20/05/2016 | Yazar: Yıldız Tar

Toplumsal hareketler ve kurumların arzu politikaları Homofobi Karşıtı Buluşma’da tartışıldı.

Toplumsal hareketler ve kurumların arzu politikaları Homofobi Karşıtı Buluşma’da tartışıldı.

11. Uluslararası Homofobi Karşıtı Buluşma’nın ilk gününün son oturumunda “Toplumsal Hareketlerin ve Kurumların Arzu Politikaları” tartışıldı. Kaos GL Derneği’nden Aylime Aslı Demir’in moderasyonu üstlendiği oturumda Aksu Bora, Selçuk Candansayar, Serhat Celal Birdal ve Melek Göregenli konuştu.

Aksu Bora: Arzu tek başına özgürleştirici bir şey değildir

Aksu Bora ‘Arzu Politikası’ başlıklı sunumunda “Arzunun politikleştirilmesinin epeyi eski bir tarihi var. Arzu politikleştirildiği zaman her daim özgürlükçü sonuçlarla karşılaşmayız. Daha özgürlükçü gözle baktığımızda ise karşımızda 68 ve cinsel devrim çıkıyor” dedi.

Bora, konuşmasında kapitalizm, Nazizm, savaş karşıtı hareket ve Frankfurt Okulu’na odaklanarak arzu ve bastırılma üzerine konuştu. “Son 20 yıllık özgürleşme literatürüne baktığımızda irade ile arzunun yer değiştirdiğini görüyoruz” diyen Bora sözlerine şöyle devam etti:

“Politik eylemin temeli olarak akıl ve akla bağlı iradenin sorgulanmasından bahsediyoruz. Politikanın yeni ismi olan arzunun gidebileceği yerleri tarihe bakarak biraz hayal edebileceğimizi düşünüyorum. Arzu tek başına özgürleştirici bir şey değildir çünkü arzu hegemonize edilemeyen bir şey değildir. Feministler dünyanın akıldan ibaret bir şey olmadığını söylerken haksız değillerdi ama bu bize iradeden vazgeçmemiz gerektiğini söylemez.”

Selçuk Candansayar: Arzu biyolojik bir şey değildir

Ardından söz alan Selçuk Candansayar, “Kültür ve dilin içerisine ancak bir başkası vasıtasıyla giriyoruz. İnsanı; hayvan yavrusundan insana dil üzerinden geçirirken o dilin taşıdığı her neyse onla geçmiş oluyoruz” dedi ve ekledi:

“Arzumuz biyolojik bir şeydir, dediğimiz zaman insan türünün başka türlü olamayacağını söylüyoruz. Bir açmaza düşmüş oluyoruz. Gerçekten böyle mi? Değil. Tarih var, dil var. Dilin dünyasına girildikten sonra kendini yeniden kuran arzu var. Sanki sürekli açığa çıkmaya çalışan bir arzu varmış ve akıl bunu engellemeye çalışıyormuş gibi düşünüyoruz.

“Arzuları özgürleştirme laflarını tehlikeli buluyorum. Tutunmamız gereken yerin tam da bu güncellikte aklımız olduğunu ve aklımıza mukayyet olmaya çalıştığımızı düşünüyorum. O zaman hakikaten devrimci bir şey yapabiliriz.”

Serhat Celal Birdal: Arzu bir kudretsizlik sorunu değil, kudret meselesidir

Serhat Celal Birdal ise 60 ve 70’li yıllarda beliren arzu üzerine konuştu. “Bu dönemlerde yaşanan umut çağının nedeninin insanların kişisel çıkarlarının farkına varması değil tam olarak toplumsal uzamda kristalize olan arzu olduğunu düşünüyorum” diyen Birdal, arzunun nasıl çalıştığı sorusunu sordu ve şöyle devam etti:

“Arzuyu başlı başına politik ve etik bir kavram olarak nasıl düşünebiliriz? Sağduyu ve politik ekonomide arzu genellikle çıkar ve ihtiyaç kavramları ile düşünülür. Ama arzu çıkar ve faydanın yörüngesinden her saptığından politik ekonomi bunu yanlış bilinç olarak tanımlar. Sağduyuda ise arzu hep bir eksiklik deneyimi olarak tanımlanır. Sahip olmadığımızı arzuladığımız düşünülür. Arzu psikanaliz aracılığıyla bir eksiklik ve kudretsizlik deneyimi olarak düşünülür. Bana kalırsa arzu ne anne ne babayı ne de yasağı tanır. Varlığın var olması için hiçbir şeye ihtiyaç duymaması gibi arzu da var olmak için hiçbir şeye ihtiyaç duymaz. Arzu bir kudretsizlik sorunu değil, kudret meselesidir.”

Melek Göregenli: Muhafazakarlık cinselliği kontrol etmek için gereken ideolojik arka planı sunuyor

Son konuşmacı Melek Göregenli arzu meselesini politika ile ilişkisi bakımından kavramaya çalıştığını söyleyerek konuşmasına başladı. “Arzuyu bir paradigma olarak ele aldığımızda evrenselcilik ve özcülük tuzağına düşüyoruz” dedi. İnsanın kültür öncesi hali olduğunun bir uydurmaca olduğunu belirten Göregenli, “İnsan üzerine düşünen bütün bilimler insan cinselliğini çok doğal, çok biyolojik, çok evrensel ve dolayısıyla kategorik bir yerden tarif ediyorlar. Bireysel ve tekil olanı kolektif olana pat diye geçiremezsin” şeklinde konuştu.

Özcülüğün ayrımcılık ve tahakkümün çok önemli kavramlarından bir tanesi olduğunu söyleyen Göregenli sözlerine şöyle devam etti:

“Eğer cinselliği biyolojik, doğal ve tarif edilebilir bir mesele gibi anlarsak; ‘normal olmayanı’, ‘doğal olmayanı’ ve ‘biyolojik olmayanı’ tarif edebiliriz. Tarih boyunca bakıldığında bunlar da değişiyor. Örneğin mastürbasyon tarihin bir döneminde çok sakıncalı bulunur. İktidarlar insanın kendi bedenine dokunmasını engellemek için çok çaba harcadılar. Günümüze baktığımızda ise mastürbasyon aksine çok onaylanan ve teşvik edilen bir şeye dönüştü. Ama günümüzde başka şeylerin sakıncaları var. Cinsel özcülük zaman ve ihtiyaçlara göre değişse de cinsel çeşitliliği kontrol etmek için kullanılıyor. Bu, genel ve tarihsel olarak muhafazakarlık ile çok ilişkili. Muhafazakarlık cinselliği kontrol etmek için ideolojik arka planı sunuyor.”

“Arzunun açığa çıkması için de çeşitlilik gerekir”

‘Kabul edilmeyen cinselliklerin’ en çok gettolar şeklinde hayatını sürdürmesine izin verildiğini hatırlatan Göregenli, “Çeşitliliğin karşılaştığı bir kamusallık ortadan kalkarsa politika ortadan kalkar. Arzunun açığa çıkması için de çeşitlilik gerekir. Politik olarak da libidinal olarak da arzu kendi kendini gerçekleştiren bir şey değildir. Karşılaşma gerektirir.”

Göregenli konuşmasını ‘hamam ve sinema baskını’ haber örnekleri göstererek sonlandırdı. 


Etiketler: yaşam
İstihdam