28/05/2013 | Yazar: Loren Elva

KeSKeSoR ve Dut Ağacı Kolektifi’nin birlikte düzenlediği ‘Militarizm, Vicdani Red Hareketi ve Barış’ konferansı 18-19 Mayıs tarihlerinde Diyarbakır’da yapıldı.

‘Militarizm, Vicdani Red Hareketi ve Barış’ Konferansı Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı
KeSKeSoR ve Dut Ağacı Kolektifi’nin birlikte düzenlediği “Militarizm, Vicdani Red Hareketi ve Barış” konferansı 18-19 Mayıs tarihlerinde Diyarbakır’da yapıldı.
Diyarbakır Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası Konferans Salonu’nda yapılan etkinliğin ilk gününde Güvenlik Siyaseti ve Demokratikleşme Mücadelesi ve Profesyonel Ordu ve Toplumun Militarizasyonu başlıklı iki oturum gerçekleştirildi. Sümerpark Cep Sinema Salonu’nda yapılan Faîlî Dewlet isimli film gösterimine yönetmen Veysi Altay da katıldı.
 
İlk oturumun ilk konuşmasını BDP MYK üyesi Mihdi Perinçek gerçekleştirdi. Konuşma başlığı “Militarizm, Faili Meçhuller ve Köy Boşaltmalar” olan Perinçek militarizm unsurlarının birkaç fotoğrafı olduğunu belirtti. Devlet bütçesinin büyük kısmının askeriyeye ayrıldığını belirten Perinçek “Erdoğan niyetini direk söyledi. Tek dil, tek millet, tek bayrak söylemine bir de tek din diyerek Müslüman olmayan herkesi de bu tekin dışında tuttu. Bu tekin dışında olanlar ise devlet tarafından düşman ilan ediliyor.” şeklinde konuştu.
 
İkinci konuşmayı ise “12 Eylül Darbesi ve Diyarbakır Cezaevi Deneyimi” başlığı ile ‘78liler Vakfı Girişimi Diyarbakır Başkanı Gani Alkan gerçekleştirdi. Sözlerine Mayıs ayının devrimci şehitler açısından önemli olduğunu söyleyerek başlayan Alkan “Bizler Diyabakır cezaevinde yatanlar olarak bazı şeyleri eksik bırakıyoruz. … ’72 askeri darbesi tam olarak kurumsallaşamamıştı. 12 Eylül askeri darbesi ile ise şartlar daha olgunlaşmış ve faşizm kurumsallaşmış oldu… Askeri darbe kendini yerine oturttuğunda ise toplumu kontrolü altına almıştı. Diyarbakır Cezaevi’nde ise tamamen özel bir yönetim biçimi oluşturuldu. Red, imha ve soykırımı içeriye taşıdılar… Komutan bizim için ‘gözleri birbirini görmesin, onlar gözleri ile bile örgütlenirler’ şeklinde konuşuyordu. Ancak bizim gözlerimizin birbirini görmesine gerek yoktu. Bizler duygularımızla bile örgütleniyorduk… Bugün Sayın Öcalan’ın başlattığı süreç çok önemli. Ancak barış ancak Türkiye’nin tarihiyle yüzleşmesi ile mümkün olabilir.” şeklinde konuştu.
 
İlk oturumun son konuşmasını ise “Silah Bırakma ve Koruculuk Sistemi” başlığı ile DTK Daimi Meclis Üyesi Osman Özçelik gerçekleştirdi. Özçelik “15 Mayıs Anti-Militarizm günü olmasının yanında aynı zamanda Kürt Dili Bayramı’dır. Bu nedenle oldukça anlamlı bir gündür… Koruculuğu anlayabilmek için ancak sömürgeciliğin tarihine bakmak gerekir. Sömürgeciler de işgal ettikleri yerleri daha iyi ellerinde tutabilmek için dili, kültürü ve tarihi yok etmeye çalışırlar. Daha sonra da birbirlerine düşürerek insanların güvenlerini yok ederler. Kürdistan’da koruculuk da bunun bir örneği.” şeklinde konuştu.
 
“Profesyonel Ordu ve Toplumun Militarizasyonu” başlığı ile gerçekleştirilen oturuma ise Mehmet Tarhan moderatörlük etti. İlk konuşmacı ODTÜ öğretim üyesi Ferdan Ergut’un konuşma başlığı “Polis, Suç ve Kamu Düzeni; Tarihsel Bir Perspektif”ti.
Konuşmasına “Politik olan nedir? Suç olan nedir?” soruları ile başlayan Ergut “devletin suç olarak tanımladığı şeylerle, halkın suç olarak tanımladığı şeyler arasında fark var” dedi. “Suç emekçilerin direniş biçimlerine devletin verdiği isimdir” diyen Ergun “kamu düzeni nedir?” diye sordu.
 
Serseriler Nizamnamesi’nden de bahseden Ergun polis müdehalelerine bakış açısı hakkında “polis müdehalelerinde yoksullara, işsizlere ve yarı işsizlere de bakmak gerekir. Polis tarih boyunca toplumun düzenini sağlamakla görevlendirildi. Bu düzeni tahsis etme üzerinden ise kendi iktidarını kuruyor… Türkiye polisi Osmanlı’nın geç döneminde kuruldu. İttihat Terrakici’lerin 1909’da kurdukları polis teşkilatı aslında İttihatçıların kendi rejimlerine yönelik tehditlerin önüne geçmek amacı taşıyordu. Militarist bir teşkilattı… Devletin kendi organları içinde de bir rekabet var. Polis de bu rekabette kendisine verilen kamu düzenini tahsis konusunu kullanarak alan kazanıyor.” dedi. Serseriler Nizannamesi’nde geçen ‘serseri’ kavramının bugün ki karşılığının kentliler için ‘Kürtler, yoksullar, işsizler ve fahişeler’  olduğunu belirten Ergun “Türkiye’de ‘80den sonra yeniden yükselmeye başlayan yoksulluk ‘90larda “serserilerin” şehirleri kuşatmasına sebep olur. ’95 Gazi olayları ve yine ’96 1 Mayıs’ındaki olaylar bunun bir sonucudur. ‘Makbul olmayan bu insanlar’ her an şehri işgal edebilirlerdi. Ve kentteki yoksulların çoğunu da Kürtler oluşturuyordu. Ve bugün filmlerde ve dizilerde bile Kürtçe ancak kapkaç ya da cinayet durumun da konuşturuluyor. Bir dil işte böyle kriminalize ediliyor.” şeklinde konuştu. 2000’li yıllarda kapkaç ve hırsızlık olaylarının artmasının sebebi olarak o dönemde polisin keyfi arama hakkının elinden alınmış olmasına bağlayan Ergun “2007’de polis bu hakkını tekrar kazanınca bu suç oranlarında ciddi bir düşüş yaşanmış gibi gösterilmeye çalışıldı. Polisler istatistiklerle oynamayı sever. Hüseyin Çapkın İzmir Emniyet eski Müdürü iken ‘tırmalama’ stratejisini geliştirerek ‘istenmeyen yurttaşları’ şehir merkezinden uzaklaştırmayı sağladı. Bu strateji ile ‘istenmeyen yurttaşlar’ sürekli polis tarafından taciz edilecek ve polise karşı geldiğinde ise ‘polise karşı gelmekten’ gözaltına alınacaktı. Bu sayede şehir merkezinden uzaklaşan yoksullar şehrin dışında kendi mahallelerini kurdular. Kürtleri ve travestileri şehir merkezinden uzaklaştırmak bir takdir kazandı” dedi.
 
İkinci oturumun son konuşması olan “Ordunun Profesyonelleşmesi ve Dünya Deneyimleri” konusunu ise YTÜ’de öğretim üyesi olan Evren Balta Paker sundu. Paker “16. ve 17. yüzyıllara gelinceye kadar şiddetin devlet eliyle tahsis edilmesi nadiren görülen bir şeydi. 16. yüzyılın sonlarına doğru “uğruna savaşmaya değer devlet” yaratılarak yurttaşların devlete bağlanması sağlandı.” Profesyonel ordunun Türkiye için yeni bir şey olmadığını 2000’lerden beri konuşulduğunu belirten Paker asıl amacın “ölenlerin yükümlülüğünün alınmak istememesi” olduğunu belirtti.
 
15 Mayıs Vicdani Red Günü dolayısıyla Keskesor LGBT Oluşumu ve Dut Ağacı Kolektifi tarafından düzenlenen konferansın 2. Gününe BDP Genel Eşbaşkan Yardımcısı Meral Danış Beştaş, DTK daimi meclis üyesi Seydi Fırat, Barış Anneleri İnsiyatifi’nden Emine Deniz, Sarmaşık Derneği’nden Şerif Camcı ve yazar Handan Çağlayan katıldı.
 
İkinci günün ikinci oturumuna ise Keskesor LGBT Oluşumu’ndan Atalay Göeçer, Mehmet Tarhan, Dut Ağacı Kolektifi’nden Ercan Jan Aktaş, Express Dergisi’nden İrfan Aktan, İHD Siirt Şube Yöneticisi Zana Aksu katıldı.
 
Konuşmacıların ardından Berivan Kurt, Sibel Aktaş ve Veysel Mamuk Vicdani Redlerini açıklamak için divana geçtiler. Veysel Mamuk, “Hiçbir hükümetin hiçbir devlet yapılanmasının bir parçası olmayacağım. Tek tipçiliği dayatan bu sisteme hizmet etmeyeceğimi belirtmek istiyorum. Hâlâ bir şekilde devam eden bu savaşın bir malzemesi olmak istemiyorum. Ordulaşmayı insanlığın bir kara lekesi olarak görüyorum. Bu yüzden Vicdani reddimi burada herkesin önünde beyan ediyorum’’ dedi.
 
Mamuk’tan sonra söz alan Sibel Aktaş, “Bir kadın olarak kapitalizmin beslediği militarizme ve bütün araçlarına karşıyım. Sistem içerisinde askerlerin bir piyon olduğunu ve neye niçin hizmet ettiğini bilmeyen askerlerin sayısının çok fazla olduğunu düşünüyorum ve bu yüzden Vicdani Reddimi açıklıyorum’’ dedi.
 
Aktaş’ın ardından söz alan Berivan Kurt, “Şiddetin ve savaşın kadınlar üzerindeki etkisini üzerimde hissettiğim için Vicdani Reddimi açıklıyorum’’ dedi.

Etiketler: insan hakları, askerlik
İstihdam