGBTİ kültürüne ait bir arşivin var. Sanırım eskiye dair bir şeyleri saklamayı arşivlemeyi seviyorsun. Bunu bir bellek oluşturma çalışması olarak mı düşünüyorsun?
 
Okumayı ve biriktirmeyi seviyorum. Son on yılımın bir kısmını kütüphanelerde geçirdim. Gazete ve dergi arşivleri tarıyorum. Oralarda ilgimi çeken şeylerin bir kopyasını alıp arşivliyorum. Bellek oluşturmak mühim… Buna inanıyorum. Funda Lisa’yı, Alev Tamara’yı, Ülker Sokak’ı, İbrahim Eren’i, Arslan Yüzgün’ü tanımayan nesle aşina değilim. Bu vesileyle size teşekkürü de bir borç bilirim. “Seksenlerde Lubunya Olmak” ve “Doksanlarda Lubunya Olmak” isimli çalışmalarınız son derece değerli.
 
Peki, bu anlamda Türkiye’deki LGBTİ hareketinin geçmişe dair bilgisini nasıl buluyorsun?
 
Tabii ki eksik buluyorum. Mesela bir örnek… Şorololar Derneği. 1978 yılında kurulmaya çalışıldığı söylenen dernek. Bu iki makalede adı geçen ama haberleri pek de dolaşımda olmayan, hakkında etraflıca yazılmamış bir konu. LGBTİ hareketi tarihinde çok önemli oysa. Bir ilk, saptadığım kadarıyla. Bu dernekle ilgili haberler bende var. Sonra bu derneği “kuranlar” hâlâ hayatta. Erişilebilir durumdalar. Şimdi burada böyle bahsediyorum örnek olsun diye ama böyle bir dernek yok aslında. Hiçbir zaman olmamış. Biraz üstü kazındığında, araştırıldığında bu gerçeğe ulaşılıyor. Bir şişirme / yalan haber hepi topu. Başvuru bile yapılmamış. Fakat bunu bilmek için de araştırmak, soruşturmak gerekiyor. Bir gün sadece LGBTİ tarihini araştıran, arşivleri didik didik eden ve bellek oluşturmaktan başka amacı olmayan bir dernek kurulur umarım. Zira yapılacak çok iş var.
 
Festivaldeki oturumunuzda nelerden bahsedeceksin? Bize kısa kısa ipuçları verirsen eğer çok sevinirim.
 
Ben 1870’lerden 1928’e (harf devrimi) kadar Osmanlı ve Türkiye Edebiyatlarındaki LGBTİ temsillerinden örnekler vereceğim. Aslında “çok” örnek var ve hepsini anlatabilecek miyim, yoksa o gün, moduma göre bir tema seçip o çerçevede mi bir şey sunacağım, bilmiyorum. Ama edebî temsillerden yola çıkarak bir iki minik saptama yapmak emelindeyim.
 
Son olarak eklemek istediklerin var mı?
 
Okumaya ve yazmaya inanan/sığınan Baki Koşar -ki basılı üç kitabı da var- anısına bir kitaplık oluşturulabilir. Bilmiyorum belki vardır; eğer yoksa dernek merkezinizde LGBTİ konulu, karakterli kitaplardan oluşan ve inceleyenlerin “Aa, yok değilmişiz, aslında çokmuşuz,” diyeceği bir kitaplık güzel bir jest, Baki Bey’in ruhunu da şad edecek bir hareket olur.
 
*7. Baki Koşar Kültür ve Sanat Festivali, Avrupa Birliği Sivil Düşün Programı’nın finansal olarak desteklediği Ayrımcılığa Karşı Gökkuşağı Koalisyonu Projesi ile Avrupa Birliği Demokrasi ve İnsan Hakları için Avrupa Aracı’nın finansal olarak desteklediği Nefret Etme Projesi kapsamında Pembe Hayat ve Kaos GL Dernekleri tarafından desteklenmektedir. 

Etiketler: yaşam
nefret